Gözümüz
aydın: Süper zengin sayısındaki artışta dünya birincisiyiz!
Mustafa
Durmuş
30
Mart 2024
Ekonomi ciddi krizde, gerçek enflasyon yüzde 130’a
dayadı. Döviz kurlarındaki artışı yavaşlatabilmek için MB, yılbaşından bu yana
yaklaşık 28 milyar dolar civarında dövizi piyasaya verdi ve bunun sonucunda swaplar
hariç net rezervleri eksi 65 milyar dolara kadar düştü. Buna rağmen döviz kuru
yükselmeye devam ediyor. Bu yüzden de MB politika faiz oranı artırılarak yüzde
50’ye yükseltildi.
Madalyonun diğer yüzünde ise yoksullukla, işsizlikle
ve hayat pahalılığı ile boğuşan on milyonlarca insan var. Emekçiler, emekliler,
küçük esnaf, gençler, kadınlar, öğrenciler açlık sınırının altında bir gelirle
yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Ülkenin bir zamanlar orta sınıfını temsil
eden memurlar, akademisyenler, öğretmenler, doktorlar, mühendisler ve esnaf ancak
yoksulluk sınırının altında gelir elde edebiliyor.
Özellikle de yaşlı emeklilerin yoksullaşması çok
belirgin ve bunu TÜİK dahi gizleyemiyor. Öyle ki 65 yaş üstü nüfustaki
yoksulluk oranı 2021 yılında yüzde 11,4 iken 2023 yılında yüzde 21,7’ye çıktı.
(1)
Bu yıl 11 trilyon TL'nin üzerine çıkan devlet bütçesi
ise asıl olarak, faize, aşırı güvenlik harcamalarına, otoyol, hava limanı ve
şehir hastaneleri gibi KÖİ ile yapılan işlerin finansmanına, sosyal güvenlik
açıklarının kapatılmasına, devlet memurlarının maaşlarına ve primlerine
harcanıyor.
Buna karşılık hem Cumhurbaşkanı hem de Maliye Bakanı,
yüksek enflasyon ve ağır vergiler nedeniyle eriyen ücretlerine zam isteyen,
durumlarının iyileştirilmesini talep eden emekçilere ve emeklilere verecek ilave
5 kuruş paralarını olmadığını söylüyorlar ve Cumhurbaşkanı sözde ücret
iyileştirmeleri için Temmuz ayını işaret ediyor. Yerel seçimlere ramak kala bir
tür sopa havuç siyaseti güdüyor.
Diğer yandan ülkede birilerinin de inanılmaz bir
biçimde zenginleştiğini, hem açıklanan mal varlıklarından hem de uluslararası
raporlardan görebiliyoruz.
Altınok’un
dudak uçuklatan serveti
Örnek olarak, Ankara Büyükşehir Belediyesi başkanlığı
için AKP-MHP adayı olarak gösterilen Turgut Altınok mal varlığını açıkladığında,
deyim yerindeyse dudak uçuklatan bir servete sahip olduğu ortaya çıktı.
Meğer Ankara’nın arsaları, arazileri, konutları,
dükkânları içinde kimseye nasip olmayan büyüklükte bir paya sahipmiş T. Altınok.
Nasıl olmuşsa Ankara’nın bir ilçesinin belediye başkanlığı sırasında Karum
kadar zenginleşmiş başkan. Üstelik serveti bununla da sınırlı değilmiş. Öyle ki
Antalya’da da 600 dairesinin olduğu iddia ediliyor. (2)
Şimdi eğer bu iddialar doğru ise, “Mevla’m yürü ya
kulum dedi, dini bütün, alnı secdeden kalkmayan, aynı zamanda da en sıkı Türk
milliyetçisi olan, bir eliyle bozkurt, diğeriyle Rabia işareti yapan Altınok
yürüdü” mü diyelim? Yoksa “çok laf yalansız, çok para haramsız olmaz” atasözünü mü hatırlatalım?
Üstelik bunlar gün yüzüne çıkanlar, bir de yeni
zenginlerin, iktidarın nimetlerinden fazlasıyla yararlanan sermaye çevrelerinin
içerde ve dışarıdaki bilinemeyen servetlerini dikkate alınca, işte o zaman aşağıda
özetlediğimiz raporun hiç de abartılı olmadığı anlaşılıyor.
Hani
hepimiz aynı gemideydik?
Çünkü bu rapora göre (3), Türkiye olarak geçen yıl
dünyada serveti en fazla artan ülkeler sıralamasında yüzde 10’luk bir artışla birinci
sıraya yerleşmişiz. Demek ki iktidardaki oligarşi, “ülke ekonomisinin durumu
iyi, dünyanın refahı en yüksek ülkeleri arasına girmekteyiz” derken,
kendilerini, etrafındaki zenginleri ve bunların servetlerindeki büyümeyi kast
ediyormuş.
Raporda, “ultra servet zenginleri” (UHNWI); “net
servetlerinin değeri 30 milyon dolar ve üstünde olan zengin bireyler” olarak
tanımlanıyor. Böylece, dünya genelinde UHNWI sayısı bir önceki yıl 601.300’den,
2023 yılında yüzde 4,2’lik bir artışla 626.619’a yükseldi. Bölgesel düzeyde
servet artışına Kuzey Amerika (yüzde 7,2) ve Orta Doğu (yüzde 6,2) öncülük
ederken, Latin Amerika varlıklı birey nüfusunun azaldığı tek bölge oldu. Türkiye’nin
30 milyon dolar (1 milyar TL) ve üzerinde serveti olan ultra zengin sayısının ise
1,932 olduğu belirtiliyor.
Ultra
servet zengini artışında ilk sıradayız!
Özetle, ultra zengin sayısındaki küresel çaptaki bu
artışta en yüksek performansa sahip ülke Türkiye oldu zira yaklaşık yüzde 10’luk
bir artışla (yüzde 9,7) sıralamada başı çekiyor. Dünyanın en fazla dolar
milyarderinin yer aldığı ABD bile onun gerisinde kaldı (yüzde 8).
Bu raporun bulgularını en doğru biçimde, Marksist sınıf analizi ile yapabiliriz. Çünkü bu analize göre, temelde işçi ve sermaye sınıfı olarak, uzlaşmaz çelişkilerle birbirinden sınıfsal olarak ayrışmış kapitalist toplumlarda, madalyonun bir yüzünde aşırı zenginleşme varsa, diğer yüzünde mutlaka aşırı yoksullaşma vardır.
Derin
yoksulluğun nedeni derin zenginlik
“ Yoksulu değil zengini inceleyelim, Bırakın yoksullar
kendilerini araştırsınlar. Aslında onlar hayatlarında nelerin ters gittiğini
hali hazırda biliyorlar. Eğer onlara gerçekten yardımcı olmak istiyorsak,
yapacağımız en doğru şey onlara, onları sömürenlerin neler yaptıklarını, gelecekte bizim ne yapmamız gerektiğini açık
bir şekilde anlatmaktır.” (Susan George
How the Other Half Dies?, 1974).
Yani yoksulluğun nedeni bizzat zenginliktir. Aynı
şekilde zenginlerin ortaya çıkmasının nedeni de ülkedeki geniş yığınların
yoksullaşmasıdır ki bunlar genelde üretim araçlarından yoksul emekçilerdir,
küçük üreticilerdir, yoksul köylülerdir. Üstelik ekonomik kriz dönemlerinde
dahi bu kural değişmez, hatta aradaki uçurum daha da derinleşir.
Nitekim UBS tarafından hazırlanan bir rapora
göre, dünyanın gelişkin ve yükselen 39
ekonomisinde 2022 yılında, kişi başı ortalama brüt servet miktarı 84,718 dolar.
Türkiye’de ise ortalama kişi başı brüt servet 17,578 dolar. Bu yüzden servet
sıralamasında Türkiye 39 ülke içinde en altlarda, 36’ncı sırada yer alabiliyor.
(4)
Eşit
olmayan gelir ve servet dağılımı
Bu durum kuşkusuz, ülkedeki gelir ve servetin ciddi
biçimde eşitsiz bölüşülmesinden kaynaklanıyor. Öyle ki onlarca milyon insan
hızla yoksullaşırken, çok az sayıda insan hızla zenginleşebiliyor ve ülke ultra
zengin sayısının artışında yüzde 10’luk bir artış hızıyla ilk sıraya
oturabiliyor.
Bu durum da ülke insanı olarak, kolektif bir biçimde
neden dünyanın en mutsuz insanları arasında olduğumuzu da açıklıyor. Çünkü
ülkede azınlık sayılan farklı cinsiyetlere, ulusal kimliklere ve inançlara
karşı ayırımcılık, kutuplaştırma, kadına şiddet, sosyal adaletin ortadan kalkması, insan
hakları ihlalleri, savaşçı ve militarist uygulamalar gibi temel sorunların yanı
sıra, ülkedeki gelir ve servet eşitsizliğinin ulaştığı boyutlar insanımızı
mutsuz ediyor.
Sosyal
eşitsizlikler kaygıyı ve mutsuzluğu tetikliyor
Eşitsizlik (statü, sosyal sınıf, kimlik, cinsiyet
biçimindeki) üstünlük ya da aşağılık duygularını artırır. Bazı insanların ya da
kimliklerin diğerlerinden daha değerli olduğu görüşü, diğerlerinin kendilerine
olan güvenlerini ve saygılarını azaltır. Başkalarının bizi nasıl gördüğü
konusunda endişelenmek aynı zamanda güçlü bir stres faktörüdür.
Kronik stresin ölüm oranı üzerinde iyi belgelenmiş
etkileri vardır, öyle ki ölüm oranlarını iki katına çıkarabilir. Sağlıkla
ilgili davranışlar da stresten etkilenir. Diyet, egzersiz ve sigara kullanımı
sosyal farklılıklar gösterir ancak insanların stresli hissettiklerinde sağlıklı
yaşam tarzlarını benimsemeleri pek olası değildir. (5)
Mutsuzluğumuz
artarak devam ediyor
Birleşmiş Milletler tarafından 12 yıl önce ilan edilen
Uluslararası Mutluluk Günü’nde (20 Mart)
yayımlanan Dünya Mutluluk Raporu’nun 2024 versiyonu yakınlarda yayımlandı.
Bu rapor, Gallup, Oxford Wellbeing Araştırma Merkezi,
BM Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı ve Dünya Mutluluk Raporu Yayın Kurulu ortaklığıyla
her yıl yayınlanan ciddi bir rapor. Bu rapora esas teşkil eden Gallup Dünya Anketi
ise toplam 143 ülkede ve neredeyse her ülkeden yaklaşık 1.000 katılımcıyla
çeşitli konularda yapılan anketlerden oluşuyor. Anketlerde insanların mevcut
yaşamlarının mutluluk açısından değerlemesinin 0 ila 10 puan arasında yapılması
isteniyor (0 puan en mutsuz, 10 puan en mutlu olma durumunu anlatıyor). (6)
Kuşkusuz mutluluk tıpkı aşk ve sevgi gibi, belki de
insan hayatında en az anlaşılabilen ama en çok aranan duygu ve deneyimlerden
biri. Bireysel mutluluğa nasıl erişilebileceği konusunda pek çok materyalist ya
da metafizik ilham verici öğreti mevcut olsa da, kolektif ölçekte tüm ülkelerin
toplumlarının ne kadar mutlu olduğunu ortaya koyabilmek de önemli.
Bunun için nesnel ölçütler bulmak zor olsa da,
imkânsız değil. Nitekim bu rapor bu tür ölçütler geliştirmiş. Böylece rapor,
yıllık mutluluk sıralamalarını sunmaktan daha fazlasını yapmaya - insanların
yaşamları ve yaşamlarında olup bitenler hakkında nasıl hissettiklerini yakalamaya
çalışıyor.
Kuşkusuz mutluluk gibi soyutluk da içeren bir kavramı,
üstelik ülkeler arasında kıyaslamalarda kullanmak için ölçmek fazlasıyla
iddialı. Nitekim Gallup’un bu mutluluk ölçme biçimi birçok açıdan
eleştiriliyor.
Örneğin, Birleşik Krallık’ta bir grup sosyal
bilimcinin yaptığı bir saha araştırmasının sonuçlarına göre, mutluluk ve refahı
bu şekilde ölçerek elde ettiğimiz sonuçlar, bu kavramları hayatlarımızda
gerçekte nasıl tanımladığımızla uyumlu olmayabilir. Zira ölçümde kullanılan
merdiven metaforu (Cantril Merdiveni) insanların mutluluğu, önyargılı bir
biçimde, daha ziyade güç ve zenginlikle ilişkilendirmesine neden oluyor. (7)
“Bu merdiven, basamakları en altta 0’dan en üstte 10’a
kadar numaralandırılmış bir merdiven ve tepesi sizin için mümkün olan en iyi
hayatı, en alt basamağı ise en kötü hayatı temsil ediyor. Şu anda kişisel
olarak merdivenin hangi basamağında duruyorsunuz? Merdivenin tepesi metaforu
size neyi düşündürüyor ve sizin için neyi temsil ediyor? Mutluluk içinde aşk,
para, aileniz ya da başka bir şey mi?”
Oysa sözü edilen araştırma, bir grup bireyin merdiven
metaforunun insanların güç ve zenginlik hakkında daha fazla; aile, arkadaşlar
ve ruh sağlığı hakkında ise daha az düşünmesine neden olduğunu ortaya koyuyor.
Merdiven metaforu kaldırıldığında, insanlar hala para hakkında düşünmeye devam
ediyorlar ancak “zenginlik”, “zengin” veya “üst sınıf” gibi terimlerden ziyade “finansal
güvenlik” açısından daha fazla düşünüyorlar. Diğer bazı bireylerden oluşan
gruplarsa, diğer gruplara kıyasla, güç ve zenginlik hakkında daha az;
ilişkiler, iş-yaşam dengesi ve ruh sağlığı gibi daha geniş refah biçimleri
hakkında daha fazla düşünüyorlar. Bu da Gallup’un sıralamasının daha geniş bir
tanım yerine dar, zenginlik ve güç odaklı bir mutluluk biçimine dayanması riski
taşıdığını gösteriyor. (8)
Özetle, araştırmalar, insanların mutluluğu tanımlarken
zenginlik ve statüden daha az bahsettiklerini gösteriyor. Paranın refahla
ilişkili olduğu iyi biliniyor ancak para etkisi, kaliteli sosyal ilişkilerin en
güçlü etkiye sahip olduğu diğer birçok mutluluk faktöründen daha zayıf.
Rapora göre, Finlandiya (7.74 puan), Danimarka (7.58)
ve İzlanda (7.53) ile en memnun sakinlere sahip ülkeler olurken, en düşük üç
puan Lesotho (3.19), Lübnan (2.71) ve Afganistan (1.72) sakinleri arasında
bulunuyor.
Mutsuz
insanlar ülkesiyiz!
Türkiye’ye gelince; Türkiye 143 ülke arasında 4,97
puan ile 98’nci sırada yer alıyor. Mutluluk sıralamasında Senegal, İran, Azerbaycan,
Nijerya, Filistin, Kamerun gibi ülkelerle yan yanayız. Yani insanımız mutluluk
açısından gelişkin ekonomilerde yaşayan insanlarla kıyaslanabilecek bir konumda
değil.
Nitekim raporda Türkiye Merkez Asya ve Orta Doğu
Bölgesinde yer alıyor. Ama bu bölgenin de ortalama değerinin altında bir puana
sahip. Öyle ki Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Irak,
Gürcistan, Ermenistan, İsrail, S. Arabistan, BAE, Bahreyn’de yaşayanlar
Türkiye’den daha mutlular.
Ülkemiz insanının 30 yaş altında olanlarında bu
mutsuzluk daha da belirgin zira bu açıdan üç sıra daha düşüyor ve 101’nci
sıraya geriliyoruz. Bu da gelecek
kaygısı taşıyan gençlerin mutsuzluğunun bir yansıması.
Sonuç
olarak
Daha eşitlikçi toplumların, diğerleriyle
kıyaslandığında, insanın ve doğanın korunmasını ekonomik büyümeye daha fazla
tercih ettikleri, aynı zamanda Küresel
Barış Endeksi’nde daha barışçıl ülkeler sınıflamasında yer aldıkları bilimsel
araştırmalarla kanıtlanmış bir gerçek.
Buradan hareketle, her ne kadar ekonomik eşitsizliğin
azaltılması sağlık, sosyal ve çevresel sorunlar için her derde deva bir çözüm olmasa
da, tüm bu sorunların çözümünde merkezi bir öneme sahip. Bu yüzden de bu
sorunlar ele alınırken eşitsizliklerin azaltılması bir ön koşul olarak kabul
edilmelidir.
Bazılarının söylediği gibi, “ülkede her şey güllük
gülistanlık” değil ve işin kötüsü durum daha da kötüye gidiyor. Ülkede sosyal
adaletin, hukukun üstünlüğünün, barışın ve demokrasinin inşa edilmesi kadar,
adil bir gelir bölüşümünün de sağlanması çok acil bir ihtiyaç.
“Parayla saadet olmuyor” belki ama parasız da hiç
saadet olmuyor zira bir zamanların mücahitlerinin ultra zengin müteahhitlere
dönüştüğü bu ülkede her şey paraya endekslenmiş durumda. Son 40 yıldır,
özellikle de son 22 yıldır ülke para kazanmanın kutsal sayıldığı, paraya adeta
tapılan bir ülke haline geldi. Maddi, manevi bütün değerler paraya endeksli ve
sözüm ona maneviyatı ön planda tutan siyasal İslamcılar paraya tapınma işinin
liderliğini yapıyorlar.
Bu yüzden de kimse mutsuz on milyonlarca emekçiden ve
emekliden, kadınlardan ve gençlerden daha fazla fedakârlık beklememelidir. Bu
sadece onların yoksulluğundan değil, aynı zamanda insan yerine konulmamasından,
devlete bir yük olarak (dipsiz kuyu) tanımlanmasından da kaynaklanıyor. Yani bu
ülkede hem parasal (gelir ve servet gibi) hem de parasal olmayan (sosyal içerilme, aile,
eşit yurttaşlık gibi) göstergeler bağlamında insanımız mutsuz.
Ülkede barışı ve huzuru sağlamak da, emekçilerin
durumunu iyileştirmek de, toplumu mutlu etmek de ülkeyi yöneten siyasetçilerin
başta gelen görevi ve sorumluluğu olmalıdır.
Onlar isterlerse savaşçı, militarist, otoriter
güvenlikçi, rantçı, talancı, emek ve doğa düşmanı ve israfçı politikalarına son
verip, böylece kaynak tasarrufu sağlayabilirler. Keza iktidarlarını korumak
kaygısıyla bir süredir hayata geçirdikleri ötekileştiren ve kutuplaştırıcı
siyasetlerini de sonlandırabilirler.
Yine isterlerse bütçe gelirlerini insanlarımızı mutlu
etmek için kullanabilirler. Zira ekonomide de, devlet bütçesinde de yönelebilecekleri,
döviz, altın, borsa ve devlet tahvili zenginleri, mevduat zenginleri ve
gayrimenkul zenginleri konumunda hatırı sayılır bir büyüklükte süper zengin
kitle var.
“Terörle mücadele ediyoruz” gerekçesiyle onlarca
milyar doları harcayabilenler, her yıl KÖİ projelerine bütçeden onlarca milyar
TL aktaranlar, emekçiler ve emeklilerin mutsuzluğuna son vermek için mevcut
ekonomik teröre karşı neden mücadele etmezler de, onu halkları ezmek ve
kendilerine biat ettirmek için kullanırlar?
Oysa emekten yana bir iktidar altında, kolayca, artan
oranlı vergilerle, daha varlıklı bireylerin ortalamadan daha yüksek oranlarda
vergilendirilmesini sağlayabilmek mümkündür.
Böylece, bu süper zenginlerin normal ihtiyaçlarının
üzerindeki gelirlerini ve servetlerini vergilendirerek elde edeceğimiz gelirleri
yoksullukla mücadele de kullanabiliriz. Zira kişi ne kadar zengin olursa, temel
ihtiyaçlarının karşılanmasından sonra o denli az paraya ihtiyaç duyar. Oysa bu
para yoksullar tarafından kullanıldığında toplumsal fayda artar.
Artan oranlı vergilendirme ayrıca servet
eşitsizliğinin kontrolden çıkmasını önler ve yukarıya doğru emilen paranın
aşağıya doğru yeniden dağıtılmasına yardımcı olur. Oysa zengin elitler daha az
vergi ödediğinde, etkin bir şekilde halktan çalmış olurlar.
Böylece, somut bir öneride bulunabiliriz: Bankada 1
milyon dolar ve üzerinde net nakit serveti olandan yüzde 5 oranında vergi almak
ve servetin miktarı arttıkça bunu yüzde 10’a kadar yükseltmek, kısaca kalıcı
artan oranlı bir servet vergisi hayata geçirmek.
Özetle, kamu harcamalarının gereksiz, verimsiz,
topluma ve doğaya karşı olanlarına son verirken, aynı zamanda acilen artan
oranlı bir servet vergisi uygulamasını başlatmak ve buradan sağlanan vergi
gelirleriyle de yoksulların yaralarını sarmak gerekiyor.
Ardından nitelikli, kalıcı ve toplum yararına olan
kamusal istihdam yaratarak işsizlerin onurlu bir yaşanabilir gelire sahip
olmalarını sağlamak ve başta eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, toplu ulaşım ve
barınma olmak üzere kamusal hizmetleri iyileştirmek ve bunları halka ücretsiz
sunmak gerekiyor.
Diğer yandan, 31 Mart seçimlerinde iktidar blokunun
hedefi halktan ve doğadan çaldıklarını zenginlere ve artık büyük sermaye haline
gelmiş olan siyasal İslamcı cemaatlere aktarmayı sürdürmektir.
Yapılacak
iş belli
Pazar günü 22 yıldır bu ülkeyi yöneten ve ülkeyi başta
yoksulluk, enflasyon, işsizlik, yolsuzluk, devasa kamu borcu, hukuksuzluk ve
adaletsizlik ve savaşlar olmak üzere çok ciddi bir ekonomik ve sosyal çöküşün
eşiğine getirenlere bir ders vermemiz gerekiyor.
Ayrıca, unutmayalım ki, yerel yönetimleri kazanmak
hızla kurumsallaşmakta olan faşizmin önüne de set çekmektir ve bu seçimler bu
açıdan muhtemelen son şanstır. Yani demokrasi, barış, sosyal adalet ve huzur
istiyorsak, yoksulluğa ve eşitsizliğe son vermek istiyorsak, 31 Mart
seçimlerini AKP-MHP iktidar blokunu geriletmek ve gerçek bir halk demokrasisini
kurmak için bir fırsat olarak görmeliyiz ve halklarının yanında, dürüst,
şeffaf, devrimci, demokrat ve yurtsever adayları desteklemeliyiz.
Dip notlar:
(1) TÜİK,
İstatistiklerle Yaşlılar, 2023, https://data.tuik.gov.tr
(27 Mart 2024).
(2) https://t24.com.tr/haber/murat-agirel-altinok-un-antalya-da-600-dairesi-daha-oldugu-iddia-edildi
(20 Mart 2024).
(3) The Knight Frank Wealth Report
(18th edition), 2024.
(4) https://www.visualcapitalist.com/visualizing-top-countries-by-wealth-per-person
(17 October 2023).
(5) Richard
G. Wilkinson & Kate E. Pickett, “Why the world cannot afford the rich”, https://www.nature.com/articles/d41586-024-00723-3
(22 Mart 2024).
(6) https://www.gallup.com/analytics/349487/gallup-global-happiness-center.aspx?
(20 March 2024).
(7) https://theconversation.com/finland-is-the-happiest-country-in-the-world-but-our-research-suggests-the-rankings-are-wealth-and-status-oriented
(27 March 2024).
(8) Agm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder