26 Temmuz 2015 Pazar

ÜÇ ULUSLAR ARASI ANLAŞMA: ULUSLARARASI FİNANS KAPİTALİN YENİ TİCARET VE YATIRIM REJİMİ (III) TPP: Pasifik Ötesi Ticaret Anlaşması (Trans- Pasific Partnership)



ULUSLARARASI FİNANS KAPİTALİN YENİ TİCARET VE YATIRIM REJİMİ (III)
TPP: Pasifik Ötesi Ticaret Anlaşması (Trans- Pasific Partnership)

Mustafa Durmuş

Temmuz 2015

Daha önce de vurgulandığı gibi TPP hayata geçirildiğinde bu anlaşma tarihteki en kapsamlı ticaret anlaşması olacak. Trilyonlarca dolarlık bir ticaret hacminin gerçekleşmesi bekleniyor.

Diğer taraftan uluslar arası ticaretin kuralları zengin-yoksul ya da gelişmiş –azgelişmiş ülke ayırımını da geçerek, çokuluslu şirketlerin lehine yazılıp işlediğinden NAFTA gibi daha önceki anlaşmalarda olduğu gibi TPP’den küçük bir azınlık grup fayda sağlarken geniş emekçi yığınları bundan zarar görecek. 

"With the veil of secrecy ripped back, finally everyone can see for themselves that the TPP would give multinational corporations extraordinary new powers that undermine our sovereignty," said Lori Wallach of Public Citizen. (Photo courtesy of Wikileaks)

(Sarah Lazare, TPP vs. Democracy: Leaked Draft of Secretive Trade Deal Spells Out Plan for Corporate Power Grab, http://www.commondreams.org, March 26, 2015)

Çünkü uluslar arası ticaretin fiilen işleyen biçimi ülkelerin çoğunluğunda dış ticaret açıklarının devasa biçimde artmasına, istihdamın, ucuz ve örgütsüz işçilik nedeniyle dışarıya kaydırılmasına, bu da içerde ücretlerin baskılanmasına yarıyor.

Nitekim TPP’nin ABD’li işçiler üzerindeki olası etkilerini araştıran bir çalışmaya göre[1], TPP ile ABD’deki ücretler arasındaki eşitsizlikler artıracak. Zira geçmişte Çin ile olan dış ticaret açığı milyonlarca iyi konumdaki ücretli işçi için sorun oldu. Sadece 2011 yılında 2,7 milyon böyle işçi işinden oldu ve ortaya 37 milyar dolarlık bir kayıp çıktı.  Bu anlaşmadan sadece en tepedeki % 1,5 içinde yer alan büyük şirketlerin sahipleri ve gelir dağılımının en tepedeki % 10’unda yer alanlar fayda sağlayabilecekler. Sıradan bir ABD’li şirket bundan fayda sağlayamayacak. Amerikalı iktisatçı Baker’e göre ise[2], son 30 yıldır yürürlükte olan uluslar arası ticaret anlaşmaları geliri üst gelirliler lehine yeniden bölüştürmeye yarıyor. ABD’li sanayi işçilerini, az gelişmiş ülkelerin düşük gelirli işçileriyle karşı getiriyor. Bunun doğal sonucu ise içerde ücretlerin düşmesi ve işsizliğin artması. Sanayide ücretlerin düşmesi ekonominin diğer sektörlerinde de ücretlerin düşmesiyle sonuçlanıyor. 

Şu anda tarifeler zaten en düşük seviyelerde olduğundan TPP’nin  (ya da TTIP’in) tarifeleri indirerek ticareti artırmakla ilgisi yok. Yani günümüzde uluslar arası ticaret neredeyse bütünüyle serbestleştirilmiş olduğundan daha fazla serbestleştirmenin faydaları çok sınırlı kalacaktır.

Nitekim TPP aslında sadece uluslar arası yatırımcılarla ilgili bir anlaşma. Zira 30 bölümün sadece 6’sı uluslar arası ticareti ilgilendiriyor. Onlar için yeni haklar ve olanaklarla ilgili. Buna rağmen “serbest ticaret” sözcüğü kulağa daha hoş geldiğinden, serbest ticaret anlaşması olarak sunuluyor.

İlaç patentleri ile ilgili düzenlemelerin ilk etkisi az gelişmiş ülkelerdeki ilaç konusundaki araştırmaları caydırması,  diğer yandan da ABD gibi ilaç üreten ülkelerde reçeteli ilaç fiyatlarının yükselmesi biçiminde olacaktır.

Kaldı ki patent uygulaması tipik bir devlet eliyle monopol oluşturma örneğidir, korumacılıktır ve ilaç fiyatlarının yüksek olmasının temel nedenidir. Örneğin Hepatit C ilacı patentli olarak ABD’de 84,000 dolara, patentsiz –genel olarak ise aynı ilaç Hindistan’da 1000 dolara satılabilmektedir[4].

Nitekim sızdırılan belgeler TPP’nin, büyük sermaye şirketlerinin kapalı kapılar ardında çevre, emek, kamusal sağlık ve diğer sosyal koruma yasalarını kolayca bertaraf etmelerini sağlamayı amaçladığını ortaya koyuyor. Daha önce de vurgulandığı gibi, ISDS mekanizması ile çevre koruma (zehirli atık yasakları), kamusal sağlık (ilaca erişim) ve kamusal ulaştırma ile ilgili korumacı politikaların da etkisizleştirilmesi hedefleniyor.


Nitekim TPP’nin taraf ülkelerin milli gelirlerine % 1’den fazla bir katkı sağlamayacak olması bu savı doğruluyor. Çünkü bu denli küçük bir katkıya rağmen anlaşmanın yapılması için bunca ısrarın nedeni bu tür ticari anlaşmaların ürün ticareti yönünden ziyade patent, ruhsat, lisans, alametifarika gibi entelektüel mülkiyet haklarıyla ilgili olması. Wikileaks’ın sızdırdığı belgelere göre, ABD bu hakların korunmasıyla daha fazla ilgileniyor.  Burada Hollywood ve büyük ilaç firmaları çıkarları ön plana çıkıyor. Patent gibi haklar ise firmalara marjinal maliyetleri sıfır iken monopol fiyatı uygulama imkanı sağlıyor[5]

TPP’nin sadece bir ticaret anlaşması olmadığı insanların yaşam biçiminden, finansal sektördeki reformlara ve neo liberal sermaye hegemonyasının tam olarak pekiştirilmesinden ABD’nin ekonomik-militarist rolünü pekiştirmeye kadar çok değişik stratejik hedeflerini olduğunu da görmek gerekir.



Nitekim bir araştırmaya göre[7], TPP doğrudan kamu bankacılığını hedef alıyor. Çünkü ABD’de, Almanya’da ve İsviçre’de kamu bankalarının performansları özel bankaların üzerine çıkıyor. Ama hem TPP hem de TTIP ile kamu bankaları bu avantajlarını Atlantiğin iki yakasında da kaybedecekler. Zira haksız rekabet gerekçesiyle özel bankalar, hükümetleri mahkemeye verebilecek, böylece de kamu bankalarının avantajları ortadan kalkacak. Özel bankalar kamu bankaları karşısında bu dezavantajlı durumlarını ortadan kaldırabilmek için Basel 3 ve TPP ve TTIP’yi kullanıyorlar.

Stiglitz’e göre, TPP müzakerecilerinin başında Citibank’ın geliyor olması 2008 krizi sonrasında gündeme gelen bankacılık ve genel olarak Wall Street’e yönelik reform girişimlerinin rafa kaldırılacağının işareti[8].

TPP’nin, sermayenin küreselleşmesinin ve neoliberalizasyonunun resmi ilanı, sermayenin uluslar arası hegemonyasının tesis edilmesi olduğu, işçi sınıfını küresel çapta birbirine rakip hale getirmek, ücretleri düşürmek, güvencesizliği artırmak, artı değer sömürüsünü artırmak ve servet zenginlerini kollamak biçiminde bir sınıf projesi olduğu gerçeği ise bu anlaşmanın sınıfsal temellerini ortaya koymak açısından önemlidir.

Protest at TPP negotiations in New York on January 26. (Photo by Cindy Trinh; puppet by Elliot Crown) 

(Pete Dolack, Trans-Pacific Partnership says if a corporation claims it’s true, it must be true, https://zcomm.org, April 13, 2015)

Asya Pasifik’te ABD’nin pivot rolünün aracı olarak TPP:



Tıpkı TPP’nin Çin’i köşeye sıkıştırma operasyonu olduğu gibi, TTIP’de Rusya’yı köşeye sıkıştırma operasyonudur. Bu nedenle de TTIP,  NATO’nun iktisadi biçimi olarak tanımlanıyor. Bu anlaşma ile ABD yeni doğal gaz kaynaklarını Batıya açılacak ve Batının Rusya’dan gelen enerjiye olan bağımlılığını azaltacaktır.
Devam edecek…


























[2] Dean Baker,  Trade and the Fed: Making the Rich Richer, Al Jazeera America, March 16, 2015.
[3] Katrina vanden Heuvel, Trans-Pacific Partnership Proves Rules Are Rigged in Favor of the 1 Percent, http://www.commondreams.org, March 31, 2015.
[4] Dean Baker, Victory Over Fast-Track TPP Must Be Cautious of Rich People's Rules, http://www.truth-out.org, 15 June 2015.
[5] Paul Krugman, Trans-Pacific Partnership Trade Deal: Few Benefits, Many Questions, http://truth-out.org, 26 March 2015.
[6] Alexandros Orphanides,  Joseph Stiglitz on the Trans-Pacific Partnership: "This Is A Big Deal", 19 March 2015 ,http://www.truth-out.org.
[7] Ellen Brown, Why Public Banks Outperform Private Banks: Unfair Competition or a Better Mousetrap? http://truth-out.org, 11 February 2015.
[8] Orphanides, agm.
[9] Jack Rasmus, TPP Trade Negotiations At Critical Juncture, https://zcomm.org, March 25, 2015.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder