Temmuz
memur maaş zamları ve emekçi hakları ilişkisi
Mustafa
Durmuş
7
Temmuz 2023
Bu hafta ülkede ve Meclis’te ekonomi gündemi oldukça
yoğundu. Malum bir yandan ek vergiler, bazı vergilerin oranlarındaki artışlar
ve borçlanma yetkisini artıran düzenleme yasalaşırken, diğer yandan da on
milyonlarca memur ve memur emeklisi, işçi ve esnaf emeklisini ilgilendiren
Temmuz-Aralık dönemi maaş ve ücret zamları belirlenecek.
TÜİK
bildiğiniz gibi…
Bunun için de her zamanki gibi TÜİK’in enflasyon
rakamlarını açıklaması beklendi. TÜİK bunu iki gün gecikmeli olarak yaptı ve
Haziran ayı için aylık enflasyonunu yüzde 3,92; yıllık enflasyonu yüzde 38,21
ve 6 aylık enflasyonu yüzde 19,77 olarak açıkladı. (1)
Buna karşılık bağımsız iktisatçı araştırmacıların
oluşturduğu ENAG’ın enflasyon rakamları TÜİK’in rakamlarının 2,5 katı civarında.
Sırasıyla: Yüzde 8,54; yüzde 108,58 ve yüzde 50,3. İstanbul Ticaret Odası ise
İstanbul için aylık enflasyon oranını (İstanbul Ücretliler Geçinme İndeksi)
yüzde 3,46 ve yıllık olarak yüzde 55,19 olarak açıkladı. (2)
Şimdi bunca rakamın arasında kaybolmadan
söylenebilecek ilk şey, TÜİK’in bildiğini okumaya devam ettiği ve enflasyonu
düşük gösterme çabasını sürdürdüğü.
Öyle ki memur ve memur/işçi emeklilerinin maaşlarına
yapılacak zamlar için esas teşkil eden altı aylık tüketici fiyat enflasyonu
açısından ENAG’ın rakamı TÜİK’in rakamının 2,56 katı büyüklüğünde. Bu da emekçilerin hak ettiklerinden daha az
zam almasına ve enflasyon karşısında ezilmeye devam etmelerine neden olacak.
Ayrıca aylık enflasyonun Haziran’da tekrar yükselişe
geçmiş olması ve döviz kurundaki artışların sürmesi, enflasyonun Temmuz’dan sonra
resmi olarak da yukarı çıkacağının birer göstergeleri.
Enflasyon
ve hayat pahalılığı aynı şey değil
Kaldı ki sözü edilen bu enflasyon “manşet enflasyon”,
yani manşete çıkan enflasyon. Öyle ki çarşıda, pazarda, mağazalarda her şeyin
fiyatı manşette yer aldığı gibi ortalama yüzde 38 artmadı, çok daha fazla
arttı. Yüzde 300’lere varan artışlar söz konusu. Temel gıdada, ev kiralarında,
ulaştırma ve enerjide, otel ve konaklamada fiyatlar manşet enflasyonunun çok
çok üstünde seyrediyor.
Yani enflasyon verileri (ister resmi, ister gayri
resmi), hayatın ne denli pahalı olduğu gerçeğini ya da insanlarımızın artık
derin bir “yaşam maliyeti krizi” ve yoksulluk içinde olduğu gerçeğini yeterince
yansıtmıyor.
Enflasyon cephesinde bunlar olurken, gelirler
cephesinde durum nedir? Ülkedeki gelir dağılımı adaletsizliğinin geldiği boyutlar
ortada. Bunu TÜİK dahi gizleyemiyor. Ayrıca Haziran ayında dört kişilik bir
ailenin sadece aylık gıda harcamasını gösteren “Açlık Sınırı” 10,373 TL ve gıda
ve diğer temel harcamalarla birlikte oluşturulan “Yoksulluk Sınırı” 33,789 TL
oldu. (3)
Memurlara
yapılacak zam gerçek enflasyonun çok gerisinde
Bu gerçekler ortada iken dünkü torba yasa ile
vergileri artıran bazı düzenlemelerin yanı sıra, 7 Temmuz’da Meclis’te görüşülmesine
başlanacak olan, memur maaşlarına, memur ve işçi ve esnaf emeklilerine
yapılacak olan zamları içeren bir yasa teklifi var.
Bu teklife göre (refah payı katkısından söz edilmiyor);
memurlara seyyanen 8,077 TL ve yüzde 17,55 zam verilecek. Memur emeklilerine
seyyanen zam yok, maaş artışı sadece yüzde 17,55’te kalacak. SSK ve BAĞ-KUR
emeklilerine yapılacak olan zam ise yüzde 19,77 olacak. Muhtemelen bu teklif
kabul edildikten sonra Cumhurbaşkanı daha önce yaptığı gibi bir jestle küçük
çapta bir artış daha yapacak.
Artan hayat pahalılığının karşısında bu zamlar emekçiler
için çok komik düzeyde kalacağı gibi, emeklilere seyyanen ücret zammı
verilmemesi sistemin emeklileri kendisine bir yük gibi gördüğünün bir kanıtı.
Neo
liberalizm tam gaz sürecek
Bu zam düzenlemesinin arka plan felsefesini Bakan
Şimşek bir twitinde şöyle özetliyor
aslında:
“Programımızın
üç temel bileşeni var: Mali disiplinin yeniden tesis edilmesi; yani deprem
etkisi hariç, bütçe açığının Maastricht kriterleri ile uyumlu bir seviyeye
çekilmesi. Enflasyonun orta vadede tek haneye düşürülmesi için kademeli parasal
sıkılaştırma ve enflasyon hedefi ile uyumlu gelirler politikası. Makro finansal istikrarı ve diğer tüm
kazanımları kalıcı hale getirecek yapısal reformlar.” (4)
Yani Bakan Şimşek, neo liberal kemer sıkma
politikalarını tam gaz uygulamaya yeniden başlayacaklarının müjdesini (!)
veriyor. Nitekim dün yasalaşan torba yasa teklifi ile (gerçek bir servet
vergisi gündeme getirilmezken), daha çok da otomobil sahibi orta sınıfı ilgilendiren
Motorlu Taşıtlar Vergisi bu yıl iki kat ödenecek.
Şirketlere verilen asgari ücret desteği ayda işçi
başına 500 TL’ye yükseltilirken, Kurumlar Vergisi istisna ve muafiyetlerinde
her hangi bir daralma yapılmadı, sadece bu verginin oranları yüzde 5 puan
artırılarak yüzde 25-30’a yükseltildi.
Ortaya çıkan devasa bütçe açıkları yüzünden, Cumhurbaşkanına
kamu idareleri bütçelerinin ilgili tertiplerine “ödenek ekleme yetkisi” verildi
(yani bir tür ek bütçe söz konusu). Keza bu yılki Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
kapsamında belirlenen net borç kullanımı tutarının üç kat artırılabilmesi için
Cumhurbaşkanına yetki verildi. (5)
Özetle, Temmuz zamlarıyla yapılacak olan maaş ve ücret
artışları; yükselmekte olan enflasyonla, yeni vergilerle ve vergi artışlarıyla ve
borçlanma limitinin yaklaşık 2,2 trilyon TL’ye yükseltilmesiyle emekçilerden
geri alınacak. İktidar daha fazla vergi alırken, aynı zamanda giderek daha
fazla da içeriden borçlanmaya çalışacak.
Halkımız memnun mu?
Bu zamları halkımızın azımsanamayacak bir kısmı
memnuniyetle karşılayacaktır. Çünkü gerçek enflasyonun, gelir
adaletsizliklerinin farkında olmayan bu kesimler yeterli düzeydeki ücret/maaş artışlarını,
insan onuruna yaraşır bir gelire sahip olmayı, temel bir insanlık hakkı ya da
yurttaşlık hakkı olarak görme bilincine de sahip değiller. Onlar yapılan
zamları muktedirin kendilerine lütuf ettiği adeta bir tür bağış gibi
görüyorlar. Onun içinde hallerine şükrediyorlar.
Bu durum, ülkedeki işçi ve emekçi sınıfların, çeşitli
nedenlerle, sahip olmaları gereken sınıf bilincinden onlarca yıldır mahrum
olmalarının, ekonomik hak ve örgütlenme özgürlükleriyle demokrasi arasında bağ
kurmakta zorlanmalarının, bu yüzden de örgütlü bir mücadele içine
girmemelerinin kaçınılmaz bir sonucu.
Nitekim ITUC’un Haziran sonunda yayımlanan raporunda
Türkiye’nin dünyada işçi hakları ve özgürlüklerinin en fazla ihlal edildiği 10
ülke arasında yer alması şaşırtıcı değil. Bu raporda işçi hakları ve
özgürlüklerinin ihlali şu başlıklarla ele alınıyor:
“Grev
hakkının kriminalize edilmesi, toplu pazarlıkların aşındırılması,
sendikalaşmanın engellenmesi, işçilerin adil bir yargıya başvurmalarının zorlaştırılması,
işçi sendikalarının yasal olarak kabul edilmemesi, işçilerin örgütlenme,
toplanma ve açıklama yapma haklarının engellenmesi, işçilere iş yerinde şiddet
uygulanması, sendikacıların gözaltına alınması, tutuklanması hatta öldürülmesi”. (6)
Bu ihlalleri en fazla yapan 10 ülke şöyle sıralanıyor:
Bangladeş, Belarus, Ekvator, Mısır, Eswatini, Guatemala, Myanmar, Tunus, Filipinler
ve Türkiye.
Türkiye’nin
puanı 5,0
Endekste sıralanan ülkelerin puanları 1,0 ile 5,0+
arasında değişiyor. 5,0+ sadece askeri yönetimler altındaki en kötü durumu
anlatıyor. Türkiye’nin içinde yer aldığı grubu tanımlayan 5,0 puansa askeri
yönetimler dışında işçilerin çalışabileceği en kötü koşulları içeren otoriter
ülke statüsünü anlatıyor (no guarantee of righs).
Rapora göre böyle ülkelerde işçi hakları kâğıt
üzerinde mevcuttur, hatta yandaş sendikaların üye sayısı oldukça fazladır ama
gerçekte işçiler bu hak ve özgürlüklerini kullanmaktan yoksundurlar.
Raporda, Türkiye’de en çok ihlal edilen işçi
haklarının “yasal grevlere izin verilmemesi”, “sendikacıların ve (Şebnem Korur
Fincancı örneğinde olduğu gibi) emek-meslek örgütü yöneticilerinin tutuklanması”
ve “sendikalara sistematik baskı uygulanması” olduğu ileri sürülüyor.
Sonuç
olarak
İşçilerin, memurların ve emeklilerin ülkede bir
süredir yaşanmakta olan gelir dağılımı adaletsizliği, mülksüzleştirme ve
yoksullaştırma politikalarının yol açtığı sorunlara ilave olarak yaşadıkları yüksek
enflasyon ve hayat pahalılığına karşı daha yüksek ücret zammı istemeleri son
derece haklı ve yerinde bir tutumdur.
Ancak emekçiler bunu yaparken, bir yandan bu zamların
ya da iyileştirmelerin etkisinin geçici olacağının ve kısa bir süre sonra daha
yüksek enflasyon ve vergi artışları biçimindeki kemer sıkma politikalarıyla bunların
geri alınacağının bilincinde olmaları ve ona göre hareket etmeleri gerekiyor.
Bir başka anlatımla, mücadelelerini sadece ekonomik
durumlarını iyileştirme, ekonomik hak elde etme mücadelesi ile sınırlı tutmamalılar
zira kapitalizm bu hakları her seferinden geri alma becerisini gösteriyor.
Nitekim son bir yılda ülkede asgari ücrete yapılan yüzde 80 civarında zamma
rağmen ücretli emekçilerin durumunun daha da kötüleşmesi bunun bir kanıtı.
Bu nedenle de işçiler, emekçiler ve emekliler kendi
sınıf sendikalarında örgütlenmeli, başta grevle desteklenen toplu sözleşme
hakları olmak üzere işçi haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkmalıdır.
Ayrıca ekonomik mücadelelerini demokrasi ve barış
mücadelesi ile birlikte yürütmelidirler. Çünkü ancak barış içindeki bir
toplumda ve demokrasi altında işçi hakları ve özgürlükleri teminat altında
olabilir.
Dip notlar:
(1) TÜİK,
Tüketici Fiyat Endeksi, Haziran 2023, https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=T%C3%BCketici-Fiyat-Endeksi-Haziran-2023
(5 Temmuz 2023).
(2) ENAGrup
Tüketici Fiyat Endeksi (E-TÜFE) Haziran 2023, https://enagrup.org/bulten/b230603.pdf (3 Temmuz 2023), https://ito.org.tr/documents/istatistik_genel_tablo_dokumanlari/basin_bulteni_haziran_2023.pdf
(1 Temmuz 2023).
(3) https://www.turkis.org.tr/turk-is-haziran-2023-aclik-ve-yoksulluk-siniri
(27 Haziran 2023).
(4) https://twitter.com/memetsimsek/status/1676842378009640961
(6
July 2023).
(5)
6/27/2023
Tarihinde Meydana Gelen Depremlerin Yol Açtığı Ekonomik Kayıpların Telafisi
İçin Ek Motorlu Taşıtlar Vergisi İhdası ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi.
(6) International Trade Union Confederation, 2023 ITUC Global Rights Index-The world’s worst countries for workers, https://www.ituc-csi.org/2023-global-rights-index (30 June 2023).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder