5 Mart 2015 Perşembe

DÜŞEN PETROL FİYATLARI KÜRESEL DURGUNLUĞU DERİNLEŞTİRİYOR, KAPİTALİST REKABETİ KIZIŞTIRIYOR!



DÜŞEN PETROL FİYATLARI KÜRESEL DURGUNLUĞU DERİNLEŞTİRİYOR, KAPİTALİST REKABETİ KIZIŞTIRIYOR!
Mustafa Durmuş



(Yayımlanma tarihi: Aralık 2014)
 
Türkiye’nin sıcak politik gündemi ve ana akım medyanın ekonomik krize dönük haberleri es geçme davranışından dolayı içerde yeterince önemsenmemiş olsa da, dışarıda son günlerin en önemli konularından birini petrol fiyatlarındaki yüzde 40’a varan düşüşler oluşturuyor. Öyle ki Brent ham petrolünün fiyatı sadece aylar içinde, varili 115 dolardan Kasım ayı sonunda 72 dolara (ABD ham petrolü 69 dolar) kadar geriledi. Bu fiyat 2010 Ağustos ayından bu yana en düşük fiyat[1]. Uzmanlara göre petrol fiyatları bu düşük düzeylerde uzun yıllar kalabilir.  Uluslar arası piyasalarda fiyatın 60 dolara, hatta 2008 krizinin hemen ardından olduğu gibi 40 dolara kadar düşebileceğini ileri sürenler dahi oldu.

Bu arada petrol üreticisi ülkeler örgütü OPEC,  27 Kasım 2014 tarihinde yaptığı açıklama ile petrol üretimini kısmayacağını ve varili 70 dolardan günde 30 milyon varil petrol üretmeye devam edileceğini ilan etti[2]

Bu gelişmeleri nasıl yorumlamak gerekir? 

Ana akım burjuva iktisat bilgisi çerçevesinde bu gelişmeleri sağlıklı bir biçimde yorumlamak zor. Zira ana akım iktisadın fetiş düzeyde benimsemiş olduğu ‘arz-talep kanunu’nun temel çıkarımına göre bir malın fiyatı düştüğünde onun üretiminin kısılması gerekir. Oysa OPEC üretim kısıntısına gitmedi, belki de üretim artışına gidilecek.

Başta neo klasik ve Avusturya Okulu’na mensup iktisatçılar olmak üzere bazı ana akım iktisatçılar bu kararın ‘ekonominin bu temel yasası’na uygun olup olmadığını sorgulamaksızın, pragmatik bir yaklaşımla, bu gelişmeyi genelde hayra yorumluyorlar. Onlara göre,  tıpkı gıda fiyatlarındaki düşüşte olduğu gibi, enerji fiyatlarındaki bu çapta bir düşüş sırasıyla; üretim maliyetlerini düşürecek, bu satın alma gücünü artırarak tüketicilerin talebini, dolayısıyla da toplam talebi artıracak, bu da ekonomik büyümeyi hızlandıracaktır. 

Diğer taraftan en azından dünyanın Avrupa ve Japonya’da olduğu gibi hızla deflasyona sürüklendiği, bazı bölgelerin ise stagflasyonla[3] boğuştuğu bir konjonktürde bu fiyat düşüşlerini, en azından orta ve uzun vadede, olumlu olarak değerlendirmek mümkün değil. Yani fiyat düşüşlerinin küresel deflasyon, enerji sektörü ve finans sektörü üzerinde çok önemli olumsuz etkilerinin ortaya çıkması kaçınılmaz gibi görünüyor.

Petrol fiyatları neden bu denli sert düştü?

İktisatçı geleneğine sadık kalalım ve konuya ve arz ve talep yönlü faktörlerden başlayalım. Arz yönünden, K. Amerika’da ve daha ziyade de ABD’de hızla artan kaya gazı petrol ve sıvılaştırılmış gaz üretimi asıl nedeni oluşturuyor. Bu tür petrolün üretimi son yıllarda öyle arttı ki, örneğin ABD’de 1970’lerden bu yana iki katına çıkarak yıllık 9 milyon varile kadar yükseldi. Yani kaya gazı ABD’yi rahatlattı, 2005 yılında ihtiyaç duyduğu gazın yüzde 60’ını ithal ederken, bu oranı yüzde 21’e kadar, içerdeki kaya gazı üretimi sayesinde, düşürebildi[4]. Bu tür rezervlerden petrol çıkarımı Polonya ve Çin gibi ülkelerde de hızlanmaya başladı.

Talep yönünden ise en önemli etken, kuşkusuz küresel ekonomik durgunluğun giderek kalıcı bir hal almasıdır. Çünkü özellikle de son yıllarda Brezilya, Hindistan ve Çin’in yavaşlayan büyümesi, üretimi ve ihracatı dünyadaki petrol ve sıvılaştırılmış gaza olan talebi düşürdü. Zira enerji ihtiyacı ve kullanımı azaldı. 

OPEC’in üretimi kısmamasının altında yatan neden de işte tam burada ortaya çıkıyor. Kapitalizmin temel bir kanunu:  Rekabet. Kuveyt ve S. Arabistan başta olmak üzere temel petrol üreticisi ülkeler üretimi kısmayarak, hatta daha fazla petrol üretimi ile petrolün varil başına fiyatını 60 dolar sınırına çekip kaya gazı petrolünü ve gazını piyasalardan silmeyi hedefliyorlar.

Enerji alanındaki uzmanlara göre kaya gazı üretimi ile elde edilen petrolün varil başına fiyatı 80 doların altına düştüğünde, üretim maliyetinin göreli olarak diğerinden yüksek olmasından ötürü, çok düşük marjda kâr edilebilmektedir. Bu rakam 70 doların altına düştüğünde ise firma zarar etmektedir. ABD’deki 12 en büyük kaya gazı üreticisinin yüzde 80’i ise varili 80 dolardan satışlardan sınırlı bir kâr elde edebiliyorlar[5].

Kısacası petrolün varil başına fiyatı 60 dolara düştüğünde kaya gazı enerji firmaları zarar edecekler ve üretim maliyetleri, batık maliyetler ve rezerv kısıtları dikkate alındığında bu rekabete uzun süreli olarak dayanamayacaklarından piyasalardan çekilecekler.

Bu girişim şu ana kadar ABD ile ilgili olarak işe yaramadı ama petrol fiyatlarının düşürülmesi net bir biçimde Venezüella, İran, Cezayir, Norveç, Meksika ve özellikle de Rusya’yı mali olarak büyük zarara uğrattı, zora soktu. 

En büyük etki Venezüella, İran ve Cezayir üzerinde görülüyor zira bu ülkelerdeki devlet gelirlerinin önemli bir kısmı petrol satışlarından sağlanıyor.  Bu ülkeler için petrolün varilinin en az 100 dolardan, Rusya içinse 80-100 dolar arası bir fiyattan satılması bütçelerini dengelemeleri açısından gerekli[6].


Rusya resesyona doğru…

Petrol fiyatlarındaki bu çapta bir düşüş Rus ekonomisinin zayıf yönlerini de açığa çıkarttı. Öyle ki Rusya’nın geçen yılki petrol vs ihracatı geliri 515 milyar dolardı. Şimdi bu gelir ciddi olarak eriyor. Ayrıca Ukrayna krizi sonrasında uygulanan Batı yasakları yüzünden ruble değer kaybetmeye başlayınca, yurt dışına olan sermaye çıkışları bir yılda 120 milyar doları buldu. Döviz rezervleri 400 milyar doların altına düştü (bu rezervlerin tamamı rublenin değerini korumak için kullanılamıyor) ve ruble bu yıl dolar karşısında yüzde 40’a yakın değer kaybetti. İthalat maliyetlerindeki yükselme nedeniyle enflasyon arttı. Rus Merkez Bankası’nın piyasaya dolar satışı doların ateşini düşürmeye yetmedi. Rezervler daha da düşerse yabancılar satışa geçeceğinden ruble daha da düşecek ve dolar cinsinden borcu olan şirketler, başta bankalar olmak üzere, ciddi sorunlar yaşayacaklar. Ayrıca Rusya önümüzdeki 18 ay içinde 138 milyar dolar borç ödeyecek (bunun yüzde 98’i özel sektöre ait). Bu nedenle de aralarında büyük petrol-  gaz şirketlerinin de bulunduğu bazı şirketler devletçe kurtarılma talebinde bulundular. Bunlar kurtarıldığında planlanmış alt yapı yatırımlarından ve emeklilere dönük ödemelerden vazgeçilecek[7]

Rus Hükümeti hali hazırda 2015’te ekonominin yüzde 1 küçüleceğini açıkladı. Yani 15 yıldır ilk kez Rusların yaşam standardı düşecek. Enflasyon yüzde 10’a yaklaşırken ücretler enflasyona endeksli olarak donduruldu. Putin, Ukrayna konusundaki duruşu nedeniyle dış politikada popüler olsa da (ancak petrol fiyatlarındaki düşüş Putin’in Ukrayna konusundaki direncini de zayıflatıyor, zira Batı petrolü bir silah olarak kullanıyor) içerdeki kemer sıkma onun popülaritesini azaltacak. Kaldı ki Ukrayna ekonomisi de çok zor durumda, öyle ki kurtarma için IMF ülkeye çağrıldı ve devasa bir kemer sıkma planı yapıldı. Kısaca hem ticari yasaklar hem de düşen petrol fiyatları Rus ekonomisinin resesyonunu derinleştirecek[8].

Rusya ekonomisinin içinde bulunduğu resesyon koşulları ve Putin yönetiminin yaşadığı siyasal zorluklar hem dünya hem de Türkiye için önemli sonuçlar doğurabilecek niteliktedir. Rusya’nın resesyona girmesi yeni bir küresel çöküşün tetikleyici faktörlerinden birini oluşturabilir. Keza önemli bir ticari partnerinin resesyon ve dış borç geri ödeme sorunları ile uğraşması Türkiye ekonomisinin büyümesini daha da zora sokacaktır. Putin ve Rus egemen sınıflarının yaşadığı siyasal sorunlar, bunu aşmanın bir yolu olarak Rus devletinin savaşa yönelimini daha da artırabilir.

Petrol fiyatlarındaki küresel düşüşün küresel ekonomik gidişat üzerindeki olası etkilerini şöyle sıralamak mümkündür.

İlk olarak, tarihe bakıldığında petrol fiyatları düştüğünde doların değerinin genelde arttığı gözlemleniyor. Buradan hareketle dolar karşısında ulusal paraların değer yitimine uğraması ihracatları daha ziyade petrole bağımlı olan ekonomileri (özellikle bazı yükselenleri) zora sokacaktır.
Nitekim geçen Haziran ayından bu yana Rus rublesinin dolar karşısındaki değeri yüzde 38, Venezüella bolivarının değeri yüzde 45, Nijerya nairasının değeri yüzde 12 ve Norveç kronunun değeri yüzde 17 oranında düştü. Uzmanlar, örneğin rublenin değer kaybetmesinin asıl nedenini Ukrayna krizi sonrası uygulanan ticari yasaklardan ziyade petrol fiyatlarındaki düşüşe bağlıyorlar. Keza sadece petrol üretenler ya da satanlar değil, petrol dışı mal ihracatçılarının ulusal paralarının değeri de düştü. Örneğin dolar karşısında Brezilya realinin değeri yüzde 15,5 ve Avustralya dolarının değeri yüzde 12 oranında geriledi. Yaşanan bu devalüasyonlar sonucunda özellikle ‘yükselen ekonomiler’den sermaye çıkışları da hızlandı. Para sermaye kıtlaştı, krediler azaldı. İthalat daha pahalı hale geldiğinden reel gelir ve harcamalar da azalmaya başladı[9].
Bu gelişmeler hali hazırda yaşanmakta olan durgunluk biçimindeki istikrarsızlığın daha da derinleşeceğine, ‘yükselen ekonomiler’deki büyümenin yavaşlayacağına, hatta resesyona işaret ediyor. Zira geçen yıl Türkiye’de yaşandığı gibi Fed’in parasal sıkılaştırma kararını dillendirmesi dahi sermaye çıkışlarına neden olmuştu. Fed’in parasal sıkılaştırma kararının uygulanmasıyla neler olabileceğini kestirmek zor olmayacaktır. Kısaca petrol fiyatı düşüşü-dolar yükselişi ilişkisi özellikle petrol satışlarından gelen gelire bağımlı yaşayan ekonomileri olumsuz yönde etkileyecektir.

İkinci olarak, petrol fiyatlarındaki düşmenin asıl etkisi dünya ekonomisini küresel çapta bir deflasyona sürükleme yönünde olabilir. Büyük Resesyon’dan bu yana dünya ekonomisi düşük enflasyona kilitlenmişti. Öyle ki Avro bölgesinde son enflasyon oranı binde 2 ve Japonya’da binde 8’e kadar düşmüştü. Bu da dünyanın en büyük üç ekonomisinden ikisinin, düşük büyüme oranlarının yanı sıra,  deflasyona sürüklendiğinin göstergelerinden biriydi. Dünya metal ve gıda fiyatlarındaki düşüş ile birlikte petrol fiyatlarındaki bu düşüş Avrupa ve Japonya’daki neredeyse sıfıra kadar gerileyen enflasyonu daha da düşürecek, deflasyonist gidişi daha da hızlandıracak bu da küresel deflasyonu derinleştirecektir. 

Deflasyon sürecinden kurtulabilmek için, geçen ay ECB ve BoJ’un yaptığı gibi, bu ekonomilere ‘miktarsal kolaylaştırma’ yoluyla daha fazla nakit aktarması yapılacak bu da kısır döngünün devam etmesine ve sonuçta yeni finansal balonların şişirilmesine neden olacaktır.  Diğer taraftan daha fazla likidite sunumu finansal varlıkların fiyatları dışında, genel olarak fiyatları yukarı çekmeye yetmeyecektir. 

Deflasyon durumundaki bir ekonomide tüketici ve yatırımcıların harcama psikolojileri de değişeceğinden[10], düşük fiyatlar ve satış olanaklarının giderek azalması kâr beklentilerinin düşmesine neden olarak yeni yatırımların azalmasına yol açacak, bu da ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyecektir. Bu bağlamda deflasyon reel sektör, özellikle de çok ağır borçlu küçük özel sektör için kötü haberdir.

Üçüncü olarak, petrol fiyatlarındaki düşüş borsa-menkul kıymetler piyasası ve türev piyasalar üzerinden yeni bir finansal krizin tetikleyicisi olabilir. İlk etki aslında doğrudan finansal piyasalar üzerinde ortaya çıkacak bir etkidir. Örneğin OPEC ile kaya gazı petrolü üreticisi firmalar arasındaki fiyat rekabeti sonucunda sözü edilen örneğin bu 12 büyük ABD’li kaya gazı üreticisi firmanın batması ABD finans sektörünü de ciddi biçimde etkileyebilir. 

Çünkü bu firmalar ABD ‘Yüksek Gelirli Endeks’ getirisinin beşte birini oluşturuyorlar (US high-index yield). Deutche Bank’a göre ise eğer fiyat 60 dolara kadar düşerse bazı ABD’li finans kuruluşları arasındaki temerrüt oranı yüzde 30’u bulabilir. Financial Times’e göre, Barclays ve Wells Fargo gibi iki büyük İngiliz bankasının yine iki büyük petrol ve gaz şirketine verdikleri kredilerin geri dönmemesi halinde ortaya çıkacak zarar 850 milyar doları bulabilecektir. Keza Bank of America Merrill Lynch Yüksek Getirili Endeksi’ndeki (MLHigh-yield Index) 180 zor durumdaki fonun 52’si (yüzde 29’u) enerji şirketlerince arz edilmektedir[11].

İkinci etki türev piyasalar[12] üzerinden gerçekleşebilir. Yani tıpkı 2008 krizinde, mortgage kredileri üzerinden türetilmiş olan milyarlarca dolarlık CDO ve CDS biçimindeki menkul kıymetin değerinin bir anda sert biçimde düşmesi sonucunda finansal krizin patlak vermesi gibi, petrol türevli menkul kıymetlerin, petrol fiyatlarındaki böyle büyük çaplı bir düşüş yeni bir finansal krizin tetikleyicisi olabilir.

Bir başka anlatımla petrol yalnızca fiziksel bir enerji malı değildir. Petrol 1990’ların ortalarından bu yana iyice hızlanan finansallaşmanın bir parçası olarak çok önemli bir finansal varlık ya da yatırım aracı haline geldi. Bu nedenle de nasıl ki petrol fiyatlarındaki düşüş diğer malların fiyatlarını da düşürüyorsa, petrole bağlı finansal menkul kıymet fiyatlarındaki düşüş de zincirleme bir etkiyle diğer finansal varlık fiyatlarını düşürecektir.   Petrole bağlı finansal varlıkların değerindeki düşüş küresel finansal istikrarsızlığı daha da artırabilecektir. Böylece zincirleme etkilerle petrole bağlı finansal araçlardaki çöküş, diğerlerini de etkileyerek genel bir finansal çöküşe neden olabilecektir. 

Bu da tıpkı 1990-2000 döneminde ABD’de “Yeni Ekonomi” olarak pazarlanan bir efsanenin daha çökmesine neden olacaktır. Yani dünya resesyon ve stagflasyonda iken,  ABD’de kaya gazı üretimi sayesinde ABD’nin beceri ve yeniliklerle-buluşlarla nasıl bu süreçten güçlenerek çıktığına, böylece kapitalizmin her zaman yeni çıkış yolları üretme kapasitesine sahip bulunduğuna bir örnek olarak gösterilmekteydi. Ancak kaya gazı üretimi ve bunun neden olduğu fiyat düşüşleri sadece küresel deflasyonu derinleştirmekle kalmayacak, yeni bir finansal krizin de kaynağı olabilecektir.
Yeni bir finansal kriz ise dünyayı 2008’dekinden daha derinden etkileyecektir. Zira yedi yıl öncesinden farklı olarak dünya, özellikle de gelişmiş kapitalist dünya, çok daha fazla borçlu, yatırımlar çok daha düşük düzeyde ve büyüme hızları çok daha yavaş hatta Avro bölgesinde, Rusya ve Japonya’da görüldüğü gibi ekonomiler fiilen küçülme içindedirler.  

KAYNAKÇA

Beams, Nick “OPEC decision a shot in oil price war”,  http://www.wsws.org/en/articles/2014/11/28.
Durmuş, Mustafa, Kapitalizmin Krizi, İkinci Baskı, Tan Kitabevi, 2010.


 OPEC 166th Meeting concludes”, http://www.opec.org/opec_web/en/press_room/2938.htm.

Rasmus, Jack, “The economic consequences of global oil deflation”, http://www.counterpunch.org, 8 December 2014.
Roberts, Michael. “Oil, the rouble and the spectre of deflation”, https://thenextrecession.wordpress.com/2014/12/08.





[1] http://www.theguardian.com/business/live/2014/nov/27.

[2]  “OPEC 166th Meeting concludes”, http://www.opec.org/opec_web/en/press_room/2938.htm.

[3] Deflasyon özellikle temel emtia fiyatlarında sürekli bir düşüşü, resesyon bir ekonominin iki çeyrek üst üste yani altı ay küçülmesini ve stagflasyon bir ekonomide aynı anda durgunluk, işsizlik ve enflasyonun bir arada görülmesini anlatmaktadır.
[4] Nick Beams, “OPEC decision a shot in oil price war”, http://www.wsws.org/en/articles/2014/11/28.
[5] Beams, agm.
[6] http://www.theguardian.com/business/live/2014/nov/27.
[7] M. Roberts, “Oil, the rouble and the spectre of deflation”, https://thenextrecession.wordpress.com/2014/12/08.
[9] Jack Rasmus, “The economic consequences of global oil deflation”, http://www.counterpunch.org, 8 December 2014.
[10] Deflasyon durumunda yatırımcı ve tüketiciler fiyat düşüşlerinin daha da süreceğini düşünerek harcamalarını kısmakta bu da durgunluğun daha da artmasına neden olmaktadır. Bu sonuç da aslında, 1870’lerden bu yana neo klasik iktisatçılar tarafından adeta ‘Yer Çekimi Kanunu’na eşdeğerde sunulan ‘arz-talep kanunu’nun bir diğer açmazıdır.

[11] Beams, agm.
[12] Türev araçlar (derivatives) özellikle 2008 krizinden sonra dikkatleri çekmeye başladı. Zira bu krizin tetikleyicisi olarak önemli bir rol oynamışlardı. Bu araçlar getirileri, yani değerleri başka bir türev araca ya da menkul kıymete bağlı olan finansal araçlardır. Faize, dövize, hisse senetlerine ve emtia fiyatlarına, kredi alacaklarına olduğu gibi örneğin petrole dayalı olarak da düzenlenmektedirler. Dayandığı varlığın değerindeki değişmeye bağlı olarak da kendi değeri değişmekte ve bunun sonucunda kâr ya da zarar elde edilmektedir. Riskten korunmak kadar, yüksek kaldıraç oranlarından spekülatif amaçlı kazanç elde etmek amacıyla finansal piyasalarda yaygın bir biçimde kullanılmaktadırlar. Bu durum da nesnel olarak onları finansal çalkantıların ya da krizlerin tetikleyicilerinden biri yapmaktadır. Örneğin petrolün fiyatı düştüğünde, petrolün değerine dayalı olarak düzenlenmiş olan türev araçların fiyatı da düşmekte, bu da bu araçların yaygınlığına bağlı olarak finansal piyasaları etkilemektedir. Bu konuda bkz. Mustafa Durmuş, Kapitalizmin Krizi, İkinci Baskı, Tan Kitabevi, 2010, s. 336.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder