29 Nisan 2018 Pazar

BARİ DİĞERLERİNİ KÜSTÜRMEYELİM!


BARİ DİĞERLERİNİ KÜSTÜRMEYELİM!
Mustafa Durmuş
28 Nisan 2018

Baskın seçimin saha çalışmaları için düğmeye basıldı. Devletin en tepesi başta olmak üzere yönetici iktidar bloku işveren örgütleriyle buluşmaya başladı.
Seçim konuşmalarında asıl dikkati çeken şey ise sermayeyi ikna etme çabasının giderek artması. Öyle ki OHAL bile savunulurken,” grevlere izin verilmediği için” savunuldu ve “bu durumun işverenlerin işine yaradığı, OHAL’in onlar için sürdürüldüğü” söylendi.
Oysa işçiler canları sıkıldığı için grev yapmazlar. Aslında greve en son çare olarak, haklarını aramak ve korumak için başvururlar.
Sadece emekçiler, halk, işsizler, yoksullar ekonomideki kötü gelişmeden rahatsız değil. Sermayedarlar (özellikle de devlet ihaleleri ve yardımlarıyla iyi işler alamayan ve böylece ahbap-çavuş kapitalizmi içinde yer alamayan kesimlerinin) için de yüksek döviz kuru, yüksek enflasyon, yüksek cari açık, yüksek işsizlik, düşük güven endeksleri ve grevlerle artan yüksek belirsizlikle kendini iyice açığa çıkartan ekonomik kriz ciddi bir sorun.
Doğal olarak batmak, piyasadan silinmek ya da servetlerini yitirmek istemiyorlar. Bu kesimler de ülke ekonomisinin nasıl bu hale geldiğini sorguluyorlar. Dolayısıyla iktidar bloku açısından bunların da yeni rejim için ikna edilmesi gerekiyor.
Bazılarımız ise seçime gidilirken ve özellikle de iktidar bloku açısından durum çok da kritik olmasına rağmen neden hep sermaye yanlısı konuşmaların ön plana çıkartıldığını anlamakta güçlük çekiyor.
Örnek olarak, bazı büyük üniversitelerin bölünmesi ve adlarının değiştirilmek istenmesi bir yandan seçmen konumundaki üniversite öğrencilerini kızdırırken, diğer yandan daha üzerinden birkaç ay dahi geçmeyen Afrin savaşı sırasındaki milliyetçi –savaşçı söylemleri unuttururcasına bedelli askerliğe sıcak bakıldığı ileri sürülüyor.
Kaçınılmaz olarak şu sorular soruluyor: Yoksa artık bizi yönetenlerin önümüze koyacağı bir şeyleri kalmadı mı? Geleceğe ilişkin inandırıcı bir projeleri yok mu? Bu nedenle mi birbiriyle uyumlu olmayan söylemler ve çıkışlar içindeler? Abdülhamit’e yapılan güzellemelerin, sayısı 10’u bulan Yeni Osmanlıcı TV dizilerinin amacı bu mu?

EMEKÇİ SINIFLARIN DURUMU
İşçi sınıfı, emekçiler ve genel olarak halk açısından durum iyice netleşmiş görünüyor. Aşağıda OECD’nin son raporlarından (1) derlediğimiz veriler sınıfın durumunu ortaya koyuyor. Bu nedenle de 15 yıldır bizi yönetenlerin toplumun çok büyük bir kısmını oluşturan bu kesimler için söyleyeceği her hangi bir şeyin kalıp kalmadığını sorgulatıyor.
Belki de bu nedenle, iktidar bloku bu denli güçten düşürülmüş bir sınıfa bir şeyler söylemek ihtiyacı hissetmeyip, yüzünü bütünüyle sermayeye döndürdü.
Sınıf güvencesiz, yoksul, piyasaların insafına bırakılmış durumda: İstihdam oranı : % 51, yani çalışabilecek yaşta olan her 2 kişiden sadece 1’ine iş yaratılabilmiş.
►İşi olanların durumu ise hiç iç açısı değil. Zira 34 OECD ülkesi içinde haftada en uzun saat çalıştırıldıkları bir ülke Türkiye: Haftada 50,2 saat.
►Asgari ücret 1,603 lira ile açlık sınırının altında. DİSK’in son araştırmasına göre, işçilerin % 66’sı 2 bin TL’den az kazanıyor, % 18’i sigortasız, % 87’si sendikasız (2).
►Türkiye, güvenli, iyi ücretli, sağlıklı ve eşitlikçi iş-istihdam koşullarına erişim açısından OECD ortalamasının en az % 30 altında bir yerde duruyor.
►34 üye ülke arasında, gelirin en adaletsiz dağıldığı ve insanlarının en kötü yaşam sürdürdükleri iki ülke var: Meksika ve Türkiye. Yoksulluk oranının en yüksek olduğu ilk 4 ülke arasındayız.
►Türkiye’de eğitim, sağlık, kişi başı gelir düzeyi gibi kriterlerden oluşan ‘insani gelişmişlik düzeyi’ çok düşük. 169 ülke arasındaki sıralamada 90. sırada yer alabiliyor (UNDP, 2015). İran, Ermenistan, Gürcistan, Yemen, Fas, Suriye, Mısır, Ürdün, Libya ve Tunus gibi ülkeler Türkiye’nin üstünde sıralanıyor.
►6 adet sosyal adalet göstergesinin 31 üye ülke arasındaki ağırlıklı ortalaması 10 puan üzerinden 6.67 iken, Türkiye 6 göstergenin hepsinde 5 puanın altında kalarak 4.19 ile son sırada (31.sırada) yer alıyor.
Baskın seçimin saha çalışmaları için düğmeye basıldı. Devletin en tepesi nden olmak üzere yönetici iktidar bloku işveren örgütleriyle buluşmaya başladı.
OECD ülkelerinde kamu bütçesinden yapılan sosyal amaçlı harcamalar ortalama olarak 2012’de % 21,7 iken Türkiye’de bu oran % 12,8. Türkiye bu açıdan Meksika, Güney Kore ve Şili’den sonra en düşük 4. ülke. Yani Türkiye, bütçesinin emek lehine kullanıldığı ülkeler arasında en son sırada yer alıyor.
Öyle ki işçiden vergi, prim adı altında yapılan kesintiler çok yüksek
(Vergi Kaması= Gelir vergisi + SGK Primleri – Yardımlar / Brüt Ücret + İşveren SGK Primi Katkısı):
►2016 yılında iki çocuklu bir işçi için bu oran % 36,4. OECD ortalaması ise % 26,6. İki çocuklu bir işçinin vergi yükü % 25,3 (OECD’de ikinci en yüksek ülke). OECD ortalaması ise % 14,3. Bu farkın nedeni aile yardımlarının olmaması.

EMEKÇİ İÇİN TEPEDEN TIRNAĞA VERGİ!
Elektrik tüketirken belediyeler için % 5 Tüketim Vergisi , % 2 TRT payı, % 18 KDV; doğal gaz tüketirken % 18 KDV ve ÖTV (faturada gösterilmiyor); su tüketirken atık su bedeline ilave olarak % 8 KDV ve Çevre Temizlik Vergisi (m3 başına 24-32 kuruş) ödüyoruz.
Benzin ve mazotta hem KDV hem de ÖTV oranları çok yüksek: % 66 ‘ya denk düşüyor.
Et, süt, eğitim, sağlık gibi halk için zorunlu nitelikteki mal hizmetlerde KDV oranı % 8.

PIRLANTA, ELMAS VE YATTA SIFIR VERGİ!
Buna karşılık, lüks tüketim malı olan pırlantada KDV % 0; ÖTV’de % 0.
Torba Yasa ile işlenmemiş değerli/yarı değerli taşların ithalinden alınan ÖTV kaldırıldı.
Külçe altında KDV 0, ÖTV 0.
Yat ve kotrada KDV % 1, ÖTV % 0. Motorlu Taşıtlar Vergisi: % 0.
►Bir sermaye vergisi olan Kurumlar Vergisinin oranının % 22 olması ise sizi şaşırtmasın. Hem OECD ülkeleri içinde çok daha yüksekleri var (OECD ortalaması % 23,4), hem de bizde bu oran sadece yasada yazılı, yani resmi oran.
Sermaye o kadar çok muafiyet, istisna ve indirim gibi imkândan faydalanıyor ki koca koca holdinglerin, bankaların ödediği Kurumlar Vergisinin efektif oranı % 2- ila 8 arasında ancak olabiliyor.

 DAĞA TAŞA BORÇLU BİR TOPLUM!
►2002 yılında 366 milyar lira olan toplam kamu ve özel sektör borcu 2017’de 3,6 trilyon lirayı aştı. Bir önceki yıla göre 644 milyar lira (% 22) artış gösterdi. Yani 15 yılda borçluluğumuz 10 kat arttı.
Bu listeyi uzatmak mümkün, ama gerek yok. Özellikle de OHAL’den bu yana uygulanan tüm ekonomi politikaları ve sosyal politikaların emekçilerin aleyhine, sermayenin lehine sonuçlar doğurduğu ortada.
Bu nedenle de iktidar bloku açısından artık bu durumda olanları ikna edebilmek için söylenebilecek pek bir şey kalmamış gibi gözüküyor. Belki de bu yüzden “bari diğerlerini küstürmeyelim” diye düşünüyorlar…

…………

(1) OECD, taxing Wages, 2017; OECD, “How does TURKEY compare? Employment Outlook 2017”, July 2017.
(2) DİSK-AR İşsizlik ve İstihdam Raporu-Ekim 2017.


Formun Üstü


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder