29 Mart 2015 Pazar

AKP ‘nin neo liberal politikaları üzerinden bir CHP-Derviş eleştirisi




AKP ‘nin neo liberal politikaları üzerinden bir CHP-Derviş eleştirisi

(29 Mart 2015)
 
Ahmet Tonak’ın, K. Derviş- K. Kılıçdaroğlu buluşması ile ilgili yazısı[1] bizim de hazırlamakta olduğumuz bir yazıyı hızlandırdı. 

Hem CHP’nin ekonomiden sorumlu genel başkan yardımcısı, hem de K. Kılıçdaroğlu, seçime giderken Kemal Derviş’i hem ulusal hem de uluslar arası bir başarı öyküsü olarak tanıttı ve Kılıçdaroğlu seçim sonrasında olası bir CHP Hükümeti’nde tıpkı 15 yıl öncesi gibi Derviş’in ekonomiden sorumlu devlet bakanı olacağını açıkladı. Oysa Derviş hazırladığı programla bir sonraki birikim modelinin ve tek başına 12 yıldır devam eden AKP iktidarlarının da önünü açmıştı. 

AKP’nin ekonomik büyüme konusundaki başarısının (!) ardındaki esas faktör “Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı[2]’dır ve bunun mimarı da uluslararası finans çevrelerinin kontrolü altındaki IMF gibi kuruluşların paraşütle getirip Ecevit Hükümetine bakan yaptırdıkları Kemal Derviş’tir. Sonrasında iktidar olan AKP, Derviş’in bu programına sıkı sıkıya bağlı kalmış ve hatta onu daha da derinleştirmiştir. 

Bu programın uygulamalarının sonuçları bugün çok daha nettir:

 (i) İç borç stokundaki patlamaya ilave olarak, bugün 400 milyar doları aşmış olan dış borç stoku mevcut.  Dünya Bankası’nın son Dış Borç Raporu’na göre[3], 2013 yılı sonu itibariyle özel+ kamu borcu toplamı olarak 388 milyar dolar. Bu borç 2005 yılında 172 milyar dolar ve 2002 yılında sadece 100 milyar dolar civarındaydı. 

Yani borç stoku 12 yılda dört kat, son dokuz yılda (2005-2013 arası) iki kattan fazla artmış durumda.   Bu arada dışarıdan yeni borç olarak toplamda 532 milyar dolar borç alınmış ve kullanılmış. Bunun 373 milyar doları anapara olarak geri ödenmiş. Yani bu dokuz yılda, yıllık ortalama 53 milyar dolar dış kredi kullanılmış, bunu karşılığında 41 milyar dolar anapara ve faiz ödemesi yapılmış. Bu dönemde, yıllık ortalama 12 milyar dolar olmak üzere toplam 109 milyar dolarlık faiz ödemesi yapılmış. Böylece bu dönemde toplam 483 milyar dolarlık dış borç servisi gerçekleşmiş. Yani yılda 54 milyar dolar anapara ve faiz olarak dışarıya aktarılmış. 

Böylece, bir yandan ekonomideki kötü gidişin sorumlusu olarak ‘faiz lobileri’ gösterilirken, faiz ödemelerinin bu toplam ödeme içindeki payı yüzde 30’a yaklaşmış. Dış kaynaklara bu denli bağımlılık nedeniyle 2003 yılında yüzde 21’i aşan iç tasarruf oranları sonraki 10 yıl içinde yüzde 13’e kadar gerilemiş.[4]

(ii) Türkiye ekonomisi; cari açık düzeyi, döviz kuru dalgalanmalarına karşı duyarlılık (Mart 2015 itibariyle 1 USD 2,65’i görmüştü ve tek başına özel sektörün döviz pozisyonu açığı 183 milyar dolar olmuştu), iç kredi hacmindeki artış ve uluslararası finans kapitalle bütünleşme kriterlerine göre, yabancı sermaye akımlarının donması halinde dünyanın en kırılgan ekonomisi haline gelmiş[5]

(iii) Gerçekte toplamda yüzde 20’yi, gençlerde yüzde 29’u aşan bir işsizlik ve eksik istihdam durumu [6] ve çalışma çağındaki her dört kadından sadece birinin istihdam edilebilmesi[7], çift hanelere yaklaşan bir enflasyon ve dayanılmaz bir hayat pahalılığı oluşmuş.

 (iv)  Yüzde 3-5’lere kadar geriletilmiş bir sendikalaşma oranı, Torba Yasalara sıkıştırılarak geçirilen emek karşıtı-sendika karşıtı yasalar, polis devleti ve otoriterleşmeyi hedefleyen “İç Güvenlik Yasası”, çalışma hayatını düzensizleştiren ve güvencesizleştiren bir “Ulusal İstihdam Stratejisi”, yılda ortalama 2300’ü aşan iş cinayetleri ve meslek hastalıkları sonucundaki ölüm[8] gerçekleşmiş. 

(v) Kent ve doğa rantı üzerinden büyüme uğruna doğada, yurdun her yerinde, kentlerde, HES’ler, kalekollar, üçüncü köprü ya da hava limanı, TOKİ binaları ve AVM’ler gibi inşaatlarla yol açılan şu ana kadar görülmemiş çapta ekolojik hasar ortaya çıkmış. 

(vi)  Kırkı aşan dolar milyarderi, 1250 ultra dolar milyoneri (50 milyon dolar üstü servete sahipler), buna karşılık yoksulluk yardımlarıyla geçinebilen 10 milyon aile, net 1000 lirayı bulmayan asgari ücret ve bununla geçinmek zorunda olan 10 milyonu aşkın asgari ücretli bu dönemdeki zenginlik ve yoksulluğun boyutlarını ortaya koyuyor.[9]
 
(vii) Tüm bunlara karşılık yıllık ortalama yüzde 5-6’lık iktisadi büyümenin gerçekleştirildiği (2013’ten bu yana o da sürdürülemiyor[10])  ileri sürülüyor. 

Aslında kısaca, ilk altı madde son maddenin bedeli olarak toplumun yüzde 90’ının ödediği bedelleri anlatıyor. Zira bu süreçte iktisadi büyüme asıl olarak yeni dolar milyarderleri ve milyonerleri ama milyonlarca yeni yoksul ve bu yoksulların borçlandırma yoluyla idaresinin sonuna gelindiğinde, sistemle uyumunu sağlamaya dönük bir otoriterleşme ve tabanda muhafazakarlaşma ve gericileşme yarattı. 

Eğer bir “sosyal demokrat”, bir iktisadi programın başarısını örneğin THY gibi, Star Alliance gibi uluslar arası kartellerin kontrolü altındaki bir hava yolu şirketinin hızlı büyümesiyle, borsanın patlayıp çatlamasıyla ya da bankaların ve en büyük 500 şirketin kârlarındaki patlamayla bize anlatmaya çalışıyorsa bu çok düşündürücü. Ama sözde sosyal demokrat CHP’nin hem ekonomiden sorumlu başkan yardımcısının hem de başkanının bu programın mimarına düzdüğü övgülere[11] bakıldığında buna şaşırmamak gerekir. 

Neo liberalizmin iktidarı ile muhalefeti arasında çok ince bir çizgi var. Bir başka anlatımla Plewhe’nin vurguladığı gibi[12], neo liberalizmin muhafazakâr ve karşı devrimci olduğu savı kesinlikle doğru bir savdır. Ancak bu durum koşullara, yere ve sınıf mücadelesinin durumuna göre şekillenir. Örneğin neo liberaller 2. Dünya Savaşı sonrasında Almanya ve İsviçre’de olduğu gibi sosyal refah devletinin genişlemesine karşı kendi siperlerini oluşturabilmek amacıyla reformist sendikalarla ittifaka girebildiler. Buna karşılık ABD’de sendikalara karşı sağcı sermaye çevreleriyle güçlü ilişkiler içinde oldular. Neo liberallerin yaptıkları ittifaklar yerel ve tarihi politik ve kurumsal temellere göre değişmektedir. Şili ve Arjantin’de neo liberalizmi geliştirebilmek için faşist diktatörlerle işbirliği yaptılar. Ancak tıpkı Friedman gibi Hayek’i sadece Pinochet’in danışmanı olarak görmemek gerekir, o aynı zamanda Thatcher ve Ludwig Erhard’ında danışmanıydı. Şili’deki dosyası Friedman’a hatırlatıldığında şüphesiz Friedman, Çin’in Komünist hükümetine de danışmanlık yaptığını söyleyecektir. 

Yani neo liberalizmi tek bir yere ve bağlama indirgememek gerekir, onlar küresel bir ağ oluşturmaktadır ve geniş bir insan kitlesiyle muhtelif toplumsal ve siyasal yapılarla, cemaatlerle iletişim ve işbirliği halindedir.

Ayrıca özde neo liberal ekonomi politikalarına sadık kalınarak ne demokratikleşme sağlanabilir ne de emek ve emekçilerin sınıfsal sorunlarının üstesinden gelinebilir. Ayrıca bu politikaların, ekonomileri son tahlilde ekonomik ve politik krizlere sürüklediği de özellikle 2008 krizi sonrasındaki deneyimleriyle ortaya çıkmıştır.

İşte bu nedenle aslında Derviş yeni dönemde CHP’ye de AKP’ye de bakanlık yapabilir.  Arka planda neo liberalizmin ekonomi ve sosyal politikalarının olduğu olası bir CHP-Derviş Hükümetinin emekçiler açısından ne tür sonuçlar yaratabileceğini merak edenler için yakın geçmişte iki dönem üst üste iktidarda kalan İngiliz İşçi Partisi’nin İngiliz emekçilerine neler getirdiği (gelinen son noktada kamucu sağlık sistemleri de (NHS) ellerinden alındı) ya da Yunanistan’daki sözde sol PASOK iktidarı ve sonrasında her ikisinin de yaşadığı tarihsel yenilgiler öğretici bir deneyim olabilir.

KAYNAKÇA

Ceritoğlu, Evren ve Eren, Okan, “Türkiye’nin Nüfus ve Sosyal Yapısındaki Değişimlerin Hane halkı Tasarrufları Üzerindeki Etkileri”, TCMB Ekonomi Notları, Sayı: 2013-24 / 10 Ekim 2013.

Çelik, Aziz, “İşçi ölümleri bilinenin iki katı”, BirGün, 19 Mart 2015.

Durmuş, Mustafa, “Yoksulluk, AKP ve kapitalizm”, http://siyasihaber.org, 11 Ocak 2015.

http://www.sendika.org/…/kemal-dervisin-neo-sosyal-demokra…/

Plehwe, Dieter,Teori ve pratikte neo liberalizm, Neoliberalism in Theory and Practice”, New Left Project, http://brechtforum.org/economywatch/neoliberalism-theory-and-practice, 14.03. 2012 adlı kaynaktan çeviren Mustafa Durmuş, http://siyasihaber.org,  19 Aralık 2014.

Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı, www.tcmb.gov.tr, 14 Nisan 2001, s. 12-30.

The Economist, “Which emerging markets are most vulnarable  to freze in capital flows?, The Capital-freeze Index,” www. Economist.com, 7 September 2013.


TÜİK,  İşgücü İstatistikleri, Aralık 2014, http://www.tuik.gov.tr.

TÜİK, Haber Bülteni 16194 (10 Aralık 2014), http://www.tuik.gov.tr.

World Bank, International Debt Statistics Country Tables: Turkey 2015, http://www.worldbank.org.

“CHP iktidar olursa Kemal Derviş bakan olacak”, http://www.cumhuriyet.com.tr,  26 Mart 2015.




[1] http://www.sendika.org/…/kemal-dervisin-neo-sosyal-demokra…/
[2] Türkiye’nin Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı, www.tcmb.gov.tr, 14 Nisan 2001, s. 12-30.
[3] World Bank, International Debt Statistics Country Tables: Turkey 2015, http://www.worldbank.org.
[4] Evren Ceritoğlu ve Okan Eren, “Türkiye’nin Nüfus ve Sosyal Yapısındaki Değişimlerin Hane halkı Tasarrufları Üzerindeki Etkileri”, TCMB Ekonomi Notları, Sayı: 2013-24 / 10 Ekim 2013.
[5] The Economist, “Which emerging markets are most vulnarable  to freze in capital flows?, The Capital-freeze Index,” www. Economist.com, 7 September 2013.
[7] Tüik,  İşgücü İstatistikleri, Aralık 2014, http://www.tuik.gov.tr.

[9] Mustafa Durmuş, “Yoksulluk, AKP ve kapitalizm”, http://siyasihaber.org, 11 Ocak 2015.

[10] TÜİK, Haber Bülteni 16194 (10 Aralık 2014), http://www.tuik.gov.tr.

[11] “CHP iktidar olursa Kemal Derviş bakan olacak”, http://www.cumhuriyet.com.tr, 26 Mart 2015.

[12] Dieter Plehwe, “Teori ve pratikte neo liberalizm, Neoliberalism in Theory and Practice”, New Left Project, http://brechtforum.org/economywatch/neoliberalism-theory-and-practice, 14.03. 2012 adlı kaynaktan çeviren  Mustafa Durmuş, http://siyasihaber.org,  19 Aralık 2014.

1 yorum:

  1. Doğru tarafta onursal yerini almak isteyen birinin illâ Sn.ERDOĞAN'a biât etmesi gerekmemektedir. Şu Marx-bilimsel gerçekliğin tam idrâki içinde İSMET İNÖNÜ'e biât etmesi de yeterlidir: Neo-Tanzimatçılık yolunu 1946 yılında İnönü açmıştır. Yola bilahare Menderes ve Ecevit'in döktükleri molozlar da KEMAL DERViŞ buldozeri ile kaldırılmıştır. Sn.Derviş Pembeköşk Sitesi'nde ikamet ederdi. Sn.ERDOĞAN'ın yürümekte olduğu nurlu-füruğlu yol İNÖNÜ yoludur.

    YanıtlaSil