9 Ekim 2016 Pazar

EYLÜL RAPORLARI: SONBAHARDA YAPRAK DÖKÜMÜ!



EYLÜL RAPORLARI:  SONBAHARDA YAPRAK DÖKÜMÜ!

Mustafa Durmuş

Eylül ayı genelde çok sayıda ekonomi raporunun yayımlandığı bir aydır. Nitekim hem dünya çapında, hem de Türkiye özelinde bu Eylül ayında da çok önemli ekonomi raporları yayımlandı.
Raporlar gerçek anlamda iç karartıcı ve endişe verici. Ortak sonuçları: (i) Küresel ekonomik sorunların artarak devam edeceği, küresel durgunluk sürerken bir “küresel borç krizi” ile karşı karşıya olduğumuz (ii) başta “gelir bölüşümü eşitsizliği” olmak üzere eşitsizlik ve adaletsizliklerin hızla artmakta olduğu ve bunun ekonomik ve toplumsal istikrarsızlığı daha da artıracak boyutlara eriştiği ve (iii) “küresel ısınmanın” tehlikeli boyutlara ulaştığı ve “mülteci krizinin” giderek büyüdüğü.

1. Fed’in Faiz  Kararı (http://www.federalreserve.gov/…/press/monetary/20160921a.htm)

Fed bu ay yaptığı (bir kaç gün önce) toplantısında politika faiz oranını değiştirmeme kararı aldı.  Faiz oranlarının yükseltileceği yönünde birçok spekülasyonun yapıldığı bir dönemde Fed’in “faizleri değiştirmeme” kararı ABD ekonomisinin toparlanma göstergelerinin (özellikle enflasyon, reel yatırımlar ve büyüme hızı gibi) hala çok cılız olmasının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Nitekim Fed, önümüzdeki 3 yıl içinde büyüme ve enflasyona ilişkin beklentilerini revize ederek, ABD ekonomisinin büyüme hızının % 2’nin hemen altına kalacağını açıkladı. 

Bu durum küresel kapitalizmin en büyük ve temel sürükleyicisi konumunda olan ABD ekonomisinin hala zorda olduğunu gösterdiği gibi, Çin ekonomisindeki yavaşlama ile birlikte dünya çapındaki küresel durgunluğun artarak devam edeceğinin bir işareti. Bunun ekonomik, sosyal ve jeo politik sonuçları olacaktır.

2. OECD Ara Raporu (http://www.oecd.org/…/oecd-warns-weak-trade-and-financial-d…):

Dünyanın durumunu, “ani kalp durması /cardiac arrest  ya da ani baş dönmesi /dizzy spell olarak tanımlayan  OECD Raporu oldukça karamsar bir gelecek beklentisi sunuyor.  Buna göre,  küresel ekonomik büyüme hızı 2016 yılında % 3’te kalacak.  

Yani bir yanda giderek yavaşlayan sırasıyla;  küresel ticaret, yatırımlar, üretim, verimlilik artışları ve ücret artışları, diğer yandan ekonomik büyüme beklentilerinde yaşanan hayal kırıklığı içinde dünya bir ‘düşük büyüme tuzağı’na takılı kaldı ve bu durum belirsiz bir süre devam edecek. Tüm ekonomik verilerin yönü aşağıya doğru. Bu durumu  Deutche Bank’ın  tüm verilerin küresel bir resesyona işaret ettiğine vurgu yapan raporu (https://www.yahoo.com/…/deutsche-bank-recession-indicators-…) da teyit ediyor (bkz. https://thenextrecession.wordpress.com). 

3. Birleşmiş Milletler Kalkınma Örgütü (UNCTAD) Raporu (http://unctad.org/…/PublicationsLibr…/tdr2016overview_en.pdf):

Düşen temel emtia fiyatları ve yüksek faiz oranları nedeniyle azgelişmiş ülkelerin ekonomilerinin kırılganlığının daha da artacağı ve bunun bu ülkelerde borç krizleriyle sonuçlanacağı, bunun da küresel finans sistemi üzerinden yayacağı şok dalgalarıyla tüm dünyayı yeni bir krize sürükleyeceği ileri sürülüyor.  Rapora göre, 1980 ve 2000’li yıllardaki gibi bu azgelişmiş ülke borçlarından indirime gidilmesi de mümkün olamayacak.

Raporun en ciddi uyarısı artık “2008 finans krizinin üçüncü aşamasına girmekte olduğumuz” yönünde. Bu, resmi ağızdan, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu  “yükselen ekonomiler” için kötü haber. 

UNCTAD’ın bu raporu İngilizlerin sağcı gazetelerinden biri olan Daily Telegraph’ta şöyle yorumlandı (http://www.telegraph.co.uk/…/un-fears-third-leg-of-the-glo…/):
 
“Dünyanın en zorlu depresyonunun üçüncüsünü doğru gidiyoruz.  Eğer BM’deki iktisatçılar haklıysa, tarihteki en büyük borç jübilesi ile karşı karşıyayız. Bu aynı zamanda küresel kapitalizmin 40 yıldır IMF, DB, OECD ve Davos Toplantıları tarafından dayatılan serbest piyasa saplantısının çöküşünün bir kanıtı olacaktır. Alarm zilleri özellikle de borç stokları 25 trilyonu aşmış olan yükselen ekonomiler için çalmaya başladı. Diğer yandan tüm dünya küresel bir deflasyon spirali ile karşı karşıya kalabilir” (bkz. https://thenextrecession.wordpress.com). 

4. Bu arada bir The Guardian gazetesinde yer alan bir araştırmaya göre, dünyada ekonomik, politik, sosyal ve ekolojik krizler nedeniyle yerlerini yurtlarını terk ederek başka ülkelere göç edenlerin sayısı 65 milyonu buldu. Bunun 21 milyondan fazlası mültecilerden oluşuyor (https://www.theguardian.com/…/world-will-not-face-up-to-ref…).

5. Bir diğer rapor (Explaining Ocean Warning: Causes, Effects and Consequences)  ise küresel ekolojik felakete dikkat çekiyor (https://systemicdisorder.wordpress.com/…/global-warming-oc…/). 

Buna göre,  önlem alınmadığı takdirde, 2100 yılında Okyanus suyunun ısısı 4 derece kadar yükselecek. Böylece okyanusların iklim şoklarını absorbe etmesi artık mümkün olmayacak. Sera gazı salımında artış olacağı anlamında gelen bu açıklama küresel ısınma ve küresel ekolojik felaketlerin de önümüzde olduğu gerçeğini hatırlatıyor (bkz. https://thenextrecession.wordpress.com).
Diğer bazı rapor ve araştırmalar ise küresel gelir dağılımı eşitsizliği ve adaletsizliğinin hızla artarak endişe verici boyutlara varmakta olduğunun altını çiziyorlar.

6. Örneğin  Uluslarararası Sosyal Bilimler Meclisi (ISSC) tarafından hazırlanan ve UNESCO tarafından basılan “Dünya Sosyal Bilimler Raporu” (Challenging Inequalities – Pathways to a Just World), “gelir ve servet bölüşümü eşitsizliğinin, artık ulusal ekonomilerin ve toplumsal barışın  sürdürülebilirliğini ciddi olarak tehdit eder bir düzeye ulaştığına” vurgu yaparak, Birleşmiş Milletler’in 2030 yılına kadar hedeflediği ‘Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne ulaşılmak isteniyorsa, mutlaka bu alana yönelik etkili müdahalelerin yapılmasını öneriyor. 

Rapor ayrıca ekonomik eşitsizlikler ile sosyal, politik ve ekolojik eşitsizlikler arasındaki ilişkilere dikkat çekerek,  bu bağlantılara müdahale ederek tüm toplumsal kesimleri içerecek bir yapılanmaya gidilmesinin gerekliliğinin altını çiziyor.

7. Dünya Bankası ve Uluslar arası Çalışma Örgütü de  (ILO) yaptıkları ortak basın açıklamasında (http://www.ilo.org/global/about-the-ilo/newsroom/news/WCMS_525544/lang--en/index.htm, 21 September 2016) dünya çapında artan gelir eşitsizlikleri ve bunun neden olduğu yoksullukla mücadele için, herkese yönelik sosyal koruma programları uygulamasına geçilmesinin gerekliliğini vurguladılar. Ortak çalışma ile bu sosyal koruma önlemlerinin belirlenmesi hedefleniyor.

8. TÜİK, ‘Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’nı yayımladı (http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=21584 ). Buna göre, Türkiye’de 2014’ten 2015 yılına en yoksul % 20’lik nüfusun gelirden aldığı pay % 0,1 azalarak % 6,1’e gerilerken, en zengin % 20’lik grubun payı % 0,6 artarak % 46,5 oldu. En zengin grup ile en yoksul arasındaki gelir farkı böylece % 7,4’ten % 7,6’ya yükseldi.  Gini katsayısı ise artarak 0,4’ün hemen altına kadar yükseldi.

Milli gelirin % 68’i en zengin % 40’lık gruba giderken, bu gelirin kalan % 32’sini nüfusun kalan % 60’lık kısmı paylaşmak zorunda kaldı. 

Ortalama hane halkı gelirinin 16,515 lira olarak belirlendiği araştırmada, bu en yoksul % 60’lık nüfusun hane başına yılda eline geçen 8,870 lira oldu. Bir başka deyimle bu ailelerin aylık 739 lira ile yaşamak durumunda oldukları (asgari ücretin yarısı kadar bir gelirle)  ortaya çıkıyor. Maddi yoksulluk oranı ise % 30 oldu. Yani araştırmaya göre,  nüfusun yaklaşık üçte biri maddi olarak yoksulluk sınırının altında yaşıyor.

Bu gelir dağılımının ülkenin gelişmişlik düzeylerine bağlı olarak, değişik bölgelerine göre de farklılıklar gösterdiğini belirtmeye gerek yok. Yani Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ya da İç Anadolu Bölgesinin bazı kesimlerinde hanelerin bir kısmı yukarıda sözü edilen 700 liranın biraz üzerindeki geliri dahi sağlayamıyorlar. 

Hanelerin % 60’ının böyle bir gelirle yaşamlarını nasıl sürdürebildiklerinin sırrı ise yoksulluk yardımları ve hane borçlarındaki patlamada saklı.  Ülke nüfusunun yaklaşık % 40’ı bu tür yardımlarla ayakta kalabilirken, hanelerin borçlarında tam bir patlama yaşanıyor. Öyle ki bu borçlar 2003 yılında 12,8 milyar liradan, 2016 yılının Haziran ayında 415,7 milyar liraya fırlamış  (yani 32 kattan fazla artmış) (http://www.hakanozyildiz.com/2016/09/borclar-sarmalndan-ckamyoruz.html). 

Resmi raporlar mevsim özelliklerine uygun olarak yaprak dökümünün başladığını gösteriyor. Emekçi halklar ise bunu fiilen yaşıyorlar…



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder