YENİ CEZAEVLERİ: YENİ
İSTİHDAM VE KÂR ALANLARI MI?
Mustafa Durmuş
11 Kasım 2018
Yazılacak, konuşulacak konu bulunmasında zorluk çekilmeyen ülkeler
sıralaması yapılsaydı Türkiye muhtemelen ilk sıralarda yer alırdı. Öyle ki
siyaset, ekonomi, uluslararası ilişkiler, hangi alanda olursa olsun her an, her
saat yeni bir konu ortaya atılıyor ya da yeni bir açıklama yapılıyor. Bunu da
genellikle ülkeyi yöneten iktidar blokunun siyasetçileri yapıyor.
Belki bunlar gündem oluşturmak ya da gündemi değiştirmek için yapılıyor. Ama bu çabalar bizlere en azından sosyal medya aracılığıyla yazmak ve görüşlerimizi belirtmek fırsatı veriyor. Ana akım medyada, hatta yerel basında dahi yer bulma olanağımızın yok denecek kadar az olduğu gerçeği de göz önüne alındığında bunun ne kadar önemli olduğunun altını çizmek gerekiyor.
YOZGAT’A BÜYÜK HİZMET
(!): YENİ BİR CEZAEVİ
Bu açıklamalardan biri “yeni” ya da “akıllı” cezaevleriyle ilgiliydi ve
birkaç gün önce, bir milletvekili tarafından Yozgat’ta çok yakında hizmete
açılacak olan yeni tip cezaevinin tanıtımını sırasında yapıldı.
Yozgat'ta yapımı devam eden yaklaşık 4 bin kişilik T Tipi Kapalı ve Açık
Cezaevinde incelemelerde bulunan Ak Parti Yozgat Milletvekili Yusuf Başer:
"Yakın zamanda açılışını yapacağımız, bacasız fabrika gibi çalışacak
cezaevinin hayırlı olmasını diliyorum." dedi. Bu yeni cezaevinin mahkûm
kapasitesinin daha fazla ve maliyetinin yaklaşık 110 milyon lira olacağını
belirten vekil, cezaevi müdürleri ve diğer personelin hali hazırda atandığını,
bir taraftan da infaz memurları alımının sürdüğünü, cezaevi güvenliğinin
sağlanması için bir tabur asker bulunacağını ve yapımı bittiğinde Yozgat
ekonomisine, esnafına da ciddi anlamda katkısı olacağını" (1) müjdeledi.
Sanırsınız modern teknolojilerle donatılmış bir fabrikanın tanıtımı yapılıyor.
CEZAEVLERİ: EŞİTSİZ,
ADALETSİZ TOPLUMLARIN GERÇEĞİ
Toplumsal sınıf, inanç, cinsiyet eşitsizliği ve etnik ötekileştirmenin
yaygın bir biçimde yaşandığı, sosyal adaletin ve barışın bir türlü
kurulamadığı, Cumhuriyet tarihinin her gününün üçte birinin sıkıyönetimler ve
OHAL’lerle geçirildiği, dört askeri darbe ve darbe girişiminin yapıldığı ve bu
dönemlerde kısıtlanmış burjuva demokrasisinin dahi askıya alındığı, resmi
verilere göre 300 bine yakın hükümlü ve tutuklunun bulunduğu, sadece 70 bin
öğrencinin içinde tutulduğunun ileri sürüldüğü (2) cezaevlerinin işlevinin ne
olduğunu tartışmaya gerek yok.
Ancak anlaşılan o ki Atlantik ötesinde ABD’de, onlarca yıldır
gerçekleştirilen bir uygulamanın haberi buralara kadar gelmiş: Cezaevlerini
ticari bir sektöre dönüştürüp onları yüksek kârların elde edildiği işletmelere
dönüştürmek. Bunun için de cezaevlerinin işletilmesi ve yönetimini
özelleştirmek.
“İstihdam ve gelir yaratmak, bölge ekonomisine katkıda bulunmak” gibi
savların ardında yatan bir gerçek aslında yeni kâr alanları yaratmak olmalı.
İşin gerçeği resmi raporlara göre (3) Türkiye’de de neredeyse tüm cezaevlerinin
bünyesinde çok sayıda dışarıya iş yapan ticari işletmeler var. Buralarda mahkûm
emeği kullanılıyor.
HALKIN REFAHINI
ARTIRAN CEZAEVİ HİZMETLERİ (!)
Öncelikle şu sorulara yanıt arayarak başlayalım. Bu ve benzeri
cezaevlerinde verilecek hangi hizmetler halkın refahını ve gelirini
artıracaktır? Normal koşullar altında, bu yeni cezaevlerinde kalacak olanlar
mahkûmlar, buralarda istihdam edilecek olanlar da bunları yönetmek ve
denetlemekten sorumlu (muhtemelen de torpille işe alınmış) olan memurlar,
gardiyanlar olacak.
Bunlar hangi üretken faaliyette bulunacaklar bu cezaevlerinde? Nasıl bir
somut değer yaratacaklar da ülkenin ulusal hasılasını, üretimini artıracaklar,
ülke ekonomisine hizmet edecekler? Yaygın söylemle, nasıl bir katma değer
yaratacaklar da ekonomiye katkıda bulunacaklar?
Dünyanın hangi uygar ülkesinde yeni cezaevi açmakla övünen politikacılar ya
da iktidarlar vardır? Buralarda yapılacak harcamalar doğrudan ya da kamu-özel
ortaklığı çerçevesinde dolaylı olarak devlet bütçesinden karşılanacağına göre,
bu işin bedelini vergi mükellefleri olarak bizler ödemeyecek miyiz? Bu
kaynaklar daha verimli ve insanı ve toplumu geliştiren sivil alanlarda kullanılamaz
mı?
NEDEN DOKTOR,
ÖĞRETMEN, HEMŞİRE DEĞİL DE GARDİYAN?
İstihdam ve gelir yaratılması amaçlanıyorsa, bu neden üretken faaliyetler
üzerinden, örneğin yeni fabrikalar ve işyerleri açarak ya da yeni eğitim ve
sağlık kurumları açarak yapılmıyor? Gardiyan yerine öğretmen ya da doktor,
hemşire istihdam etmek neden düşünülmüyor?
Diğer yandan resmin bütününe baktığımızda, konunun Yozgat ile sınırlı
kalmadığını görüyoruz. Yani vekile haksızlık etmeyelim.
Biraz ülkedeki otoriter gidişatın, biraz da inşaata dayalı servet
biriktirme stratejisinin bir parçası olarak ülkede sadece dev alt yapı
inşaatları, HES’ler, AVM’ler, TOKİ binaları, dev camiler ya da aşırı büyüklükte
şehir hastaneleri değil, çok sayıda yeni ya da akıllı cezaevi de yapılıyor.
Yani bu işler belli bir ekonomik ve politik stratejinin ürünü.
SON 5 YILDA 103 YENİ
CEZAEVİ
Şöyle ki, ülkede 5 Ekim 2018 tarihi itibarıyla toplamda 213,186 mahkûm
kapasiteli 388 ceza infaz kurumu mevcut. 2006 yılından 2018 yılına kadar 213
ilçe cezaevi kapatılırken, aynı dönemde 138,320 mahkûm kapasiteli yeni 161
cezaevi yapılmış. Cezaevi yapımı 2013 yılından beri hızlanmış ve son 5 yılda
103 yeni cezaevi yapılmış. 2016 yılından sonra yapılan cezaevi sayısı ise 60
(4).
Kısaca cezaevi yapımının 2013’ten (özellikle de 2016’dan) bu yana
artırıldığı söylenebilir. Sadece 2018’de açılan cezaevi sayısı 10 olmuş.
Ayrıca Adalet Bakanlığı’nın bu yıldan itibaren 2023 yılına kadar 228 yeni
cezaevi inşa etmeyi planladığı ileri sürülüyor. Bu, 2018 yılında tamamlanacak
38 yeni ceza infaz kurumunun ardından, 2019 yılından 2023 yılına kadar geçen
sürede her yıl yaklaşık 50 yeni cezaevi inşa edilecek demektir (5).
Bu cezaevlerinin yapım maliyetinin milyarlarca lirayı bulduğunu tahmin
edebilirsiniz. Sadece bu cezaevlerinin yemek ihalelerinin dahi nasıl bir kâr
imkânı yarattığını ihaleye giren firmaların aralarındaki sert rekabetten
anlayabilmek mümkün. Yani cezaevlerinin yapımı ve dışarıdan hizmet alımı
sırasında çok ciddi kârlar elde ediliyor.
CEZAEVLERİ DE
ÖZELLEŞTİRİLİR Mİ?
Ancak iş bununla da sınırlı kalmayabilir. Tıpkı ABD’de olduğu gibi yakında
bu cezaevlerinin özelleştirilmesi gündeme gelebilir. Çünkü bu tür
özelleştirmeler hem sıfıra yakın maliyetli zorunlu mahkûm emeğinin
kullanılması, hem de devletten alınacak teşvikler nedeniyle çok kârlı.
Yani ABD’de mahkûmlar özel şirketlerin yönetimindeki cezaevlerinde çok
düşük ücretlerle çalıştırılıyorlar. Bu mahkûmları cezaevini işleten firma
dışarıya da kiralayabiliyor. Ayrıca kapasitenin altında mahkûm söz konusu
olduğunda devlet aradaki farkı kapatmak için mahkûm garantisi veriyor. Yani
mahkûm açığını kapatmak için olmayan mahkûm başına cezaevine para ödüyor.
MAHKÛM BAŞINA GETİRİ:
40,000 DOLAR
Bir araştırmaya göre ABD’deki özelleştirilmiş cezaevlerinde mahkûmlar kişi
başına yılda ortalama 40 bin dolarlık bir gelir yaratıyor. Bu da 2 milyon
mahkûmun neden hapishanelerde olduğunu kısmen açıklıyor.
Cezaevlerinin özelleştirilmesinden sonra uyuşturucu suçlarında büyük bir
patlamanın yaşandığı biliniyor. Uyuşturucu suçlularının yüzde 53,5’i ise ABD
nüfusunun yüzde 13’ünü oluşturan Afrikalı Amerikalılar oluşturuyor. Bu durum da
aslında özelleştirilmiş cezaevlerinin mahkûm müşterilerinin asıl olarak
ötekileştirilmiş etnik kimlikler olduğunu gösteriyor (6).
ABD’de özelleştirilmiş cezaevi işleten iki büyük şirket olan ve bu
piyasanın yüzde 85’ine sahip bulunan CoreCivic ve GEO Group’un borsadaki
hisselerinin değerinin Trump’ın iş başına gelmesinden bu yana iki kat artması
ise bu işin ne denli kârlı olduğunu gösteriyor.
Özelleştirilmiş cezaevleri ile ilgili bir diğer gerçek bunların ağırlıklı
olarak göçmenler için kurulmuş olması. 2016 Kasım ayı itibariyle örneğin
memleketlerine gönderilmek üzere tutulan mültecilerin yüzde 65’i, sayıları ülke
çapında 200’ü bulan bu özelleştirilmiş cezaevlerinde tutuluyorlardı. 2013
yılında bu şekilde tutulan 441 bin mülteci olduğu resmi raporlara geçmiş
durumda. Bu cezaevlerini işleten şirketlerse devletten mülteci başına
geceliğine ciddi miktarda ücret alıyorlar (7).
Kısaca özel cezaevi işletmeciliği son derece kârlı bir iş. Kapitalizmin
yeni kâr çıkarım alanları yaratma konusundaki becerisi ise doğrusu parmak
ısırtıyor.
1950’li yıllardan bu yana ABD’nin bir küçük modeli olmak isteyen ve son
yıllarda da onun dayattığı neo-liberal ekonomik politikaları istisnasız
uygulayan bir ülke olarak bu alanı bizimkilerin de değerlendirmesi beklenmeli.
MAHKÛM: HEM İŞÇİ HEM
DE TÜKETİCİ
Ancak bu tür cezaevlerinin mahkûmları aynı zamanda işletmenin hem ucuz
işçileri hem de tüketicileri olacağından mahkûm sayısının azalmaması gerekiyor.
Bunun için de toplumdaki suç oranının artması, suç kavramının genişlemesi
ve yargının potansiyel suçluları daha fazla bu cezaevlerine göndermesi
gerekiyor. Aksi durumda mahkûm garantisi sistemi devreye girer ve bu da bütçede
açığa neden olur.Bu yüzden de gelecek toplumu suçların azaldığı değil, arttığı
bir toplum olmak durumunda.
İşte vekilin belki de farkında olmadan cezaevini “bacasız sanayi” diye
tanımlarken yaptığı itiraf tam da bu.
………..
(1) “AK Partili Başer: Açılışını yapacağımız cezaevi bacasız fabrika gibi
çalışacak, ekonomiye katkı sağlayacak”, https://www.gazetekritik.com (05 Kasım
2018).
(2)
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/egitim/956296/Cezaevi_fakultesi__Turkiye_de_tam_70_bin_ogrenci_cezaevlerinde.html
(10 Nisan 2018).
(3) Ceza İnfaz Kurumları İle Tutukevleri İşyurtları Kurumu’nun 2017 Yılı
Faaliyet Raporu.
(4) http://www.cte.adalet.gov.tr/bilgidata/genelbilgi.asp (10 Kasım 2018).
(5)
https://www.gazeteduvar.com.tr/gundem/2017/12/10/hukumetin-2023-plani-5-yilda-228-yeni-cezaevi
(10 Kasım 2018).
(6) Paul Buchheit, "8 Ways Privatization Has Failed America",
http://www.commondreams.org (August 5, 2013).
(7) Genevieve Leigh, “Private prison companies to reap massive profits from
mass immigrant detention,” http://www.wsws.org/en/articles (27 February 2017).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder