“İnşaat
kapitalizmi” çöktü, ekonomi ve toplum altında kaldı
Mustafa
Durmuş
12 Aralık 2022
20 yıldır ülkeyi kesintisiz biçimde
yönetmekte olan AKP hükümetlerine iktisadi alanda yöneltilen en önemli
eleştirilerin başında; trilyon doları aşan dış ve iç kaynağı esas olarak
inşaat, emlak ve finans gibi büyük rantlar yaratmayı hedefleyen ve bu rantların
da esas olarak yönetici sınıflar ve onların elitleri arasında paylaşılmasını temel
alan, kısaca “belli bir kesimi zenginleştiren buna karşılık toplumun büyük bir
kesimini yoksullaştıran” bir stratejiyi yürütmüş olmaları, geliyor.
Şu
ana kadar hiçbir iktidar bu çapta bir kaynağa sahip olmadı
Öyle ki AKP Hükümetleri 2003 yılından
itibaren uzunca bir süre, dünyadaki küresel likidite genişlemesinden hem
doğrudan yatırımlar hem dış krediler hem de sıcak para girişleri biçiminde ciddi
biçimde yararlandı.
Diğer yandan bu süreçte, ülkede iç mali
kaynak anlamında ulusal gelirin ortalama yüzde 25’ine denk düşen vergi
gelirlerine, 70 milyar doları bulan özelleştirme gelirlerine, milyarlarca
liralık kamu bankalarının ve TCMB’nin kârları gibi diğer kamu gelirlerine ve 15
Temmuz 2016 Darbe Girişimi sonrasında ilan edilen OHAL ile birlikte milyarlarca
dolarlık şirketlere, mal varlığına ve servete el konuldu.
Ayrıca bu 20 yıllık dönemde hem TL hem de
döviz cinsinden yapılan iç borçlanma hükümetler için ciddi bir diğer finansman
kaynağı oldu.
“Toplum
olarak zenginleşiyoruz” algısı yaratıldı
Neticede, ülke insanında sahte bir “zenginleşiyoruz
algısı” yaratan yüzbinlerce konut, lüks rezidanslar, AVM’ler, plazalar, şehir
hastaneleri, şehirlerarası duble yollar,
büyük köprüler ve görkemli camilerden oluşan ve dünyada ‘Beyaz Fil’
olarak da adlandırılan devasa büyüklükte bir inşaat ekonomimiz oldu.
Kuşkusuz bunun sonucunda ülkede ‘Beşli
Çete’ olarak da anılan dünyanın sayılı dolar milyarderleri ortaya çıkarken,
böyle bir inşaat-finans- rant ekonomisinin bedeli ülkenin giderek
tarımsızlaşması ve sanayisizleşmesi oldu.
İha
ve Siha’lardan oluşan bir yeni sanayi
Ülkede, iktidara çok yakın bir sermaye
grubunun üstlendiği İHA, SİHA üretimi ile ünlenen askeri-sanayi karması sektör
dışında yeni bir sanayi alanı yaratılamadığı gibi, ihracatın içindeki yüksek
teknolojili sınai ürünlerin payı da yüzde 4’ü dahi bulamadı. (1)
Askeri sanayi karması sektöründeki gelişim
ülkedeki yükselen militarizmin ve otoriterleşmenin hem sonucu hem de nedeni
oldu. Bu durum özellikle de 2015 yılından bu yana ülkenin hızla demokrasiden
uzaklaşmasıyla sonuçlandı. Ülke yoksulluk ve yolsuzluklarda olduğu gibi, tüm diğer
uluslararası ölçütler açısından da (başta hukukun üstünlüğü ve temel insan
hakları ve özgürlükleri olmak üzere) dünya sıralamasında hızla dibe doğru
geriledi. (2)
Devasa
büyüklükte bir borç stoku
Ülke önümüzdeki yıl aynı anda yapılacak
olan iki seçime doğru yol alırken, bu dönemden geriye büyük çapta bir borç
stoku kaldı.
Ülkenin toplam iç ve dış (özel ve kamu)
borçları bu yılın üçüncü çeyreği itibariyle 16,5 trilyon TL’yi bulurken, dış borçlar
son 20 yılda neredeyse üç katına çıkarak bu yılın Haziran ayında 444 milyar
doları aştı. (3) Toplam borçlardaki özellikle 2022 yılının ilk 9 ayında görülen
aşırı büyümenin nedenleri iç borçlar açısından yüksek enflasyon ve dış borçlar
açısından hızla artan döviz kurları oldu.
Bu borçların içinde özel kesimin ve
bilhassa bankacılık dışı reel sektörün borçları toplam borçların yüzde 60’ından
fazlasını oluşturuyor. Bu da 20 yıllık iktidar döneminin sadece kamu dış borcu
açısından değil, aynı zamanda özel sektör dış borcu açısından da (bankacılık
sektörünü de içine alabilecek) bir borç krizi riskini büyüttüğünü gösteriyor.
Yüksek
faiz, yoksullaşma, gelir adaletsizliği ve artan otoriterleşme
Bu süreçte iç ve dış borçlara ödenen
faizlerin yüksekliği rekor düzeye çıktı. Öyle ki Hazine bu yıl dış
borçlanmasını yüzde 10 gibi yüksek bir orandan yaparken, 2023 yılı Merkezi
Yönetim Bütçesine faiz ödemeleri için 566 milyar TL’lik bir ödenek konuldu. (4)
Böyle bir iktisadi modelin siyasal izdüşümü
otoriter ve militarist bir siyasal yapılanma iken, sosyal izdüşümü gelir ve
servet dağılımının emekçiler aleyhine olmak üzere daha da kötüleşmesi ve
ülkedeki yoksulluğun derin bir yoksulluğa dönüşmesi biçiminde oldu.
Öyle ki işçi sınıfının ulusal gelirden aldığı
pay dörtte bire kadar gerilerken, ülkedeki yoksulluk orta sınıf ve kesimleri de
kuşatan, kuşaklar ötesine geçen ve en çok da kadınları, çocukları, gençleri, emeklileri ve ötekileştirilmiş kimlikleri
vuran bir yoksulluğa dönüştü.
Yaşam
maliyeti krizi ve yüksek işsizlik
2018 yılından itibaren derinleşen döviz
krizinin yanı sıra, iktidar izlediği yanlış faiz politikalarıyla manşet enflasyonu
resmi olarak yüzde 80’in üzerine ve gıda enflasyonunu yüzde 100’ün üzerine
çıkarınca, bu kriz aynı zamanda bir yaşam maliyeti krizine ve açlık krizine
dönüşmeye başladı.
Gelinen nokta itibariyle, siyasal iktidarın
en yakınındaki halka içinde yer alabilen birey ve cemaatlerin ve siyasal
grupların dışındakilerin devletin sunduğu olanaklardan yararlanmaları neredeyse
mümkün olamadığı gibi iş bulmaları da giderek imkânsızlaştı.
Kamuda sunulan istihdam asıl olarak polislik,
bekçilik, koruculuk gibi üniformalı istihdam ya da imamlık ve diğer din
görevliliği gibi işlerin ötesine geçemedi. Bu durum başta üniversite mezunları
olmak üzere, gençler arasındaki işsizliği yüzde 25’in, ülkedeki toplam işsiz
sayını ise 7 milyonun üzerine çıkardı.
Diğer yanda ülke muadil ülkeler arasında
yüzde 48’lik bir istihdam oranı ile en düşük istihdam oranına sahip olurken, bu
istihdam büyük ölçüde kayıt dışı, güvencesiz, düşük ücretli ve daha ziyade
geçici bir niteliğe sahip oldu. Öyle ki 20 yılın sonunda ülkede her çalışan üç
kişiden sadece birinin kayıtlı ve kalıcı-güvenceli bir işi var. Kadınlar açısından
durum daha vahim zira her beş kadından biri dahi böyle bir imkâna sahip değil.
‘Yerli
ve milli büyüme modeli’ çöktü
Son bir- iki yıldır iktidar tarafından,
“ihracata yönelik yerli ve milli büyüme modeli” ile ihracatın artacağı,
ithalattaki artışın yavaşlayacağı, kurun düşeceği, böylece enflasyonun giderek
sönümleneceği ve ekonomik büyümenin de hızlı bir biçimde sürdürüleceğini ileri
sürülüyordu. Ancak istatistiki veriler ve diğer somut gelişmeler bunun böyle olmadığını,
aksine bu modelin kısa sürede çöktüğünü gösteriyor. Sırasıyla:
Dış
ticaret açığı ve cari açık patladı
Ocak-Ekim 2022 döneminde ihracat yüzde
15,4, ithalat yüzde 39,4 arttı. Ekim ayında ise ihracattaki artış sadece yüzde 3,0
olurken, ithalat yüzde 31,4 yani 10 kat daha fazla arttı.
Enerji hariç ithalatın yüzde 29,6 artması,
ithalattaki (2022 Ocak-Ekim döneminde) ara mallarının payının yüzde 81,2,
sermaye mallarının payının yüzde 10,8 ve tüketim mallarının payının yüzde 8,0
olması, 20 yılın sonunda hem üretimin hem de ihracatın nasıl dışa bağımlı hale
getirildiğinin bir kanıtı niteliğinde.
Benzer bir biçimde, Ekim ayında imalat
sanayinin toplam ihracattaki payının yüzde 94,7 buna karşılık yüksek
teknolojili ürünlerin imalat sanayi ihracatı içindeki payının sadece yüzde 3,9
olması ihracata dönük işletilen bu birikim stratejisinin fakirleştirici bir ekonomik
büyümeye yol açtığını ortaya koyuyor.
‘Eşitsiz
Değişim’e dayalı emperyalist sömürü
İlk 10 ayda ihracatın ithalatı karşılama
oranı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 84,3’ten yüzde 69,7’ ye gerilerken
(5), dış ticaret haddinin 74,4’e kadar düşmüş olması, ülkenin eşitsiz bir
değişim üzerinden nasıl sömürüldüğünün ve yoksullaştırıldığının açık bir diğer göstergesi.
(6)
Bu dönemde (Ekim’den Ekim’e
yıllıklandırılmış) dış ticaret açığı üç kat artarak - 27,9 milyar dolardan -
83,1 milyar dolara çıktı. Paralel olarak bu yılın ilk 10 ayındaki cari açık
(geçen yılın aynı dönemine göre yıllıklandırılmış) beş kata yakın artarak 8,6
milyar dolardan, 43,5 milyar dolara yükseldi. Cari açığın (Ocak-Ekim döneminde) yaklaşık yüzde 55’i
‘Net Hata ve Noksan’ adlı “sebebi belli olmayan sermaye girişleri” kaleminden
karşılanıyor. Geçen yıla göre bu şekilde finansman yaklaşık 2,2 kat artmış
durumda. (7)
Dış ticaret açığı ve cari açıktaki artışın
giderek büyümesi, hem dövize olan ihtiyacın artması ve kurun ve enflasyonun
yükseleceğinin bir işareti hem de olası bir dış döviz- borç krizinin işareti
olarak okunmalı.
Kısaca cari açıktaki bu patlama ve
finansman biçiminin bu denli anormalleşmesi iktidar tarafından krizden kurtuluş
reçetesi gibi sunulan modelin çöktüğünün en belirgin göstergesi oldu.
Enflasyon
fırladı, yaşam maliyeti krizi derinleşti
Tüketici fiyat endeksi (TÜFE) bu yılın Kasım
ayında yıllık yüzde 84,4 (aylık yüzde 2,9) ve gıdada yüzde 102,6 oldu. Aynı ay
Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksinin yıllık yüzde 136,0 (aylık yüzde 0,74)
artması, Ekim ayında Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksinin yıllık yüzde 163,3
(aylık yüzde 4,5) artması, Hizmet Üretici Fiyat Endeksinin yıllık yüzde 104,3
(aylık yüzde 2,0) artması ve son olarak bağımsız iktisatçılar grubu ENAG’ın
hesapladığı yıllık enflasyonun yüzde 170,7 (aylık yüzde 4,24) olması (8), TÜİK’in enflasyonu olduğundan daha düşük göstermeye
devam ettiğinin bir göstergesi.
Enflasyondaki bu hızlı artış emekçi
kitlelerin ve toplumun büyük çoğunluğunun yoksullaşmasına neden oldu. Nitekim
DİSK-AR emeklinin enflasyonunu yüzde 118, en yoksulun enflasyonunu ise yüzde
120-137 aralığı olarak hesaplıyor. (9)
İşsiz
sayısı arttı, istihdam azaldı
Siyasal iktidar, söz konusu model altında
özellikle de ihracat sektöründe olmak üzere istihdamın artacağı, işsizliğin ise
azalacağını ileri sürse de TÜİK verileri bu öngörüyü doğrulamıyor.
Zira resmi verilere göre, mevsim
etkisinden arındırılmış işsizlik oranı bu yılın Ekim ayında yüzde 10,2 (3,5 milyondan fazla işsiz) seviyesinde iken, istihdam
oranı yüzde 48,0 oldu. (10)
Diğer yandan DİSK-AR’a göre, geniş tanımlı
işsizlik oranı yüzde 20’ye yakın ve işsiz sayısı 7,3 milyonun üzerinde. Ayrıca ülkede çalışma çağındaki 64,5 milyon
kişinin sadece 21,4 milyonu kayıtlı ve tam zamanlı istihdamda yer alıyor. Bu
oran kadınlarda sadece yüzde 18. (11)
İktisadi
büyüme hız kesti, ekonomi üçüncü çeyrekten itibaren daralmaya başladı
Ekonomi bu yılın ikinci çeyreğinde yüzde
6,7 büyümüştü. Bu yılın üçüncü çeyreğinde ise, yıllık olarak geçen yılın aynı çeyreğine göre,
sadece yüzde 3,9 büyüyebildi. Dahası, mevsim ve takvim etkilerinden
arındırılmış GSYH zincirlenmiş hacim endeksi, bir önceki çeyreğe göre yüzde 0,1
azaldı. Bu çeyrekte hane halkı tüketim harcamaları yüzde 19,9 ve devletin nihai
tüketim harcamaları yüzde 8,5 artarken, yatırım harcamaları azaldı zira gayrisafi
sabit sermaye oluşumu yüzde1,3 geriledi. (12)
Kısaca, mevsim ve takvim etkisinden
arındırılmış serilere göre, Türkiye ekonomisi dokuz çeyrek sonra küçüldü. Yüzde
3,9’luk üçüncü çeyrek büyümesine özel tüketim harcamaları 2,4 yüzde puan
pozitif katkı yaparken, dış ticaret 2,5 yüzde puan negatif katkı yaptı. Stok
değişimi ve yatırımlar ise çeyreklik büyümeyi sırasıyla 0,8 ve 0,6 yüzde puan
aşağı çekti. (13)
Bu gelişme siyasal iktidarın arkasına
sığındığı tek gösterge olan iktisadi büyümenin daralmaya dönüştüğünün ve ardındaki
iktisadi modelin çöktüğünün somut ifadesidir.
Yani ekonomi kredi pompalaması ve seçim
harcamaları biçiminde sadece tüketim harcamaları ile bu kadar büyütülebildi.
Ancak içinde bulunduğumuz son çeyrekte bunun da yeterli olamayacağı ve ekonomik
daralmanın daha da artacağı, dahası önümüzdeki iki yılın daha da kötü olacağı
başta OECD olmak üzere uluslararası kuruluşlarca öngörülüyor.
İmalat
sanayinin önemi
Prof. Alfredo Saad-Filho imalat sanayi ve
bu sanayide yapılan yatırımların ekonomilerin büyümesini beş kanal üzerinden
hızlandırdığını, bu nedenle de bu yatırımlarda yaşanan azalmanın ciddi sorunlar
oluşturacağını şöyle anlatır:
“İmalat
sanayi yatırımları, hızlı büyüme ve gelişmede beş nedenden dolayı kilit rol
oynuyor. İlk olarak, üretimdeki büyüme, yaparak öğrenme yoluyla
çeşitlendirmeyi, geriye ve ileriye dönük bağlantıları, yığılma ekonomilerini ve
dinamik ölçek ekonomilerini teşvik ediyor. Bu nedenle imalat, başlangıçta daha
büyük olsalar bile diğer ekonomik sektörleri 'çekme' (güdüleme) eğilimindedir.
İkincisi, imalat sanayi yeni teknolojilerin geliştirilmesi ve uyarlanması
yoluyla verimlilik artışı için tarım veya hizmetlerden daha geniş bir alan sunar.
Bu yenilikler daha sonra yeni becerilerin ve üretim yöntemlerinin yayılması ve
üretilen girdilerin satışı yoluyla ekonomi geneline yayılır. Üçüncüsü, imalat sanayi
üretkenliği imalat çıktısının büyüme hızıyla birlikte artma eğiliminde
olduğundan, potansiyel olarak ekonomi genelinde verimli büyüme döngüleri yaratıyor.
Dördüncüsü, imalat sanayi yatırımları ihracat çeşitlendirmesini ve ithalat
ikamelerinin üretimini daha kolay teşvik edebiliyor, bu da ödemeler dengesi
kısıtlarını hafifletebiliyor. Beşincisi, imalat sanayindeki işçi ücretleri
nispeten yüksek olma eğiliminde olduğundan bu durum toplam talep artışını ve
yaşam standartlarındaki iyileştirmeleri destekleyebiliyor. Bu nedenle,
sektörler arası işgücü ve diğer kaynakların imalat sanayine doğru kayması,
gelişmekte olan ekonomilerde üretkenliği ve büyüme oranlarını artırmaya
yardımcı olabilir”.
(14)
Emekçilerin
milli gelirden aldığı pay azaldı!
Son olarak, üçüncü çeyrekte de ekonomi
büyürken, işçilerin/emekçilerin milli gelirden aldığı pay (15) geçen yılın aynı
çeyreğinde yüzde 29,5’ten bu yıl yüzde 26,3’e geriledi. Sermayenin aldığı pay
ise aynı dönemde yüzde 54,1’den yüzde 54,8’e çıktı.
Bu çeyrekte üretimden alınan vergilerin
binde 6 oranında azalması vergisel teşviklerin sermaye kesimine kullandırıldığının,
işçilerin milli gelirden aldığı payın işçi sayısında ciddi bir artış varken yüzde
26’ya kadar gerilemesi ise ciddi bir emek sömürüsünün ve buna paralel olarak
gelir dağılımının çok daha kötüleştiğinin somut bir işareti.
Ülkenin süper zenginlerinin toplam servetlerini,
Covid-19 salgını sırasında dahi, yüzde 60 oranında artırarak servetlerinin ulusal
gelir içindeki payını 2020’de yüzde 5’ten 2021’de yüzde 8’e çıkarmış olmaları
ise (16) izlenen ekonomi modelinin kimleri zengin ettiğinin bir kanıtı gibi.
Sonuç
olarak
Ülke ekonomisinin sistemik yapısal
sorunlarına çözüm üretmeyen, başta emekçiler olmak üzere, toplumun çoğunluğunun
gelir ve refah seviyesini yükseltmeyen, sosyal adaleti ve sosyal barışı
sağlamayan, gelir ve servet dağılımı eşitsizliğini azaltmayan bir iktisadi strateji
ya da model emekçi sınıflar açısından olduğu kadar, toplumun büyük çoğunluğu
açısından da, adil olmadığı gibi, etkin/ verimli bir biçimde sürdürülebilir de
değildir. Nitekim iktidarın izlediği model de bu nedenlerden dolayı çökmüştür.
20 yılın sonunda ekonomide yaşanan
krizlerin ve nihayetinde çöküşün üretim biçiminden kaynaklanan sistemik nedenleri
olduğu gibi, ülkeyi yönetenlerin yaptıkları tercihlerden, özellikle de bunların
daha da derinleştirdiği bölüşüm ilişkilerini adaletsizliğinden kaynaklı
nedenleri de söz konusudur.
Öte yandan, ülkeyi yönetenlerin ne
benimsedikleri ideoloji, ne de sınıfsal konumları bu gerçeği anlamaları için
yeterlidir. Bu sorunların kalıcı bir biçimde çözümü, kısa dönemde öncelikle, gerçek
bir katılımcı halk demokrasisinin inşasını, emekten yana ekonomi
politikalarının cesur biçimde uygulanmasını, orta dönemde ise antikapitalist,
demokratik katılımcı bir ekonomi modelinin hayata geçirilmesini gerekli
kılıyor. Ancak böyle bir bakış açısı ve bunu hayata geçirebilecek sağlamlıkta
bir irade ve örgütlülük ülkenin sorunlarına gerçek çözümler sunabilir.
Dip
notlar:
(1) TÜİK,
Dış Ticaret İstatistikleri, Ekim 2022, https://data.tuik.gov.tr
(29 Kasım 2022).
(2) World Justice Project,
Rule of Law Index 2022, s. 169
(3) https://www.hmb.gov.tr/kamu-finansmani-istatistikleri
(11 Aralık 2022).
(4) https://ms.hmb.gov.tr/uploads/2022/11/20221108_Basin-Duyurusu.pdf;
https://www.sbb.gov.tr/wp-content/uploads/2022/10/2023-Yili-Merkezi-Yonetim-Butce-Kanunu-Teklifi-ve-Bagli-Cetveller.pdf
(11 Aralık 2022).
(5) TÜİK,
Dış Ticaret İstatistikleri, Ekim 2022, https://data.tuik.gov.tr
(29 Kasım 2022).
(6) TÜİK,
Dış Ticaret Endeksleri, Ekim 2022, https://data.tuik.gov.tr
(12 Aralık 2022).
(7) TCMB,
Ödemeler Dengesi İstatistikleri - Ekim 2022, https://www.tcmb.gov.tr (12 Aralık 2022).
(8) TÜİK,
Tüketici Fiyat Endeksi, Kasım 2022, https://data.tuik.gov.tr
(5 Aralık 2022); Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi, Kasım 2022, https://data.tuik.gov.tr (5 Aralık
2022); TÜİK, Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi, Ekim 2022, https://data.tuik.gov.tr (15 Kasım
2022); TÜİK, Hizmet Üretici Fiyat Endeksi, Ekim 2022, https://data.tuik.gov.tr (30 Kasım 2022); ENAGrup Tüketici Fiyat Endeksi (E-TÜFE) Kasım
2022, https://enagrup.org (5 Aralık
2022).
(9) DİSK-AR,
“Emekçinin enflasyonu üç haneli!”, https://arastirma.disk.org.tr
(3 Ekim 2022).
(10)
TÜİK, İşgücü
İstatistikleri, Ekim 2022, https://data.tuik.gov.tr (12 Aralık
2022).
(11)
DİSK-AR, İşsizlik ve
İstihdamın Görünümü Raporu, Ekim 2022, https://www.cloudsdomain.com/uploads/dosya/47536.pdf;
https://disk.org.tr/2022/08/disk-ar-calisabilir-645-milyonun-sadece-214-milyonu-kayitli-tam-zamanli-istihdamda
(16 Ağustos 2022).
(12)
TÜİK, Dönemsel Gayrisafi
Yurt İçi Hasıla, III. Çeyrek: Temmuz-Eylül 2022, https://data.tuik.gov.tr (30 Kasım 2022).
(13)
https://betam.bahcesehir.edu.tr/2022/12/buyume-degerlendirmesi-2022-3-ceyrek
(10 Aralık 2022).
(14)
Alfredo Saad-Filho, The
"Rise of the South" and the Troubles of Global Convergence, Chapter 3
in Growth and Change in Neoliberal Capitalism, Chicago: Haymarket Books, 2021,
s.79’dan aktaran: https://peofdev.wordpress.com/quote-of-the-week-five-reasons-why-manufacturing-matters-for-growth-and-development
(12 May 2022).
(15)
TÜİK, Dönemsel Gayrisafi
Yurt İçi Hasıla, III. Çeyrek: Temmuz-Eylül 2022, https://data.tuik.gov.tr (30 Kasım 2022).
(16)
Ruchir Sharma, “The
billionaire boom: how the super-rich soaked up Covid cash”, https://www.ft.com (14 May 2021).