Aşırı Sağın Yükselişi ve 21. Yüzyıl
Faşizmi (2): Neo-liberalizm ve Faşizm Aynı Karede
Mustafa Durmuş
29 Şubat 2025
(Çizgi: Financial Times)
“21. Yüzyıl Faşizmi” ya da “Yeni Faşizm” kavramı, dünyada
da kapitalist sistem ve kapitalist devletteki değişiklikleri analiz etmede kullanılan
ve Türkiye’deki aşırı sağın yönelimini (etnik milliyetçi ve siyasal İslamcı)
tanımlayabilecek niteliklere sahip bir kavram.
Böyle bir faşizm, “parlamento ve yerel yönetim
seçimlerine izin verildiği, parlamentonun etkisiz de olsa açık tutulduğu, işçi
sendikaları, sivil toplum örgütleri ve siyasal partilerin biçimsel de olsa
faaliyetlerine göz yumulduğu (böylece rejimin meşruiyetinin sağlandığı), ancak
her an kayyum atanacağı endişesinin canlı tutulduğu, diğer taraftan anayasanın
yargı eliyle yapılan darbelerle askıya alındığı ve burjuva hukukunun en temel
ilkelerinin dahi uygulanmadığı bir devlet biçimi” olarak tanımlanıyor. (1)
“Durdurabilirsen durdur beni!”
Böyle bir faşizmin kök salması için bir koşulun gerçekleşmesi
şart (yeterli olmasa da): “Faşist liderler sadece kanunları çiğnemekle
yetinmemeli, demokrasiyi de otoriter bir terör ile yer değiştirmelidirler”.
Bu bağlamda faşist ve pro-faşist aşırı sağcı liderlerin/hükümetlerin
ortak iki önemli özelliği var: Kendilerini sınırlaması beklenen kanunları
takmazlar ve ezilen kimlikleri baskı altında tutabilmek için yeni ve genelde de
anayasaya aykırı kanunları gündeme getirirler.
Özetle, “cezasızlık kültürü” faşizmin inşasında
oldukça önemlidir: “Durdurabilirsen durdur beni” mottosu (2) örneğin Türkiye’de
geçerli bir motto olarak varlığını sürdürüyor. Cezasızlığın normalleşmesi yeni
faşist rejime gidiş için atılan en önemli adımlardan birini oluşturuyor.
Neo- liberal Kapitalizm Yeni Faşizmin Döl
Yatağıdır
1990’lardan itibaren kapitalizme damgasını vuran ve
giderek daha da kökleşen neo-liberalizm, kapitalizmin çoklu krizlerinin neden
olduğu sorunlara karşı toplumsal olarak kabul edilebilir çözümler üretemiyor.
Topluma sunabileceği şeyler daha ziyade; kemer sıkma,
ekonomik durgunluk ve işsizlik, yüksek enflasyon yüzünden yaşam düzeylerinin
düşmesi, artan eşitsizlikler, ağır vergileme, mülksüzleştirme ve
yoksullaştırma, işçi eylemlerine ve herhangi bir toplumsal meydan okuma ya da halkçı
alternatife karşı devletin daha da sertleşmesi gibi emekçilere ödettirilen ekonomik
ve siyasal faturalardan oluşuyor.
Bu yüzden de neo-liberalizm altında otoriter iktidarlar,
oligarşiler yasaları ve anayasayı çiğneyerek ve aldıkları sermaye yanlısı
ekonomik ve anti-sosyal önlemlerle faşizmin kurumsallaşmasına zemin hazırlıyorlar.
Kısaca aşırı sağcı-faşist hareketlerde liderler kritik
öneme sahip olsalar da toplumsal ve ekonomik koşullar bu liderlerin yükselmesi
için gerekli fırsatları yaratıyor. Bu noktada neo-liberalizm ve küreselleşmenin
aşırı sağ hareketlerin ortaya çıkmasında oynadığı rol çok önemlidir.
Neo-liberal politikaların ortaya çıkardığı kötüleşen
yaşam koşulları ve büyük çaptaki eşitsizlikler, liberal demokrasinin süper zenginler
tarafından ele geçirildiğini düşünen geniş yığınlar arasında hayal kırıklığı yaratıyor.
Küskün, hoşnutsuz kitleler (özellikle de gelecek
endişesi yaşayan işsiz gençler) bu politikaları hayata geçiren ya da destekleyen
merkez sağ ve merkez sol partilere güven duymadıklarından, faşist partilere ve
hareketlere meyletmeye başlıyorlar ve bunların kitle tabanı haline geliyorlar. Yani
ekonomik güvensizlik, kızgınlık ya da nefretin karışımıyla motive olan böyle
bir kitle yeni faşizmin de kitle tabanını oluşturuyor.
Faşizm de evrim geçiriyor
Geçen yüzyılda olduğu gibi sokaklarda dolaşan eli
sopalı, beli silahlı, “kahverengi” ya da “kara gömlekli” veya “siyah takım elbiseli”
ırkçı-faşist çeteleri görmüyoruz belki. Ancak günümüzde bunların bazıları takım
elbise giyip kravat takıyorlar, sarık takıp cübbe giyiyorlar, sakal
bırakıyorlar, yasama, yürütme ve yargıda çok önemli pozisyonlarda bulunuyorlar.
Kısaca sokaklarda görünür olmaktan ziyade, devlet aygıtını ele geçirmiş
durumdalar.
Bunların bazıları sosyal medyada, internet sitelerinde
tetikçilik yapıyor, hatta büyük medyayı yönetiyorlar. Türkiye’de, Kahramanmaraş
katliamında olduğu gibi 1980 öncesinin birçok katliamından sorumlu bazı faşist
örgütlerse bugün öğrenci yurtlarındaki yöneticiler tarafından kapılarda törenle
karşılanıyorlar, okullarda öğrencilere toplu telkinlerde bulunuyorlar, hatta
üniversite rektörlerince ağırlanıyorlar.
Faşizmin kabuk değiştirmiş bu biçimi altında eğitim
artık, tarihsel hafızanın düşmanı olarak tanımlanırken, düşünme eylemi ve
eleştirel bilinç, İktidar Blokunun ekonomik, siyasi, kültürel ve ideolojik
çıkarlarına yönelik tehditler olarak görülüyor. Şeriat uygulamalarına karşı
gelenler, laiklik ve demokrasiye Cumhuriyet tarihinin en büyük meydan okuması
ile hedef tahtasına oturtuluyor.
Yeni Faşizm-Klasik Faşizm Farklılıkları
Bu yüzyılda ortaya çıkan faşizmin (Yeni Faşizm) geçen
yüzyıldaki faşizm örnekleriyle benzerlikleri olduğu kadar farklılıkları da söz
konusu. Ayrıca Yeni Faşizm uygulamaları ülkeden ülkeye de değişebiliyor.
Örneğin Hindistan’da “Hindutva Faşizmi” olarak bilinen
Modi İktidarı İslam düşmanı olarak ön plana çıkarken, Türkiye’dekinin siyasal
İslamcı yanı ağır basıyor. Keza Macaristan’da göçmen düşmanlığı belirleyici bir
karakterken, Türkiye’de sığınmacılara Zafer Partisi gibi partiler karşı çıkıyor,
siyasal iktidarsa siyasal ve ekonomik nedenlerden dolayı sahip çıkıyor.
İki faşizm arasındaki farklılıklardan öne çıkan
bazıları şöyle sıralanabilir.
(i) Yeni Faşizm
altında, ülkeyi yöneten yöneticiler, gerçek popülarite düzeyine (ve dolayısıyla
seçimlere hile karıştırma ihtiyacı duyup duymamasına) ve kendileri ile
muhalifleri arasındaki güç dengesine bağlı olarak, gerçek siyasi özgürlükleri
farklı derecelerde aşındırırlar, demokrasinin içeriğini boşaltırlar. Bunları
yaparken de geçtiğimiz yüzyılın faşistlerinin aksine, kendilerinin diktatör
değil, demokrasi ve hukuk yanlısı olduklarını ileri sürerler.
(ii) Yeni Faşizm,
geleneksel despotik ya da otoriter rejimlerden (çoğu Arap ülkesi rejimi gibi)
farklı olarak, geçen yüzyılın faşizmi gibi, halk tabanının saldırgan ve militan
bir şekilde seferber edilmesine dayanır. Bu kitle aşırı sağ düşüncenin çeşitli bileşenlerini içerir: Milliyetçi
ve etnik fanatizm, yabancı ve göçmen düşmanlığı (ülkeye göre değişebilir), aleni
ırkçılık, iddialı bir erkeklik ve aydınlanma ve özgürlükçü değerlere ve
laikliğe aşırı düşmanlık gibi.
(iii) Yeni Faşizm,
eskisi gibi paramiliter/milis güçlere dayanmaz. Ancak bu, paramiliter güçlere
sahip olmadığı için değil, gerektiğinde onları kullanmak için yedekte tutma
ihtiyacından kaynaklanır.
(iv) Yeni Faşizm,
eskisinden farklı olarak, “sosyalist” ya da “devletçi” olduğunu iddia etmez. Programı
devlet aygıtının ve devletin ekonomik rolünün genişlemesine neden olmaz. Aksine
programı devletin ekonomik rolünü yandaş sermayenin çıkarlarını kollamaya
indirgeyen bir anlayıştan (nepotizm) ilham alır.
(v) Klasik Faşizm, tarihsel
olarak Birinci Dünya Savaşı'nı takip eden ve “Büyük Bunalım” ile zirveye ulaşan
şiddetli ekonomik kriz üzerinde temellenirken, Yeni Faşizm özellikle 2007-2008
mali krizinden kaynaklanan “Büyük Resesyon” sonrasında neo-liberalizmin daha da
kötüleşen krizinden sonra gelişti.
Bir başka anlatımla, küresel olarak egemen batı
kapitalizminin 2008’den beri karşı karşıya olduğu krizi dikkate almazsak, şu
anda dünyada neler olup bittiğini anlamamız zorlaşır. Bu krizin derinliği ancak,
kapitalizm tarihindeki en büyük iki krizin, 1873 ve 1929-1933 krizlerinin
derinliğiyle karşılaştırılabilir. Bu iki kriz geçmişte krizden çıkış yolu
olarak; Birinci ve İkinci Dünya Savaşı gibi emperyalist paylaşım savaşlarına
yönelime neden oldu. Aynı zamanda, Sovyet ve Çin devrimlerinin ve İtalya’da
faşizmin ve Almanya'da Nazizm’in yükselişinin de önünü açtı.
(vi) Klasik Faşizm,
sömürgeleştirilmiş ülkelerde meydana gelen ırkçı uygulamaların arka planında
Avrupa kıtasının kalbinde hüküm süren ulusal ve etnik düşmanlıkları (Yahudi
düşmanlığı gibi) destekledi. Oysa Yeni Faşizmin, dünya düzeninin kurallarının
çöküşüne paralel olarak, Türkiye’deki gibi Siyasal İslamcı karakteri ve Yeni
Osmanlıcı özelliği ağır basıyor. Diğer bazı ülkelerde (örneğin Macaristan’da) neo-liberal
küreselleşmenin neden olduğu savaşlardan kaynaklanan göç dalgalarına karşı
ırkçı, yabancı ve sığınmacı düşmanı bir niteliğe sahip.
Yenisi eskisinden daha tehlikeli olabilir!
(vii) Yeni Faşizm
bazı açılardan eskisinden çok daha tehlikelidir. Öyle ki Klasik Faşizm dünya
hakimiyeti hayalini gerçekleştirebilecek nesnel kabiliyete sahip olmayan bir
güç üçgenine (Almanya, İtalya ve Japonya) dayanıyordu. Buna karşılık dünyada Sovyetler
Birliği gibi faşizmi yenen bir karşıt güç de mevcuttu. Bu faşizm; ABD,
İngiltere ve Sovyetler Birliği ittifakıyla savaşmak zorunda kalmış ve
yenilmişti.
Yeni Faşizm ise piramidin tepesindeki ABD ve Trump-Musk
ile temsil ediliyor. Daha da kötüsü dünyanın en büyük ekonomik ve askeri gücüne
sahip ABD’nin yanı sıra bugün Rusya, Hindistan, İsrail, Arjantin, Macaristan ve
Türkiye de yeni faşist ittifakın bir parçası haline geliyor. Suriye’de Şeriatçı
bir rejimin inşasının yanı sıra, büyük Avrupa ülkelerinde (İtalya'dan sonra
Fransa ve Almanya'da ve hatta İngiltere'de) yeni faşist partilerin iktidara
gelme olasılığı giderek artıyor.
(viii) İklim Yıkımı ve Yeni Faşizm
Bugün ilave olarak, ciddi bir iklim yıkımı tehlikesi
mevcut. Yeni bir dünya savaşı henüz söz konusu olmasa da gezegenin ve
insanlığın geleceğini tehdit eden bir iklim değişikliği gibi yıkıcı bir olgu
ile karşı karşıyayız. Yeni Faşizm, ideolojisi ve doğa karşıtı uygulamalarıyla bu
yıkımı hızlandırıyor.
Ancak, ekonomik kriz ve savaş gibi olgular birbirinden
bağımsız “kazaen” ortaya çıkan olgular değildir. Bunlar, gitgide daha fazla
yıkım üretmeden kendi kendini düzenleyemeyen küresel bir sistemin belirtileridir
(tıpkı üretici güçlerin gelişmesine ancak onları kitlesel olarak yok ettikten
sonra izin veren iki paylaşım savaşında olduğu gibi). Ancak sadece benzerlik
değil, aynı zamanda mevcut ve önceki iki kriz arasında çok önemli bir fark var:
İnsanlık artık dünyadaki yaşamı yok edebilecek yeni araçlara sahiptir.
Ayrıca kapitalizmin krizi bir gecede ortaya çıkmadı.
Geçmişi var. Başlangıçta, halkın çoğunluğunun gerçekte siyasi üstyapı ve karar
alma mekanizmalarında halk katmanlarının temsil krizi olarak tezahür etti.
Neo-liberalizm ilerledikçe, sıradan insanların siyaset, ekonomi ve toplum
üzerindeki her türlü karar alma etkisini yok etti. (3)
(ix) Son olarak,
bugünün dünyasında, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra sosyalist, sosyal demokrat
ve komünist kanatlarıyla işçi hareketine benzeyen bir hareket mevcut değildir. Bunun
yerine, çoğu ülkede sol güçler neo-liberalizmin potasında eridikten sonra,
artık toplumun gözünde statükoya bir alternatif oluşturamayacak kadar
zayıflamış durumdalar. Ya da geçen yüzyıl solunun tarihsel iflasına yol açan kusurlarını
yeniden üreterek çağımızın gereklerine uyum sağlayamıyorlar.
Tüm bunlar, başta işçi sınıfı olmak üzere, tüm emekçi
halklar açısından Yeni Faşizm çağının Klasik Faşizm çağından çok daha tehlikeli
olabileceğini gösteriyor . (4)
Dip Notlar:
(1) https://socialistproject.ca/2023/11/new-fascism-question-of-socialist-strategy
(19 November 2023).
(2) Goerge
Monbiot, The Roots of Fascism”, https://www.monbiot.com (11 February
2020).
(3) http://www.defenddemocracy.press/2005-22-the-crisis-of-western-capitalism-behind-the-leftist-and-far-rightist-radicalism
(21 April 2022).
(4) Gilbert
Achcar, “The-Age-of-Neofascism-and-Its-Distinctive-Features”, https://www.cadtm.org
(10 February 2025).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder