2021
yılı bütçesi ‘görmeyen’ bir bütçe, neden?
Mustafa
Durmuş
8
Kasım 2020
Kapitalizmin son 40 yılına damgasını vuran neo-liberalizm de kapitalizmin inişini durduramıyor. İşin doğrusu kapitalizm iktisadi olduğu kadar, ideolojik ve politik olarak da hızla çöküşe doğru ilerliyor.
Covid-19
kapitalizmin inişini hızlandırıyor
Aslında, 2008 finans krizi ve ardından gelen Büyük
Resesyon, 1970’lerde uç veren kapitalizmin uzun süreli durgunluk krizine kalıcı
bir çözüm olması beklenen neo-liberal birikim stratejisinin, onun siyasetinin
ve ideolojinin iflasıydı. Son 12 yıldır
ekonomik durgunluk ve krizleri, sosyal ve politik krizler, ekolojik krizler ve
toplumsal çalkalanmalar izliyor.
2020 yılının başlarında ortaya çıkan Covid-19
Salgını ise kapitalizmin çelişkilerini, neden olduğu finansal
istikrarsızlıkları, devasa eşitsizlikleri ve insan sağlığı açısından çok önemli
olan sağlık alt yapısının ne denli çürük olduğunu gösterdiği kadar, ilk kez
ulusal ekonomilerde görülen ekonomik krizleri 5-7 yıllık döngüler olmaktan
çıkartıp bir bütün olarak küresel kapitalist sistemin krizine dönüştürdü.
Antikapitalist
bir perspektiften toplumsal mücadeleyi örgütlemek gerekiyor
Bu nedenle de bir yandan Covid-19 ile iyice
derinleşen ve 1929 Büyük Depresyonundan bu yana en derin kriz olduğu kabul
edilen ekonomik kriz ve Salgın ile mücadele etmek açısından; diğer yandan iyice
belirginleşen iklim krizi, yeni salgın tehditleri, artan militarizm ve savaşlar
ve Salgını fırsat bilerek kapitalist devletlerin giderek otoriterleşmesi
biçimindeki gidişat ile mücadele edebilmek sistemsel, anti-kapitalist bir
mücadele perspektifine ve bunun çağdaş araçlarına sahip olmayı gerekli kılıyor.
Bu mücadele tek başına günümüzde kendini emekçi
halkların sesine ve partilerine giderek kapatmış olan parlamento alanındaki
mücadele ile sınırlandırılmamalı, sıradan insanları politika sahnesine çekmek,
onların kabuklarından çıkıp, politik süreçte yer almalarını sağlamak
amaçlanmalı.
Covid-19 Salgını böyle bir mücadeleyi gerekli
kıldığı gibi, mümkün de kılıyor. Çünkü Salgını fırsat bilen iktidar bloku bir
yandan baskısını daha da artırırken, diğer yandan sermayenin talepleri
doğrultusunda işçi ve emekçi karşıtı her türden düzenlemeyi parlamentoya
getiriyor, aynı zamanda da, istemeden de olsa, karşısındaki toplumsal muhalefet
bloğunu büyütüyor. Çünkü iktidarın çözemediği sağlık ve yoksulluk sorunlarını
çözebilmek için yerellerde insanlar, topluluklar arasında dayanışma ağları
kuruluyor.
Sınıf
mücadelesinin yükseleceği bir süreçteyiz
İçinden geçmekte olduğumuz süreç ayrıca bir yandan
izlenen yanlış politikalarla bir türlü artış hızı kesilemeyen Covid-19 ile
mücadele etme, diğer yandan yükselen sınıf mücadelesinin gereğini yapma süreci.
Bu sürece damgasını vuracak olan üç önemli olgu
şunlar olacaktır: 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi, torba yasalardaki; başta
kıdem tazminatı, emeklilik haklarının ve istihdam hakkının ortadan
kaldırılması, sermayeye sunulan yeni vergisel teşvikler ve kara paranın
aklanmasıyla sonuçlanacak olan Varlık Barışı gibi emek ve emekçi karşıtı
düzenlemeler (1) ve son olarak yılsonuna doğru asgari ücretin belirlenmesi. Bu
üç olgu kapitalizmin temel gerçeği olan sınıf kavgasını açığa çıkartacak ve
hızlandıracaktır.
2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin belirgin yanları
2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi’nin Meclis’te
görüşülmekte olduğu ve bu yılın sonuna kadar da devam edecek olan Bütçe süreci
işte böyle bir anda başladı.
Bu nedenle de bütçe değerlendirmeleri, bu dönemin
belirleyici özelliklerinden bağımsız olmamalı, bütçenin sadece teknik açıdan
değerlendirmesiyle ya da siyasal iktidardan istenecek ekonomik taleplerle
sınırlandırılmamalı. Bütçeye yaklaşım, antikapitalist bir bakış açısıyla,
ekonomik olduğu kadar politik de olmalı.
Çünkü bütçe çok önemli siyasal, hukuki, iktisadi ve yönetsel bir belge. Öyle ki:
siyasal iktidarlara, devletin kurumlarına harcamaları ve gelirleri açısından meşruiyet kazandırır; egemen - yöneten
sınıfların en önemli ekonomi ve maliye politikası aracıdır; sermaye ve servetin
yeniden üretimi ve gelirin yeniden bölüşümünün aracıdır; sosyal sınıflar arasındaki
mücadelenin en önemli alanları arasında yer alır ve son olarak bütçe siyasal
iktidarların, rejimin demokratik ve sosyal hak ve özgürlükler konusundaki duruşunun
en önemli göstergesidir.
Bu çerçevede ele aldığımızda özet olarak; 2021 Merkezi
Yönetim Bütçesi yaklaşık 1,4 trilyon liralık bir harcama ve 1,1 trilyon liralık
bir gelirin, (-) 245 milyar liralık bütçe açığının hedeflendiği(2) bir iktisadi
ve siyasi belge ve ekonominin bütünü ve toplumsal sınıf ve kesimler üzerinde
önemli etkilere neden olacak bir politika aracı niteliğinde.
Doğallıkla, böyle ciddi toplumsal etkilere sahip
bulunan bir ekonomik büyüklüğün, kaynağın, nasıl kullanılacağına ilişkin olarak
toplumun bütününün rızasının alınması ve bunun her aşamada sıkı bir biçimde
denetlenmesi gerekiyor.
Bir başka anlatımla; üretenlerin, değeri
yaratanların, yani işçilerin, emekçilerin, halkın, vergi mükelleflerinin,
özcesi bu ülkede yaşayan herkesin, doğrudan ya da dolaylı mekanizmalar
aracılığıyla ödedikleri vergilerin nerelere harcandığını ya da harcanmadığını bilmeleri
ve bunu denetleyebilmeleri gerekiyor. Bu denetim bütçenin hazırlanması,
uygulanması ve sonuçlandırılması sırasında, yani bütün bir bütçe sürecinde
yapılabilmeli.
Tam da bu ihtiyaçtan ötürü, bir ülkede halkın ne
için, ne kadar vergi ödediğinden, bu vergilerin hangi kamu harcamalarına nasıl
harcandığından, ne için ve ne kadar borç alındığından haberdar olması ve bu
araçları denetleyip yönlendirebilmesine tüm dünyada “Bütçe Hakkı” adı veriliyor.
Bütçe
Hakkı yok ediliyor
Bütçe hakkının tarihi yüzyıllarca önceye gidiyor. 1215
yılında Britanya’da Magna Carta ile ilk kez kralın vergi toplama ve harcama
yetkileri kısıtlandı ve yerelin denetimine açıldı. Magna Carta’nın 14. Maddesi
ile kralın dönemin Halk Meclisi’nin onayını alması gerekiyor. Bu Meclis aslında
dini liderler de dâhil olmak üzere yerel egemenlerden (baronlar, dükler)
oluşuyor. Magna Carta ile başlayan süreç günümüze kadar kurumsallaştı ve
burjuva demokrasilerinin olmazsa olmazı haline geldi.
1773 Boston Tea Party’den, 2014 İskoç Bağımsızlık
Bildirgesine geçen süredeki ortak duygu ise “ekonomiyi yönetmenin vergilere ve
kamu harcamalarına hâkim olmaktan geçmesiydi”. 1789 Fransız Devriminin özünde
vergilemenin toplumu değiştirici gücü ve kapasitesine sahip olma güdüsü vardı. J.
J. Rousseau’nun “Sosyal Sözleşmesi” de bir boyutuyla halkın ödediği vergilerle
ilgiliydi. (3)
Magna Carta aynı zamanda kralın savaş çıkartma
yetkilerini de (vergileri kontrol ederek dolaylı bir biçimde) kısıtladığından
barışın da ilk belgelerinden sayılır. Çünkü barış vergiye
olan ihtiyacı azaltır. Bu bağlamda bütçe
hakkına sahip çıkmak sadece demokrasiye değil, barışa da sahip çıkmaktır.
Öte yandan, bu yıl Meclise getirilen 2021 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi, Anayasanın ilgili maddelerine aykırı bir
biçimde; zamanında Meclis’e getirilmediği gibi, önümüzdeki yıl ilk kez
uygulanacak olan Performans Esaslı Program Bütçe kamu idarelerinin hazırlık
yapmasına fırsat verilmeden, Meclis’e sunulduğu tarihten sadece 1 hafta önce bu
kurumlara ve ilgili bakanlıklara gönderildi.
Bu durum da 2021 bütçesi, yerelden desteklenen
katılımcı bir bütçe olarak hazırlanmaması bir yana, devletin kendi kurumları
arasında dahi anayasal kuralların çiğnendiği, bütünüyle Cumhurbaşkanlığı
Sarayındaki bir ekip tarafından hazırlanan bir bütçedir. (4)
2021
Bütçesi otoriterleşme bütçesi
Bu yönüyle bu gelişme yeni sayılabilecek bir gelişme
ve bütçe hakkının zedelenmesi değil, bütünüyle yok anlamına geliyor. Bu da mevcut
Partili Cumhurbaşkanlığı rejiminin belirgin karakterini yansıtıyor.
Bunu açıklayabilmek için bütçeden verilebilecek tek
bir örnek dahi yeterli. Öyle ki bütçedeki tüm ödeneklerin oluşturulması ve
tahsisine, toplanacak (ya da alınmayacak)
vergilerin hangileri olacağına, yapılacak borçlanmaların miktarı ve
niteliğine, kurumlar arasındaki irili-ufaklı tüm ödenek aktarmalarının
yapılmasına tek bir kişi, Cumhurbaşkanı karar veriyor, dahası bu yetkiyi
kendinden başka kimin kullanacağını da yine kendisi belirliyor.
Yeni bütçe tekniği ile 68 adet program, bunlara
ilişkin performans ölçütleri teklifte sıralanıyor. 5018 Sayılı Kanun’un olmazsa
olmazı konumundaki fonksiyonel sınıflandırma tekliften çıkartıldığından trilyon
lirayı aşan ödeneklerin nerelere harcandığını tam olarak görebilmek artık iyice
zorlaşıyor. Kısaca bu yılki bütçe bir ödenek karartma bütçesi tekniğini
yansıtıyor.
Bu bağlamda yaşanan bu süreçte; bütçe hakkının ortadan
kaldırılması gibi olgularla demokrasi mücadelesi bir arada düşünülmeli ve bütçe
hakkının savunulması demokrasi ve barış mücadelesinin önemli bir ayağı olarak
kabul edilmeli. Parlamentodaki bütçe görüşmeleri sırasında sözler bunun üzerine
kurulmalı, parlamento dışı muhalefet örgütlenmesinin odak noktalarından biri de
bu olmalı.
Bu bütçeyi aynı süreçte çıkartılan emek karşıtı,
emekçilerin kazanılmış haklarından geriye kalan kırıntıları da ellerinden alan,
esneklik bahanesiyle işçi sınıfını iyice güçsüzleştiren, örgütsüzleştiren ve
yoksullaştıran Torba Yasadaki düzenlemelerle birlikte ele almak ve toplumsal
muhalefeti bu iki ayak üzerinden sürdürmek gerekiyor.
Savaşa
ve sermayeye kaynak aktarmaya devam
Bu bütçenin, rejimin baskıcı, yandaş büyük sermaye
yanlısı, rantı kollayan, militarizmi yükselten yanları belirgin bir biçimde öne
çıkıyor.
Birkaç örnek vermek gerekirse; ilk bakışta askeri
harcamaları yapan kuruluşlara verilen ödeneklerin düşük bir oranda kaldığı göze
çarpsa da, bunlara, rejimin nekrokapitalist yanını ortaya çıkaran askeri sanayi
karması devlet şirketlerinin ciroları, Savunma Sanayi Destekleme Fonu’nun
gelirleri ve harcamaları, son olarak iç güvenlik kurumlarına verilen ödenekler
ve adalet bütçesi için ayrılan ödenekler bir arada düşünüldüğünde bunun
toplamda 300 milyar lirayı ve toplam bütçe ödeneklerinin yüzde 23’ünü bulduğu
görülüyor.
2021 yılındaki yatırım harcamalarına ayrılan
ödenekleri içindeki en büyük payın ulaştırma yatırımlarına bırakılmış olduğu ve
bütçeden 2021 yılında şehir hastaneleri için 16 milyar lirayı aşan bir kaynağın
ayrıldığı gerçeği de, az sayıda ancak
dünyanın en büyük 200 inşaat şirketi arasında yer alan iktidara yakın inşaat gruplarının
bu bütçeden en büyük payı almayı sürdüreceğini gösteriyor. Ayrıca “vergi
harcamaları” adı altında 239 milyar liralık bir verginin çok büyük bir
çoğunlukla sermayeden alınmayacak olması da sadece ödenek aktarma biçiminde
değil, vergi almayarak da sermayenin desteklenmeye devam edileceğini
gösteriyor.
Emek,
kadın ve doğa karşıtı bir bütçe
Buna karşılık, başta gençler olmak üzere toplumun
çok önemli bir kesiminin karşılaştığı devasa işsizlik sorunuyla ilgili olarak; bu
bütçenin tamamlayıcısı olduğu anlaşılan Torba Yasada; 25 yaş altı istihdamın
teşviki, kısmi, düşük ücretli ve güvencesiz, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı
ve emeklilik hakkı gibi hakları da ortadan kaldıran sözde istihdam artışı önerilerinin
dışında her hangi bir gerçek çözüm yer almıyor.
Benzer bir biçimde tarım kesimine dönük tarımsal
destekleme miktarı, bu denli yüksek bir enflasyon oranına, kurdaki yükseliş
nedeniyle sürekli artan girdi maliyetlerine rağmen, sabit tutuluyor (22 milyar
lira), hatta mazot ve gübreye verilen desteklerde 787 milyon lira kesintiye
gidiliyor. (5)
Yükü
emekçilere taşıtan bir kamu finansmanı
Siyasal iktidarın 2020 yılında yasaya aykırı biçimde
devlet borçlanması yapmasının ardından bu durumu torba yasa ile geriye dönük
olarak yasallaştırmasıyla kalmayıp Hazine nakit açığı miktarının çok üzerinde
(308 milyar liralık) borçlanma yetkisi
alması, rejimin devlet borçlanmasını da kendi siyasal bekası için bir araç
olarak kullanmaya devam edeceğini gösteriyor.
Bütçenin finansman tarafında ise asıl ağırlığı 922
milyar lira (yüzde 84 oranında) vergi gelirleri oluşturuyor. Torba Yasada
Salgın ve ekonomik kriz bahane edilerek Kurumlar Vergisi oranının yüzde 5 puan düşürülmesi, Gelir Vergisi Kanununun geçici
67.maddesi ile faiz ve benzeri gelirlerin vergiden tam ve kısmi olarak istisna
edilmesi uygulamasının 2025 yılına kadar uzatılması vergileme açısından asıl
olarak diğer vergilere yüklenileceğine işaret ediyor.
Nitekim bu vergilerin yaklaşık yüzde 70’i emekçiler
tarafından ödenen KDV, ÖTV gibi vergiler başta olmak üzere, harçlar, damga
vergisi gibi vergilerden oluşuyor.
Böylece toplam vergi gelirlerinin içinde Kurumlar Vergisinin payı yüzde
7-8’e kadar gerilerken, Gelir Vergisinin payının yüzde 20 civarında kalması
planlanıyor. Ancak Gelir Vergisini yüzde 65 gibi bir oranda yine ücretli
emekçilerin ödediği dikkate alındığında, vergi yükünün önümüzdeki yılda da
emekçilerin üzerinde kalacağı kesinleşiyor.
Böyle bir Salgın döneminde yapılması gereken şey çok
zengin servet sahiplerinden, en azından birkaç yıl süreli olmak üzere, artan
oranlı bir servet vergisi almak iken siyasal iktidar tersini yapıyor ve servet
sahiplerini daha çok kollayan düzenlemelere yöneliyor.
Torba Yasa ile çıkartmayı planladığı Varlık Affı ile
yasal olmayan ya da kayıt dışı servetlerin sahiplerinin de bu servetlerini (tek
kuruşluk vergi dahi tahakkuk ettirmeden ve geriye dönük vergi incelemesi
yapılmaksızın) meşrulaştırıyor, böylece kara paranın aklanarak ekonomiye resmi
olarak dâhil edilmesi hedefleniyor.
Kısaca sadece harcamalar ya da borçlanma yönleriyle
değil, kamu finansmanı ve vergileme yönüyle de bu bütçe emekçilerin yanında
olan bir bütçe değil.
Sonuç
olarak
• Bütçe Meclis’teyken dahi bütçedeki öngörüleri
değiştirecek nitelikte faiz, kur, enflasyon gelişmeleri söz konusu. Tek başına
dolar kurunun 8.55’e kadar yükselmesi bu Bütçenin kendini yasladığı Orta Vadeli
Plan ve Orta Vadeli Programın parametrelerinin çökmesi anlamına geliyor. Kısaca
bu bütçe daha yasalaşmadan ekonomik parametreleri
itibarıyla kadük olmuş bir bütçe.
• Bu bütçe Korona Salgını ile mücadele gibi
önümüzdeki en az iki yıla damgasını vuracak olan bir Salgına karşı etkili bir kamusal
mücadele programını içermiyor. Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere Salgınla ilişkili
diğer bakanlıklar (Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler ve Milli Eğitim Bakanlıkları
gibi) ödeneklerinin dağılımı böyle bir
sorunun siyasal iktidarca yeterince görülmediğini ortaya koyuyor. Ayrıca emek
gücü ve istihdama ilişkin olarak yapılmaya çalışılan düzenlemeler (işçi ve halk
sağlığını iyice bozucu nitelikte olduğundan) bu bütçenin Salgınla mücadele gibi bir amacının olmadığı da anlaşılıyor.
Bu bağlamda Sağlık Bakanlığı’nın 2021 yılı toplam
bütçe ödeneklerinin nasıl dağıldığı son derece önemli. (6) Önümüzdeki 3 yıl
boyunca şehir hastanelerine toplam olarak 58 milyar lira ödenecek. Gelecek yıl
için bakanlığın toplam ödeneklerinin yüzde 21’i (16 milyar liradan fazla) şehir
hastanelerinin kira bedeli ödemeleri ile müteahhitlerden yapılan mal ve hizmet
alım bedelleri için ayrılmış durumda.
Sağlık Bakanlığı’nın 2021 yılı toplam bütçe Sermaye
Giderlerinin yüzde 53’ü ise müteahhitlerden yapılan şehir hastanelerinin kira
bedellerine gidecek. Böylece yeni yatırımı çağrıştıran bu kalemin önemli bir
kısmının aslında müteahhit ödemelerinden oluştuğu, sağlık alt yapısının
güçlendirilmesi ya da grip aşısı gibi üretimi gibi önemli konular için kaynak
ayrılmadığı anlaşılıyor.
2021 yılı toplam bütçe mal ve hizmet alımı
giderlerinin yüzde 30’ü ise şehir hastanelerinin müteahhitlerinden yapılan mal
ve hizmet alımlarına harcanacak.
• Bu bütçe başta döviz kurundaki gelişmelere sırtını
çeviren, olası bir döviz krizi, arkasından gelebilecek bir özel sektör borç
krizi ve bunun tetikleyeceği bir bankacılık krizi ve son olarak böyle bir
finansal çöküşün neden olacağı devlet mali krizini öngörmeyen bir anlayışla
hazırlanmış bir bütçe.
• Son olarak, en son İzmir’de 7 şiddetinde yaşanan
depreme rağmen, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’na Diyanet İşleri Başkanlığı’na
ayrılan ödeneğin (13 milyar lira) altıda
birinden daha az (2,088 milyar lira) ödeneğin ayrılmış olması siyasal iktidarın doğal afet gerçeğini görmediği ya
da umursamadığı anlamına geliyor.
Dip notlar:
(1)
İşsizlik
Sigortası ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(16 Ekim 2020), Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (30 Eylül 2020).
(2)
2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun
Teklifi ve Bağlı Cetveller.
(3)
Richard Murphy, The Joy of Tax, How a fair tax system can create a better society, Corgi
Books, 2016, s. 19-29.
(4)
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/prof-konukman-butcedeki-mevzuata-aykiriliklari-siraladi-skandallar-zinciri
(29 Ekim 2020).
(5)
https://www.dunya.com/kose-yazisi/mazot-gubre-hayvancilik-destegi-787-milyon-tl-azalacak
(28 Ekim 2020).
(6)
T.C. Sağlık Bakanlığı 2021 Yılı Bütçe
Teklifi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder