Otoriterliğin
Panzehri (2): Direniş ve Ortak Mücadele
Mustafa
Durmuş
20 Haziran 2025
Demokratikleşmenin
(ve Türkiye özelinde barışın) bir diğer önemli ögesi örgütlü direnç ya da direniştir.
Nakagawa direnci üç ana başlıkta ele alıyor: “Yapısal Direnç”, “Kültürel Direnç” ve “Ortak
Mücadele”. (1)
Yapısal
Direnç
Demokratik kurumların
otoriterleşmeye set oluşturabilmesi için öncelikli olarak yapısal bir direnç
örülmelidir. Bunun için de sırasıyla kurumsal/örgütsel çokluğa ihtiyaç duyulur.
Yani aynı anda iktidar tarafından ele geçirilemeyecek kadar çok kurumun
varlığı, farklı güç merkezlerinin birbirini kontrol etmesi, gerektiğinde sığınak
sağlayacak yerel yapıların varlığı ve uluslararası bağlantılar gereklidir.
Bu bağlamda taban
hareketleri, demokrasinin sadece oy vermekten ibaret olmadığını göstererek
demokrasiyi anlamlı ve erişilebilir kılan yerel örgütlenme yoluyla güçlerini
ortaya koyarlar. Çünkü demokrasi hem seçimler yoluyla hem de seçimler arasında
ve ötesinde topluluklar harekete geçtiğinde ve taleplerde bulunduğunda etkin
olarak işler. Yerel düzeyde direniş mücadelesine başlamak ise daha doğrudan
etki yaratmaya olanak tanır ve temelden dayanıklılık inşa eder. Ayrıca, yerel
örgütlenmeler daha şeffaf ve hesap verebilir hale geldiklerinde halkın yerel
kurumlara olan güvenini de artırır.
Güçlü
yerel yapılar örgütlenmeli
Bu nedenle yerelleşme
ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi çok önemlidir. Nitekim bugünlerde gücü
tek elde toplayabilmek için İktidar Blokunun yeni bir yerel yönetimler yasası
ile yerel demokratik güçleri tamamen pasifize etmek istemesi tesadüf değildir.
Ayrıca birbirini çapraz
kesen çıkarların ortaya çıkarılarak, aradaki bağların sıkılaştırılması gereklidir.
Çünkü Türkiye’de yaşandığı gibi, bir kısım sermaye de otoriterlikten payını
alıyor. Yani iş dünyasının da hukukun üstünlüğüne ihtiyaç duyduğu gerçeği pragmatik
olarak değerlendirilmelidir.
Bunun dışında
otoriter rejimi uluslararası anlaşmalara bağlı kalmaya zorlamak, bu yönde
uluslararası ekonomik ilişkileri devreye sokmak (AB üyeliği gibi), diaspora
topluluklarının baskı yapmasını sağlamak ve uluslararası af örgütü ya da insan
hakları örgütleri gibi örgütlerin rejimi takibe almalarını sağlamak son derece
önemlidir.
Kültürel Direnç
İkinci
olarak, çoğulcu kültür
otoriterliğe karşı antikorlar yaratır. Bu nedenle de demokratik alışkanlıkları,
barışçıl protesto becerilerini; meslek etiğini (gerçeğe bağlı gazeteciler, hukukun
üstünlüğünü savunan avukatlar, bağımsızlığını koruyan akademisyenler, tüm
hastalara hizmet veren doktorlar gibi) ve sivil ağları (dayanışmayı önceleyen dernekleşmeyi,
durumdan bağımsız iletişim kanalları, karşılıklı yardım geleneklerini) harekete
geçirmek gerekir.
Sorunları
içselleştirmek!
Bu bağlamda öncelikle
soyut politikalara değil, insanlara odaklanmak için eylemleri insan hikayeleri
etrafında biçimlendirmek yani sorunları insanileştirmek (içselleştirmek) gerekir.
Ayrıca adaletsiz bir iktidarla
mücadele etmek için mizah da kullanılmalıdır. Bu bağlamda, eleştirmek istenilen
kurumların kişiliğine bürünmek, onların dilinden konuşup, mantıklarını
saçmalığa kadar yükselterek, kusurlarını ve çelişkilerini ortaya çıkarmak
yararlı olabilir.
Mizahın ve
hicvin gücü
Otoriter rejimler “yanılmazlık”
imajını korumaya dayanırlar. Onların seslerini taklit etmek onları
silahsızlandırır ve izleyicileri rahatsız edici gerçeklerle yüzleşmeye zorlar. Ancak
mizah ve eleştiriyi her zaman iktidarda olana yöneltmek gerekir. Hiciv ise
kontrolü elinde tutanların başarısızlıklarını ortaya koyarak
marjinalleştirilmiş olanları güçlendirmek amacıyla kullanılmalıdır.
Diğer yandan, otoriter
iktidarlardan karşı saldırılar geleceği de bilinmelidir. Böylece dezenformasyona
veya yasal zorluklara karşı net mesajlar ve kamuoyu desteği ile karşı koymaya
hazır olmak gerekir. Mizahın bir başa
çıkma mekanizmasından daha fazlası olduğunu, değişim için bir silah olduğunu unutmamak
gerekir.
Otoriterlik
karşısında absürtlük, iktidardakilerin çelişkilerini ve ahlaki
başarısızlıklarını yansıtan bir aynadır. Hiciv ve ‘yaratıcı şiddetsiz direniş’ ten
yararlanarak otoriter anlatılara meydan okunmalıdır. Kamuoyu desteği harekete
geçirilmeli ve dünyaya başka bir yolun mümkün olduğu gösterilmelidir.
Kışkırtıcı, esprili
ve görsel olarak ilgi çeken eylemler oluşturarak medyanın dikkati çekilebilir ve
internette viral olmak sağlanabilir. Medyada yer almak mesajın erişimini artırır ve
normalde göz ardı edilebilecek konuların konuşulmasını sağlar. Günümüzün
dijital çağında, iyi uygulanmış şakalar küresel görünürlük kazanabilir ve ulus
ötesi dayanışma oluşturmak gibi önemli bir amaca hizmet edebilir. (2)
Ortak
Mücadele
Son
olarak, demokratikleşmenin
en önemli ögesi ortak mücadeledir. Bu otoriter tehditlere karşı geniş
koalisyonlar oluşturmak anlamına gelir. Tarihsel örneklere bakıldığında bu
yönde olmak üzere; dini ve seküler grupların iş birliği yaptıkları, kırsal ve
kentsel çıkarların yan yana hizalandığı, eski rakiplerin yeni müttefikler oluşturdukları
çok sayıda örneğin var olduğu görülebilir.
Nitekim Şili'de geniş
bir demokrasi koalisyonunun referandumda diktatör Pinochet'i yenmesi böyle bir
ortaklaşmanın ürünüdür. Keza güncel bir örnek olarak Güney Kore’de darbenin
püskürtülmesi verilebilir. Bu ülkede askeri yönetime direnen güçlü bir sivil
toplum, protestolara öncülük eden öğrenci hareketleri, işçi sendikalarının
grevler düzenlemesi, ahlaki otoriteye sahip dini grupların desteği, iş dünyasının
son tahlilde demokrasiye sahip çıkması darbeyi boşa çıkardı.
19 Mart Sivil
Darbe Girişimi Geniş Halk Koalisyonlarının Kurulmasına Neden Oldu!
Keza Türkiye’de 19
Mart Sivil Darbe Girişiminin başta öğrenciler olmak üzere sokakları tutan
yüzbinlerce insan tarafından püskürtülmesi, en geniş koalisyonların demokrasi
için başarılı bir mücadele verebileceklerinin somut kanıtıdır.
Bu bağlamda
TÜRK-İŞ’in, 18 Haziran’da binlerce işçinin katılımıyla, iktidarın tavrı
yüzünden tıkanan Kamu Çerçeve Protokolü görüşmelerini protesto etmek için, Hazine
ve Maliye Bakanlığı önüne kadar yürüyerek eylem yapması ve bu ayın sonlarına
doğru bazı sendikaların greve gidecek olması son derece önemlidir.
Diğer yandan bu
eylemlerin, en az 600 bin işçiye yüksek enflasyon karşısında eriyen ücretlerini
yükseltebilme imkânı sağlarken, aynı zamanda demokratikleşmeye hizmet
edeceğinin de bilincinde olmak gerekir. Bunu sağlayacak olan şey kuşkusuz,
sendikaların işçileri bu yönde bilinçlendirmeleri ve bu eylemleri birer emek,
demokrasi ve barış mücadelesi aracı olarak görmelerini sağlamalarıdır.
Sonuç
Olarak
▪Tarih, otoriterliğin
şiddete, durgunluğa ve nihayetinde çöküşe yol açtığını, çoğulcu demokrasilerin
ise dikkate değer bir direnç ve uyum kabiliyeti gösterdiğini defalarca ortaya
koydu. Bu yüzden de çoğulcu demokrasi ve alternatifleri arasındaki seçim sadece
entelektüel ya da akademik bir seçim değildir. Aslında çoğulcu demokrasi bir
seçim değil, acilen inşa edilmesi gereken acil olarak yerine getirilmesi
gereken bir görevdir.
▪Diğer yandan çoğulcu
demokrasinin inşası ve sürdürülmesi asla tamamlanmış bir iş olarak görülmemelidir.
Aksine demokratikleşme sürekli bir mücadeleyi gerektirir. G. Orwell’in dediği
gibi (1984), “insanın burnunun önündekini görebilmesi için sürekli mücadele
etmesi gerekir”. Yani demokratikleşme mücadelesi yılları alabilir.
▪Her kuşak; mevcut çoğulcu
kurumları otoriter tehditlere karşı savunmak, bu kurumları yeni zorluklara ve
fırsatlara uyarlamak, daha önce marjinalize edilmiş gruplara doğru kapsayıcılığı
genişletmek, demokratik kültür ve uygulamaları derinleştirmek, farklılıklar arasında
köprüler kurmak ve tüm bunları barış içinde yapmak zorundadır.
▪ Barışı ve demokratikleşmeyi sağlamak için;
yerel demokratik ağlar, işçi sendikaları, diğer emek ve meslek örgütleri, barış
örgütleri, kadın ve ekoloji hareketleri, akademisyenler, demokratik kitle
örgütleri ve sivil toplum ağları gibi örgütlü ve güçlü bileşenler harekete
geçmeli ve bu yönde olmak üzere muhalefet partilerini ve Meclisteki
milletvekillerini harekete geçirmelidirler.
▪Yurttaşların dijital
alan dışında bağlantı kurabilecekleri, örgütlenebilecekleri ve dayanışma inşa
edebilecekleri diğer kamusal alanlar oluşturulmalıdır. Bunun için ülke çapında
yerel meclis örgütlenmelerinin (HDK, THM ve diğer yerel sivil inisiyatifler
gibi) örgütlenmesi ve yaygınlaştırılması gereklidir.
Çünkü böyle fiziksel
alanlar demokratik direniş için çok önemli bir altyapı sağlarlar. Yerel
örgütlenmeler, dirençli ağlar kurarak, yerel düzeyde örgütlenerek, demokratik
kurumları destekleyerek ve amaç birliğini koruyarak, otoriter eğilimlere karşı
güçlü bir karşı güç olarak hizmet edebilirler. (3)
▪Çoğulculuk, toplumu
organize etmek için birçok seçenek arasından sadece biri değil, zaman içinde
farklı popülasyonları barışçıl, meşru ve etkili bir şekilde yönetmeyi uman
herhangi bir siyasi sistem için temel ön koşuldur. Hukukun üstünlüğü bunun yapısal
temelini ve demokratik kurumlar da operasyonel çerçevesini oluşturur.
Yani bugünün birbirine
bağlı ve hızla değişen çoklu krizlerin yaşandığı dünyasında, çoklu
perspektifleri bir araya getirme, yeni koşullara uyum sağlama ve çatışmaları
barışçıl bir şekilde çözme kapasitesi her zamankinden daha önemli hale geldi. Çünkü
bunun alternatifi olan otoriter-faşizan iktidarlar bütünsel bir toplumsal çöküşe
yol açıyor.
Bu nedenle çoğulcu
demokrasinin savunulması partizan bir tutum değil, insanın ve doğanın geleceği açısından
bir zorunluluktur. Sürekli uyanık kalma, sürekli adaptasyon ve her kuşağın
yenilenmiş bağlılığını gerektirir. Bu iş zordur ve asla tamamlanamaz, ancak
alternatifi olan otoriterliğe-faşizme ve savaşlara doğru gidiş, bu çabayı
sadece değerli değil aynı zamanda zaruri de kılıyor.
Özcesi, küresel
olarak artan otoriterleşme sorunlarıyla ve hemen yakınımızda devam eden
savaşlar nedeniyle, çoğulcu demokrasiyi ve barışı anlamak ve güçlendirmek her
zamankinden daha önemlidir. İnsan özgürlüğü, onuru ve refahının geleceği,
farklılıklarımızı yıkıcı değil, yapıcı bir şekilde yönlendiren sistemler
altında çeşitliliğimiz içinde birlikte ve barış içinde yaşama becerimize
bağlıdır.
▪Sonuç olarak, bu
perspektif doğrultusunda; barış ve demokratikleşme süreçlerinin korunması ortak
hedefine odaklanmak için iç anlaşmazlıkları geçici olarak bir kenara bırakarak ,akut,
büyük resimdeki otokratik tehlikeye karşı birleşmiş “geniş bir demokrasi cephesi”
inşa edilmelidir. Bu bağlamda, seçilmiş milletvekillerinden tabandaki aktivistlere;
işçi sendikalarından diğer emek ve meslek örgütlerine kadar, tüm demokratik
yapılarca, barışçıl grev, boykot, şiddetsiz protesto eylemleri aktif olarak desteklenmelidir.
Dip Notlar:
(1)
https://antiauthoritarianplaybook.substack.com/p/what-to-do-now (8 May 2025).
(2)
https://antiauthoritarianplaybook.substack.com/p/laughter-really-is-good-medicine (26 May 2025).
(3)
https://protectdemocracy.org/how-to-protect-democracy (10 Haziran 2025).