5 Mart 2015 Perşembe

ARJANTİN DIŞ BORÇ KRİZİ: KAPİTALİZM İÇİ ÇÖZÜMLERİN İFLASI Mustafa Durmuş Temerrüt mü? Geride bıraktığımız haftanın küresel düzeyde en önemli iktisadi/mali vesonuçları itibari ile bir okadar da politik olayı Arjantin’in son 13 yılda ikinci kez dış borçlarıyla ilgili olarak temerrüde düşmüş ya da düşürülmüş olması. Aslında bu kriz ülkenin 2001 yılında yaşamış olduğu krizden, hem krizin büyüklüğü, hem de niteliği açısından farklılıklar gösteriyor. Şöyle ki 2001 yılında ülkeye ait ödenmesi gereken borç miktarı 100 milyar ABD dolarını aşıyordu, oysa bu krizdeki borç bunun altıda biri yani 15 milyar ABD doları. İlk krizde Hükümetin moratoryum ilan etmekten başka çaresi yoktu, zira bu borçların faizini dahi ödeyebilecek gücü yoktu. Bu kriz ise biraz farklı gelişti. Faizi ile birlikte yaklaşık 1,5 milyar ABD dolarlık ve oldukça tartışmalı bir borcun Arjantin Hükümeti tarafından ödenmesinin reddedilmesi nedeniyle ülke teknik olarak temerrüde düştü. Bir başka anlatımla, Arjantin genel olarak borçlarını ödemek istedi ve hala da istiyor. Nitekim geçen ay 539 milyon ABD dolarını New York Mellon Bankası’na bu amaçla yatırmıştı. Ancak 13 yıldır ihtilaflı durumda olan ve iki hedge fona olan borcun, ABD Mahkemelerinin verdiği karar gereğince,ödemesini, vade sonu olan 30 Haziran 2014 Çarşamba gününe kadar yapmayınca, diğer alacaklılara olan faiz ödemesini de yapamaz duruma düştü. Zira Mahkeme, bu öncelikli borçlar faizleriyle birlikte tamamıyla kapanmadan alacaklıların yüzde 93’ünü oluşturan diğerlerine de her hangi bir ödeme yapılamayacağına da karar verdi. Yapılırsa bu ödemeler yasa dışı kabul edilecek. Bu kararı iptal ettirmek için Arjantin Hükümeti’nin üst mahkemeye yaptığı başvuru ise reddedildi.Böylece Arjantin Hükümeti’nin eli kolu bağlanmış, teknik olarak temerrüde düşmüş oldu. Bu arada Standart &Poor’sda boş durmadı ve ülkenin puanını “geçici temerrüt” haline düşürdü. Kısaca Arjantin Hükümetinin bu duruma düşmesinin nedeni New York Mellon Bankası’nın, tıpkı diğer finansal kurumlar gibi, ABD’deki yargıcın bu fonlara ödeme yapılmaksızın diğerlerine asla ödeme yapılamayacağı yönündeki talimatına uyması. Yani temerrüdün nedenini aslında bu mahkemenin kararı oluşturuyor . Nitekim bu gelişmenin ardından, Arjantin Devlet Başkanı CristinaFernández de Kirchner“bu durumun temerrüt olarak adlandırılamayacağını, sorumlularının buna başka bir ad bulması gerektiğini”ileri sürdü . Bu borçların nasıl oluştuğu, kimlere ve hangi saiklerle yapıldığı, temerrüt halinin ülke ekonomisine ve dünyaya ne tür etkilerinin olabileceği, emek hareketi perspektifinden dış borçlara nasıl bakılması gerektiği gibi soruların yanıtlarını vermeden önce Arjantin’in Kara Çarşamba’sı olarak da anılan bu güne nasıl gelindi öncelikle onu ele alalım. Kara Çarşamba Arjantin, yirmi yıl süren ekonomik krizin ardından,2001 yılında dış borçlarını ödeyemez duruma düşerek moratoryum ilan etmişti. Bunun temel nedenleri ise neo liberal IMF politikalarının ve 1970 ve 1980’lerin askeri cuntalarının yapmış olduğu aşırı harcamaların ekonomiyi krizin eşiğine getirmiş olmasıydı. Diğer yandan temerrüdün ardından yapılan borç yeniden yapılandırması sonrasında ekonomi hızla toparlandı. Öyle ki yoksulluk oranı yüzde 20’lerden yüzde 9’a gerilerken ekonomik büyüme ortalama yüzde 7-9 civarında gerçekleşti. Hatta bu durum (biraz da abartılarak) 2012 yılında Krugman tarafından NewYork Times’daki köşesinde “inanılmaz bir başarı öyküsü” olarak nitelenmişti. 2001 krizi sonrası yapılan iki yeniden yapılandırma (2005 ve 2010) çok önemliydi. Zira alacaklı/kreditörlerin yüzde 93’ü Arjantin Hükümetinin talebi üzerine ellerindeki devlet tahvillerini üçte bir fiyatından yeni tahvillerle değiştirmeye razı oldular. Wall Street milyarderi Paul Singer’in başını çektiği NML Capital ve AureliusCapital (her ikisi de ABD menşeli) ise farklı bir tutum izleyerek anlaşmaya yanaşmadılar. “akbaba fonlar” olarak da anılan bu fonlar temerrüt sonrasında Arjantin’in tahvillerini küçük bir kısmını nominal değerinin çok altında bir fiyatla piyasalardan toplamışlardı. Sonrasında 2005 ve 2010 yıllarında diğerleri ile yapılan anlaşmaya bu iki fon,nominal değerinden paranın tamamının hem de faizi ve gecikme cezasınında ödenmesi konusunda ısrarcı oldular ve konuyu ABD’de mahkemeye götürdüler. Bu dava 20yyın en önemli borç davası olarak tarihe geçti. Finans analistlerine göre, böyle yaparak bu iki fon bu borçlardan yüzde 1000 oranında kâr elde etmeyi planlıyorlar .Sonuçta Mahkeme 13 yıl sonra kararını verdi ve Çarşamba gününe kadar bu ödemenin yapılmasına hükmetti. Arjantin buborçlar için ödeme yapmayı reddetti.Maliye Bakanı haklı olarak ülkenin geleceğini tehlike altına atan, ülkeyi rehin alan böyle bir anlaşmayı imzalamak ve ödemeyi yapmak istemedi. Temerrüde ilişkin değerlendirmeler:“Akbaba fonlar”, “finansın Taliban’ı”, “bağımsız duruş”… Her ne kadar 2008 krizi gibi küresel bir krize yol açabilecek etkilere sahip olmasa da ve daha ziyade lokal kalacak gibi gözükse de, Arjantin temerrüdü Sağ’dan Sol’a ciddi değerlendirmelere ve tepkilere neden oldu. Beklendiği gibi ana akım sağ- muhafazakâr yazarlar, bu temerrüdün nedeni olarak popülist Arjantin Hükümeti’ni ve onun kötü ekonomi politikalarını ya da kötü ekonomi yönetimini gösterdiler. Yolsuzluğa batmış politik seçkinlerin savunulacak bir yanları olmasa da, yukarıdaaçıklandığı gibi, bu krizin 2001 krizinden farklılıklar arz etmesi nedeniyle,bu görüşleri doğrukabul edebilmek mümkün değil. Finans piyasaları bu temerrüde karşı sessiz ve tepkisiz kaldılar, zira kısmen bunu bekliyorlardı. Ayrıca önümüzdeki haftalarda çözüme yönelik bir uzlaşma sağlanacağına inanıyorlar . Devlet borçlarının takibini gönüllü olarak üstlenmiş olan ve kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olarak kendini tanımlayanJubileeDebtCampaign’e göre,Arjantin temerrüdü, akbaba (vulture) fon spekülatörleri yüzünden ve ABD yargı sisteminin garip kararlarının bir sonucu olarak gerçekleşti. Arjantin’e tek bir ABD doları borç vermemiş olan,ama ülkenin bu zor durumundan faydalanmak isteyenbir avuç akbaba fonu ülkeyi rehin aldı . Nobel ödüllü Arjantinli yazar AdolfoPerezEsquivel, ABD’deki yüksek mahkemenin yargıcı olan Griesa’ya bir mektup yazarak bu borçların meşru ve ahlaki ve adil olmadığını ileri sürdü. Mektubunda bu borçların askeri diktatörlük döneminde yapıldığını ve Arjantin halkının iyiliği ya da refahını artırmada kullanılmadığını yazdı. Temerrüdün finansal spekülasyonunbir sonucu olduğunu ve bunun bedelini ülkenin mazlum halklarına çok büyük zarar vererek ödetmenin büyük haksızlık olacağını vurguladı . Ayrıca, aralarında ünlü Nobel ödüllü ABD’li iktisatçı Solow’un da bulunduğu birçoğu Nobel ödüllü 100 iktisatçı ABD Mahkeme başkanına bir mektup göndererek bu fonların yüzde 1000’e varan bir kâr sağlaması sonucunu doğuracak olan bu işlemin diğer meşru kreditörleri riske sokacak bir gereksiz ekonomik tahribat yaratacağı uyarısında bulundular. Bunun ayrıca uluslararası finansal piyasaları zora sokacağının altını çizerek, ABD Kongresi’nden Mahkemenin kararının etkilerini yumuşatmaya dönük bir düzenleme yapmasını istediler . Azgelişmiş ülkeler üzerine, emek ve özgürlükler perspektifinden çalışmalarıyla bilinen J.Roosise akbaba fonları ‘küresel finansın Talibanı’ olarak niteledi ve Arjantin’in ikinci kez temerrüde düşmesinin nedeninin Arjantin değil, akbaba fonların köktenciliği ve ABD’li yargıç Griesa olduğunu ileri sürdü . Türkiye’de bazı Sol çevreler bu temerrüt ile ilgili olarak Arjantin Hükümetini mazlum ilan ederken, dışarıda yazılanların da etkisiyle, faturayı doğrudan akbaba fonlara kesmekte gecikmediler.Arjantin Hükümetinin tavrını ise sömürgen akbaba fonlara karşı bir duruş olarak yorumladılar.Örtülü bir üçüncü dünyacılığını anımsatan bu görüşler BRICS ülkelerinin son girişimleri ve kurmakta oldukları yeni Kalkınma Bankası konusunda bu oluşumu IMF, Dünya Bankası ve NATO’ya karşı duran bir direnç odağı olarak yorumlayıp azgelişmiş ülkeler için bir umut kapısı olarak göstermişlerdi. Mahkeme kararının ardından Arjantin Hükümeti’nin ilk tepkisi ise akbaba fonların ülkesinin borç sorununu aşırı kâr elde etmek için bir fırsat, bir araç olarak kullandığı yönünde oldu.Hükümet ayrıca, 30 Haziran’da vadesi dolan yeniden yapılandırılmış borçlarının faizlerini ödemeyi taahhüt ettiklerini ve ödeyebilecek durumda iken Mahkeme kararının bunu engellediğini açıkladı . Ancak hem temerrüt öncesindeki bazı gelişmeler, hem de sonrasında kapalı kapılar ardında yürütülen uzlaşma çabaları bu duruşun, gerçekte, söylemde kaldığını ortaya koyuyor. Zira 2015 yılında uluslararası finans piyasalarına tekrar giriş yapabilmeyi umut eden Hükümet bu iki fon dışındaki alacaklılar ile büyük ölçüde uzlaşmaya varmıştı. Öyle ki Paris Kulübü ile birkaç ay önce anlaşmaya varıldı ve bu anlaşma ile Arjantin Hükümeti, Arjantin halkının ödediği vergilerden oluşan bütçeden 10 milyar ABD dolarının bu örgüt üzerinden yağmalanmasına onay verdi . Söylemde Sol’da gözüken, dik durmaya çalışan ve eski Marksist olduğu söylenen Maliye Bakanı AlexKicillof’un ise gerçekte dizlerinin üzerine çöktüğü ve önümüzdeki haftalarda bu akbaba fonlarla yeni bir uzlaşmaya varmasının beklendiği konuşuluyor. Kısaca temerrüt, piyasa koşullarını kabul etmiş olan bir hükümet için, yüksek döviz kuru, bunun besleyeceği hali hazırda mevcut yüksek enflasyon, giderek derinleşmekte olan resesyon ve tüm bunların ilerdeki Başkanlık seçimlerinde yeniden seçilememe ihtimali anlamında felaket demek olacağından, politikacılar söylemde bu fonlara karşı bir duruş sergilerken, kapalı kapılar ardında onlarla anlaşmaya çalışıyorlar. Nitekim bu sözlerin ardından, borçları reddetmek yerine, Hükümet U dönüşü yaptı ve bu akbabalarla yeni bir müzakereye oturacaklarını ve asla yasal olmayan bir yol denemeyeceklerini açıkladı. Kararın ve temerrüdün olası sonuçları: IMF’ye geri dönüş mü? İlk bakışta,2001 yılındakikriz ile kıyaslandığında,bu temerrüdün Arjantin ekonomisi üzerinde daha küçük bir etki yaratacağı söylenebilir. Nitekim temerrüt beklendiğinden finans piyasalarında ani bir panik oluşmadı. Gerçekte ise, temerrüdün somut etkileri yaşanarak görülecektir. Ancak ekonomi 2014’ün ilk çeyreğinden bu yana resesyona girmiş durumda olduğundan, bu gelişmelerin ülke için ciddi boyutlarda ekonomik ve sosyal sonuçlarının ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır. Kısa vadede yeni bir devalüasyonun yapılma beklentisinin yüksekliği ve bu yönlü dedikoduların giderek artması, enflasyon ile birlikte böyle bir devalüasyonun halkın satın alma gücünü ve refahını da ne ölçüde düşüreceğini tahmin etmek zor olmayacaktır. Temerrüt ayrıca yatırımcılara dönük kredilerin faiz oranlarını artıracak, bu da yeni yatırımları caydıracaktır. Ayrıca sermaye çıkışlarını tetikleyebilir, bu da döviz kurunu yükseltip, rezervlerin azalmasına neden olabilir. Nitekim döviz rezervleri hali hazırda geçen yıl yüzde 30 azalmış durumda (30 milyar ABD dolarının altına düştü). Bunun 2006 yılından bu yana en düşük seviye olduğu ileri sürülüyor . Devlet BaşkanıFernandez, BRICS ve onun yeni Kalkınma Bankası’ndan mali destek bekliyor, ama bu senaryo altında Arjantin’in kapısını yıllar sonra tekrar çalmak zorunda kalacağı örgütün IMFolması ihtimali bir hayli yüksek. 1970 ve 80’li yıllarda çekilen acıların sorumlularının başında gelen IMF’nin, ülkeye pençelerini tekrar geçirmesi muhtemeldir. Ülkeden ödemesi beklenen toplam borç15 milyar ABD doları civarında ve bu rakam döviz rezervlerinin yarısını oluşturuyor. Böyle giderse diğer alacaklılar da benzer yasal tedbirler alarak sıraya girecekler ve aynı koşullarda anlaşma yapmak isteyeceklerdir. Ayrıca RUFO maddesi gereğince Hükümet bir alacaklıya uyguladığı anlaşma metinlerini diğerlerine de uygulamak zorunda. Bu da 120 milyar ABD dolarlık ilave bir alacak talebinin ortaya çıkmasına neden olacaktır . Bu durum da yeni akbabaları sofraya çağıracaktır. Sadece 30 milyar ABD dolarlık bir döviz rezervinin elde olması ve ekonominin resesyonda bulunması dikkate alındığında böyle bir kabul Arjantin ekonomisini 2001’dekinden daha büyük bir felakete sürükleyebilecektir. Bu durum 2008 yılında, ABD’deki LehmanBrothersbenzeri bir kurtarmayı gündeme getirebilir. Uluslararası finans şirketleri CDS başvuruları üzerinden multi milyar dolarlık taleplerde bulunabilirler. Bu CDS’leriportföylerinde tutan finans kuruluşları açısından belirsizlik ve risk oluşturacaktır. Bu arada 13 yıllık bir sürgünden sonra 2015 yılında uluslararası finans piyasalarında tekrar kabul görmeye hazırlanan Arjantin’in (düşürülen ülke puanını da dikkate alarak) bu piyasalara normal dönüş yapmasının önünün kesilmesi IMF’yi tek seçenek haline getirecektir. Diğer yandan uzlaşma çabalarının sürdüğü gerçeğinden hareketle, kapitalizmin ağababalarının küresel finansal piyasalar üzerinde ciddi etkilere neden olabilecek bir gelişmeye izin vermelerini de beklememek gerekir. ABD Mahkemeleri: Özel mülkiyet kutsaldır, bir devletin borcu onun onurudur… ABD Mahkemelerinin vermiş olduğu kararın uluslararası meşruiyeti kadar, diğer alacaklılar ve ülkelerin borçları üzerinde yaratacağı etkiler de önemlidir. Bir ulusal mahkemenin bir başka bağımsız ulusu borçlarından dolayı sorumlu tutması uluslararası hukukta yeni tartışmaları da tetikleyecektir. Çünkü bir dünya mahkemesi ya da ABD’nin dış politikasını uygulamaya yetkili bir organ olmamasına rağmen Mahkeme bu kararı almıştır. Mahkeme kararı öncelikle kapitalizmin kanunlarının ve mahkemelerinin gerçekte kimlere hizmet ettiğini ve özel mülkiyetin ne denli önemli olduğunu, süper zengin kreditörlerin sözde alacak haklarının ne denli kutsal olduğunu göstermektedir . Çünkü bu fonlardan birinin sahibi olan Paul Silver, ABD’de Cumhuriyetçi Parti’nin kurucusu ve önemli bir destekçisi ve dış borç spekülasyonunda uzmanlaşmış bir dolar milyarderidir. Öyle ki Simon bu fonu aracılığıyla 17 milyar ABD dolarlık bir parayı kontrol etmektedir.1995 yılında Peru’nun borcunu 20 milyon ABD dolarına satın almış ve bunu 58 milyon ABD dolarına geri satmıştı. Benzer bir biçimde Congo-Brazzaville’de bir borç anlaşmasından 30 milyon ABD doları kazanmıştı. 2002-2003 döneminde 100 milyon ABD dolarından fazla bir faiz geliri elde etmişti. Arjantin ise Simon’unbilinen son hamlesi . Nitekim Dean Baker’e göre bu fonlar Arjantin devlettahvillerininominal değerlerinin çok küçük biroranında ödeyerek satın aldılar ve mahkemelerle olan yakın ilişkilerini kullanarak, lehlerinde kararlar çıkartıp, Arjantin Hükümetinden bu nominal değerin tamamından ödeme almayı hedeflediler. Akbaba fonların bu yaptığı tam anlamda tefecilik faaliyetidir . Bu kararla ve temerrüt ile birlikte, iflas yasalarıyla ilgili olarak şirketlerin devletlerden daha fazla haklarının olduğu da ortaya çıktı . Zira ABD Mahkemelerinin kararının ardında uluslararası düzeyde benimsenmiş iflas kanunları ya da düzenlemeleri mevcut değil. Buna rağmen bu karar alınabildi.Yani kapitalist birey ve şirketler, iflasları ile ilgili yasalarla koruma altına alınmış iken, devletler ya da ülkeleriçin böyle bir korumamevcut değil. Dönemin IMF başkanı A. Krueger2005’de bu asimetrik durumu düzeltmeye çalışmış ama bu girişim ABD Hazinesi tarafından engellenmişti . Mahkeme kararı şirketlerin ulus devletlere karşı kazanımını gösterirken, gelecekte oluşacak benzer uyuşmazlıklar konusunda borçlu hükümetler açısından tahrip edici sonuçlar yaratacak özellikler de taşıyor. Keza Paul Singer’in zaferi yalnız Arjantin değil, benzer durumdaki ülkelerin gelecekteki muhtemel temerrütlerinde onları felakete sürükleyebilir. Sosyalistlerin dış borçlara bakışı Öncelikle sosyalistlerin, sosyalist olmanın gereğince, mazlumun, ezilenin, haklının yanında yer alması gerekir. Bu nedenle de sosyalistler Arjantin borç temerrüdünde Arjantin halkının yanında olmak zorundadırlar. Ancak bu durum Arjantin Hükümetinin her hal ve koşulda yanında yer almayı gerektirmez. Siyasal iktidarlar ve izledikleri ekonomi politikaları, emekçi halklar tarafından etkin bir biçimde denetlendiği, bir başka deyimle hükümetler emekçi halkların çıkarları doğrultusunda ülkeyi yönettikleri sürece desteklenirler. Aksi takdirde sosyalistlerin desteği, burjuva politikalarının kuyruğuna takılmaktan ileri gitmez. Bu bağlamda, öncelikle sözü edilen bu borçların kaynağına bakılması gerekir. Bu borçların büyük bir çoğunluğu askeri diktatörlük döneminde alınmış olan borçlardan oluşmaktadır. Öyle ki 1969-1983 askeri diktatörlük döneminde 21 milyar ABD dolarlık dış borç kullanıldı. Oysa bu dönemin öncesindeki sekiz yılda sadece 6 milyar ABD dolarlık bir dış borç kullanımı söz konusu idi. Bu borçların çoğunluğu, alacaklıların içinde yer alan İngiltere, ABD ve Fransa başta olmak üzere bazı emperyalist ülkelerden yapılan savaş uçakları, gemileri alımları gibi savaş malzemelerinin alımında kullanıldı . Emperyalist kapitalist çıkarların askeri diktatörlük aracılığıyla pekiştirildiği bu dönemde yapılan dış borçların halkın refahını ve mutluluğunu artırmadığı, tam tersine gerilettiği açıktır. Bu nedenle de bu borçlar meşru değildir. Borç temerrüdüne konu olan borçlar burjuva hukuk ve ahlak anlayışının sınırları içinde dahi adil de değildir. Çünkü Arjantin’in borçlarının kabaca iki grup alacaklısı var: Borç yapılandırılmasına izin veren büyük grup ve bu yeniden yapılandırmayı kabul etmeyen ve kendilerine akbaba fon adı verilmiş olan küçük bir hedge fonu grubu (aslında iki tane). Bu akbaba fonlar Arjantin’e tek bir ABD doları borç dahi vermediler, ama ikincil piyasalarda eski Hükümet tahvillerini adeta ölü fiyattan (dolara karşı centler) topladılar. Bu tahvilleri daha çok emeklilik fonu niteliğindeki ve batma korkusuna kapıldıklarından aniden satışa geçen Alman, İtalyan ve Japon fonlarından yok pahasına satın aldılar. Bu tahvilleri satın alanlar sadece akbaba fonlar değildi. Wall Street’in diğer hedge fonları da bunları satın almışlardı ama bu fonların büyük çoğunluğu 2005 yılında Hükümetin, fonların ellerindeki tahvilleri yaklaşık yüzde 70 düşük değerli yeni tahvilleriyle değiştirilmesi talebine razı oldular. Sadece bu iki fon bunları reddetti. Diğerleri gibi rıza gösterselerdi bu borçların ödenmesi ile ilgili bir sorun normalde yaşanmayacaktı. Ama onlar tahvillerin nominal değerinin tamamından (yüzde 100’ünden) ödeme istediler, fırsatçı davrandılar. Arjantin bu tavrı reddedince konuyu ABD Mahkemesine taşıdılar. Bu arada dünyanın her yerinde Arjantin devletine ait uçaklara, savaş gemilerine vs haciz koydurdular. Hatta Gana’da bir Arjantin savaş gemisi personeli bu el koyma karşısında silahlı direniş göstermek zorunda kaldı . Kısaca, özellikle sözü edilen bu iki fon, Arjantin’in zor durumunu fırsat bilerek adeta bir tefeci gibi ödeme koşulları dayatmış ve bunu ABD mahkemelerinden aldığı kararlar ve hacizlerle en acımasız bir biçimde uygulatmıştır. Diğer taraftan işin özünde devasa bir emperyalist- kapitalist sistem ve onun azgelişmiş ülke emekçilerinin artı değerlerinin Merkez ülkelere aktarma biçimlerinden olan küresel boyuttaki bir dış borç mekanizması dururken, sorumlu olarak birkaç akbaba fonun tefeci davranışını ya da mahkemelerin aldığı kararları göstermek sorunun özünü kavrayamamak olur. Dış borç sorununu tam olarak kavrayabilmek için resmin bütününe bakmak gereklidir. Zira azgelişmiş ülkelerden emperyalist kapitalist ülkelere doğru olan kaynak aktarımı, sadece ucuz ve örgütsüz emeğin ve doğal kaynakların çok uluslu tekellerce sömürülmesi ve royaltyadı altında dışarı çıkartılması ile değil, aynı zamanda yüksek döviz kurları, vergi cennetlerine servetin kaçırılması ve dış borçlanma ve bunlar için yapılan yüksek faiz ödemeleri ile sağlanıyor.Bu durum ülke halklarını daha da yoksullaştırırken, ekonomileri de krizlere karşı daha duyarlı hale getiriyor. Öyle ki azgelişmiş ülkelerde de yoğun faaliyet gösteren çok uluslu şirketler servetlerini bu kıyı vergi cennetlerine düzenli bir biçimde aktarıyorlar. Bir tahmine göre dünyanın en zenginlerinin bu cennetlerde tuttukları paranın tutarı 32 trilyon ABD doları civarında. Bu rakam 2010 yılında toplamda 4 trilyon ABD dolarını bulan azgelişmiş ülkelerin toplam borçlarının sekiz katından fazla. İki yüzyıl önce zengin ülkeler yoksul ülkelerden üç kat daha zengin idi. 1960’ların sonunda bu oran otuz beş kata çıktı. Bugün seksen kat.Bu da kolonyalizmin resmi olarak sona erdirilmesinden bu yana azgelişmiş dünyanın Batılı emperyalistlerce kat be kat sömürüldüğü anlamına geliyor.Batılı zengin ülkeler yoksul ülkelere yılda 130 milyar ABD doları yardım yapıyorlar ama onların çok uluslu şirketleri her yıl az gelişmiş dünyadan sağladıkları 900 milyar ABD dolarını bankalarına aktarıyorlar. Ayrıca az gelişmiş dünya her yıl dış borç faiz ödemesi olarak 600 milyar ABD doları ödeme yapıyor. DB, DTÖ ve IMF gibi kuruluşlarca uygulattırılan politikalar ve düzenlemeler (indirilmiş gümrük tarifeleri, ucuz emek ve hammadde, aşırı fiyatlanmış mamul madde ve teknoloji gibi) azgelişmiş ülkelere 500 milyar ABD dolarına mal oluyor. Sadece son on yılda çok uluslu şirketler tüm Batı Avrupa büyüklüğünde arazi ve toprakları azgelişmiş ülkelerde ele geçirdiler. Bu toprakların piyasa değeri ise 2 trilyon ABD dolarından az değil.Diğer bir soygun yolu DTÖ’nün entelektüel mülkiyet hakları konusundaki dayattığı anlaşma (TRIPS). Bu anlaşma uluslar arası şirketlere devasa rant yaratma gücü veriyor. TRIPS uygulaması ile azgelişmiş ülkeler yılda ortalama 60 milyar ABD doları ilave patent ruhsatı ücreti olarak ödüyorlar. Sadece 2002–2007 arasında az gelişmiş Güney’den bu merkezlere net olarak 2,8 trilyon ABD dolarıaktarıldı . Kuşkusuz böyle bir kaynak aktarımı, ülke içinde yaratılan kaynakların da toplum refahını artırmaya dönük olarak kullanılmasını önlüyor. Örneğin Arjantin GSYH’sinin, en az yüzde 3’ünü dış borç servisi için ayırırken , sadece yüzde 2’sini kamusal eğitim ve yüzde 1’ini kamusal sağlık hizmetlerine ayırabiliyor . Bu denli önemli bir kaynak aktarımına rağmen, azgelişmiş ülke borçları azalmıyor, giderek artıyor. Öyle ki 2010 yılı itibariyle azgelişmiş ülkelerin toplam dış borç stokları 4 trilyon ABD dolarını aştı. Bunun 1,7 trilyon ABD doları ( yüzde 40) devlet borçlarından oluşuyor. Aynı yıl bu ülkelerin yapmaları gereken borç ödemesi tutarı ise 583 milyar ABD doları. Bu 1,7 trilyon ABD dolarlık devlet borcunun 460 milyar ABD doları, yani yüzde 28’i içinde Arjantin’in de bulunduğu Latin Amerika ülkelerinin devletlerine ait.Azgelişmiş ülke devletlerinin dış borçları ise 2007-2010 döneminde yüzde 22 oranında artış gösterdi. . Özce, az gelişmiş ülkelerinbu hali verili değil, aktif bir biçimde emperyalist kapitalist sistem tarafından oluşturulmuş bir haldir ve bu oluşumdan emperyalist finans kapital kadar, sistemin politika oluşturucu ve dayatmacı unsurları olan IMF, DB gibi örgütler de sorumludur. Zira bu örgütler kendilerine yapılan başvurulara karşılık olarak neo liberal stratejinin politikaları olan, piyasaları radikal bir biçimde serbestleştirmeyi, mali disiplin ve kemer sıkmayı ve özelleştirmeleri dayatıyorlar.Yapısal uyarlama olarak bilinen bu şok terapiise bu ülkelerin durumlarını daha da kötüleştiriyor. Mevcut dönemin en önemli ekonomik ve finansal gelişmesi, saldırgan, durdurulamaz nitelikteki emperyalist sermaye akımlarının (hem sıcak para hem de dış kredi biçimindeki) önündeki tüm ulusal engellerin kaldırılmasıdır. Bu durdurulamaz sermaye akımları özellikle 1997 yılından bu yana Asya, Latin Amerika ve Türkiye’deki krizlerin nedeni olduğu gibi, ulusdevletleri de çaresiz bırakarak finans kapitalin tam olarak emrine sokmuştur (Marks ve Engels tarafından bu durum Komünist Manifesto’dabetimlenmiş ve kapitalizmin evriminin ve küreselleşmesinin ulus devletleri iktidarsız bırakacağını öngörülmüştür). Dolayısıyla Arjantin dış borç krizi sorununu emperyalist kapitalist sistemin kendi iç dinamiklerinden ve iç çatışmalarından bağımsız olarak ele almamak gerekir. Böyle bakıldığında, Arjantin örneği bizzat kendi akbaba piyasaların ve kârın diktatörlüğü olan kapitalist sistemde, alternatif bir plan program olmadıkça, bupiyasalar tarafından, ulus devletlerin ve ulusların, dizlerinin üzerine çökertilebileceğinin uyarısıdır.Sadece sosyalist politikalar akbaba fonların bu talanını önleyebilir. Bu son temerrüt kapitalizm altında borç sorununa asla kalıcı bir çözüm olamayacağını ortaya koymaktadır. Kapitalistler,KirchnerHanedanı’nın 2001’deki çözümünü, yani müzakereler aracılığıyla ve piyasalarca kabul görerek, tekrar piyasalara dönerek nasıl kapitalizm içinde borç batağından çıkılabileceğinin ışıltılı bir örneği olarak sunmuşlardı. ABD mahkemesinin kararı bu çözümün nasıl kumdan bir kale olduğunu ortaya koydu. Bu örnek dış borçları ile ilgili olarak, faizlerin reddedilip anaparanın ödenmesine razı olduklarını açıklayan Syriza(Yunanistan) için de ders olmalıdır. Bu kriz, anahtar konumundaki Latin Amerika ülkelerindeki büyüme modelinin de çöküşüdür. Bu ülkeler son dönemde Çin’in artan ithalat talebi ile büyümelerini sağlamışlardı, şimdi ise borç batağındalar.Bu aynı zamanda bu bölgedeki Sol retoriği kullanan, yeni popülist politikalara dayalı politik modelin de bir sonudur. Borç hayaletinin geri dönmesi, devlet borçlarına kapitalist çözümlerin geçerli olmadığını gösterdiği gibi, benzer konumdaki ülkeler için de önemli çıkarımlar içeriyor. Zira böyle anlaşmalar ve çözüm önerileri krizlerin ardında yatan çelişkileri çözmekten ziyade açık bir yaranın üzerini bir yara bandı ile kapatmaya yarıyor, ama aynı zamanda yaranın daha da kötüleşip, krizin daha da derinleşmesine de neden oluyor. Gerçek çözüm bu piyasaların diktatörlüğüne izin veren kapitalizm ile yolları ayırmak ve sosyalist seçeneklere yönelmektir. Bu temerrüt, sınıf mücadelesini de tetikleyecektir. Kapitalizm içi çözümlerin bir kez daha çöküşü sosyalist seçeneğin bir kez daha gündeme taşınmasını sağlamıştır. Bu seçenek bu borçlarınbir bütün olarak reddedilmesini gerektirir. Ancak bunun için bankaların ve finansın demokratik bir kontrol altında kamulaştırılması, sermaye çıkışlarının önlenmesi için, dış ticaretin devlet tekeline alınmasını gereklidir. Böyle bir radikal program ise ancak işçi sınıfının iktidarı altında uygulanabilir.



ARJANTİN DIŞ BORÇ KRİZİ: KAPİTALİZM İÇİ ÇÖZÜMLERİN İFLASI

Mustafa Durmuş


Temerrüt mü?


Geride bıraktığımız haftanın küresel düzeyde en önemli iktisadi/mali vesonuçları itibari ile bir okadar da politik olayı Arjantin’in son 13 yılda ikinci kez dış borçlarıyla ilgili olarak temerrüde düşmüş ya da düşürülmüş olması. 

Aslında bu kriz ülkenin 2001 yılında yaşamış olduğu krizden, hem krizin büyüklüğü, hem de niteliği açısından farklılıklar gösteriyor. Şöyle ki 2001 yılında ülkeye ait ödenmesi gereken borç miktarı 100 milyar ABD dolarını aşıyordu, oysa bu krizdeki borç bunun altıda biri yani 15 milyar ABD doları. İlk krizde Hükümetin moratoryum ilan etmekten başka çaresi yoktu, zira bu borçların faizini dahi ödeyebilecek gücü yoktu. Bu kriz ise biraz farklı gelişti. Faizi ile birlikte yaklaşık 1,5 milyar ABD dolarlık ve oldukça tartışmalı bir borcun Arjantin Hükümeti tarafından ödenmesinin reddedilmesi nedeniyle ülke teknik olarak temerrüde düştü.

Bir başka anlatımla, Arjantin genel olarak borçlarını ödemek istedi ve hala da istiyor. Nitekim geçen ay 539 milyon ABD dolarını New York Mellon Bankası’na bu amaçla yatırmıştı. Ancak 13 yıldır ihtilaflı durumda olan ve iki hedge fona olan borcun, ABD Mahkemelerinin verdiği karar gereğince,ödemesini, vade sonu olan 30 Haziran 2014 Çarşamba gününe kadar yapmayınca, diğer alacaklılara olan faiz ödemesini de yapamaz duruma düştü. Zira Mahkeme, bu öncelikli borçlar faizleriyle birlikte tamamıyla kapanmadan alacaklıların yüzde 93’ünü oluşturan diğerlerine de her hangi bir ödeme yapılamayacağına da karar verdi. Yapılırsa bu ödemeler yasa dışı kabul edilecek. Bu kararı iptal ettirmek için Arjantin Hükümeti’nin üst mahkemeye yaptığı başvuru ise reddedildi.Böylece Arjantin Hükümeti’nin eli kolu bağlanmış, teknik olarak temerrüde düşmüş oldu.
Bu arada Standart &Poor’sda boş durmadı ve ülkenin puanını “geçici temerrüt” haline düşürdü.

Kısaca Arjantin Hükümetinin bu duruma düşmesinin nedeni New York Mellon Bankası’nın, tıpkı diğer finansal kurumlar gibi, ABD’deki yargıcın bu fonlara ödeme yapılmaksızın diğerlerine asla ödeme yapılamayacağı yönündeki talimatına uyması. Yani temerrüdün nedenini aslında bu mahkemenin kararı oluşturuyor[1].

Nitekim bu gelişmenin ardından, Arjantin Devlet Başkanı CristinaFernández de Kirchner“bu durumun temerrüt olarak adlandırılamayacağını, sorumlularının buna başka bir ad bulması gerektiğini”ileri sürdü[2]

Bu borçların nasıl oluştuğu, kimlere ve hangi saiklerle yapıldığı, temerrüt halinin ülke ekonomisine ve dünyaya ne tür etkilerinin olabileceği, emek hareketi perspektifinden dış borçlara nasıl bakılması gerektiği gibi soruların yanıtlarını vermeden önce Arjantin’in Kara Çarşamba’sı olarak da anılan bu güne nasıl gelindi öncelikle onu ele alalım. 

Kara Çarşamba

Arjantin, yirmi yıl süren ekonomik krizin ardından,2001 yılında dış borçlarını ödeyemez duruma düşerek moratoryum ilan etmişti. Bunun temel nedenleri ise neo liberal IMF politikalarının ve 1970 ve 1980’lerin askeri cuntalarının yapmış olduğu aşırı harcamaların ekonomiyi krizin eşiğine getirmiş olmasıydı. Diğer yandan temerrüdün ardından yapılan borç yeniden yapılandırması sonrasında ekonomi hızla toparlandı. Öyle ki yoksulluk oranı yüzde 20’lerden yüzde 9’a gerilerken ekonomik büyüme ortalama yüzde 7-9 civarında gerçekleşti. Hatta bu durum (biraz da abartılarak)  2012 yılında Krugman tarafından NewYork Times’daki köşesinde “inanılmaz bir başarı öyküsü”[3] olarak nitelenmişti.

2001 krizi sonrası yapılan iki yeniden yapılandırma (2005 ve 2010) çok önemliydi. Zira alacaklı/kreditörlerin yüzde 93’ü Arjantin Hükümetinin talebi üzerine ellerindeki devlet tahvillerini üçte bir fiyatından yeni tahvillerle değiştirmeye razı oldular. 

Wall Street milyarderi Paul Singer’in başını çektiği NML Capital ve AureliusCapital (her ikisi de ABD menşeli) ise farklı bir tutum izleyerek anlaşmaya yanaşmadılar. “akbaba fonlar” olarak da anılan bu fonlar temerrüt sonrasında Arjantin’in tahvillerini küçük bir kısmını nominal değerinin çok altında bir fiyatla piyasalardan toplamışlardı. Sonrasında 2005 ve 2010 yıllarında diğerleri ile yapılan anlaşmaya bu iki fon,nominal değerinden paranın tamamının hem de faizi ve gecikme cezasınında ödenmesi konusunda ısrarcı oldular ve konuyu ABD’de mahkemeye götürdüler. Bu dava 20yyın en önemli borç davası olarak tarihe geçti.

Finans analistlerine göre, böyle yaparak bu iki fon bu borçlardan yüzde 1000 oranında kâr elde etmeyi planlıyorlar[4].Sonuçta Mahkeme 13 yıl sonra kararını verdi ve Çarşamba gününe kadar bu ödemenin yapılmasına hükmetti. Arjantin buborçlar için ödeme yapmayı reddetti.Maliye Bakanı haklı olarak ülkenin geleceğini tehlike altına atan, ülkeyi rehin alan böyle bir anlaşmayı imzalamak ve ödemeyi yapmak istemedi.

Temerrüde ilişkin değerlendirmeler:“Akbaba fonlar”, “finansın Taliban’ı”, “bağımsız duruş”…

Her ne kadar 2008 krizi gibi küresel bir krize yol açabilecek etkilere sahip olmasa da ve daha ziyade lokal kalacak gibi gözükse de, Arjantin temerrüdü Sağ’dan Sol’a ciddi değerlendirmelere ve tepkilere neden oldu.

Beklendiği gibi ana akım sağ- muhafazakâr yazarlar, bu temerrüdün nedeni olarak popülist Arjantin Hükümeti’ni ve onun kötü ekonomi politikalarını ya da kötü ekonomi yönetimini gösterdiler. Yolsuzluğa batmış politik seçkinlerin savunulacak bir yanları olmasa da, yukarıdaaçıklandığı gibi, bu krizin 2001 krizinden farklılıklar arz etmesi nedeniyle,bu görüşleri doğrukabul edebilmek mümkün değil.

Finans piyasaları bu temerrüde karşı sessiz ve tepkisiz kaldılar, zira kısmen bunu bekliyorlardı. Ayrıca önümüzdeki haftalarda çözüme yönelik bir uzlaşma sağlanacağına inanıyorlar[5].

Devlet borçlarının takibini gönüllü olarak üstlenmiş olan ve kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olarak kendini tanımlayanJubileeDebtCampaign’e göre,Arjantin temerrüdü, akbaba (vulture) fon spekülatörleri yüzünden ve ABD yargı sisteminin garip kararlarının bir sonucu olarak gerçekleşti. Arjantin’e tek bir ABD doları borç vermemiş olan,ama ülkenin bu zor durumundan faydalanmak isteyenbir avuç akbaba fonu ülkeyi rehin aldı[6].

Nobel ödüllü Arjantinli yazar AdolfoPerezEsquivel, ABD’deki yüksek mahkemenin yargıcı olan Griesa’ya bir mektup yazarak bu borçların meşru ve ahlaki ve adil olmadığını ileri sürdü. Mektubunda bu borçların askeri diktatörlük döneminde yapıldığını ve Arjantin halkının iyiliği ya da refahını artırmada kullanılmadığını yazdı. Temerrüdün finansal spekülasyonunbir sonucu olduğunu ve bunun bedelini ülkenin mazlum halklarına çok büyük zarar vererek ödetmenin büyük haksızlık olacağını vurguladı[7]

Ayrıca, aralarında ünlü Nobel ödüllü ABD’li iktisatçı Solow’un da bulunduğu birçoğu Nobel ödüllü 100 iktisatçı ABD Mahkeme başkanına bir mektup göndererek bu fonların yüzde 1000’e varan bir kâr sağlaması sonucunu doğuracak olan bu işlemin diğer meşru kreditörleri riske sokacak bir gereksiz ekonomik tahribat yaratacağı uyarısında bulundular. Bunun ayrıca uluslararası finansal piyasaları zora sokacağının altını çizerek, ABD Kongresi’nden Mahkemenin kararının etkilerini yumuşatmaya dönük bir düzenleme yapmasını istediler[8].

Azgelişmiş ülkeler üzerine, emek ve özgürlükler perspektifinden çalışmalarıyla bilinen J.Roosise akbaba fonları ‘küresel finansın Talibanı’ olarak niteledi ve Arjantin’in ikinci kez temerrüde düşmesinin nedeninin Arjantin değil, akbaba fonların köktenciliği ve ABD’li yargıç Griesa olduğunu ileri sürdü[9].

Türkiye’de bazı Sol çevreler bu temerrüt ile ilgili olarak Arjantin Hükümetini mazlum ilan ederken, dışarıda yazılanların da etkisiyle, faturayı doğrudan akbaba fonlara kesmekte gecikmediler.Arjantin Hükümetinin tavrını ise sömürgen akbaba fonlara karşı bir duruş olarak yorumladılar.Örtülü bir üçüncü dünyacılığını anımsatan bu görüşler BRICS ülkelerinin son girişimleri ve kurmakta oldukları yeni Kalkınma Bankası konusunda bu oluşumu IMF, Dünya Bankası ve NATO’ya karşı duran bir direnç odağı olarak yorumlayıp azgelişmiş ülkeler için bir umut kapısı olarak göstermişlerdi.

Mahkeme kararının ardından Arjantin Hükümeti’nin ilk tepkisi ise akbaba fonların ülkesinin borç sorununu aşırı kâr elde etmek için bir fırsat, bir araç olarak kullandığı yönünde oldu.Hükümet ayrıca, 30 Haziran’da vadesi dolan yeniden yapılandırılmış borçlarının faizlerini ödemeyi taahhüt ettiklerini ve ödeyebilecek durumda iken Mahkeme kararının bunu engellediğini açıkladı[10].

Ancak hem temerrüt öncesindeki bazı gelişmeler, hem de sonrasında kapalı kapılar ardında yürütülen uzlaşma çabaları bu duruşun, gerçekte, söylemde kaldığını ortaya koyuyor. Zira 2015 yılında uluslararası finans piyasalarına tekrar giriş yapabilmeyi umut eden Hükümet bu iki fon dışındaki alacaklılar ile büyük ölçüde uzlaşmaya varmıştı. Öyle ki Paris Kulübü ile birkaç ay önce anlaşmaya varıldı ve bu anlaşma ile Arjantin Hükümeti, Arjantin halkının ödediği vergilerden oluşan bütçeden 10 milyar ABD dolarının bu örgüt üzerinden yağmalanmasına onay verdi[11]

Söylemde Sol’da gözüken, dik durmaya çalışan ve eski Marksist olduğu söylenen Maliye Bakanı AlexKicillof’un ise gerçekte dizlerinin üzerine çöktüğü ve önümüzdeki haftalarda bu akbaba fonlarla yeni bir uzlaşmaya varmasının beklendiği konuşuluyor.

Kısaca temerrüt, piyasa koşullarını kabul etmiş olan bir hükümet için, yüksek döviz kuru, bunun besleyeceği hali hazırda mevcut yüksek enflasyon, giderek derinleşmekte olan resesyon ve tüm bunların ilerdeki Başkanlık seçimlerinde yeniden seçilememe ihtimali anlamında felaket demek olacağından, politikacılar söylemde bu fonlara karşı bir duruş sergilerken, kapalı kapılar ardında onlarla anlaşmaya çalışıyorlar. Nitekim bu sözlerin ardından, borçları reddetmek yerine, Hükümet U dönüşü yaptı ve bu akbabalarla yeni bir müzakereye oturacaklarını ve asla yasal olmayan bir yol denemeyeceklerini açıkladı.

Kararın ve temerrüdün olası sonuçları: IMF’ye geri dönüş mü?

İlk bakışta,2001 yılındakikriz ile kıyaslandığında,bu temerrüdün Arjantin ekonomisi üzerinde daha küçük bir etki yaratacağı söylenebilir. Nitekim temerrüt beklendiğinden finans piyasalarında ani bir panik oluşmadı. 

Gerçekte ise, temerrüdün somut etkileri yaşanarak görülecektir. Ancak ekonomi 2014’ün ilk çeyreğinden bu yana resesyona girmiş durumda olduğundan, bu gelişmelerin ülke için ciddi boyutlarda ekonomik ve sosyal sonuçlarının ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır. Kısa vadede yeni bir devalüasyonun yapılma beklentisinin yüksekliği ve bu yönlü dedikoduların giderek artması, enflasyon ile birlikte böyle bir devalüasyonun halkın satın alma gücünü ve refahını da ne ölçüde düşüreceğini tahmin etmek zor olmayacaktır.

Temerrüt ayrıca yatırımcılara dönük kredilerin faiz oranlarını artıracak, bu da yeni yatırımları caydıracaktır. Ayrıca sermaye çıkışlarını tetikleyebilir, bu da döviz kurunu yükseltip, rezervlerin azalmasına neden olabilir. Nitekim döviz rezervleri hali hazırda geçen yıl yüzde 30 azalmış durumda (30 milyar ABD dolarının altına düştü). Bunun 2006 yılından bu yana en düşük seviye olduğu ileri sürülüyor[12]. Devlet BaşkanıFernandez, BRICS ve onun yeni Kalkınma Bankası’ndan mali destek bekliyor, ama bu senaryo altında Arjantin’in kapısını yıllar sonra tekrar çalmak zorunda kalacağı örgütün IMFolması ihtimali bir hayli yüksek. 1970 ve 80’li yıllarda çekilen acıların sorumlularının başında gelen IMF’nin, ülkeye pençelerini tekrar geçirmesi muhtemeldir.

Ülkeden ödemesi beklenen toplam borç15 milyar ABD doları civarında ve bu rakam döviz rezervlerinin yarısını oluşturuyor. Böyle giderse diğer alacaklılar da benzer yasal tedbirler alarak sıraya girecekler ve aynı koşullarda anlaşma yapmak isteyeceklerdir. Ayrıca RUFO maddesi gereğince[13] Hükümet bir alacaklıya uyguladığı anlaşma metinlerini diğerlerine de uygulamak zorunda. Bu da 120 milyar ABD dolarlık ilave bir alacak talebinin ortaya çıkmasına neden olacaktır[14]. Bu durum da yeni akbabaları sofraya çağıracaktır.

Sadece 30 milyar ABD dolarlık bir döviz rezervinin elde olması ve ekonominin resesyonda bulunması dikkate alındığında böyle bir kabul Arjantin ekonomisini 2001’dekinden daha büyük bir felakete sürükleyebilecektir.

Bu durum 2008 yılında, ABD’deki LehmanBrothersbenzeri bir kurtarmayı gündeme getirebilir. Uluslararası finans şirketleri CDS başvuruları üzerinden multi milyar dolarlık taleplerde bulunabilirler. Bu CDS’leriportföylerinde tutan finans kuruluşları açısından belirsizlik ve risk oluşturacaktır.

Bu arada 13 yıllık bir sürgünden sonra 2015 yılında uluslararası finans piyasalarında tekrar kabul görmeye hazırlanan Arjantin’in (düşürülen ülke puanını da dikkate alarak) bu piyasalara normal dönüş yapmasının önünün kesilmesi[15] IMF’yi tek seçenek haline getirecektir.

Diğer yandan uzlaşma çabalarının sürdüğü gerçeğinden hareketle, kapitalizmin ağababalarının küresel finansal piyasalar üzerinde ciddi etkilere neden olabilecek bir gelişmeye izin vermelerini de beklememek gerekir.

ABD Mahkemeleri: Özel mülkiyet kutsaldır, bir devletin borcu onun onurudur…

ABD Mahkemelerinin vermiş olduğu kararın uluslararası meşruiyeti kadar, diğer alacaklılar ve ülkelerin borçları üzerinde yaratacağı etkiler de önemlidir. Bir ulusal mahkemenin bir başka bağımsız ulusu borçlarından dolayı sorumlu tutması uluslararası hukukta yeni tartışmaları da tetikleyecektir. Çünkü bir dünya mahkemesi ya da ABD’nin dış politikasını uygulamaya yetkili bir organ olmamasına rağmen Mahkeme bu kararı almıştır.

Mahkeme kararı öncelikle kapitalizmin kanunlarının ve mahkemelerinin gerçekte kimlere hizmet ettiğini ve özel mülkiyetin ne denli önemli olduğunu, süper zengin kreditörlerin sözde alacak haklarının ne denli kutsal olduğunu göstermektedir[16]. Çünkü bu fonlardan birinin sahibi olan Paul Silver, ABD’de Cumhuriyetçi Parti’nin kurucusu ve önemli bir destekçisi ve dış borç spekülasyonunda uzmanlaşmış bir dolar milyarderidir.

Öyle ki Simon bu fonu aracılığıyla 17 milyar ABD dolarlık bir parayı kontrol etmektedir.1995 yılında Peru’nun borcunu 20 milyon ABD dolarına satın almış ve bunu 58 milyon ABD dolarına geri satmıştı. Benzer bir biçimde Congo-Brazzaville’de bir borç anlaşmasından 30 milyon ABD doları kazanmıştı. 2002-2003 döneminde 100 milyon ABD dolarından fazla bir faiz geliri elde etmişti. Arjantin ise Simon’unbilinen son hamlesi[17].

Nitekim Dean Baker’e göre bu fonlar Arjantin devlettahvillerininominal değerlerinin çok küçük biroranında ödeyerek satın aldılar ve mahkemelerle olan yakın ilişkilerini kullanarak, lehlerinde kararlar çıkartıp, Arjantin Hükümetinden bu nominal değerin tamamından ödeme almayı hedeflediler. Akbaba fonların bu yaptığı tam anlamda tefecilik faaliyetidir[18].

Bu kararla ve temerrüt ile birlikte, iflas yasalarıyla ilgili olarak şirketlerin devletlerden daha fazla haklarının olduğu da ortaya çıktı[19]. Zira ABD Mahkemelerinin kararının ardında uluslararası düzeyde benimsenmiş iflas kanunları ya da düzenlemeleri mevcut değil. Buna rağmen bu karar alınabildi.Yani kapitalist birey ve şirketler, iflasları ile ilgili yasalarla koruma altına alınmış iken, devletler ya da ülkeleriçin böyle bir korumamevcut değil. Dönemin IMF başkanı A. Krueger2005’de bu asimetrik durumu düzeltmeye çalışmış ama bu girişim ABD Hazinesi tarafından engellenmişti[20].
Mahkeme kararı şirketlerin ulus devletlere karşı kazanımını gösterirken, gelecekte oluşacak benzer uyuşmazlıklar konusunda borçlu hükümetler açısından tahrip edici sonuçlar yaratacak özellikler de taşıyor. Keza Paul Singer’in zaferi yalnız Arjantin değil, benzer durumdaki ülkelerin gelecekteki muhtemel temerrütlerinde onları felakete sürükleyebilir.

Sosyalistlerin dış borçlara bakışı

Öncelikle sosyalistlerin, sosyalist olmanın gereğince, mazlumun, ezilenin, haklının yanında yer alması gerekir. Bu nedenle de sosyalistler Arjantin borç temerrüdünde Arjantin halkının yanında olmak zorundadırlar. Ancak bu durum Arjantin Hükümetinin her hal ve koşulda yanında yer almayı gerektirmez. Siyasal iktidarlar ve izledikleri ekonomi politikaları, emekçi halklar tarafından etkin bir biçimde denetlendiği, bir başka deyimle hükümetler emekçi halkların çıkarları doğrultusunda ülkeyi yönettikleri sürece desteklenirler. Aksi takdirde sosyalistlerin desteği, burjuva politikalarının kuyruğuna takılmaktan ileri gitmez.

Bu bağlamda, öncelikle sözü edilen bu borçların kaynağına bakılması gerekir. Bu borçların büyük bir çoğunluğu askeri diktatörlük döneminde alınmış olan borçlardan oluşmaktadır. Öyle ki 1969-1983 askeri diktatörlük döneminde 21 milyar ABD dolarlık dış borç kullanıldı. Oysa bu dönemin öncesindeki sekiz yılda sadece 6 milyar ABD dolarlık bir dış borç kullanımı söz konusu idi. Bu borçların çoğunluğu, alacaklıların içinde yer alan İngiltere, ABD ve Fransa başta olmak üzere bazı emperyalist ülkelerden yapılan savaş uçakları, gemileri alımları gibi savaş malzemelerinin alımında kullanıldı[21]. Emperyalist kapitalist çıkarların askeri diktatörlük aracılığıyla pekiştirildiği bu dönemde yapılan dış borçların halkın refahını ve mutluluğunu artırmadığı, tam tersine gerilettiği açıktır. Bu nedenle de bu borçlar meşru değildir.

Borç temerrüdüne konu olan borçlar burjuva hukuk ve ahlak anlayışının sınırları içinde dahi adil de değildir. Çünkü Arjantin’in borçlarının kabaca iki grup alacaklısı var: Borç yapılandırılmasına izin veren büyük grup ve bu yeniden yapılandırmayı kabul etmeyen ve kendilerine akbaba fon adı verilmiş olan küçük bir hedge fonu grubu (aslında iki tane). 

Bu akbaba fonlar Arjantin’e tek bir ABD doları borç dahi vermediler, ama ikincil piyasalarda eski Hükümet tahvillerini adeta ölü fiyattan (dolara karşı centler) topladılar. Bu tahvilleri daha çok emeklilik fonu niteliğindeki ve batma korkusuna kapıldıklarından aniden satışa geçen Alman, İtalyan ve Japon fonlarından yok pahasına satın aldılar. Bu tahvilleri satın alanlar sadece akbaba fonlar değildi. Wall Street’in diğer hedge fonları da bunları satın almışlardı ama bu fonların büyük çoğunluğu 2005 yılında Hükümetin, fonların ellerindeki tahvilleri yaklaşık yüzde 70 düşük değerli yeni tahvilleriyle değiştirilmesi talebine razı oldular. Sadece bu iki fon bunları reddetti. Diğerleri gibi rıza gösterselerdi bu borçların ödenmesi ile ilgili bir sorun normalde yaşanmayacaktı. Ama onlar tahvillerin nominal değerinin tamamından (yüzde 100’ünden) ödeme istediler, fırsatçı davrandılar. Arjantin bu tavrı reddedince konuyu ABD Mahkemesine taşıdılar. Bu arada dünyanın her yerinde Arjantin devletine ait uçaklara, savaş gemilerine vs haciz koydurdular. Hatta Gana’da bir Arjantin savaş gemisi personeli bu el koyma karşısında silahlı direniş göstermek zorunda kaldı[22].

Kısaca, özellikle sözü edilen bu iki fon, Arjantin’in zor durumunu fırsat bilerek adeta bir tefeci gibi ödeme koşulları dayatmış ve bunu ABD mahkemelerinden aldığı kararlar ve hacizlerle en acımasız bir biçimde uygulatmıştır.

Diğer taraftan işin özünde devasa bir emperyalist- kapitalist sistem ve onun azgelişmiş ülke emekçilerinin artı değerlerinin Merkez ülkelere aktarma biçimlerinden olan küresel boyuttaki bir dış borç mekanizması dururken, sorumlu olarak birkaç akbaba fonun tefeci davranışını ya da mahkemelerin aldığı kararları göstermek sorunun özünü kavrayamamak olur.

Dış borç sorununu tam olarak kavrayabilmek için resmin bütününe bakmak gereklidir. Zira azgelişmiş ülkelerden emperyalist kapitalist ülkelere doğru olan kaynak aktarımı, sadece ucuz ve örgütsüz emeğin ve doğal kaynakların çok uluslu tekellerce sömürülmesi ve royaltyadı altında dışarı çıkartılması ile değil, aynı zamanda yüksek döviz kurları, vergi cennetlerine servetin kaçırılması ve dış borçlanma ve bunlar için yapılan yüksek faiz ödemeleri ile sağlanıyor.Bu durum ülke halklarını daha da yoksullaştırırken, ekonomileri de krizlere karşı daha duyarlı hale getiriyor.

Öyle ki azgelişmiş ülkelerde de yoğun faaliyet gösteren çok uluslu şirketler servetlerini bu kıyı vergi cennetlerine düzenli bir biçimde aktarıyorlar. Bir tahmine göre dünyanın en zenginlerinin bu cennetlerde tuttukları paranın tutarı 32 trilyon ABD doları civarında. Bu rakam 2010 yılında toplamda 4 trilyon ABD dolarını bulan azgelişmiş ülkelerin toplam borçlarının sekiz katından fazla. İki yüzyıl önce zengin ülkeler yoksul ülkelerden üç kat daha zengin idi. 1960’ların sonunda bu oran otuz beş kata çıktı. Bugün seksen kat.Bu da kolonyalizmin resmi olarak sona erdirilmesinden bu yana azgelişmiş dünyanın Batılı emperyalistlerce kat be kat sömürüldüğü anlamına geliyor.Batılı zengin ülkeler yoksul ülkelere yılda 130 milyar ABD doları yardım yapıyorlar ama onların çok uluslu şirketleri her yıl az gelişmiş dünyadan sağladıkları 900 milyar ABD dolarını bankalarına aktarıyorlar.  Ayrıca az gelişmiş dünya her yıl dış borç faiz ödemesi olarak 600 milyar ABD doları ödeme yapıyor. DB, DTÖ ve IMF gibi kuruluşlarca uygulattırılan politikalar ve düzenlemeler (indirilmiş gümrük tarifeleri, ucuz emek ve hammadde, aşırı fiyatlanmış mamul madde ve teknoloji gibi)    azgelişmiş ülkelere 500 milyar ABD dolarına mal oluyor. Sadece son on yılda çok uluslu şirketler tüm Batı Avrupa büyüklüğünde arazi ve toprakları azgelişmiş ülkelerde ele geçirdiler. Bu toprakların piyasa değeri ise 2 trilyon ABD dolarından az değil.Diğer bir soygun yolu DTÖ’nün entelektüel mülkiyet hakları konusundaki dayattığı anlaşma (TRIPS). Bu anlaşma uluslar arası şirketlere devasa rant yaratma gücü veriyor. TRIPS uygulaması ile azgelişmiş ülkeler yılda ortalama 60 milyar ABD doları ilave patent ruhsatı ücreti olarak ödüyorlar. Sadece 2002–2007 arasında az gelişmiş Güney’den bu merkezlere net olarak 2,8 trilyon ABD dolarıaktarıldı[23].

Kuşkusuz böyle bir kaynak aktarımı, ülke içinde yaratılan kaynakların da toplum refahını artırmaya dönük olarak kullanılmasını önlüyor. Örneğin Arjantin GSYH’sinin, en az yüzde 3’ünü dış borç servisi için ayırırken[24], sadece yüzde 2’sini kamusal eğitim ve yüzde 1’ini kamusal sağlık hizmetlerine ayırabiliyor[25].

Bu denli önemli bir kaynak aktarımına rağmen, azgelişmiş ülke borçları azalmıyor, giderek artıyor.  Öyle ki 2010 yılı itibariyle azgelişmiş ülkelerin toplam dış borç stokları 4 trilyon ABD dolarını aştı. Bunun 1,7 trilyon ABD doları ( yüzde 40) devlet borçlarından oluşuyor. Aynı yıl bu ülkelerin yapmaları gereken borç ödemesi tutarı ise 583 milyar ABD doları. Bu 1,7 trilyon ABD dolarlık devlet borcunun 460 milyar ABD doları, yani yüzde 28’i içinde Arjantin’in de bulunduğu Latin Amerika ülkelerinin devletlerine ait.Azgelişmiş ülke devletlerinin dış borçları ise 2007-2010 döneminde yüzde 22 oranında artış gösterdi.[26].

Özce, az gelişmiş ülkelerinbu hali verili değil, aktif bir biçimde emperyalist kapitalist sistem tarafından oluşturulmuş bir haldir ve bu oluşumdan emperyalist finans kapital kadar, sistemin politika oluşturucu ve dayatmacı unsurları olan IMF, DB gibi örgütler de sorumludur. Zira bu örgütler kendilerine yapılan başvurulara karşılık olarak neo liberal stratejinin politikaları olan, piyasaları radikal bir biçimde serbestleştirmeyi, mali disiplin ve kemer sıkmayı ve özelleştirmeleri dayatıyorlar.Yapısal uyarlama olarak bilinen bu şok terapiise bu ülkelerin durumlarını daha da kötüleştiriyor.

Mevcut dönemin en önemli ekonomik ve finansal gelişmesi, saldırgan, durdurulamaz nitelikteki emperyalist sermaye akımlarının (hem sıcak para hem de dış kredi biçimindeki) önündeki tüm ulusal engellerin kaldırılmasıdır.  Bu durdurulamaz sermaye akımları özellikle 1997 yılından bu yana Asya, Latin Amerika ve Türkiye’deki krizlerin nedeni olduğu gibi, ulusdevletleri de çaresiz bırakarak finans kapitalin tam olarak emrine sokmuştur (Marks ve Engels tarafından bu durum Komünist Manifesto’dabetimlenmiş ve kapitalizmin evriminin ve küreselleşmesinin ulus devletleri iktidarsız bırakacağını öngörülmüştür).

Dolayısıyla Arjantin dış borç krizi sorununu emperyalist kapitalist sistemin kendi iç dinamiklerinden ve iç çatışmalarından bağımsız olarak ele almamak gerekir.
Böyle bakıldığında, Arjantin örneği bizzat kendi akbaba piyasaların ve kârın diktatörlüğü olan kapitalist sistemde, alternatif bir plan program olmadıkça, bupiyasalar tarafından, ulus devletlerin ve ulusların, dizlerinin üzerine çökertilebileceğinin uyarısıdır.Sadece sosyalist politikalar akbaba fonların bu talanını önleyebilir.

Bu son temerrüt kapitalizm altında borç sorununa asla kalıcı bir çözüm olamayacağını ortaya koymaktadır. Kapitalistler,KirchnerHanedanı’nın 2001’deki çözümünü, yani müzakereler aracılığıyla ve piyasalarca kabul görerek, tekrar piyasalara dönerek nasıl kapitalizm içinde borç batağından çıkılabileceğinin ışıltılı bir örneği olarak sunmuşlardı. ABD mahkemesinin kararı bu çözümün nasıl kumdan bir kale olduğunu ortaya koydu.  Bu örnek dış borçları ile ilgili olarak, faizlerin reddedilip anaparanın ödenmesine razı olduklarını açıklayan Syriza(Yunanistan) için de ders olmalıdır.

Bu kriz, anahtar konumundaki Latin Amerika ülkelerindeki büyüme modelinin de çöküşüdür. Bu ülkeler son dönemde Çin’in artan ithalat talebi ile büyümelerini sağlamışlardı, şimdi ise borç batağındalar.Bu aynı zamanda bu bölgedeki Sol retoriği kullanan, yeni popülist politikalara dayalı politik modelin de bir sonudur.

Borç hayaletinin geri dönmesi, devlet borçlarına kapitalist çözümlerin geçerli olmadığını gösterdiği gibi, benzer konumdaki ülkeler için de önemli çıkarımlar içeriyor. Zira böyle anlaşmalar ve çözüm önerileri krizlerin ardında yatan çelişkileri çözmekten ziyade açık bir yaranın üzerini bir yara bandı ile kapatmaya yarıyor, ama aynı zamanda yaranın daha da kötüleşip, krizin daha da derinleşmesine de neden oluyor. Gerçek çözüm bu piyasaların diktatörlüğüne izin veren kapitalizm ile yolları ayırmak ve sosyalist seçeneklere yönelmektir.

Bu temerrüt,  sınıf mücadelesini de tetikleyecektir. Kapitalizm içi çözümlerin bir kez daha çöküşü sosyalist seçeneğin bir kez daha gündeme taşınmasını sağlamıştır. Bu seçenek bu borçlarınbir bütün olarak reddedilmesini gerektirir. Ancak bunun için bankaların ve finansın demokratik bir kontrol altında kamulaştırılması, sermaye çıkışlarının önlenmesi için, dış ticaretin devlet tekeline alınmasını gereklidir. Böyle bir radikal program ise ancak işçi sınıfının iktidarı altında uygulanabilir.


[1]Jerome Roos,”Argentina is right to defy the Taliban of global finance”, http://roarmag.org,  On August 2, 2014.
[2]Robert Plummer Business reporter, BBC News, “Argentina in denial over debt dispute”, 31 July 2014. Ardından da twittearda buna bir isim bulundu: GrieFaulth (Grie mahkemenin başkanının adının kısaltılmışından fault, defaultun kısaltılmışından oluşturulmuş ve Yargıç Griesa’nın başarısızlığı anlamına geliyor).Bkz. Roos, agm.
[3]Paul Krugman, “Down Argentina Way”, http://krugman.blogs.nytimes.com, 3May 2012.
[4]Jubilee Debt Campaign, “Argentina ‘default’ caused by vulture fund greed”, http://jubileedebt.org.uk. 31 July 2014, http://jubileedebt.org.uk.
[5]Katie Allen, “Argentina's looming debt default: what happens next?” 29 July 2014, the guardian.com.
[6]Jubilee Debt Campaign,agr.
[7]Adolfo Pérez Esquivel, “Judge Griesa: It is just not to pay an illegitimate and immoral debt”, http://jubileedebt.org.uk, 30 June 2014, http://jubileedebt.org.uk.
[8]Andrea Germanos, “Argentina in Default as 'Vulture Funds' Demand 'Predatory  Payment',” http://www.commondreams.org/news/2014/07/31.
[9]Roos, agm.
[10]“Argentina blames US mediator for debt default”, http://www.bbc.com, 31 July 2014, http://www.bbc.com.
[11]Danny Byrne, “Return to turmoil Argentina, Debt crisis is back – the classs truggle and tasks for the Left”, http://www.socialistworld.net,01.07.2014.
[12]Plummer, agm.
[13]Argentina blames US mediator for debt default”, http://www.bbc.com, 31 July 2014, http://www.bbc.com.
[14]Roos, agm.
[15]Jorges Vilches, “Argentina’s Default, Vulture Funds and the US Courts”, http://www.counterpunch.org, July 15, 2014.
[16]Devletlerin borçlarını ödemeleri neden kutsal bir görev olarak görülür? Borç her şeyden önce bir sözdür ve politikacılar tutamayacakları çok sözler vermelerine rağmen bunları yerine getirmediklerinde kıyamet kopmaz. O halde neden devlet borçları vaz geçilemeyecek sözler arasındadır? Devletin halka verdiği sözlerden neden kolayca vaz geçilir ve bu sözler namus olarak görülmez? Oysa bankalara olan borçları anlamında devlet sözünü tutar, çünkü “devlet borcu namus borcudur, onurdur”. Bu durumun genelde sorgulanmaksızın kabul edilmesinin nedeni halka verilen sözlere borç dilindeki gibi bir anlam yüklenmemesidir.  Borcun dili iktisadi değil, ahlakidir. Güç eşitsizliğinin çok derin olduğu durumlarda bu dil belirgin bir biçimde kullanılır, öyle ki mafya vari yöntemlerle borç para verenler borcu ertelediklerinde bağışlayıcı, borçlular ise suçlananlar olurlar. Burjuva özel mülkiyet hukukunun esin kaynağı olan Roma Mülkiyet Hukuku’nda ve Doğal Haklar Teorisi’nde, özgürlük,  özel mülkiyet alanı ile ilgili olarak istenilen her şeyin yapılabilmesidir. Tüm doğal hak ve özgürlükler, sizinle ilgili olan mülkiyet haklarıyla, devlet de dâhil olmak üzere diğerlerinin sizin haklarınızı çiğnemelerini, (örneğin arazinize izinsiz girmelerini) önlemek ile başlar. Borç dilinin nasıl ahlak dili haline geldiği ve kullanımdaki temel ahlaki ve yasal kavramların nasıl savaşlar ve kölelik tarihi tarafından şekillendirildiğinin iyi bir çözümlemesi için bkz. David Graeber, Jamie Stern-Weiner, Debt, Slavery and our Idea of Freedom,  http://www.newleftproject.org, 29 August, 2011.
[17] Paul Simon New York State’degay hakları ve gay evliliklerini destekledi ve Partisi içindeki muhafazakârların tepkisini azaltmak için Hedge Fonların bu kampanyaya parasal destek vermelerini sağladı. Oğlu 2009 yılında bir gay evliliği yapmış ve Simon bunu, cinsiyet ayrımcılığına karşı olduğunu açıklayarak savunmuştu. Bkz. Goodley , “Profile: Argentina's nemesis, hedge fund manager Paul Singer”, the guardian.com, 31 July 2014.
[18]Germanos, agm.
[19]Larry Elliott, Argentina vulture fund ruling shows IMF should push for change to system, 23 June 2014 The Guardian.
[20]Allen, agm.
[21]Jubilee Debt Campaign, agr.
[22]Roos, agm.
[23]Imran Kamyana and Lal Khan, “Haunting inequality worldwide”, http://www.marxist.com,11 November2013  ve Jason Hickel 'The Donors’ Dilemma' - Aid in Reverse: How Poor Countries Develop Rich Countries, http://www.globalpolicyjournal.com, 12th December 2013.
[24]http://jubileedebt.org.uk/countries.
[25]Damien Millet, Daniel Munevar and ÉricToussaint CADTM – Committee for the Abolition of Third World Debt, “2012 World Debt Figures”,  Tablo 23.
[26]Damien Millet, et al.Tablo 6 ve Tablo 36.

16 yorum:

  1. *% 3 faiz kredisi sunmaktadır
    * Nakitsiz Girişimci Sigortası
    * Para için garanti

    İyi kredi notu ile, Credit Financier Home, bireylere veya şirketlere veya kooperatif kuruluşlarına, endüstriyel ve kişisel faydalar amacıyla, teminatlı krediler ve teminatsız krediler sunmaktadır.

    İletişim Adresi: creditfinancierhome@gmail.com

    YanıtlaSil
  2. *% 3 faiz kredisi sunmaktadır
    * Nakitsiz Girişimci Sigortası
    * Para için garanti

    İyi kredi notu ile, Credit Financier Home, bireylere veya şirketlere veya kooperatif kuruluşlarına, endüstriyel ve kişisel faydalar amacıyla, teminatlı krediler ve teminatsız krediler sunmaktadır.

    İletişim Adresi: creditfinancierhome@gmail.com

    YanıtlaSil
  3. Biz Iowa City, Amerika Birleşik Devletleri'nde bulunan Iowa Lutheran Hastanesi temsilcisiyiz, bir kez daha hastalarımız için böbrek almak için buradayız ve onlar kurtarmak için bir böbrek bağışlamak isteyen herkese iyi bir miktar para ödemeyi kabul etmişlerdir. Bir bağışçı olmak ister veya bir Hayatı kurtarmak istiyorsanız, aşağıdaki e-postada bize yazabilirsiniz.

    Bu, sizin için tamamıyla zengin olmanız için bir fırsattır. Bizimle% 100 güvenli işlem garantisi veriyoruz ve garanti ediyoruz, her şey yasalara uyan böbrek donörlerine göre yapılacaktır.
    Artık daha fazla zaman kaybetmeyin, lütfen bize iowalutheranhospital@gmail.com adresinden yazın.
    Ayrıca whatsapp +1 929 281 1248 numaralı telefondan bizi arayabilir veya bizimle iletişime geçebilirsiniz.

    Iowa Lutheran Hastanesi.

    YanıtlaSil
  4. Merhaba beyefendi / hanımefendi,
    İşe başlamak için acil bir krediye ihtiyacınız var mı, yoksa yeniden finanse edilmek için bir krediye ihtiyacınız var, Borcunu ödemek için bir krediye ihtiyacınız var mı? Bir araba ya da ev satın almak için bir krediye mi ihtiyacınız var? Evet, daha fazla endişe etmeyecek olursak, kredi kontrolü olmadan her türlü krediyi uygun bir faiz oranıyla sunuyoruz! E-posta ile bugün bize ulaşın.
    Email: plutocreditfinancier@gmail.com

    YanıtlaSil
  5. Merhaba beyefendi / hanımefendi,
    İşe başlamak için acil bir krediye ihtiyacınız var mı, yoksa yeniden finanse edilmek için bir krediye ihtiyacınız var, Borcunu ödemek için bir krediye ihtiyacınız var mı? Bir araba ya da ev satın almak için bir krediye mi ihtiyacınız var? Evet, daha fazla endişe etmeyecek olursak, kredi kontrolü olmadan her türlü krediyi uygun bir faiz oranıyla sunuyoruz! E-posta ile bugün bize ulaşın.

    Email: plutocreditfinancier@gmail.com
    Whatsapp: +1 (518) 5465079

    YanıtlaSil
  6. İsmim Doktor Michael Baldwin, Iowa Lutheran Hastanesi'nin bir temsilcisi, Organ cerrahisinde uzmandırız ve böbreklerin satın alınmasıyla ilgileniriz ve hastamız böbreğe bağış yapmaya karar veren herhangi bir donöre büyük miktarda para ödemeyi kabul etti. onları kurtarın ve Iowa City, ABD'de bulunuyoruz.
    Böbreğinizi satmakla ilgileniyorsanız, lütfen ilerlememiz için bize geri dönmekten çekinmeyin.
    Ve eğer ilgilenirseniz bizim e-postamız: iowalutheranhospital@gmail.com
    +1 929 281 1248 aracılığıyla bizi arayabilir veya bizimle iletişime geçebilirsiniz.

    YanıtlaSil
  7. Bir hayatı kurtarmak için bir böbrek satmak isteyen 18 yaşından büyük ciddi böbrek vericileri arıyoruz ve her bağışçı için iyi bir teklif ve diğer tazminatlarımız var.
    Bizim sürecimiz hızlı ve güvenliğiniz garantilidir.
    Lütfen bize ulaşın iowalutheranhospital@gmail.com
    Ayrıca whatsapp +1 929 281 1248 numaralı telefondan bizi arayabilir veya bizimle iletişime geçebilirsiniz.

    YanıtlaSil
  8. Bireylere, dünya çapındaki işletmelere yatırım kredileri, proje finansmanı ve finansal destek gibi her türlü krediyi sağlıyoruz. % 3 faiz oranında fon veriyoruz. Kredinizi yedi (7) iş günü içerisinde alın.


    E-posta Adresi: plutocreditfinancier@gmail.com
    Whatsapp: +1 404 382 6579

    YanıtlaSil
  9. *% 3 faiz kredisi oranı sunuyor
    * Nakitsiz Girişimci Sigortası
    * Para için garanti

    Kredi notu iyi olan Credit Financier Home, sınai ve kişisel menfaatler amacıyla şahıslara veya şirketlere veya kooperatif birliklerine teminat kredileri ve teminatsız krediler sunmaktadır.

    İletişim Adresi:
    Whatsapp: +15184181390
    Doğrudan posta
    creditfinancierhome@gmail.com

    YanıtlaSil
  10. Bu, böbrek satmak isteyen herkese açık bir ilan, böbrek nakli ihtiyacı olan hastalarımız var, bu nedenle böbrek satmakla ilgileniyorsanız, lütfen iowalutheranhospital@gmail.com adresindeki e-posta adresimizden bizimle iletişime geçin.
    Ayrıca +1 515 882 1607 numaralı telefondan whatsapp'ı arayabilir veya bize yazabilirsiniz.

    NOT: Güvenliğiniz garanti altındadır ve hastamız, onları kurtarmak için böbrek bağışı yapmayı kabul eden herkese büyük miktarda para ödemeyi kabul etmiştir. Sizden haber almayı umuyoruz, böylece bir hayat kurtarabilirsiniz.

    YanıtlaSil
  11. Krediye ihtiyacın var mı? İşte finansal problemi olanlar için ve hayatlarında maddi canlanma isteyenler için bir fırsat, çok makul bir faizle kredi veriyoruz, her türlü borç borç kredisi, işletme kredisi, sağlık kredisi, ev kredisi, öğrenci veriyoruz Ülkeye maddi sıkıntıdan kurtulmak için kredi vb. Firma Adı: PLUTO KREDİ FİNANSI EVİ. Bugün bize ulaşın
    Finansal yardım için e-posta: plutocreditfinancier@gmail.com
    Whatsapp: +18474539904

    YanıtlaSil
  12. *% 3 faizli kredi oranı sunar
    * Nakitsiz Girişimci İçin Sigorta
    * Para garantisi
    * 10,000 TL'den 100,000,000 TL'ye kadar kredi teklifi

    İyi kredi puanıyla, Credit Financier Home, bireysel veya şirket veya kooperatif derneklerine, endüstriyel ve kişisel çıkarlar için teminatlı krediler ve teminatsız krediler sunar.

    İletişim Adresi:
    WhatsApp: +15184181390
    Doğrudan posta:
    creditfinancierhome@gmail.com

    YanıtlaSil
  13. Bu, böbrek satmak isteyen herkese açık bir ilan, böbrek nakli ihtiyacı olan hastalarımız var, bu nedenle böbrek satmakla ilgileniyorsanız, lütfen iowalutheranhospital@gmail.com adresindeki e-posta adresimizden bizimle iletişime geçin.
    Ayrıca +1 515 882 1607 numaralı telefondan whatsapp'ı arayabilir veya bize yazabilirsiniz.

    NOT: Güvenliğiniz garanti altındadır ve hastamız, onları kurtarmak için böbrek bağışı yapmayı kabul eden herkese büyük miktarda para ödemeyi kabul etmiştir. Sizden haber almayı umuyoruz, böylece bir hayat kurtarabilirsiniz.

    YanıtlaSil
  14. Merhaba!

    Mali desteğe mi ihtiyacınız var? dünyanın her yerinde ihtiyacı olan borçlulara her türlü krediyi veriyoruz.

    5.000 - 10.000.000 ABD Doları
    * amaç *% 3 faiz oranı
    * 1-20 yıl arasında ödeme seçeneği.
    * Aylık ve yıllık ödeme planı arasında seçim yapın.
    * Kredinin esnekliği.

    Yardım için lütfen bizimle iletişime geçin.
    E-posta: creditfinancierhome@gmail.com

    YanıtlaSil
  15. Bu Mayo Clinic tarafından yapılan genel bir kamu duyurusudur ve böbrek satın almakla ilgileniyoruz, böbrek satmakla ilgileniyorsanız, lütfen aşağıdaki e-posta adresimizden doğrudan bizimle iletişime geçin.
    mayocareclinic@gmail.com
    Not: Bu güvenli bir işlemdir ve güvenliğiniz garantilidir.
    Lütfen daha fazla bilgi için bize bir e-posta mesajı gönderin.

    YanıtlaSil