19 Haziran 2025 Perşembe

Ortak Mücadele

 

Otoriterliğin Panzehri (2): Direniş ve Ortak Mücadele

Mustafa Durmuş

20 Haziran 2025

Demokratikleşmenin (ve Türkiye özelinde barışın) bir diğer önemli ögesi örgütlü direnç ya da direniştir. Nakagawa direnci üç ana başlıkta ele alıyor:  “Yapısal Direnç”, “Kültürel Direnç” ve “Ortak Mücadele”. (1)

Yapısal Direnç

Demokratik kurumların otoriterleşmeye set oluşturabilmesi için öncelikli olarak yapısal bir direnç örülmelidir. Bunun için de sırasıyla kurumsal/örgütsel çokluğa ihtiyaç duyulur. Yani aynı anda iktidar tarafından ele geçirilemeyecek kadar çok kurumun varlığı, farklı güç merkezlerinin birbirini kontrol etmesi, gerektiğinde sığınak sağlayacak yerel yapıların varlığı ve uluslararası bağlantılar gereklidir.

Bu bağlamda taban hareketleri, demokrasinin sadece oy vermekten ibaret olmadığını göstererek demokrasiyi anlamlı ve erişilebilir kılan yerel örgütlenme yoluyla güçlerini ortaya koyarlar. Çünkü demokrasi hem seçimler yoluyla hem de seçimler arasında ve ötesinde topluluklar harekete geçtiğinde ve taleplerde bulunduğunda etkin olarak işler. Yerel düzeyde direniş mücadelesine başlamak ise daha doğrudan etki yaratmaya olanak tanır ve temelden dayanıklılık inşa eder. Ayrıca, yerel örgütlenmeler daha şeffaf ve hesap verebilir hale geldiklerinde halkın yerel kurumlara olan güvenini de artırır.

Güçlü yerel yapılar örgütlenmeli

Bu nedenle yerelleşme ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi çok önemlidir. Nitekim bugünlerde gücü tek elde toplayabilmek için İktidar Blokunun yeni bir yerel yönetimler yasası ile yerel demokratik güçleri tamamen pasifize etmek istemesi tesadüf değildir.

Ayrıca birbirini çapraz kesen çıkarların ortaya çıkarılarak, aradaki bağların sıkılaştırılması gereklidir. Çünkü Türkiye’de yaşandığı gibi, bir kısım sermaye de otoriterlikten payını alıyor. Yani iş dünyasının da hukukun üstünlüğüne ihtiyaç duyduğu gerçeği pragmatik olarak değerlendirilmelidir.

Bunun dışında otoriter rejimi uluslararası anlaşmalara bağlı kalmaya zorlamak, bu yönde uluslararası ekonomik ilişkileri devreye sokmak (AB üyeliği gibi), diaspora topluluklarının baskı yapmasını sağlamak ve uluslararası af örgütü ya da insan hakları örgütleri gibi örgütlerin rejimi takibe almalarını sağlamak son derece önemlidir.

Kültürel Direnç

İkinci olarak, çoğulcu kültür otoriterliğe karşı antikorlar yaratır. Bu nedenle de demokratik alışkanlıkları, barışçıl protesto becerilerini; meslek etiğini (gerçeğe bağlı gazeteciler, hukukun üstünlüğünü savunan avukatlar, bağımsızlığını koruyan akademisyenler, tüm hastalara hizmet veren doktorlar gibi) ve sivil ağları (dayanışmayı önceleyen dernekleşmeyi, durumdan bağımsız iletişim kanalları, karşılıklı yardım geleneklerini) harekete geçirmek gerekir.

Sorunları içselleştirmek!

Bu bağlamda öncelikle soyut politikalara değil, insanlara odaklanmak için eylemleri insan hikayeleri etrafında biçimlendirmek yani sorunları insanileştirmek (içselleştirmek) gerekir. 

Ayrıca adaletsiz bir iktidarla mücadele etmek için mizah da kullanılmalıdır. Bu bağlamda, eleştirmek istenilen kurumların kişiliğine bürünmek, onların dilinden konuşup, mantıklarını saçmalığa kadar yükselterek, kusurlarını ve çelişkilerini ortaya çıkarmak yararlı olabilir.

Mizahın ve hicvin gücü

Otoriter rejimler “yanılmazlık” imajını korumaya dayanırlar. Onların seslerini taklit etmek onları silahsızlandırır ve izleyicileri rahatsız edici gerçeklerle yüzleşmeye zorlar. Ancak mizah ve eleştiriyi her zaman iktidarda olana yöneltmek gerekir. Hiciv ise kontrolü elinde tutanların başarısızlıklarını ortaya koyarak marjinalleştirilmiş olanları güçlendirmek amacıyla kullanılmalıdır. 

Diğer yandan, otoriter iktidarlardan karşı saldırılar geleceği de bilinmelidir. Böylece dezenformasyona veya yasal zorluklara karşı net mesajlar ve kamuoyu desteği ile karşı koymaya hazır olmak gerekir.   Mizahın bir başa çıkma mekanizmasından daha fazlası olduğunu, değişim için bir silah olduğunu unutmamak gerekir.

Otoriterlik karşısında absürtlük, iktidardakilerin çelişkilerini ve ahlaki başarısızlıklarını yansıtan bir aynadır. Hiciv ve ‘yaratıcı şiddetsiz direniş’ ten yararlanarak otoriter anlatılara meydan okunmalıdır. Kamuoyu desteği harekete geçirilmeli ve dünyaya başka bir yolun mümkün olduğu gösterilmelidir.

Kışkırtıcı, esprili ve görsel olarak ilgi çeken eylemler oluşturarak medyanın dikkati çekilebilir ve internette viral olmak sağlanabilir.   Medyada yer almak mesajın erişimini artırır ve normalde göz ardı edilebilecek konuların konuşulmasını sağlar. Günümüzün dijital çağında, iyi uygulanmış şakalar küresel görünürlük kazanabilir ve ulus ötesi dayanışma oluşturmak gibi önemli bir amaca hizmet edebilir. (2)

Ortak Mücadele

Son olarak, demokratikleşmenin en önemli ögesi ortak mücadeledir. Bu otoriter tehditlere karşı geniş koalisyonlar oluşturmak anlamına gelir. Tarihsel örneklere bakıldığında bu yönde olmak üzere; dini ve seküler grupların iş birliği yaptıkları, kırsal ve kentsel çıkarların yan yana hizalandığı, eski rakiplerin yeni müttefikler oluşturdukları çok sayıda örneğin var olduğu görülebilir.

Nitekim Şili'de geniş bir demokrasi koalisyonunun referandumda diktatör Pinochet'i yenmesi böyle bir ortaklaşmanın ürünüdür. Keza güncel bir örnek olarak Güney Kore’de darbenin püskürtülmesi verilebilir. Bu ülkede askeri yönetime direnen güçlü bir sivil toplum, protestolara öncülük eden öğrenci hareketleri, işçi sendikalarının grevler düzenlemesi, ahlaki otoriteye sahip dini grupların desteği, iş dünyasının son tahlilde demokrasiye sahip çıkması darbeyi boşa çıkardı.

19 Mart Sivil Darbe Girişimi Geniş Halk Koalisyonlarının Kurulmasına Neden Oldu!

Keza Türkiye’de 19 Mart Sivil Darbe Girişiminin başta öğrenciler olmak üzere sokakları tutan yüzbinlerce insan tarafından püskürtülmesi, en geniş koalisyonların demokrasi için başarılı bir mücadele verebileceklerinin somut kanıtıdır.

Bu bağlamda TÜRK-İŞ’in, 18 Haziran’da binlerce işçinin katılımıyla, iktidarın tavrı yüzünden tıkanan Kamu Çerçeve Protokolü görüşmelerini protesto etmek için, Hazine ve Maliye Bakanlığı önüne kadar yürüyerek eylem yapması ve bu ayın sonlarına doğru bazı sendikaların greve gidecek olması son derece önemlidir.

Diğer yandan bu eylemlerin, en az 600 bin işçiye yüksek enflasyon karşısında eriyen ücretlerini yükseltebilme imkânı sağlarken, aynı zamanda demokratikleşmeye hizmet edeceğinin de bilincinde olmak gerekir. Bunu sağlayacak olan şey kuşkusuz, sendikaların işçileri bu yönde bilinçlendirmeleri ve bu eylemleri birer emek, demokrasi ve barış mücadelesi aracı olarak görmelerini sağlamalarıdır.

Sonuç Olarak

Tarih, otoriterliğin şiddete, durgunluğa ve nihayetinde çöküşe yol açtığını, çoğulcu demokrasilerin ise dikkate değer bir direnç ve uyum kabiliyeti gösterdiğini defalarca ortaya koydu. Bu yüzden de çoğulcu demokrasi ve alternatifleri arasındaki seçim sadece entelektüel ya da akademik bir seçim değildir. Aslında çoğulcu demokrasi bir seçim değil, acilen inşa edilmesi gereken acil olarak yerine getirilmesi gereken bir görevdir.

▪Diğer yandan çoğulcu demokrasinin inşası ve sürdürülmesi asla tamamlanmış bir iş olarak görülmemelidir. Aksine demokratikleşme sürekli bir mücadeleyi gerektirir. G. Orwell’in dediği gibi (1984), “insanın burnunun önündekini görebilmesi için sürekli mücadele etmesi gerekir”. Yani demokratikleşme mücadelesi yılları alabilir.

▪Her kuşak; mevcut çoğulcu kurumları otoriter tehditlere karşı savunmak, bu kurumları yeni zorluklara ve fırsatlara uyarlamak, daha önce marjinalize edilmiş gruplara doğru kapsayıcılığı genişletmek, demokratik kültür ve uygulamaları derinleştirmek, farklılıklar arasında köprüler kurmak ve tüm bunları barış içinde yapmak zorundadır.

Barışı ve demokratikleşmeyi sağlamak için; yerel demokratik ağlar, işçi sendikaları, diğer emek ve meslek örgütleri, barış örgütleri, kadın ve ekoloji hareketleri, akademisyenler, demokratik kitle örgütleri ve sivil toplum ağları gibi örgütlü ve güçlü bileşenler harekete geçmeli ve bu yönde olmak üzere muhalefet partilerini ve Meclisteki milletvekillerini harekete geçirmelidirler.

▪Yurttaşların dijital alan dışında bağlantı kurabilecekleri, örgütlenebilecekleri ve dayanışma inşa edebilecekleri diğer kamusal alanlar oluşturulmalıdır. Bunun için ülke çapında yerel meclis örgütlenmelerinin (HDK, THM ve diğer yerel sivil inisiyatifler gibi) örgütlenmesi ve yaygınlaştırılması gereklidir.

Çünkü böyle fiziksel alanlar demokratik direniş için çok önemli bir altyapı sağlarlar. Yerel örgütlenmeler, dirençli ağlar kurarak, yerel düzeyde örgütlenerek, demokratik kurumları destekleyerek ve amaç birliğini koruyarak, otoriter eğilimlere karşı güçlü bir karşı güç olarak hizmet edebilirler. (3)

▪Çoğulculuk, toplumu organize etmek için birçok seçenek arasından sadece biri değil, zaman içinde farklı popülasyonları barışçıl, meşru ve etkili bir şekilde yönetmeyi uman herhangi bir siyasi sistem için temel ön koşuldur. Hukukun üstünlüğü bunun yapısal temelini ve demokratik kurumlar da operasyonel çerçevesini oluşturur.

Yani bugünün birbirine bağlı ve hızla değişen çoklu krizlerin yaşandığı dünyasında, çoklu perspektifleri bir araya getirme, yeni koşullara uyum sağlama ve çatışmaları barışçıl bir şekilde çözme kapasitesi her zamankinden daha önemli hale geldi. Çünkü bunun alternatifi olan otoriter-faşizan iktidarlar bütünsel bir toplumsal çöküşe yol açıyor.

Bu nedenle çoğulcu demokrasinin savunulması partizan bir tutum değil, insanın ve doğanın geleceği açısından bir zorunluluktur. Sürekli uyanık kalma, sürekli adaptasyon ve her kuşağın yenilenmiş bağlılığını gerektirir. Bu iş zordur ve asla tamamlanamaz, ancak alternatifi olan otoriterliğe-faşizme ve savaşlara doğru gidiş, bu çabayı sadece değerli değil aynı zamanda zaruri de kılıyor.

Özcesi, küresel olarak artan otoriterleşme sorunlarıyla ve hemen yakınımızda devam eden savaşlar nedeniyle, çoğulcu demokrasiyi ve barışı anlamak ve güçlendirmek her zamankinden daha önemlidir. İnsan özgürlüğü, onuru ve refahının geleceği, farklılıklarımızı yıkıcı değil, yapıcı bir şekilde yönlendiren sistemler altında çeşitliliğimiz içinde birlikte ve barış içinde yaşama becerimize bağlıdır.

▪Sonuç olarak, bu perspektif doğrultusunda; barış ve demokratikleşme süreçlerinin korunması ortak hedefine odaklanmak için iç anlaşmazlıkları geçici olarak bir kenara bırakarak ,akut, büyük resimdeki otokratik tehlikeye karşı birleşmiş “geniş bir demokrasi cephesi” inşa edilmelidir. Bu bağlamda, seçilmiş milletvekillerinden tabandaki aktivistlere; işçi sendikalarından diğer emek ve meslek örgütlerine kadar, tüm demokratik yapılarca, barışçıl grev, boykot, şiddetsiz protesto eylemleri aktif olarak desteklenmelidir.

Dip Notlar:

(1)    https://antiauthoritarianplaybook.substack.com/p/what-to-do-now (8 May 2025).

(2)    https://antiauthoritarianplaybook.substack.com/p/laughter-really-is-good-medicine (26 May 2025).

(3)    https://protectdemocracy.org/how-to-protect-democracy (10 Haziran 2025).

 

 

 

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder