Trumpçı gümrük tarifeleri: Nedenleri ve
azgelişmiş ekonomiler üzerindeki olası etkileri (2)
Mustafa Durmuş
17 Nisan 2025
Trump aldığı kararların etkilerinin bilincinde
Trump’a yakıştırılan sıfatların eksiği var, fazlası yok.
Ancak sadece bu kişisel özelliklerle dünyayı üçüncü bir paylaşım savaşına kadar
sürükleyebilecek olan tarifeleri ve ticaret savaşlarını açıklamak yetersiz ve
yanıltıcı olur. Ayrıca böyle bir yaklaşım “kapitalizmin emperyalist doğasını”
da gizlemeye hizmet eder.
Bu yüzden olayları ve olguları, var oldukları tarihsel
koşullar içinde ve mevcut ekonomik sistemin, üretim tarzının iç çatışmaları,
dinamikleri ve sınıf mücadeleleri ve diğer toplumsal mücadelelerle açıklayan ve
genel olarak toplum ve yaşama ilişkin daha kapsayıcı ve bilimsel bir bakış
açısına ihtiyacımız var. Bu bakış açısı gelişmelerin doğru anlaşılmasını
önleyen karartmaları ya da perdelemeleri ortadan kaldıran ve olayları daha net
görmemizi sağlayan bir bakış açısıdır.
Böyle bir bakışa göre; doğadaki ya da toplumdaki olaylar
gibi, büyük çapta etkilere sahip olan Trumpçı tarife politikası da derindeki
ihtiyaçların bir sonucu olarak ortaya çıkar. Yani bu tarifeler ekonomideki bazı
zorunlulukların ve siyasetteki sıkışıklığın ya da ertelenemez ihtiyaçların
dışavurumlarıdır.
Trumpçı tarifelerin gerekçeleri
Bu bağlamda Trumpçı tarifelerin gerekçelerini ele alabiliriz.
Analizlerde yer aldığı kadarıyla, “Monreo Doktrini’ne geri dönülmesi”, “dış
ticaret açıklarının neden olduğu zarara son verilmesi” ve “ulusal hükümetlerden
ekonomik ve siyasal tavizler kopartılması” akla gelen ilk gerekçeleri
oluşturuyor. Şöyle ki:
● Öncelikle, Trump ABD’nin
en fazla dış ticaret açığı verdiği Çin’in, “ABD’nin ekonomik statüsünü çaldığını”
ileri sürüyor. Bu yüzden de ABD’yi
“Yeniden Büyük/ Make The USA Great Again” yapacaklarını öne sürüyor. Oysa
ABD’nin hegemonyası 1971’den (Nixon) ve 1985’ten (Volcker) bu yana geriliyor,
dolayısıyla da başlattığı ticaret savaşları bu inişi tersine çevirmeye
yetmeyebilir.
Kaldı ki Trump tehlikenin diğer ülkelerin “ABD’yi
soymasından” kaynaklandığına inanıyor olsa da bu aslında bugünün değil, dünün
hikayesidir. Öyle ki bugün ulus üstü sermaye şirketleri birçok ulus devletten
daha fazla servete ve güce sahipler ve hiçbir ülkeye bağlılık gibi bir sorumlulukları
da yok.
Ulus üstü sermayenin gücü
Bu bağlamda gümrük tarifeleri ABD ekonomisini “özgürleştirecek”
bir yol sunmuyor. Bunlar, daha ziyade gerçek ortak sınıf düşmanı olan sermayeye
karşı emekçilerin birleşmeleri gereken bir zamanda, ülkeleri ve emekçileri
birbirine düşüren modası geçmiş, düşmanca önlemler.
Bu konuda bir uygulamadan söz etmek meseleyi daha iyi
kavramamıza yardımcı olabilir. Uluslararası ticaret anlaşmalarında yer alan
Yatırımcı-Devlet Anlaşmazlık Çözümü (ISDS) maddeleri, şirketlerin, insanları
veya gezegeni korumaya çalışan hükümetlere dava açmasına olanak tanıyor. Şirketler
Tayland’dan Almanya’ya, siyanürlü altın madenciliğinin yasaklanmasından asgari
ücretlerin yükseltilmesine kadar her konuda hükümetlere "kâr kaybı"
davaları açabiliyorlar ve çoğunlukla da bu davaları kazanıyorlar. Bu durum
ulusal ekonomileri felce uğratırken, demokrasiyi alay konusu haline getiriyor
ve küresel ekonomide kimin sözünün geçtiği konusunda hiçbir şüpheye mahal
bırakmıyor. (1)
Kısaca, küreselleşmiş bağımlılık zincirlerinden
kurtulmaya ve ulusal/yerel ekonomilerimizi korumaya ihtiyacımız var ama gümrük
tarifeleri bizi oraya götürecek araçlar değiller.
● Trump’ın temsil ettiği
sermaye “ABD’yi yeniden üretim üssü yapmak” istiyor. Zira şu anda küresel
imalat sanayi üretiminin yüzde 35’i Çin’de, buna karşılık yüzde 13’ü ABD’de
gerçekleşiyor. (2) ABD müesses nizamı Çin’i zayıflatarak bu durumu tersine
çevirmek istiyor.
● Ancak ABD’nin Çin ile baş edebilmesi için güçlü bir
savunma bütçesine ihtiyacı var. Yaklaşık 1 trilyon dolarlık savunma bütçesini
silah üreticileri finanse etmeyeceğinden, bu tarifelere baş vuruyor ve ilave vergi
geliri yaratmak ve dünyayı kontrol etmek istiyor.
Nitekim Trump 1982 yılından bu yana toplanan en yüksek
vergi gelirini sağlamayı hedefliyor: yılda 258 milyar dolar (yüzde 0,85). 10
yıllık bir sürede ise 2,9 trilyon dolar vergi geliri elde edilmesi hedefleniyor.
(3)
Ancak küreselleşme son 40 yıllık neo-liberalizmin bir
sonucu ve ABD küresel çapta sanayi kaydırmalarıyla bundan çok büyük nema
sağladı. Düşen kâr oranlarını başka ülkelere yaptığı sermaye ihracı ile yükseltebildi,
böylece krizlerini savuşturabildi. Örnek olarak ABD’nin Vietnam’da 59 Nike
ayakkabı fabrikası var. Tesla otomobillerinin büyük bir kısmı Çin’de
üretiliyor. Çünkü bu ülkelerde işçilik çok daha ucuz ve işgücü verimlilikleri
de yüksek. Yani üretim-değer zinciri artık tersine çevrilemeyecek kadar küresel.
(4)
İhracatı temel alarak büyüyen ekonomiler
üzerindeki etkiler
Ticaret savaşlarında tüm
taraflar zarar görebilirler. Ancak en büyük zararı iç talebi nispeten zayıf
olan net ihracatçı ülkeler görür. Uluslararası ticaretin daralması (özellikle
de büyümeyi sağlamak için ihracata/dış talebe bel bağlamışlarsa), dışa en açık
ve ihracata bağımlı ekonomilere zarar verir. Göreli olarak
“kapalı ekonomiler” de zarar görebilirler ama bu zarar göreli olarak daha küçük
olur.
Bu durumda, ihracatları düşeceği için, dış ticaret
açıkları artan azgelişmiş ekonomileri büyütmenin tek yolu iç talebi artırmak
olur ki bu da ya milli gelirin daha adil dağıtılarak reel ücretlerin
artırılmasını ve/veya talebin bireysel borçlanma ile desteklenmesini gerekli
kılar.
İlk yol günümüzün otoriter rejimleri altında pek
mümkün görünmediğinden, geriye emekçileri daha fazla borçlandırarak ekonomiyi
büyütmek kalıyor. Ancak bunun da bir sınırı var. Ayrıca bu borçların geri
ödenememesi bankacılık sistemini sıkıntıya sokabilir. Bu durumda ekonomilerin
küçülmesi, işsizliğin artması ve bunları finansal, sosyal ve siyasal krizlerin
takip etmesi kaçınılmaz hale gelebilir.
Ulusları sömürgeleştirmenin bir yolu
Bu tarifelerin uygulanması aslında doğrudan ve dolaylı
olarak, tüm ulusal ekonomilere zarar verecektir. Ancak, ABD’ye ihracatları
milli gelirlerinin önemli bir kısmını oluşturan ülkeler (Kamboçya: yüzde 36,
Vietnam: yüzde 26, Çin: yüzde 13-14, Hindistan: yüzde 8 ve tüm azgelişmiş
ekonomiler ortalama: yüzde 15-16) (5) bu tarifelerden en olumsuz etkilenecek
ülkeler olacaklar.
“Önce Amerika/America First” ideolojisine çok bağlı olduğu
bilinen Trump Yönetimi müttefikleri olan diğer kapitalist ülkeleri kasıtlı
olarak düşman haline getirdi. Ötekileştirme, kutuplaştırma siyasetini uygulayan
diğer aşırı sağcı-faşist liderler gibi kapitalizmin doğasında var olan
çelişkilerin tetiklediği küresel ticaret dengesizliklerinin neden olduğu
sorunları önemsemeden yoluna devam etmeye çalışacaktır.
Bu yüzden de Trump Yönetimi aracılığıyla bu tarifeler,
ABD sermayesinin küresel ticaret sistemini ve bununla birlikte küresel
ekonomiyi bütünüyle ele geçirme çabası olarak da görülmelidir.
Bir başka anlatımla, bu tarifeler AB ve Japonya gibi gelişkin
ekonomileri kendi hegemonyası altında hizaya çekmenin yanı sıra, ihracata bel
bağlamış, ekonomik ölçek ve teknolojik gelişmişlikten yoksun, devleti
yönetenlere kolayca rüşvet ve/veya gözdağı verilebilen azgelişmiş ülkeleri sömürgeleştirmek amacına hizmet ediyor.
Türkiye’nin ABD’ye ihracatı ve Trumpçı
tarifeler
ABD, yüzde 5,8 ile Türkiye’nin en büyük üçüncü ihracat
pazarı (sırasıyla: Almanya yüzde 8,1; Birleşik Krallık yüzde 6,0; ABD yüzde 5,8;
İtalya yüzde 5,2; Irak yüzde 4,9 ve diğer ülkeler yüzde 70,0). (6)
Ayrıca Türkiye’ye uygulanacak olan tarifenin dünyanın
büyük bir kısmına uygulanacak olan yüzde 10 ile aynı olması, “Türkiye’nin
rekabetçi gücünü artıracağı için” Trumpçı tarifelerin fırsata çevrileceği”
beklentisini boşa çıkartıyor.
Yoksul ülkeler borç batağına sürükleniyor
Dünya Bankası’na göre, 2008-09 finansal krizi sırasında
3,9 trilyon dolar olan düşük ve orta gelirli ülkelerin dış borçları 2023
yılında 8,8 trilyon dolara ulaştı. Yani 15 yılda bu ülkelerin borç stokları iki
kattan fazla arttı. Bu borçlar için ödedikleri faiz oranı ise 2013-23 arasında
yüzde 2,6’dan yüzde 4,9’a yükseldi. (7) Bu ülkelerin borçlarının çok büyük bir
kısmı ABD doları cinsinden çünkü ticari bankalar ve Dünya Bankası bunu onlara
dayatıyor.
Bu ülkeler, borçlarını ve bu borçların faizlerini geri
ödeyebilmek için dolar biriktirmek amacıyla ihracat faaliyetlerini yoğun bir
şekilde teşvik etmek zorunda kalıyorlar.
Ayrıca, kısmen şu anda görüldüğü gibi, doların
değerindeki düşüşün bir sonucu olarak ve (daha kesin olarak çok yakında
belirginleşecek olan) enflasyondaki artış nedeniyle, ABD’de faiz oranlarının
yükselmesi kaçınılmaz olacak ve FED faiz oranlarını artırmak zorunda kalacaktır.
Bu durum, kuşkusuz, borçlarını dolar olarak ödeyen ve faizleri genellikle
değişken oranlı olan bu ülkelerin ekonomileri üzerinde çok ciddi etkilere neden
olacaktır.
Keza bu ülkeler artık ABD'ye yeterince ihracat yapamaz
duruma gelirlerse, ister ticari bankalara isterse Dünya Bankası'na olsun, kredi
borcu yükümlülüklerini yerine getiremeyecekler. Böylece, söz konusu ülkelerin
kredi notları daha da düşecektir.
Özcesi (bizim gibi) dış
borç stoku yüksek olan ülkelerin borçlanma maliyetleri daha da artacaktır. Ayrıca
bu ülkelerin fiziki olarak dış krediye erişimleri de zorlaşacaktır. Bu durumda
bu ülkelerin acilen ihtiyaç duyduğu yatırımlar da yapılamayacaktır. Böylece, ihracatları,
yatırımları, istihdam ve gelirleri düşecek, daha da yoksullaşacaklar, dış
borçlarını geri ödemede ciddi sorunlar yaşayacaklar. 1982 yılında Meksika’da
patlak veren dış borç krizi benzeri krizlerin bu yüzyılda daha da yaygın
biçimde ortaya çıkması olasılığı oldukça yüksektir.
Trumpçı tarifeler özerk kalkınma
stratejileri için alan açmaz!
Azgelişmiş ülkeler üzerindeki etkileri bağlamında bir
yanılsamadan kaçınılması gerekiyor. Bazı yorumculara göre, Trumpçı tarifelerin
neden olduğu küresel “ayrışma” (yani Küresel Güney Ülkeleri ile Emperyalist Merkez
Ülkeler arasındaki ticaret ve sermaye akışının görece azalmasının) Küresel
Güney Ülkelerinin daha ilerici ekonomik "sanayileşme stratejileri"
ortaya koymasını, emperyalizmin pençesinden kurtulmasını ve "arayı
kapatmaya" başlamasını sağlayacaktır. (8)
Ancak ABD emperyalizmi son birkaç on yılda zayıflasa
da hala en büyük sermaye birikimine, en büyük finansal gücüne (ABD doları hala
hüküm sürüyor) ve dünyanın en büyük askeri gücüne ve teknolojik birikimine,
dahası hala diğer emperyalist ülkelerin (çoğunlukla) desteğine sahip.
Diğer yandan, Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney
Afrika’nın başını çektiği (alternatif) BRICS grubu siyasi ve ekonomik olarak
çeşitlilik arz etse de gerçek bir mali ya da askeri güce sahip değil. Ayrıca
BRICS ülkelerinin çoğunluğunu diktatörlüklerce (Rusya, Çin, Hindistan, İran,
Suudi Arabistan gibi) ya da işçi sınıfının çıkarlarını temsil etmeyen zayıf
neo-liberal kapitalist rejimlerce (Güney Afrika gibi) yönetiliyor. Yani bu
ülkeler aslında bir başka emperyalist kutuplaşmayı temsil ediyorlar. Bu nedenle
de sırtını bir başka emperyalist gruba yaslayarak özgürleşmeyi, demokratikleşmeyi
ve kalkınmayı sağlayabilmek mümkün değil.
Emperyalizmden kopmak ve bağımsız ekonomik kalkınma stratejileri
izlemek bir paradigma değişikliğini yani ekonominin temel sektörlerinde kamu
mülkiyetini tesis etmeyi, demokratik bir biçimde planlanmış kamusal yatırımları,
işçi sınıfı demokrasisini ve enternasyonalist bir dış politikayı hayata
geçirmeyi gerektirir. Oysa ne ABD-Japonya ne AB ne de BRICS ülkelerinin
yönetimleri böyle bir paradigmayı savunuyor. Aksine bunlara şiddetle karşı
çıkıyorlar.
Devam edecek…
Dip
notlar:
(1)
“Everything a Trade Union Should Know
About TTIP: Stop the TTIP, People’s Movement”, www.people.ie (3 January
2018); Park MacDougald, “Trade Agreements Rigged to Protect Capital From
Democracy”, http://truth-out.org (2 March 2015).
(2)
https://thenextrecession.wordpress.com/trumps-slump (9 April 2025).
(3)
“Trump's ‘Liberation Day’ Tariffs: The
Impact by the Numbers”, https://taxfoundation.org/blog (4 April 2025).
(4)
https://links.org.au/behind-trumps-spiralling-tariff-war-interview-marxist-economist-michael-roberts (6 April 2025).
(5)
https://rwer.wordpress.com/whos-afraid-of-trumps-tariffs (5 April 2025).
(6)
https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Dis-Ticaret-Istatistikleri-Subat-2025 (27 Mart 2025).
(7)
https://blogs.worldbank.org/en/opendata/international-debt-report-2024--low--and-middle-income-countries (3 December 2024).
(8)
https://links.org.au/behind-trumps-spiralling-tariff-war-interview-marxist-economist-michael-roberts (6 April 2025).