YENİ ANAYASA İLE BÜTÇEYİ KİM YAPACAK, KİM UYGULAYACAK,
KİM DENETLEYECEK?
Mustafa
Durmuş
13 Nisan 2017
Eski Gelirler Genel Müdürü ve eski Hazine
Müsteşarı Mahfi Eğilmez bugün bloğunda bir yazı paylaştı (mahfiegilmez.com /2017/04/anayasa-degisikligiyle-mali-ve-ekonomik.html).
Bu yazısında Eğilmez, anayasa değişikliği
referandumundan “evet” sonucu çıkması halinde bu kararın; kamu bütçesinin
yapılması, denetlenmesi, alınacak vergiler ve yapılacak harcamalar ve halkın
bütçe yapma hakkı üzerindeki olumsuz etkilerini ele alıyor.
Böyle bir değişikliğin kabul edilmesi
durumunda, Cumhurbaşkanının; bütçeyi hazırlamak, vergi oranlarını ve muafiyet
ve istisna konularını ve miktarlarını, vergi indirimlerini belirlemek, yeni
vergi benzeri fonlar koymak, istenildiği biçimde ve yere harcama yapmak ve
bunun hesabını da parlamento dâhil hiçbir seçilmiş organa vermemek biçiminde şu
anki sistemde olmayan bir güce sahip olacağını ve bu gücün sadece başkan değil,
herhangi bir atanmış yardımcısı tarafından da kullanılabileceğinin altını
çiziyor.
Devlet bütçesi, maliye, hazine, borç yönetimi
vb konularda hem teorik bilgiye, hem de yıllarca yürüttüğü üst düzey bürokratik
görevler nedeniyle derin bir uygulama bilgisine ve deneyimine sahip bulunan
Eğilmez’in bu uyarılarını dikkate almak gerekiyor.
Bizim ekleyebileceğim şeyler ise şunlar
olabilir:
Devlet bütçeleri çok önemli siyasal, ekonomik
ve yönetsel belgeler. Zira hükümetlerin faaliyetlerine meşruiyet
kazandırıyorlar, onları yasal kılıyorlar. Bütçeler aynı zamanda bir ülkedeki
mevcut sosyal sınıflar arasındaki ekonomik ve demokratik kavganın en önemli
alanlarından birini oluşturuyorlar. Egemen - yöneten sınıfların en önemli
ekonomi ve maliye politikası araçları durumundalar. Ayrıca bir iktidarın
bütçesine bakılarak onun emek, demokrasi, sosyal haklar ve özgürlükler, insan
hakları, farklı etnik kimlikler ve inanç grupları ve farklı cinsiyetlere nasıl
yaklaştığını anlayabilmek mümkün.
Halktan toplanan vergilerin ve diğer kamu
gelirlerinin ve bunlara dayalı olarak yapılan harcamaların miktarının ne
olacağı, bunların kimlerden alınıp, kimlere, nerelere yapılacağı, ne kadarlık
bir borçlanma yapılacağı gibi toplumun tümünü ekonomik ve sosyal olduğu kadar,
politik olarak da etkileyen tüm bu işlemler bütçeler aracılığıyla gerçekleştiriliyor.
Katılımcı değil, tek kişinin belirleyiciliği
esas!
Bu nedenle de bütçelerin demokratik bir
biçimde, halkın ve onun demokratik bir biçimde seçilmiş örgütlerince, aşağıdan
yukarıya doğru, katılımcı bir biçimde yapılması, demokratik süreçlerde
görüşülüp kabul edilmesi ve şeffaf ve hesap sorulabilir bir biçimde uygulanması
ve denetlenmesi ve tüm bu işlemlerin bir tek kişiye ya da onun tarafından
temsil edilen bir küçük azınlığa bırakılmaması son derece önemli. Oysa Pazar
günü oylanacak olan anayasa değişikliği ile getirilmek istenen bütçe yapma
sistemi en geniş katılımı değil, tek kişinin belirleyiciliğini hedefliyor.
Milli gelirin neredeyse üçte biri
Bütçenin hayatımız açısından önemini
anlayabilmek için somut olarak 2017 Bütçesinin büyüklüğüne bakmak yeterli. Bu
yıla ait Merkezi Yönetim Bütçesi harcamalarının 645,1 milyar lirayı,
gelirlerinin ise 598,3 milyar lirayı bulması hedeflendi. Buna göre de 50 milyar
liralık bir açık söz konusu ve bunun da borçlanma ile karşılanması amaçlanıyor.
Bu rakamlar kanunlaşan tasarıdaki öngörüler.
Ama yılbaşından bu yana ekonominin desteklenmesi adı altında sermaye
kesimlerine dönük olarak yapılan harcamalar, buna karşılık onlardan alınmayan,
ertelenen vergiler ve referandum için devletin kesenin ağzını açması sonucunda bu
rakamların fazlasıyla aşılacağı ve bütçe açığının da, borçlanma gereğinin de
beklenenin çok üstüne çıkacağı anlaşılıyor. (Bu konuda şu iki önemli yazıyı
okumanızı öneririz:hakanozyildiz.com/…/hazine-son-alt-ayda-borc-alms-buyume-ve…; http://www.hurriyet.com.tr/…/hazine-nakit-aciginda-rekor-ar…).
Kısaca, bu ülkede bir yılda işçilerin,
emekçilerin yaratmış, üretmiş oldukları toplam değerin yaklaşık üçte biri bütçe
adı altında devlete aktarılıyor. İşte, yaratacağı ekonomik ve sosyal etkilerin
büyüklüğü dikkate alındığında, bu kadar büyük bir miktarda bir mali gücün, bunu
kullanma yetkisinin kim ya da kimlerce kullanılacağı kadar, giderek tekelde
toplanması son derece kaygı verici olmalı. Bunu bir de hiç denetlenemez
konumundaki 200 milyar dolarlık bir varlığa sahip olması hedeflenen T. Varlık
Fonu ile birlikte düşündüğümüzde ekonomik ve politik gücün nasıl konsolide
edilmek istendiğini görebiliriz. Bunun telafi edilmesi mümkün olmayan sosyal,
ekonomik ve politik sonuçlarının olduğunu tarih bize defalarca gösterdi.
Bütçe Hakkı ?
Eğilmez’in de altını çizdiği gibi, bu durum
bir yanıyla bir hak kaybı ile de ilgili. Yani “Bütçe Hakkı” adı verilen ve
Dünyada 1215 yılından bu yana halkın, egemenlerin vergi toplama ve harcama
yetkilerine sınır getirdiği, onu denetlediği bir temel demokratik hak ile
ilgili bir durum söz konusu.
Eğilmez, çok doğru bir tespitle yeni anayasa
değişikliği ile bu hakkın bütünüyle ortada kaldırılacağını söylüyor. Şöyle ki
161. Madde ile artık Bütçe kanun teklifi Hükümet tarafından değil, Saray’da
hazırlanacak ve bu teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Hükümet değil,
Cumhurbaşkanı sunacak. Meclis’in bu teklifi reddetmesi (kanunun çıkarılamaması)
durumunda, bir önceki yılın bütçesi yeniden değerleme oranına göre artırılarak
uygulanacak. Böylece fiilen bütçe yapma yetkisi Meclis’in elinden alınmış
olacak.
Keza bütçe denetiminin son aşaması olan Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı da Cumhurbaşkanı tarafından Türkiye Büyük Millet
Meclisi’ne sunulacak. Böylece bitmiş bir yıla ait bütçe sürecinin resmi olarak
sonlandırılmasında da son sözü Cumhurbaşkanı söylemiş olacak.
73. Madde ise vergi, resim, harç gibi kamu
gelirlerinin kimlerden alınmayacağı, kimlere indirim verileceği, bunların
oranlarının ne olacağı konularını Cumhurbaşkanının yetkisine bırakıyor. 2017
yılında bu çerçevede başta sermaye çevrelerinden olmak üzere 102 milyar liralık
bir verginin alınmayacağı göz önünde tutulduğunda böyle bir yetkinin, kullanan
kişiye ne kadar büyük bir güç sağlayacağı kolayca anlaşılabilir.
Son olarak 167 / 2. Madde ile ithalat, ihracat
ve diğer dış ticaret işlemleri üzerine vergi ve benzeri yükümlülükler dışında
ek mali yükümlülükler koymaya ve bunları kaldırmaya Cumhurbaşkanı yetkili
kılınıyor.
Eğilmez yazısını şöyle bitiriyor:
“Cumhurbaşkanına verilen yetkiler çok daha
geniştir. Burada Cumhurbaşkanı vergi oranlarını değiştirmekten öteye geçmekte
ve vergi ve benzeri yükümlülükler dışında ek yükümlülükler (ki bunlar da fon
gibi adlar taşısa da vergi etkisi yapan yükümlülüklerdir) koyma ve kaldırma
yetkisine sahip kılınmaktadır. Aslında bu yetkinin bakanlar kuruluna bile
verilmesi tartışmalıyken tek kişiye verilmesi üstelik Cumhurbaşkanın seçimle
değil, atamayla gelecek yardımcılarının da bu yetkiyi belirli hallerde
kullanabilmeleri konuyu iyiden iyiye tartışmalı hale getirmektedir”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder