DÜŞEN
PETROL FİYATLARI KÜRESEL DURGUNLUĞU DERİNLEŞTİRİYOR, KAPİTALİST REKABETİ KIZIŞTIRIYOR!
Mustafa Durmuş
(Yayımlanma tarihi: Aralık 2014)
Türkiye’nin
sıcak politik gündemi ve ana akım medyanın ekonomik krize dönük haberleri es
geçme davranışından dolayı içerde yeterince önemsenmemiş olsa da, dışarıda son
günlerin en önemli konularından birini petrol fiyatlarındaki yüzde 40’a varan
düşüşler oluşturuyor. Öyle ki Brent ham petrolünün fiyatı sadece aylar içinde,
varili 115 dolardan Kasım ayı sonunda 72 dolara (ABD ham petrolü 69 dolar) kadar
geriledi. Bu fiyat 2010 Ağustos ayından bu yana en düşük fiyat[1]. Uzmanlara
göre petrol fiyatları bu düşük düzeylerde uzun yıllar kalabilir. Uluslar arası piyasalarda fiyatın 60 dolara,
hatta 2008 krizinin hemen ardından olduğu gibi 40 dolara kadar düşebileceğini
ileri sürenler dahi oldu.
Bu arada petrol
üreticisi ülkeler örgütü OPEC, 27 Kasım 2014 tarihinde yaptığı
açıklama ile petrol üretimini kısmayacağını ve varili 70 dolardan günde 30
milyon varil petrol üretmeye devam edileceğini ilan etti[2].
Bu
gelişmeleri nasıl yorumlamak gerekir?
Ana akım burjuva
iktisat bilgisi çerçevesinde bu gelişmeleri sağlıklı bir biçimde yorumlamak zor.
Zira ana akım iktisadın fetiş düzeyde benimsemiş olduğu ‘arz-talep kanunu’nun
temel çıkarımına göre bir malın fiyatı düştüğünde onun üretiminin kısılması
gerekir. Oysa OPEC üretim kısıntısına gitmedi, belki de üretim artışına gidilecek.
Başta neo
klasik ve Avusturya Okulu’na mensup iktisatçılar olmak üzere bazı ana
akım iktisatçılar bu kararın ‘ekonominin bu temel yasası’na uygun olup
olmadığını sorgulamaksızın, pragmatik bir yaklaşımla, bu gelişmeyi genelde
hayra yorumluyorlar. Onlara göre, tıpkı gıda fiyatlarındaki düşüşte olduğu gibi, enerji fiyatlarındaki bu çapta
bir düşüş sırasıyla; üretim maliyetlerini düşürecek, bu satın alma gücünü artırarak tüketicilerin
talebini, dolayısıyla da toplam talebi artıracak, bu da ekonomik büyümeyi
hızlandıracaktır.
Diğer taraftan en
azından dünyanın Avrupa ve Japonya’da olduğu gibi hızla deflasyona
sürüklendiği, bazı bölgelerin ise stagflasyonla[3]
boğuştuğu bir konjonktürde bu fiyat düşüşlerini, en azından orta ve uzun vadede,
olumlu olarak değerlendirmek mümkün değil. Yani fiyat düşüşlerinin küresel
deflasyon, enerji sektörü ve finans sektörü üzerinde çok önemli olumsuz etkilerinin
ortaya çıkması kaçınılmaz gibi görünüyor.
Petrol
fiyatları neden bu denli sert düştü?
İktisatçı geleneğine
sadık kalalım ve konuya ve arz ve talep yönlü faktörlerden başlayalım. Arz
yönünden, K. Amerika’da ve daha ziyade de ABD’de hızla artan kaya gazı
petrol ve sıvılaştırılmış gaz üretimi asıl nedeni oluşturuyor. Bu tür
petrolün üretimi son yıllarda öyle arttı ki, örneğin ABD’de 1970’lerden bu yana
iki katına çıkarak yıllık 9 milyon varile kadar yükseldi. Yani kaya gazı ABD’yi
rahatlattı, 2005 yılında ihtiyaç duyduğu gazın yüzde 60’ını ithal ederken, bu
oranı yüzde 21’e kadar, içerdeki kaya gazı üretimi sayesinde, düşürebildi[4]. Bu
tür rezervlerden petrol çıkarımı Polonya ve Çin gibi ülkelerde de hızlanmaya
başladı.
Talep
yönünden ise en önemli etken, kuşkusuz küresel ekonomik durgunluğun giderek
kalıcı bir hal almasıdır. Çünkü özellikle de son yıllarda Brezilya,
Hindistan ve Çin’in yavaşlayan büyümesi, üretimi ve ihracatı dünyadaki petrol
ve sıvılaştırılmış gaza olan talebi düşürdü. Zira enerji ihtiyacı ve kullanımı
azaldı.
OPEC’in
üretimi kısmamasının altında yatan neden de işte tam burada ortaya çıkıyor.
Kapitalizmin temel bir kanunu: Rekabet.
Kuveyt ve S. Arabistan başta olmak üzere temel petrol üreticisi ülkeler üretimi
kısmayarak, hatta daha fazla petrol üretimi ile petrolün varil başına fiyatını
60 dolar sınırına çekip kaya gazı petrolünü ve gazını piyasalardan silmeyi
hedefliyorlar.
Enerji
alanındaki uzmanlara göre kaya gazı üretimi ile elde edilen petrolün varil
başına fiyatı 80 doların altına düştüğünde, üretim maliyetinin göreli olarak
diğerinden yüksek olmasından ötürü, çok düşük marjda kâr edilebilmektedir. Bu
rakam 70 doların altına düştüğünde ise firma zarar etmektedir. ABD’deki 12 en
büyük kaya gazı üreticisinin yüzde 80’i ise varili 80 dolardan satışlardan
sınırlı bir kâr elde edebiliyorlar[5].
Kısacası
petrolün varil başına fiyatı 60 dolara düştüğünde kaya gazı enerji firmaları zarar
edecekler ve üretim maliyetleri, batık maliyetler ve rezerv kısıtları dikkate
alındığında bu rekabete uzun süreli olarak dayanamayacaklarından piyasalardan
çekilecekler.
Bu girişim
şu ana kadar ABD ile ilgili olarak işe yaramadı ama petrol fiyatlarının
düşürülmesi net bir biçimde Venezüella, İran, Cezayir, Norveç, Meksika ve özellikle
de Rusya’yı mali olarak büyük zarara uğrattı, zora soktu.
En büyük
etki Venezüella, İran ve Cezayir üzerinde görülüyor zira bu ülkelerdeki devlet
gelirlerinin önemli bir kısmı petrol satışlarından sağlanıyor. Bu ülkeler için petrolün varilinin en az 100
dolardan, Rusya içinse 80-100 dolar arası bir fiyattan satılması bütçelerini
dengelemeleri açısından gerekli[6].
Rusya resesyona doğru…
Petrol
fiyatlarındaki bu çapta bir düşüş Rus ekonomisinin zayıf yönlerini de açığa
çıkarttı. Öyle ki Rusya’nın geçen yılki petrol vs ihracatı geliri 515 milyar
dolardı. Şimdi bu gelir ciddi olarak eriyor. Ayrıca Ukrayna krizi sonrasında
uygulanan Batı yasakları yüzünden ruble değer kaybetmeye başlayınca, yurt
dışına olan sermaye çıkışları bir yılda 120 milyar doları buldu. Döviz
rezervleri 400 milyar doların altına düştü (bu rezervlerin tamamı rublenin
değerini korumak için kullanılamıyor) ve ruble bu yıl dolar karşısında yüzde 40’a
yakın değer kaybetti. İthalat maliyetlerindeki yükselme nedeniyle enflasyon
arttı. Rus Merkez Bankası’nın piyasaya dolar satışı doların ateşini düşürmeye
yetmedi. Rezervler daha da düşerse yabancılar satışa geçeceğinden ruble daha da
düşecek ve dolar cinsinden borcu olan şirketler, başta bankalar olmak üzere,
ciddi sorunlar yaşayacaklar. Ayrıca Rusya önümüzdeki 18 ay içinde 138 milyar
dolar borç ödeyecek (bunun yüzde 98’i özel sektöre ait). Bu nedenle de
aralarında büyük petrol- gaz şirketlerinin
de bulunduğu bazı şirketler devletçe kurtarılma talebinde bulundular. Bunlar
kurtarıldığında planlanmış alt yapı yatırımlarından ve emeklilere dönük
ödemelerden vazgeçilecek[7].
Rus Hükümeti
hali hazırda 2015’te ekonominin yüzde 1 küçüleceğini açıkladı. Yani 15 yıldır
ilk kez Rusların yaşam standardı düşecek. Enflasyon yüzde 10’a yaklaşırken
ücretler enflasyona endeksli olarak donduruldu. Putin, Ukrayna konusundaki
duruşu nedeniyle dış politikada popüler olsa da (ancak petrol fiyatlarındaki düşüş
Putin’in Ukrayna konusundaki direncini de zayıflatıyor, zira Batı petrolü bir
silah olarak kullanıyor) içerdeki kemer sıkma onun popülaritesini azaltacak. Kaldı
ki Ukrayna ekonomisi de çok zor durumda, öyle ki kurtarma için IMF ülkeye
çağrıldı ve devasa bir kemer sıkma planı yapıldı. Kısaca hem ticari yasaklar
hem de düşen petrol fiyatları Rus ekonomisinin resesyonunu derinleştirecek[8].
Rusya
ekonomisinin içinde bulunduğu resesyon koşulları ve Putin yönetiminin yaşadığı siyasal
zorluklar hem dünya hem de Türkiye için önemli sonuçlar doğurabilecek niteliktedir.
Rusya’nın resesyona girmesi yeni bir küresel çöküşün tetikleyici faktörlerinden
birini oluşturabilir. Keza önemli bir ticari partnerinin resesyon ve dış borç
geri ödeme sorunları ile uğraşması Türkiye ekonomisinin büyümesini daha da zora
sokacaktır. Putin ve Rus egemen sınıflarının yaşadığı siyasal sorunlar, bunu
aşmanın bir yolu olarak Rus devletinin savaşa yönelimini daha da artırabilir.
Petrol fiyatlarındaki
küresel düşüşün küresel ekonomik gidişat üzerindeki olası etkilerini şöyle
sıralamak mümkündür.
İlk
olarak, tarihe bakıldığında petrol fiyatları düştüğünde
doların değerinin genelde arttığı gözlemleniyor. Buradan hareketle dolar
karşısında ulusal paraların değer yitimine uğraması ihracatları daha ziyade
petrole bağımlı olan ekonomileri (özellikle bazı yükselenleri) zora sokacaktır.
Nitekim geçen Haziran
ayından bu yana Rus rublesinin dolar karşısındaki değeri yüzde 38, Venezüella bolivarının
değeri yüzde 45, Nijerya nairasının değeri yüzde 12 ve Norveç kronunun değeri yüzde
17 oranında düştü. Uzmanlar, örneğin rublenin değer kaybetmesinin asıl nedenini
Ukrayna krizi sonrası uygulanan ticari yasaklardan ziyade petrol fiyatlarındaki
düşüşe bağlıyorlar. Keza sadece petrol üretenler ya da satanlar değil, petrol
dışı mal ihracatçılarının ulusal paralarının değeri de düştü. Örneğin dolar
karşısında Brezilya realinin değeri yüzde 15,5 ve Avustralya dolarının değeri
yüzde 12 oranında geriledi. Yaşanan bu devalüasyonlar sonucunda özellikle ‘yükselen
ekonomiler’den sermaye çıkışları da hızlandı. Para sermaye kıtlaştı, krediler
azaldı. İthalat daha pahalı hale geldiğinden reel gelir ve harcamalar da azalmaya
başladı[9].
Bu gelişmeler hali hazırda
yaşanmakta olan durgunluk biçimindeki istikrarsızlığın daha da derinleşeceğine,
‘yükselen ekonomiler’deki büyümenin yavaşlayacağına, hatta resesyona işaret ediyor.
Zira geçen yıl Türkiye’de yaşandığı gibi Fed’in parasal sıkılaştırma kararını
dillendirmesi dahi sermaye çıkışlarına neden olmuştu. Fed’in parasal
sıkılaştırma kararının uygulanmasıyla neler olabileceğini kestirmek zor
olmayacaktır. Kısaca petrol fiyatı düşüşü-dolar yükselişi ilişkisi özellikle
petrol satışlarından gelen gelire bağımlı yaşayan ekonomileri olumsuz yönde
etkileyecektir.
İkinci
olarak, petrol fiyatlarındaki
düşmenin asıl etkisi dünya ekonomisini küresel çapta bir deflasyona sürükleme
yönünde olabilir. Büyük Resesyon’dan bu yana dünya ekonomisi düşük enflasyona
kilitlenmişti. Öyle ki Avro bölgesinde son enflasyon oranı binde 2
ve Japonya’da binde 8’e kadar düşmüştü. Bu da dünyanın en büyük üç
ekonomisinden ikisinin, düşük büyüme oranlarının yanı sıra, deflasyona sürüklendiğinin göstergelerinden
biriydi. Dünya metal ve gıda fiyatlarındaki
düşüş ile birlikte petrol fiyatlarındaki bu düşüş Avrupa
ve Japonya’daki neredeyse sıfıra kadar gerileyen enflasyonu daha da düşürecek,
deflasyonist gidişi daha da hızlandıracak bu da küresel deflasyonu derinleştirecektir.
Deflasyon sürecinden
kurtulabilmek için, geçen ay ECB ve BoJ’un yaptığı gibi, bu ekonomilere ‘miktarsal
kolaylaştırma’ yoluyla daha fazla nakit aktarması yapılacak bu da kısır
döngünün devam etmesine ve sonuçta yeni finansal balonların şişirilmesine neden
olacaktır. Diğer taraftan daha fazla
likidite sunumu finansal varlıkların fiyatları dışında, genel olarak fiyatları
yukarı çekmeye yetmeyecektir.
Deflasyon durumundaki
bir ekonomide tüketici ve yatırımcıların harcama psikolojileri de
değişeceğinden[10],
düşük fiyatlar ve satış olanaklarının giderek azalması kâr beklentilerinin
düşmesine neden olarak yeni yatırımların azalmasına yol açacak, bu da ekonomik
büyümeyi olumsuz etkileyecektir. Bu
bağlamda deflasyon reel sektör, özellikle de çok ağır borçlu küçük özel sektör
için kötü haberdir.
Üçüncü
olarak, petrol fiyatlarındaki düşüş borsa-menkul kıymetler
piyasası ve türev piyasalar üzerinden yeni bir finansal krizin tetikleyicisi
olabilir. İlk etki aslında doğrudan finansal piyasalar üzerinde ortaya çıkacak
bir etkidir. Örneğin OPEC ile kaya gazı petrolü üreticisi firmalar arasındaki
fiyat rekabeti sonucunda sözü edilen örneğin bu 12 büyük ABD’li kaya gazı
üreticisi firmanın batması ABD finans sektörünü de
ciddi biçimde etkileyebilir.
Çünkü bu
firmalar ABD ‘Yüksek Gelirli Endeks’ getirisinin beşte birini oluşturuyorlar (US
high-index yield). Deutche Bank’a göre
ise eğer fiyat 60 dolara kadar düşerse bazı ABD’li finans kuruluşları
arasındaki temerrüt oranı yüzde 30’u bulabilir. Financial Times’e göre,
Barclays ve Wells Fargo gibi iki büyük İngiliz bankasının yine iki büyük petrol
ve gaz şirketine verdikleri kredilerin geri dönmemesi halinde ortaya çıkacak
zarar 850 milyar doları bulabilecektir. Keza Bank of America Merrill Lynch
Yüksek Getirili Endeksi’ndeki (MLHigh-yield Index) 180 zor durumdaki fonun 52’si (yüzde 29’u) enerji şirketlerince arz
edilmektedir[11].
İkinci etki türev
piyasalar[12]
üzerinden gerçekleşebilir. Yani tıpkı 2008 krizinde, mortgage kredileri
üzerinden türetilmiş olan milyarlarca dolarlık CDO ve CDS biçimindeki menkul
kıymetin değerinin bir anda sert biçimde düşmesi sonucunda finansal krizin
patlak vermesi gibi, petrol türevli menkul kıymetlerin, petrol fiyatlarındaki
böyle büyük çaplı bir düşüş yeni bir finansal krizin tetikleyicisi olabilir.
Bir başka anlatımla
petrol yalnızca fiziksel bir enerji malı değildir. Petrol 1990’ların
ortalarından bu yana iyice hızlanan finansallaşmanın bir parçası olarak çok
önemli bir finansal varlık ya da yatırım aracı haline geldi. Bu nedenle de
nasıl ki petrol fiyatlarındaki düşüş diğer malların fiyatlarını da düşürüyorsa,
petrole bağlı finansal menkul kıymet fiyatlarındaki düşüş de zincirleme bir
etkiyle diğer finansal varlık fiyatlarını düşürecektir. Petrole bağlı finansal varlıkların
değerindeki düşüş küresel finansal istikrarsızlığı daha da artırabilecektir.
Böylece zincirleme etkilerle petrole bağlı finansal araçlardaki çöküş, diğerlerini
de etkileyerek genel bir finansal çöküşe neden olabilecektir.
Bu da
tıpkı 1990-2000 döneminde ABD’de “Yeni Ekonomi” olarak pazarlanan bir efsanenin
daha çökmesine neden olacaktır. Yani dünya resesyon ve stagflasyonda iken, ABD’de kaya gazı üretimi sayesinde ABD’nin
beceri ve yeniliklerle-buluşlarla nasıl bu süreçten güçlenerek çıktığına,
böylece kapitalizmin her zaman yeni çıkış yolları üretme kapasitesine sahip bulunduğuna
bir örnek olarak gösterilmekteydi. Ancak kaya gazı üretimi ve bunun neden olduğu
fiyat düşüşleri sadece küresel deflasyonu derinleştirmekle kalmayacak, yeni bir
finansal krizin de kaynağı olabilecektir.
Yeni bir
finansal kriz ise dünyayı 2008’dekinden daha derinden etkileyecektir. Zira yedi
yıl öncesinden farklı olarak dünya, özellikle de gelişmiş kapitalist dünya, çok
daha fazla borçlu, yatırımlar çok daha düşük düzeyde ve büyüme hızları çok daha
yavaş hatta Avro bölgesinde, Rusya ve Japonya’da görüldüğü gibi ekonomiler
fiilen küçülme içindedirler.
KAYNAKÇA
Durmuş,
Mustafa, Kapitalizmin Krizi, İkinci
Baskı, Tan Kitabevi, 2010.
“OPEC 166th Meeting concludes”,
http://www.opec.org/opec_web/en/press_room/2938.htm.
Rasmus, Jack, “The
economic consequences of global oil deflation”, http://www.counterpunch.org,
8 December 2014.
Roberts, Michael. “Oil, the rouble and the spectre of deflation”, https://thenextrecession.wordpress.com/2014/12/08.
[1] http://www.theguardian.com/business/live/2014/nov/27.
[2] “OPEC 166th Meeting concludes”, http://www.opec.org/opec_web/en/press_room/2938.htm.
[3] Deflasyon özellikle temel emtia
fiyatlarında sürekli bir düşüşü, resesyon
bir ekonominin iki çeyrek üst üste yani altı ay küçülmesini ve stagflasyon bir ekonomide aynı anda
durgunluk, işsizlik ve enflasyonun bir arada görülmesini anlatmaktadır.
[4]
Nick Beams, “OPEC decision a shot in oil price war”, http://www.wsws.org/en/articles/2014/11/28.
[5] Beams, agm.
[6] http://www.theguardian.com/business/live/2014/nov/27.
[7] M. Roberts, “Oil, the rouble
and the spectre of deflation”, https://thenextrecession.wordpress.com/2014/12/08.
[9]
Jack
Rasmus, “The economic consequences of global oil deflation”, http://www.counterpunch.org,
8 December 2014.
[10]
Deflasyon
durumunda yatırımcı ve tüketiciler fiyat düşüşlerinin daha da süreceğini
düşünerek harcamalarını kısmakta bu da durgunluğun daha da artmasına neden
olmaktadır. Bu sonuç da aslında, 1870’lerden bu yana neo klasik iktisatçılar
tarafından adeta ‘Yer Çekimi Kanunu’na eşdeğerde sunulan ‘arz-talep kanunu’nun
bir diğer açmazıdır.
[11] Beams,
agm.
[12] Türev
araçlar (derivatives) özellikle 2008 krizinden sonra dikkatleri çekmeye
başladı. Zira bu krizin tetikleyicisi olarak önemli bir rol oynamışlardı. Bu
araçlar getirileri, yani değerleri başka bir türev araca ya da menkul kıymete
bağlı olan finansal araçlardır. Faize, dövize, hisse senetlerine ve emtia
fiyatlarına, kredi alacaklarına olduğu gibi örneğin petrole dayalı olarak da
düzenlenmektedirler. Dayandığı varlığın değerindeki değişmeye bağlı olarak da
kendi değeri değişmekte ve bunun sonucunda kâr ya da zarar elde edilmektedir.
Riskten korunmak kadar, yüksek kaldıraç oranlarından spekülatif amaçlı kazanç
elde etmek amacıyla finansal piyasalarda yaygın bir biçimde
kullanılmaktadırlar. Bu durum da nesnel olarak onları finansal çalkantıların ya
da krizlerin tetikleyicilerinden biri yapmaktadır. Örneğin petrolün fiyatı
düştüğünde, petrolün değerine dayalı olarak düzenlenmiş olan türev araçların
fiyatı da düşmekte, bu da bu araçların yaygınlığına bağlı olarak finansal
piyasaları etkilemektedir. Bu konuda bkz. Mustafa Durmuş, Kapitalizmin Krizi, İkinci Baskı, Tan Kitabevi, 2010, s. 336.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder