26 Temmuz 2015 Pazar

ÜÇ ULUSLAR ARASI ANLAŞMA: ULUSLARARASI FİNANS KAPİTALİN YENİ TİCARET VE YATIRIM REJİMİ (IV) TTIP: Trans Atlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (Transatlantic Trade and Investment Partnership



ULUSLARARASI FİNANS KAPİTALİN YENİ TİCARET VE YATIRIM REJİMİ (IV)

TTIP: Trans Atlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (Transatlantic Trade and Investment Partnership
Mustafa Durmuş

Temmuz 2015
 
Anlaşma’nın ABD tarafında 'hızlı şerit’ten yasalaşması çabaları sürdürülürken, Avrupa tarafında çok daha hızlı mesafe kat ediliyor. Öyle ki 8 Temmuz 2015’te Avrupa Parlamentosu, bu anlaşmada da yer alan ISDS hükmünün yeniden düzenlenmiş bir versiyonunu 241 “hayır” oyuna karşılık 436 “evet” oyu ile kabul eden bir karar aldı. Oysa bu hükmün anlaşma metninden çıkartılması için 145,500; anlaşmaya ilişkin müzakerelerin tümüne son verilmesi için ise 2,3 milyon imza toplanmıştı[1].

Bu gelişme AB Komisyonu’nun TTIP yanlısı tavrını daha da güçlendirecek. AB ile ABD arasındaki bir sonraki müzakereler ise 13-17 Temmuz 2015 tarihlerinde yapılacak.  
 


Benzer bir geniş tanım “kamulaştırma” kavramı ile ilgili olarak yapılıyor ve bu kavram;  “kamulaştırmaya eş değer”,  “doğrudan kamulaştırma”, “düzenleyici kamulaştırma”[2]gibi kârları, gelecekteki kârları ya da gelecekteki potansiyel beklenen kârları etkileyebilecek tüm devlet önlemleri olarak genişletiliyor.  

Böyle bir anlaşmanın gündeme getirilmesinin nedenlerinden biri DTÖ’nün GATS’ın, yani ‘Hizmet Ticareti Genel Anlaşması’nın hizmetler sektörünün bütününün özelleştirilmesini potansiyel olarak öngörmesine rağmen bunu yapamaması. Bu amaçla yapılan  DOHA Görüşmeleri de giderek etkisizleşti. Yaygın özelleştirmelere rağmen hala kamusal sağlık, eğitim ve ulaştırma gibi hizmetlerin varlığı sermayeyi çok rahatsız ettiğinden, DTÖ anlaşmalarını kullanmaya ilave olarak daha hızlı ve kapsamlı yollar aramak için TTIP gündeme getirildi.

 Anlaşmanın metninde kamusal hizmetlerin özelleştirileceği belirtilmiyor. Hatta tam tersine mevcut kamusal sağlık, eğitim, ulaştırma, su temini, sanitasyon gibi hizmetlerin serbestleştirilmeyeceği ya da özelleştirilmeyeceği vurgusu[3] yapılıyor. Ama bu gerçeği yansıtmıyor. Bunun en önemli delili özelleştirme uygulamalarında pozitif listeden, AB’nin benimsediği  kamu hizmeti olarak sayılan ve rekabete açılabilecek olanların sıralandığı negative listeye geçilmesinin önerilmesi[4].


water_privatisation_polyp.co_.uk_.jpg
(Nick Dearden, So TTIP Won’t Stop Public Services Being Run in the Interests of Ordinary People? Tell That to Argentina, http://www.commondreams.org, April 17, 2015)

Kaldı ki sağlık, eğitim ve kamusal hizmetlerin piyasalaştırılmasının, ticarileştirilmesinin de güvence altına alınmasını hedefleyen TTIP gerçekleştiğinde, örneğin, daha önce özelleştirilmiş olan hizmetlerin kamulaştırılması imkansız hale gelecek.

TTIP ne vadediyor?

TTIP’nin amacının, ABD ile AB ülkeleri arasındaki ticaret tarifelerini kaldırarak ticareti teşvik etmek, Atlantiğin iki yakasında yeni ekonomik büyüme alanları açmak ve yükselen ekonomilerle olası rekabette güç kazandırmak, insanlarının refahını artırmak olduğu ileri sürülüyor[5]

Bu doğrultuda hem Obama hem de Britanya Başbakanı Cameron TTIP’in inovasyon ile büyümenin motoru olacağını açıkladılar. Obama bu anlaşmanın sadece bir ticari anlaşma değil, daha kapsamlı bir strateji olduğunu da vurguladı. Böylece TTIP neo liberal deregülasyon modeli üzerine inşa edilecek ana modelin sınırlarını zorlayacak bir anlaşma. ABD bu anlaşma ile imalat sektörü ihracatını artırmak istiyor. AB açısından bu anlaşmayla piyasalar hayatın her alanına sokularak yeni bir rekabetçi ihracat sürümlü AB yaratılacak. Ekonomik krizden muzdarip Avrupalılar TTIP’nin tüm kayıkları yükseltecek yeni bir neo liberal de regülasyon rüzgârı olmasını umud ediyorlar. Yani AB sermayesi, TTIP’i ABD’nin denetimi altındaki dünya sisteminde daha büyük bir rol oynamanın yolu olarak görüyor[6].

AB Komisyonu’na göre ise (CEPR’in bir araştırması) TTIP’den AB ekonomisi 119 milyar avro, ABD ekonomisi 95 milyar avro ve ortalama AB ailesi 545 avro kazanacak. Ancak bunlar 2027 yılından sonra hissedilecek çünkü sadece bu tarihte tam bir anlaşmaya ulaşılmış olacak ve tarife dışı engeller bütünüyle kaldırılmış olacak.  Bazı iktisatçılara göre ise AB GSYH’sindeki kazanç yalnızca % 0, 05 ile sınırlı kalacak, buna karşılık çok yüksek bir maliyet ortaya çıkacak[7].

Diğer taraftan TTIP sınır ötesi ticareti serbestleştirmiyor zira zaten GATT döneminde tarifeler çok düşürüldü. ABD ile Avrupa arasındaki ticari ilişkiler son derece serbest, hatta finansal işlemler üzerindeki düzenlemeler dahi yasaklayıcı değil. 

Yani  TTIP’nin tarifeleri düşürmekle ilgisi yok. Nitekim anlaşmada yer alan “tarife dışı engellerin kaldırılacağı” hükmü TTIP’nin gerçek niyetini ortaya koyuyor. Zira bu hüküm ve onun altında alınması önerilen önlemler kamusal düzenleme alanını daraltan, uluslararası sermayenin çıkarlarını işçi sınıfının, emekçilerin, toplumun bütününün ve çevrenin çıkarlarının önünde tutan düzenlemeler.
Buradan hareketle bu anlaşmanın sınıfsal içeriğinin ağır bastığı ileri sürülebilir. Çünkü  kaldırılması hedeflenen mal ve hizmet ticareti üzerindeki tarife dışı engeller, işçi sınıfının uluslararası çapta  vermiş olduğu zorlu mücadeleleri sonucunda konulabildi. Bu düzenlemeler bir ölçüde halk ve toplum lehine olmak üzere sermayenin halkın sırtından kâr elde etmesini kısıtlıyor. Bu düzenlemeler istihdam yasaları, çevre koruma ve kamu sağlığı gibi yasalardan oluşuyor. Kamusal hizmetler ve kamusal mülkiyet ise kârın önüne adalet ve toplumsal ihtiyaçları koyduğundan sermaye tarafından engel olarak görülüyor. Bu anlaşma ile kamusal müdahalelerin kilitlenmesi, böyle engellerin, müdahalelerin yeniden konulmasının önlenmesi, neo liberal politikaların uygulamasına son verilmesinin gündeme getirilmemesi isteniyor[8]

İşin gerçeği TTIP gibi iki taraflı yatırım ve ticaret anlaşmaları demokrasi ve işçi haklarının zedelenmesi pahasına sermayenin gücünü artırmaya yarayan anlaşmalardır.  DTÖ’nün kuralları üzerinden temellendirilerek kamu sağlığı, işçi sağlığı, tüketici güvenliği, diğer kamu hizmetleri alanlarındaki kamu yararına olan devlet düzenlemeleri ortadan kaldırılıp ya da hafifletirilirken, sermaye şirketlerinin maksimum kâr elde etmelerinin sağlanmasına hizmet etmek için tasarlanırlar.
Bu bağlamda, TTIP, Atlantiğin her iki yakasındaki büyük sermaye için önemli yeni ayrıcalıklar getiriyor. Anlaşma, yasa koyucuları, yatırımcılara tanınan hakları her türlü diğer insan hakkı, çevre koruma, demokratik hesap verilebilirlik gibi hakların üzerinde tutmaya zorlayan adeta bir tür sermayenin serbest hareketini düzenleyen anayasa niteliğinde. TTIP kendinden sonra çıkacak yasaları bile etkileyebilecek bir güce sahip. Bu anlaşma yaşayan bir anlaşma olacak[9]


Tıpkı TPP’ de olduğu gibi TTIP, ulus devletlerin halk lehine yapabileceği düzenleme gücünü azaltarak sermayenin gücünü artırmayı, yeni düzenleyici tedbirlerin önüne geçmeyi ve özelleştirmelerin geri çağrılmasını önlemeyi hedefliyor.

Çevre koruma, işçi hakları, gıda güvenliği, zehirli kimyasallar kullanımı, dijital özel yaşam kanunları, krize karşı finansal düzenlemeler gibi sosyal ve ekonomik standartları aşındırmak ya da hafifletmek biçimindeki serbestleştirmeye ilave olarak TTIP’in içinde kamusal hizmetlerin ve kamusal alanların uluslararası şirketlerin rekabetine açılması ile yeni pazarlar yaratmak, böylece eğitim ve sağlık alanında yeni bir özelleştirme dalgası yaratmak da var.

Uluslararası sermaye lehine yapılan bu düzenlemelerin Atlantiğin iki yakasındaki ekonomiler, işçiler, emekçiler ve çevre üzerinde tahrip edici etkileri de kaçınılmaz olacaktır.


TTIP, toplu iş sözleşmesi düzenini ticarete engel olarak gördüğünden bu tür iş standartları düşürülecek. Yani sermaye TTIP’yi, üretimi, ücretlerin daha düşük  ve işçi haklarının daha kısıtlı olduğu  bölgelere kaydırmanın ve böylece maliyetleri azaltıp, kârı yükseltmenin bir yolu olarak gördüğünden TTIP ile birlikte , AB şirketleri,  mal ve hizmet alımlarını giderek  emek standartlarının daha  düşük ve emeğin göreli olarak daha az örgütlü olduğu ABD’den karşılama yoluna gidecekler, bu da  AB’de sektörel işsizliğin artmasına neden olacak. 



TTIP, neo liberal modelin daha da pekiştirilmesinin ötesine geçerek çok kutuplu bir dünyanın oluşumu karşısında geliştirilmiş bir jeopolitik strateji görünümünde olduğundan sadece ABD ya da AB’yi değil, dünyanın geri kalan ülkelerini de etkileyecek. 

Bu bağlamda TTIP’in bazı potansiyel etkileri şöyle sıralanabilir: ABD ve AB tüm dünyada uygulanacak yatırım ve ticarete ilişkin küresel standartlarını oluşturmayı amaçlıyor;  TISA, TTIP’te çok önemli bir sıçrama tahtasına sahip olacak;  finansal hizmetlerin de regülasyonu daha da artacak, hızlanacak; Rusya ve diğer BRICS ülkeleri ve diğer yükselenlerin sahneye çıkışlarına karşı ve onların çok taraflı ticaret üzerindeki etkilerine karşı bir oluşum olarak ortaya çıkacak; küresel gıda güvenliğine ilişkin standartları düşürmeyi amaçladığından, gıda güvenliğini tehlikeye atacak; enerji ticareti ve küresel iklim değişikliklerine karşı çabaları zayıflatacak ve insan hakları ile ilgili uluslar arası anlaşmaları geçersiz kılacak[12].

Türkiye TTIP’nin doğrudan tarafı olmasa da, bu anlaşma hayata geçtiğinde bundan dolaylı olarak etkilenecek. Örneğin çok büyük miktarda olmasa da Türkiye’nin ihracatı azalacak. Ayrıca Türkiye’nin ABD ile olan ticaretinde çok büyük bir açığı var. TTIP hayata geçtiğinde bu açık daha da katlanacak. TTIP’in TISA’dan daha kapsamlı bir hizmetler sektörü bölümü var. Ancak Türkiye’deki hizmetler sektörü hali hazırda yeterince liberal, öyle ki tüm sektörlerde yabancılar çoğunluk hissesine sahip olabiliyorlar. Sadece yeni uygulama ile devlet düzenlemelerinden daha fazla vazgeçilmesi öngörülüyor[13].
Devam edecek…

















[1] Lauren McCauley, 'Favoring Capitalist Interests Above All Else,' Europe's Parliament Backs TTIP,
[2] Everything a Trade Union Should Know About TTIP: Stop the TTIP, People’s Movement, www.people.ie.
[3] http://trade.ec.europa.eu/doclib/press/index.cfm?id=1115&title=Protecting-public-services-in-TTIP-and-other-EU-trade-agreements.
[4] Everything a Trade Union Should Know About TTIP: Stop the TTIP, People’s Movement, www.people.ie.

[5] http://ec.europa.eu/trade/policy/in-focus/ttip/about-ttip/questions-and-answers.
[6] Adam Blanden, The Fate of TTIP and the Future of Europe, What the EU-US trade deal tells us about the concentration of power in Europe and what democratic forces like Syriza can do to stop it, http://www.newleftproject.org, 11 February, 2015.
[7] Everything a Trade Union Should Know About TTIP: Stop the TTIP, People’s Movement, www.people.ie.
[8] Everything a Trade Union Should Know About TTIP: Stop the TTIP, People’s Movement, www.people.ie.
[9] Nick Dearden, The United States of TTIP: A Big Business Constitution for Europe, http://www.commondreams.org,  March 12, 2015.
[10] David Korten, Do Corporations Really Need More Rights? Why Fast Track for the TPP Is a Bad Ideahttp://truth-out.org, 10 March 2015 .

[11] Everything a Trade Union Should Know About TTIP: Stop the TTIP, People’s Movement, www.people.ie.
[12] TTIP: Why the Rest of the world Should Beware, TNI.
[13] Bozkurt Aran, Turkey: Implications of TTIP, Catalyst? TTIP’s Impact on the Rest (Edt. M. Sait Akman, Simon J. Evenett,  Patrick Low), Tepav, Cepr, 2015.

ÜÇ ULUSLAR ARASI ANLAŞMA: ULUSLARARASI FİNANS KAPİTALİN YENİ TİCARET VE YATIRIM REJİMİ (III) TPP: Pasifik Ötesi Ticaret Anlaşması (Trans- Pasific Partnership)



ULUSLARARASI FİNANS KAPİTALİN YENİ TİCARET VE YATIRIM REJİMİ (III)
TPP: Pasifik Ötesi Ticaret Anlaşması (Trans- Pasific Partnership)

Mustafa Durmuş

Temmuz 2015

Daha önce de vurgulandığı gibi TPP hayata geçirildiğinde bu anlaşma tarihteki en kapsamlı ticaret anlaşması olacak. Trilyonlarca dolarlık bir ticaret hacminin gerçekleşmesi bekleniyor.

Diğer taraftan uluslar arası ticaretin kuralları zengin-yoksul ya da gelişmiş –azgelişmiş ülke ayırımını da geçerek, çokuluslu şirketlerin lehine yazılıp işlediğinden NAFTA gibi daha önceki anlaşmalarda olduğu gibi TPP’den küçük bir azınlık grup fayda sağlarken geniş emekçi yığınları bundan zarar görecek. 

"With the veil of secrecy ripped back, finally everyone can see for themselves that the TPP would give multinational corporations extraordinary new powers that undermine our sovereignty," said Lori Wallach of Public Citizen. (Photo courtesy of Wikileaks)

(Sarah Lazare, TPP vs. Democracy: Leaked Draft of Secretive Trade Deal Spells Out Plan for Corporate Power Grab, http://www.commondreams.org, March 26, 2015)

Çünkü uluslar arası ticaretin fiilen işleyen biçimi ülkelerin çoğunluğunda dış ticaret açıklarının devasa biçimde artmasına, istihdamın, ucuz ve örgütsüz işçilik nedeniyle dışarıya kaydırılmasına, bu da içerde ücretlerin baskılanmasına yarıyor.

Nitekim TPP’nin ABD’li işçiler üzerindeki olası etkilerini araştıran bir çalışmaya göre[1], TPP ile ABD’deki ücretler arasındaki eşitsizlikler artıracak. Zira geçmişte Çin ile olan dış ticaret açığı milyonlarca iyi konumdaki ücretli işçi için sorun oldu. Sadece 2011 yılında 2,7 milyon böyle işçi işinden oldu ve ortaya 37 milyar dolarlık bir kayıp çıktı.  Bu anlaşmadan sadece en tepedeki % 1,5 içinde yer alan büyük şirketlerin sahipleri ve gelir dağılımının en tepedeki % 10’unda yer alanlar fayda sağlayabilecekler. Sıradan bir ABD’li şirket bundan fayda sağlayamayacak. Amerikalı iktisatçı Baker’e göre ise[2], son 30 yıldır yürürlükte olan uluslar arası ticaret anlaşmaları geliri üst gelirliler lehine yeniden bölüştürmeye yarıyor. ABD’li sanayi işçilerini, az gelişmiş ülkelerin düşük gelirli işçileriyle karşı getiriyor. Bunun doğal sonucu ise içerde ücretlerin düşmesi ve işsizliğin artması. Sanayide ücretlerin düşmesi ekonominin diğer sektörlerinde de ücretlerin düşmesiyle sonuçlanıyor. 

Şu anda tarifeler zaten en düşük seviyelerde olduğundan TPP’nin  (ya da TTIP’in) tarifeleri indirerek ticareti artırmakla ilgisi yok. Yani günümüzde uluslar arası ticaret neredeyse bütünüyle serbestleştirilmiş olduğundan daha fazla serbestleştirmenin faydaları çok sınırlı kalacaktır.

Nitekim TPP aslında sadece uluslar arası yatırımcılarla ilgili bir anlaşma. Zira 30 bölümün sadece 6’sı uluslar arası ticareti ilgilendiriyor. Onlar için yeni haklar ve olanaklarla ilgili. Buna rağmen “serbest ticaret” sözcüğü kulağa daha hoş geldiğinden, serbest ticaret anlaşması olarak sunuluyor.

İlaç patentleri ile ilgili düzenlemelerin ilk etkisi az gelişmiş ülkelerdeki ilaç konusundaki araştırmaları caydırması,  diğer yandan da ABD gibi ilaç üreten ülkelerde reçeteli ilaç fiyatlarının yükselmesi biçiminde olacaktır.

Kaldı ki patent uygulaması tipik bir devlet eliyle monopol oluşturma örneğidir, korumacılıktır ve ilaç fiyatlarının yüksek olmasının temel nedenidir. Örneğin Hepatit C ilacı patentli olarak ABD’de 84,000 dolara, patentsiz –genel olarak ise aynı ilaç Hindistan’da 1000 dolara satılabilmektedir[4].

Nitekim sızdırılan belgeler TPP’nin, büyük sermaye şirketlerinin kapalı kapılar ardında çevre, emek, kamusal sağlık ve diğer sosyal koruma yasalarını kolayca bertaraf etmelerini sağlamayı amaçladığını ortaya koyuyor. Daha önce de vurgulandığı gibi, ISDS mekanizması ile çevre koruma (zehirli atık yasakları), kamusal sağlık (ilaca erişim) ve kamusal ulaştırma ile ilgili korumacı politikaların da etkisizleştirilmesi hedefleniyor.


Nitekim TPP’nin taraf ülkelerin milli gelirlerine % 1’den fazla bir katkı sağlamayacak olması bu savı doğruluyor. Çünkü bu denli küçük bir katkıya rağmen anlaşmanın yapılması için bunca ısrarın nedeni bu tür ticari anlaşmaların ürün ticareti yönünden ziyade patent, ruhsat, lisans, alametifarika gibi entelektüel mülkiyet haklarıyla ilgili olması. Wikileaks’ın sızdırdığı belgelere göre, ABD bu hakların korunmasıyla daha fazla ilgileniyor.  Burada Hollywood ve büyük ilaç firmaları çıkarları ön plana çıkıyor. Patent gibi haklar ise firmalara marjinal maliyetleri sıfır iken monopol fiyatı uygulama imkanı sağlıyor[5]

TPP’nin sadece bir ticaret anlaşması olmadığı insanların yaşam biçiminden, finansal sektördeki reformlara ve neo liberal sermaye hegemonyasının tam olarak pekiştirilmesinden ABD’nin ekonomik-militarist rolünü pekiştirmeye kadar çok değişik stratejik hedeflerini olduğunu da görmek gerekir.



Nitekim bir araştırmaya göre[7], TPP doğrudan kamu bankacılığını hedef alıyor. Çünkü ABD’de, Almanya’da ve İsviçre’de kamu bankalarının performansları özel bankaların üzerine çıkıyor. Ama hem TPP hem de TTIP ile kamu bankaları bu avantajlarını Atlantiğin iki yakasında da kaybedecekler. Zira haksız rekabet gerekçesiyle özel bankalar, hükümetleri mahkemeye verebilecek, böylece de kamu bankalarının avantajları ortadan kalkacak. Özel bankalar kamu bankaları karşısında bu dezavantajlı durumlarını ortadan kaldırabilmek için Basel 3 ve TPP ve TTIP’yi kullanıyorlar.

Stiglitz’e göre, TPP müzakerecilerinin başında Citibank’ın geliyor olması 2008 krizi sonrasında gündeme gelen bankacılık ve genel olarak Wall Street’e yönelik reform girişimlerinin rafa kaldırılacağının işareti[8].

TPP’nin, sermayenin küreselleşmesinin ve neoliberalizasyonunun resmi ilanı, sermayenin uluslar arası hegemonyasının tesis edilmesi olduğu, işçi sınıfını küresel çapta birbirine rakip hale getirmek, ücretleri düşürmek, güvencesizliği artırmak, artı değer sömürüsünü artırmak ve servet zenginlerini kollamak biçiminde bir sınıf projesi olduğu gerçeği ise bu anlaşmanın sınıfsal temellerini ortaya koymak açısından önemlidir.

Protest at TPP negotiations in New York on January 26. (Photo by Cindy Trinh; puppet by Elliot Crown) 

(Pete Dolack, Trans-Pacific Partnership says if a corporation claims it’s true, it must be true, https://zcomm.org, April 13, 2015)

Asya Pasifik’te ABD’nin pivot rolünün aracı olarak TPP:



Tıpkı TPP’nin Çin’i köşeye sıkıştırma operasyonu olduğu gibi, TTIP’de Rusya’yı köşeye sıkıştırma operasyonudur. Bu nedenle de TTIP,  NATO’nun iktisadi biçimi olarak tanımlanıyor. Bu anlaşma ile ABD yeni doğal gaz kaynaklarını Batıya açılacak ve Batının Rusya’dan gelen enerjiye olan bağımlılığını azaltacaktır.
Devam edecek…


























[2] Dean Baker,  Trade and the Fed: Making the Rich Richer, Al Jazeera America, March 16, 2015.
[3] Katrina vanden Heuvel, Trans-Pacific Partnership Proves Rules Are Rigged in Favor of the 1 Percent, http://www.commondreams.org, March 31, 2015.
[4] Dean Baker, Victory Over Fast-Track TPP Must Be Cautious of Rich People's Rules, http://www.truth-out.org, 15 June 2015.
[5] Paul Krugman, Trans-Pacific Partnership Trade Deal: Few Benefits, Many Questions, http://truth-out.org, 26 March 2015.
[6] Alexandros Orphanides,  Joseph Stiglitz on the Trans-Pacific Partnership: "This Is A Big Deal", 19 March 2015 ,http://www.truth-out.org.
[7] Ellen Brown, Why Public Banks Outperform Private Banks: Unfair Competition or a Better Mousetrap? http://truth-out.org, 11 February 2015.
[8] Orphanides, agm.
[9] Jack Rasmus, TPP Trade Negotiations At Critical Juncture, https://zcomm.org, March 25, 2015.