Yeni
ekonomik model” başlamadan bitti!
Mustafa
Durmuş
13
Nisan 2022
Son dört aydır (Kasım 2021-Şubat 2022)
Türkiye ekonomisinin cari açıkları artarak sürüyor. Üstelik bu açıklar göz ardı
edilemeyecek kadar büyük. Öyle ki Kasım’da 13,9 milyar dolarla başlayan süreç,
Şubat’ta 21,8 milyar doları aştı. Bunda en büyük etken kuşkusuz dış ticaret
açığındaki (ithalat-ihracat) patlama. Çünkü bu açık Kasım’da 29,5 milyar dolar
iken, Şubat’ta 39,6 milyar dolara erişti. (1)
Oysa geçen yıl siyasal iktidar, temelini “cari fazla (ve ithal ikamesine
kısmen geri dönüşün) oluşturacağı yeni bir ekonomik modeli hayata geçirmeye
başladıklarını” açıklamıştı.
Evdeki
pazar çarşıya uymadı
Ancak ödemeler dengesi verilerine
bakılınca, ülkeyi yöneten iktidar bloku açısından “evdeki pazarın çarşıya uymadığı”
görülüyor. Üstelik “daha yılın başlarındayız, yılsonuna kadar toparlarız” demek
de mümkün değil zira birkaç gün önce bir başka darbe de Dünya Bankası’ndan
geldi.
Dünya Bankası geçenlerde yayınladığı son
“Bölgedeki Savaş-Ekonomik Güncellemeler Raporunda” (2), bir yandan Türkiye ekonomisinin
bu yılki büyüme tahminini (Şubat’ta yüzde 2 olarak açıkladığı), yüzde 1,4’e çekerken,
aynı zamanda bu yıl ekonominin yüzde - 6,4 ile son yılların en yüksek cari
açığını vereceğini öngörüyor. Bu arada aynı raporda bir başka açığın da, bütçe
açığının bu yıl rekor düzeyde (yüzde – 5,2) olması bekleniyor.
Üçü bir arada: Bir yandan ‘yatırım-tasarruf
açığı’, bir yandan ‘cari açık’ ve bir yandan da ‘bütçe açığı’. Bu üçünün bir
arada ve yüksek düzeylerde bulunması ekonomi ve ülke için pek hayra alamet
olmasa da, siyasal iktidar bunu dert etmiyor gibi ya da öyle görüntü vermeyi
tercih ediyor. Sözcüleri, ısrarla, “her şeyin yoluna gireceğini, yılsonuna
kadar enflasyonun makul seviyelerine çekileceğini” söylüyorlar.
‘Yeni’
bir model var mıydı?
Sahi yeni olduğu ileri sürülen bu model neden
bu kadar çabuk eskidi? Yoksa hiç yoktu da biz var mı sandık?
Hatırlamakta yarar var. Ülke ekonomisi AKP’nin
ilk iktidar yılı olan 2003’ten bu yana yüksek cari açıkla büyüdü. İktidar, dönemin
olumlu dış konjonktüründen (bol küresel likidite ve dış destek) yararlanarak bu
cari açığını (kabaca ithalat-ithalat farkı) fonladı. Bu süreçte (2020 yılına
kadar 1 trilyon dolar civarında bir yabancı kaynak kullanıldı) (3) sermaye/servet
birikimi asıl olarak inşaat, emlak/konut ve finans sektörü üzerinden
gerçekleştirildi. Bugün eleştirilen dolar milyarderleri ve onların dev inşaat firmaları
ve onların etrafındaki büyük sermaye ve iktidar ağı aslında bu stratejinin bir
ürünü.
Birikim
modeli tıkanınca…
Ancak bu model 2015 yılından bu yana
teklemeye ve 2018’den beri de işlememeye başladı. Ülke bu süreçte ciddi döviz
krizleriyle beraber, yüksek dış borç stoku, yüksek işsizlik, yüksek enflasyon
ve tabi ki bunlarla birlikte daha da kötüleşen gelir adaletsizliği ve
yoksullaşma yaşıyor.
Ekonominin sanal olarak büyütülmesi
dışında bu model sürdürülemez bir noktaya geldi. Ukrayna savaşının da
etkileriyle birlikte bu yıl artık böyle bir ekonomik büyüme de olmayacak.
İktidar bloku açısından, eski hikâye işlevsiz
kalınca bu kez yeni bir hikâye anlatmak gerekli oldu. “Asıl yeni başlıyoruz”
sloganı ile artık “cari fazla vereceğimiz” ilan edildi. Öyle ki bu söylemlerden
yola çıkarak, bazıları “Çin Modeli uygulanacağı” çıkarımlarında bulundular.
Cari açık “out”, cari fazla “in”
Cari fazlanın, turizm gelirlerinin yanı
sıra, “ihracatın ithalattan daha fazla artması ve ithalatın giderek azaltılarak
yerli üretimle ikame edilmesiyle mümkün olabileceği” söylendi. Bu bağlamda ihracatı
artırabilmek için, döviz kuru 1 dolar 15 TL bandına kadar çekilip (Kur Koruma
Mevduatı uygulamasıyla yüzlerce milyar TL’lik potansiyel kamu zararı sayesinde
15 TL’nin altında tutulurken), tüfe bazlı reel efektif döviz kurları 120’lerden
55’e kadar düşürüldü (4). Asgari ücret 289 dolara kadar çekilirken, bunun
yarısına dahi çalışmaya razı ‘sığınmacı emeği’ ihracat sektörünün çoklukla
başvurduğu bir ‘ucuz emek deposu’ haline getirildi.
Bütün bunlardan murat edilen (ya da bize
söylenen) “cari fazla ile döviz rezervlerinin artması, böylece döviz arz ve
talebinin dengelenmesi, bunun döviz kurunu düşürmesi ve nihayetinde bunun da
enflasyonu indirmesiydi”.
Böylece tıpkı “faiz ve döviz kurunda yapıldığı
gibi, yılsonunda enflasyon da makul seviyelere düşürülecekti”. Tek yapılması
gereken “sabırlı olmak ve iktidara güvenmekti”.
Cari
açık 1 yılda 3 kat arttı
Ama bu öngörüler bir türlü gerçekleşmedi. Nitekim
dün Merkez Bankası ödemeler dengesi istatistiklerini (Şubat 2022) açıklarken,
kötü haberi de verdi. Buna göre yıllık cari açık hali hazırda 21,9 milyar
dolara ulaşmış durumda.
Bu istatistiki verilerden derleyerek
hazırladığımız aşağıdaki tablo bu konuda daha ayrıntılı bilgi sunuyor. Buradan da görülebileceği gibi; cari açık bu
bir yılda 3 kat, en önemli bileşeni olan dış ticaret açığı ise 3,6 kata kadar artmış.
Bunun asıl nedeni (azalmasını bir kenara bırakın) ithalatın ihracattan daha
hızlı artması.
Örneğin bu yılın Ocak-Şubat aylarında (geçen
yılın aynı ayları ile kıyaslandığında) ithalat yüzde 51 artarken, ihracat
sadece yüzde 24 artabilmiş. Kısaca ihracat beklendiği hızla artırılamazken,
ithalat azaltılamıyor, hatta artışı yavaşlatılamıyor.
Tablo: Son bir yıldaki (2021-2022) cari açık, dış
ticaret açığı, ihracat, ithalat değişimleri (milyar $, % artış)
|
Şubat 2021 |
Şubat 2022 |
Artış (milyar $,
%) |
Ocak-Şubat 2021 |
Ocak-Şubat 2022 |
Artış (milyar $,
%) |
Cari açık
|
-2.447 |
-5,154 |
-2.707 |
-4.250 |
-12.136 (3 katına çıktı) |
7.886
|
Dış ticaret
açığı |
-2.101 |
-6.003 |
-3.902
|
-4.006 |
-14.348 (3.6 katına
çıktı) |
10.342
|
İhracat |
15.894 |
20.150 |
4.256 (% 27) |
30.713 |
39.971 |
7.258 (% 24) |
İthalat |
17.995 |
26.153 |
8.158 (% 45) |
34.719 |
52.319 |
17.600 (% 51) |
Mevcut birikim modeli sürdürülemez olunca ve
bu durum daha fazla otoriterleşmenin de önünü açınca iktidarın Batı ile
ilişkileri de sıkıntıya girdi. Batılı ‘dostlarla’ ara açılınca, iktidar önce
ekonomik ve politik çözümleri yeni rota arayışı altında Doğu’da, yani Rusya ve
Çin gibi otokrasi ile yönetilen ülkelerde aradı ama bu da tutmadı.
Çünkü sermaye, ara malı ve teknoloji
açısından Batıya bağımlı bir ülkenin bunları riske sokacak yaptırımları göze
alması beklenemezdi. Ayrıca devletin ve sermaye gruplarının onlarca yıldır Batı
ile kurmuş olduğu ekonomik ve politik çıkar ilişkileri öyle kolay feda
edilebilecek türden ilişkiler değildi.
İthal
ikamesine geri dönülebilir mi?
İkinci olarak, bizi yönetenlerin kendileri
kabul etmeseler de, bu ülkenin mevcut siyasal yönetim anlayışı, benimsediği iktisadi
paradigma ve buna uygun ekonomi politikaları altında ithal ikamesine tekrardan
(1960’larda olduğu gibi) dönülebilmesi neredeyse imkânsız. Buradan hareketle de
ekonomide cari fazla yaratılabilmesi çok zor.
Çünkü:
• Cari fazla verebilmek için ülkenin sanayi
ve teknoloji alt yapısının güçlü olması ve ihracatın da bu alt yapı üzerinden
şekillenerek dünya pazarlarında karşılık bulabilecek düzeyde, yani
sermaye-teknoloji ve beceri yoğun ürünlerden oluşması gerekiyor. Ülkenin ne
ekonomisi, ne de ihracatı bu yetkinlikte.
• Ülke ileri teknoloji üreten bir ülke olmadığından
teknolojiyi ithal etmek gerekiyor. Ancak bunun için ülkenin ya yeterli dövizi
olmalı ya da ülkeye ileri teknolojiyi beraberinde getirebilecek nitelikte doğrudan
yabancı sermaye yatırımı gelmeli. Örneğin Çin 1970’li yıllarda ileri teknoloji ihtiyacını
böyle yatırımlarla çözdü ve sonrasında kendi yerli teknolojilerini üretmeye
başladı.
Oysa Türkiye’ye son yıllarda çok az
miktarda doğrudan yabancı sermaye yatırımı geliyor. Üstelik bu yatırımların
önemli bir kısmı ileri teknoloji ile ilgisi bulunmayan, örneğin emlak ve konut alımına
dönük yatırımlar. TL değersizleştikçe ülkedeki konut, emlak, toprak ucuzluyor,
bu da yabancı yatırımcıyı çekiyor, bunlar da sözde doğrudan yabancı sermaye
yatırımları arasında sayılıyor. Bunun ileri teknoloji ihtiyacını karşılamaya
her hangi bir katkısının olmayacağı çok açık.
• İleri teknoloji olmayınca emek gücü
verimliliği de yeterince artmıyor. Ayrıca böyle ileri teknolojiyi
özümseyebilecek bir emek gücü için, buna uygun eğitim sistemi ve politikaları
da gerekiyor. İktidarsa bunu pek dert ediniyor gibi görünmüyor zira eğitimin hali
ortada. Üstelik ülkeden gitmek durumunda kalan nitelikli, eğitimli emek gücüne en
kibarca “çekip gidin” denilebiliyor.
İthal ikamesini hayata geçirebilmek içinse
ya özel sektör buna niyetli olacak ya da devlet bu işi üstlenecektir. Özel
sektör mevcut maliyetlerle böyle bir yerli üretime girmekte zorlanır zira
özellikle de Çin’den gelen ucuz mallar karşısında rekabet şansı çok az.
Devletse bu işe tekrar girebilecek konumda
değil çünkü ülke tarihindeki özelleştirmelerin neredeyse yüzde 90’ı bu iktidar
döneminde yapıldı. Yani tüm kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT)
özelleştirildiğinden, yerli üretimi yapacak kurum kalmadı artık. Kaldı ki
bırakın kamulaştırmayı, devletleştirme düşüncesi bile neo-liberalizmi düstur
edinmiş olan bir iktidarın pek benimseyebileceği bir şey değil.
Sonuç
olarak
İktidar blokunun “yeni ekonomi modeli”
olarak topluma sunduğu şey dört ayın sonunda kendiliğinden iflas etti. İktidarın
anlatabileceği başka yeni bir hikâye de mevcut değil.
Diğer yandan, şu ana kadar
açıkladıklarından hareketle, merkez
sağda buluşan ‘Millet İttifakı’nın ortaya koyduğu ‘toparlanma ya da çıkış
modeli’ de yeni değil. Eskinin tekrarı, daha ziyade pansuman niteliğinde önerilerle
ne yüksek cari açık, enflasyon, işsizlik, yoksulluk ortadan kaldırılabilir, ne
de ülke gerçek bir ekonomik ve sosyal kalkınma rotasına sokulabilir.
Gerçek bir özgürleştirici sosyo-ekonomik
kalkınma ve gelişme için; emekten yana, doğa ile uyumlu, kadınları güçlendiren,
eşit yurttaşlık temelinde toplumun tüm ezilen kesimlerini, kimliklerini
kucaklayan bir bakışa, buna uygun bir stratejiye ve ekonomi politikalarına ve
bunu harekete geçirecek bir siyasal ve toplumsal iradeye ihtiyacımız var.
Dip notlar:
(1) TCMB,
Ödemeler Dengesi İstatistikleri, Tablo 3. Ödemeler Dengesi Altıncı El Kitabı -
Yıllıklandırılmış Ayrıntılı Sunum, https://www.tcmb.gov.tr (11 Nisan
2022).
(2) World
Bank, War in the region, Europe and Central Asia Economic Update (Spring 2022),
https://www.worldbank.org, s.
98 (11 Nisan 2022).
(3) https://t24.com.tr/yazarlar/mustafa-durmus/cari-aciga-dayali-buyumeye-devam-dis-borc-stoku-ve-heba-edilen-18-yil
(23
Mayıs 2021).
(4) TCMB,
Tüfe Bazlı Reel Efektif Döviz Kuru, https://evds2.tcmb.gov.tr
(12 Nisan 2022).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder