Yunanistan işçi sınıfı Filistin halkının
yanında ya biz?
Mustafa Durmuş
12 Kasım 2024
(Yunan liman işçileri
İsrail'e silah sevkiyatını engelliyor. Fotoğraf: Pire Liman İşçileri Sendikası,
Truthdig)
Geçtiğimiz haftalarda basında
Türkiye’nin İsrail’e yaptığı ihracatın Filistin’e yapılıyormuş gibi gösterilerek
sürdüğü, üstelik de son bir yılda belirgin bir biçimde arttığı ileri
sürülmüştü. Öyle ki Türkiye’nin Filistin'e yaptığı genel ihracat geçen yıla
göre bu Eylül’de yüzde 1,075 ve ilk dokuz ayda yüzde 505 arttı. (1)
Yok edilmiş bir ekonomi
nasıl ithalat yapar?
Keza Filistin,
Türkiye'nin bu Eylül’de en çok demir çelik ihraç ettiği dördüncü ülke oldu.
Filistin'e 45,9 milyonu Eylül’de olmak üzere dokuz ayda 66,7 milyon dolarlık
demir çelik ihraç edildi. Dokuz aylık ihracatta geçen yıla göre artışsa tam 368
kata çıktı.
Oysa BM/UNCTAD
raporlarına göre, başta Gazze olmak üzere Filistin, İsrail’in saldırıları
yüzünden, yerle bir edildi, ekonomisi çökertildi, işsizlik ve yoksulluk
görülmemiş ölçüde arttı. Öyle ki Gazze'nin milli geliri yüzde 81 oranında azalarak
ekonomisini harabeye döndü. Şiddet ve ticaret kısıtlamaları Batı Şeria'nın
ekonomisini ciddi şekilde felç etti. Gelir kesintileri ve azaltılmış yardımlar
Filistin hükümetinin işlev görme yeteneğini felç etti. (2)
Ülkenin temel gıda
malzemelerine en çok ihtiyaç duyduğu bu anlarda demir çelik gibi malzemelerin
ithalatı söz konusu bile edilemezdi, kaldı ki ortada bunu finanse edecek para
da yoktu.
İsrail bu ticarete niye göz yumar ki?
1 Kasım’da konuyu
köşesinde ele alan gazeteci Alaattin Aktaş, kinayeli bir biçimde şu soruyu
soruyordu:
“Hayırdır; hastaneleri ve
okulları bile bombalayan İsrail, Filistin'in bu ithalatı, hem de Türkiye’den
olan bu ithalatı yapmasına niye göz yumuyor?” (3)
Yunanistan işçi sınıfı sessiz kalmadı!
Türkiye tarafında bunlar
olurken, Filistin halkı ile dindaşlık ilişkisi bulunmayan Yunanistan’ın Pire
Limanı’nda önemli bir eylem gerçekleşti.
“Filistin dayanışmasını
bir üst seviyeye taşımak: Yunanlı işçiler yol gösteriyor” başlıklı haberinde Simon
Midgley, Yunanistan'da bu yıl 17 Ekim günü, yerel sendikaların çağrılarına
yanıt veren liman işçilerinin, İsrail'in Hayfa limanına gidecek olan bir
konteynerdeki 21 ton merminin sevkiyatını engelleyerek kargoyu yüklemeyi
reddettiğini açıkladı.
Eylemi Konteyner
Elleçleme (yükleme-boşaltma) İşçileri Sendikası (ENEDEP) örgütledi. Konteyner
yüklü kamyonun durdurulmasından önce ENEDEP'in Facebook sayfasında yayınlanan
açıklamada:
“Pire limanının bir savaş
sıçrama tahtası olmasına izin vermeyeceğimizi yüksek sesle haykırmanın zamanı
geldi... Barış için mücadele ediyoruz... Yunanistan'ın savaşa katılmasına
hayır!” (4)
Sky News'te yayınlanan
bir videoda işçiler konteynırın üzerine “Katiller, limandan defolun” yazdılar
ve “Filistin'e özgürlük” gibi sloganlar atarak Filistin halkıyla dayanışma
içinde olduklarını dile getirdiler.
Pire Limanı Sendikası
Başkanı ve Tüm İşçiler Militan Cephesi (PAME) Yönetim Kurulu üyesi Markos
Bekris de şu açıklamayı yaptı:
“Filistin halkının
soykırımını devam ettirecek savaş mühimmatının Pire Limanı’'ndan sevk
edilmesine izin vermeme kararı aldık, işçiler ellerini "Filistin halkının
kanıyla" lekelemeyecekler!” (5)
Britanya'da ise, en büyük
sendikalardan biri olan TUC tarafından desteklenen bir sonraki ulusal işyeri
eylem günü Filistin Halkı ile Uluslararası Dayanışma Günü'nden bir gün önce
yani 28 Kasım günü olarak kabul edildi.
Sonuç olarak
İsrailli ve Türk iş
insanlarının yani iki ülke burjuvazisinin ticaret ve kảr söz konusu olduğunda
nasıl iş birliği yapabildiği, farklı ulus, din ya da inançlara sahip olmanın
kapitalist kảr karşısında nasıl önemsizleştiği açıkça görülüyor.
Ayrıca, Yunanistan’daki
eylemden, ezilenin dostunun yine ezilen olduğu ve burada da farklı ulus ya da
dini inançlara sahip olmanın enternasyonalist bir sınıf dayanışmasına ya da
halkların dayanışmasına engel olamadığını da görülüyor. Umudu buradan büyütmek
gerekiyor…
Ancak bizi üzen bir
şeyler var: Türkiye işçi sınıfının, basın açıklaması ve en son Haziran ayında
İstanbul İşçi Sendikaları Platformu’nun Filistin’le dayanışma eylemi düzenlemesi
dışında bu konuda her hangi bir şey yapmaması, üretimden gelen gücünü
kullanarak İsrail’e yapılan sevkiyatları durdurma eylemlerine girişmemesi. Bu durum
işçi sendikalarının büyük ölçüde siyasal iktidarın ve burjuva ideolojisinin
etkisi altında olmasından kaynaklanıyor olabilir mi?
Son olarak, işçi sendikaları
benzer bir duyarsızlığı halkın seçilmiş belediye başkanlarının ve meclislerinin
görevden alınarak yerlerine kayyımların atanması sırasında da gösterdiler.
Oysa demokrasinin ve
barışın olmadığı bir ortamda emekçilerin en sıradan ekonomik haklarının bile tehlikede
olduğunu en iyi işçilerin ve sendikaların biliyor olması gerekmez mi?
Dip notlar:
(1) https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/filistine-yapilan-ihracattaki-rekorlari-izah-edebilen-var-mi
(1 Kasım 2024).
(2) https://unctad.org/news/economic-crisis-worsens-occupied-palestinian-territory-amid-ongoing-gaza-conflict
(12 September 2024).
(3) https://www.ekonomim.com/kose-yazisi/filistine-yapilan-ihracattaki-rekorlari-izah-edebilen-var-mi
(1 Kasım 2024).
(4) https://www.counterfire.org/article/taking-palestine-solidarity-to-the-next-level-greek-workers-show-the-way
(8
November 2024).
(5) Agh.