Türkiye’de
insanlar neden mutsuz?
Mustafa
Durmuş
27 Mayıs 2025
Uluslararası raporlara göre, ülkelerin yüzde 51’inin
İnsani Gelişme Endeks değeri düşerken, dünyanın dört bir yanındaki insanlar
artık kendilerini her zamankinden daha güvensiz hissetmeye başladılar. 20. Yüzyılda
yaşanan iki dünya savaşı dönemlerinde dahi geleceğe dair olumsuz beklentiler bu
denli yüksek olmamıştı. (1)
Önümüzdeki on yıl, altta yatan jeopolitik ve ekonomik
eğilimlerin yönlendirdiği çevresel ve toplumsal krizlerle karakterize edilecek.
“Hayat pahalılığı krizi” önümüzdeki iki yılın en ciddi küresel riski olarak
gösteriliyor. “Biyoçeşitlilik kaybı ve ekosistem çöküşü” ise önümüzdeki on
yılda en hızlı kötüleşen küresel risklerden biri olarak görülüyor ve altı
çevresel riskin tümü önümüzdeki on yıl içinde ilk on risk arasında yer alıyor.
(2)
Diğer taraftan hızla kötüleşen bir dünyada yaşasak da mutluluk
arayışı insanlığın birkaç değişmezinden biri olmaya devam ediyor. Ancak bu
kavramın özünü yakalamak basit bir iş değil çünkü mutluluk hem ölçülebilir kriterlere
hem de kişisel algılara bağlı. Keza bunların her ikisi birlikte toplumsal
refahın salt ekonomik rakamların ötesinde daha derinlikli bir şekilde
anlaşılmasını sağlıyor.
Dünya Mutluluk Raporu 2025
Her yıl Birleşmiş Milletler Örgütü (BM) Sürdürülebilir
Kalkınma Çözümleri Ağı, Oxford Üniversitesi Refah Araştırma Merkezi ve Gallup
adlı bağımsız bir araştırma kuruluşu tarafından, çok sayıda ülkede insanların
mutlu ya da mutsuz olmalarına neden olan faktörler araştırılıyor ve içinde insanlarla
yapılan anketlere dayanılarak düzenlenen Dünya Mutluluk Endeksi’nin yer aldığı
Dünya Mutluluk Raporu (3) adlı bir rapor yayınlanıyor.
Bu yılın mart ayında yayınlanan 2025 Dünya Mutluluk
Raporu, yaşam değerlendirmeleri, sosyal destek, seçim özgürlüğü, kişi başına
GSYH ve ek refah göstergelerine dayalı olarak küresel memnuniyeti ölçmeye
çalışıyor. Bu raporda yer alan endekste (2022-2024) yıllarını kapsayan son üç
yılda dünyadaki en mutlu ve en mutsuz ülkeler toplam 147 ülke arasında sıralanıyor.
Her ülkenin Dünya Mutluluk Raporu’ndaki puanı, bu üç
yıllık dönemdeki (2022-2024) yaşam kalitesine ilişkin değerlendirmelerinin
ortalamasını yansıtıyor ve ülkeleri en yüksek mutluluk düzeyinden en düşüğe
doğru sıralıyor.
Ekonomi, psikoloji, sosyoloji ve diğer alanlardan
uzmanlar daha sonra “kişi başı GSYH”, “sağlıklı yaşam beklentisi”, “güvenilecek
birisine sahip olma”, “özgürlük duygusu”, “cömertlik” ve “yolsuzluk algısı”
gibi faktörleri kullanarak ülkeler arasındaki ve zaman içinde aynı ülkedeki
farklılıkları analiz ediyor. Bu faktörler ülkeler arasındaki farklılıkları
açıklamaya yardımcı olurken, sıralamaların kendisi yalnızca insanların kendi
yaşamlarını değerlendirmeleri istendiğinde verdikleri cevaplara dayanıyor. Dünya
Mutluluk Haritası bu çalışmadan türetilmiş bir harita.
İskandinav ülkeleri ilk sırada
İskandinav ülkeleri küresel mutluluk sıralamasında bir
kez daha en üst sıralarda yer alıyor ve Finlandiya sekizinci yıldır
birinciliğini koruyor. Hemen arkasından Danimarka, İzlanda ve İsveç geliyor ve
her biri bir önceki raporda sahip oldukları konumlarını koruyor. Bu yıl en
önemli değişikliklerden biri de 12. sıradan 6. sıraya yükselen Kosta Rika’dan
geldi. Bu başarı, bir Latin Amerika ülkesi için şimdiye kadarki en yüksek
sıralamaya işaret etmekle kalmıyor aynı zamanda onu bu yılki raporda Avrupa
dışındaki en güçlü performans gösteren ülke konumuna getiriyor.
Yemeğini paylaşmak mutlu ediyor!
Bu yılki rapor bizi “sağlık” ve “zenginlik” gibi
geleneksel belirleyicilerin ötesine bakmaya yönlendiriyor. Mutlu olmada yemeğini
paylaşmanın ve başkalarına güvenmenin beklenenden daha da güçlü bir refah
belirleyicisi olduğu ortaya çıkıyor. Raporda sosyal izolasyon ve siyasi
kutuplaşmanın yaşandığı bu çağda insanları yeniden bir sofra etrafında
toplamanın yollarının bulunmasının gerekliliğine işaret ediliyor.
Bu çerçevede, “yemeğini başkalarıyla paylaşmanın” tüm
bölgelerde mutluluk ve refahla güçlü bir bağının olduğu görülüyor. Bu bağlamda
mutluluk endeksinde diğer gelişkin ülkelere nazaran aşağılarda kalan Amerika
Birleşik Devletleri’nde tek başına yemek yiyenlerin sayısının son 20 yılda %53
artması tesadüf değil. Keza “hane halkı büyüklüğünün” mutlulukla bağlantılı
olduğu anlaşılıyor. Öyle ki birlikte yaşayan dört-beş kişi Meksika ve Avrupa'da
en yüksek mutluluk seviyelerine sahip. Buna karşılık Avrupa'da birçok insan tek
başına yaşıyor. 2023 yılında, dünya genelindeki genç yetişkinlerin %19’u
sosyal destek için güvenebilecekleri kimsenin olmadığını bildiriyor. Bu oran
2006 yılına kıyasla %39’luk bir artış anlamına geliyor. ABD'de ve
Avrupa'nın bazı bölgelerinde azalan mutluluk ve sosyal güven, siyasi
kutuplaşmanın ve otoriterleşmenin artışını ve yönünü açıklayabilecek bir bulgu
haline geliyor.
Mutluluk
sıralamasında 94. sıradayız!
Her ne kadar TÜİK’e göre, 2024 yılında Türkiye’de 18
yaş ve üzeri yaştaki bireylerin %49,6’sı mutlu (2023’te %52,7 imiş), buna
karşılık %14,5’i mutsuz ise de (2023 yılında %13,7 imiş), (4) bu durum sadece TÜİK’in
ülkeye hala pembe gözlüklerle baktığını göstermekten başka bir anlama gelmiyor.
Çünkü özellikle de 1990'lardan bu yana küresel
ekonomiyi yöneten neo-liberal kapitalizmin temel özelliklerinden biri
eşitsizlikleri derinleştirmek ve genişletmek oldu. Çoğunluğu zor durumda
bırakırken küçük bir azınlığı ahlaksızca zenginleştirdi. İşçiler, emekçiler, kadınlar
ve yerli halklar, farklı etnisiteler, farklı cinsel kimliklere sahip insanlar
bu eşitsizliklerden olumsuz bir şekilde etkilendiler. Kıtlık ve aşırı
yoksulluğun artmaya devam ettiği bir durumda, devletlerin özelleştirmeler
yoluyla geri çekilmesi yoksulluk ve eşitsizlik kısır döngüsünü daha da besledi.
Tüm bunların hepsi Türkiye’de çok daha keskin bir biçimde gerçekleşti. Sadece
2013 Gezi Ayaklanması değil, 19 Mart sonrasında gençlerin başını çektiği
kitlesel protestolar özellikle de gençlerin mutlu olmadığını ortaya koydu.
Nitekim Dünya Mutluluk Raporuna göre, neo-liberalizmi
siyasal İslamcı bir bileşenle birlikte yaşayan Türkiye bu yılki endekste (10
üzerinden 5,3 puan ile), mutluluk genel sıralamasında 147 ülke arasında ancak 94.
sırada kendine yer bulabildi.
Emekçi sınıflar ve diğer ezilenler mutsuz
Kuşkusuz günümüzde herkesin mutsuz ya da herkesin
mutlu olduğu bir toplum ya da bir dünya mevcut değil. Yani aynı anda bir ülkede
her ikisi de mevcut. Bu kapitalizmin ürettiği bir durum. Yani mutluluk sadece
göreli bir kavram değil, aynı zamanda içinde yaşadığımız düzende başta sınıfsal
eşitsizlikler olmak üzere, her türden eşitsizlikler üretiliyor. Bu
eşitsizlikler kendini gelir ve servet eşitsizliği, toplumsal cinsiyet
eşitsizliği, halklar ve kimlikler arasındaki eşitsizlikler biçiminde
gösteriyor.
Türkiye’deki en alttakilerin yani en mutsuzların
kimler olduğunu tahmin edebiliriz. En mutsuzların, milli gelirden ancak üçte
birin altında pay alabilen ve çok büyük bir kısmı açlık sınırının altında kalan
bir asgari ücret karşılığında haftada 48 saatten fazla çalışan 10 milyona yakın
asgari ücretli işçi ve çok büyük bir kısmı açlık sınırının altında gelir elde edebilen
16 milyona yakın emeklinin olması sürpriz değil.
Bunlara bir de artık ekip biçemediği için iyice
yoksullaşan köylüleri, küçük üreticileri, küçük esnafı, şiddete uğratılan
kadınları, iş bulamayan üniversite mezunu gençleri, okulunda günde bir öğün
dahi ücretsiz yemek yiyemeyen okul çocuklarını, çocuk işçileri ve
ötekileştirilen diğer kimliklere ve inançlara sahip yurttaşlarımızı ekleyebiliriz.
Kısaca BM’nin Mutluluk Endeksi bizim mutsuzluğumuzun tescili oldu.
Mutlu
olabilmek için iki yol
Sosyal adaletin ve demokrasinin var olduğu ve tüm
kurumlarıyla işlediği bir toplumda, anayasa tarafından güvence altına alınmış
hak ve özgürlüklerini herhangi bir kısıtlamaya uğramadan kullanabilen, özgürce
düşüncelerini açıklayabilen ve örgütlenebilen, kimliği yüzünden
ötekileştirilmeyen, ırkçılığa, ayrımcılığa ve şovenizme maruz bırakılmayan barış
içinde yaşayan gelişmiş bir toplumda insanların genel olarak mutlu olduklarını varsayabiliriz.
Bir başka anlatımla, otoriter rejimler altında en
temel hak ve özgürlüklerini dahi kullanamayan, yoksulluk sınırının altında,
hatta açlık sınırında yaşamak zorunda bırakılan, en temel sağlık, eğitim ve
sosyal koruma hizmetlerinden yeterince yararlanamayan, depremler, seller, su
baskınları gibi felaketler karşısında çaresiz bırakılan, devletin yeterince
yardım elini uzatmadığı ülkelerde yaşayan insanların mutsuz insanlar olduklarını
ileri sürmek son derece gerçekçi olur.
Barış,
demokrasi, sosyal adalet, iş ve ekmek…
Kısaca, mutlu olabilmek için öncelikle barış,
demokrasi ve sosyal adaletin olması, aynı zamanda da insanların maddi
ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri ve ekonomik refah düzeylerini
yükseltebilmeleri gerekiyor. Bunun için de adil bir gelir bölüşümü mutlu bir
ülke için bir ön koşul. Çünkü adaletsiz bir düzende sadece toplam ekonomik refah
düzeyinin yükselmesi emekçi halkların mutlu olmaları için yeterli olmuyor.
Demokratik
bir toplumda mutlu olmak daha kolay
İnsanların ekonomik mutluluğunu ve ekonominin iyilik
derecesini ölçme konusunda ekonomik büyüme kavramının ötesine geçen yeni kavramlara
ve ölçme yöntemlerine ihtiyaç olduğu açık. Dünyanın her yerindeki insanların
karşı karşıya kaldığı acıları hafifletmek istiyorsak, sistemin dışına çıkma
cesaretinden daha fazlasını göstermeli ve mutsuzluk yaratan ekonominin yerine gerçekçi
bir “mutluluk ekonomisi” inşa etmeliyiz.
Demokratik bir toplumda ve ekonomide, bu toplumdaki
üretim ve bölüşüm ilişkilerinin farklılığına bağlı olarak ekonominin iyi olma
halini ve insanların mutluluğunu ölçecek farklı ölçme biçimlerine ihtiyacımız
olacak. Ancak bunun için mevcuttan tamamen farklı bir ekonomi örgütlenmesi şart.
Öyle ki sadece piyasaların yerine devleti koymak sorunu çözmeyecek, aynı
zamanda ekonomiyi, radikal bir biçimde demokratikleştirmek gerekecek.
Yerelleşme mutluluğu artırır
Bu bağlamda küreselleşmenin ve hiyerarşik bir merkezileşmenin
panzehri olarak yerelleşmeyi seçebiliriz. Çünkü Türkiye’deki GSYH büyümesi tam
da son 40 yılın neo-liberal küreselleşmesinin sonucunda gerçekleşti ancak, özellikle
de son on yılda, bunun sürdürülemez olduğu gerçeği ortaya çıktı ve kişi başı
gelir 2013 yılı seviyesinin %30 altına kadar geriledi.
İnsanların geçim kaynakları yok edildi, bu yüzden de insanlar
iş bulabilmek için kalabalık, kirli şehirlere göç etmek zorunda kaldılar. Böylece
beden ve ruh sağlıkları bozuldu. Yerel dükkânlar, bakkallar, küçük mağazalar
yerlerini ruhsuz süpermarketlere ve zincir marketlere, marka mağazalara bırakırken
insani ilişkiler ortadan kaldırıldı. Yerel diyetler yerini fast food gıda
zincirlerine bıraktığında ise kanser, diyabet, obezite, kalp ve damar
hastalıkları başta olmak üzere ölümcül hastalıklarda patlama yaşandı.
Ülkede son 22 yıldır uygulanmakta olan neo-liberal tarım
politikası ise küçük üreticileri, küçük çiftçileri, hayvancılıkla geçinenleri, balıkçıları
ve yerel gıda ekonomilerini ortadan kaldırırken, özellikle de ithalatçı
kapitalist tarım işletmelerinin kârlarını en üst düzeye çıkardı.
Sözde bir “kalkınma, gelişme ve büyüme” adı altında
yerel küçük üretime son verilirken, köylerin, kasabaların ve kentlerin ana
caddelerinin yerelleşmiş, topluluk merkezli ekonomilerinin altı oyuldu ve yerini
sürekli olarak alışveriş merkezleri, alışveriş bölgeleri ve otoyollar etrafında
planlanan genişleyen banliyöler aldı.
Bu sorunların kökten çözümü üretim, tüketim, dağıtım
ve mülkiyet ilişkilerini kökten değiştirmekten geçiyor. Bunun için bugünden atılacak
adım demokratik, katılımcı, dayanışmacı ve barış içindeki bir ekonominin inşa
edilmesidir. Böyle bir ekonomi paradigmasının en önemli unsuru ise
yerelleşmedir. Çünkü ekonomik yerelleştirme, mutluluk ekonomisidir, insanlar
arasındaki ve insanlarla doğa arasındaki ilişkileri yeniden dokumanın kalıcı-sistemik
bir yoludur.
Dip notlar:
(1) Birleşmiş
Milletler Kalkınma Programı UNDP), Belirsiz Zamanlar, Huzursuz Yaşamlar-
İnsani Gelişme Raporu 2021-2022 Özet (Ekim 2022).
(2) https://www.weforum.org/reports/global-risks-report-2023
(11 January 2023).
(3) John
F. Helliwell, Richard Layard, Jeffrey D. Sachs,
Jan-Emmanuel
De Neve, Lara B. Aknin and Shun Wang, World Happiness Report 2025, University
of Oxford: Wellbeing Research Centre.
(4) TÜİK,
Yaşam Memnuniyeti Araştırması, 2024 (17 Şubat 2025).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder