25 Aralık 2016 Pazar

2017’de Türkiye Ekonomisi


Mustafa Durmuş

Aralık 2016

Amerikan Merkez Bankası (Fed)  bugün faiz oranlarının değiştirilip değiştirilmeyeceğine ilişkin kararını açıklayacak. Beklenti Fed’in en az 0.25 puanlık bir faiz artırımı yapması yönünde.
Faiz artırımı kararında ABD ekonomisinde son dönemde görülen, istihdam artışı, ekonomik büyümedeki ve enflasyondaki canlılık gibi etkenler kadar, 20 Ocak’ta işbaşı yapacak olan yeni Başkan Trump’ın uygulayacağı ekonomi politikaları da etkili olacak gibi gözüküyor.

Trumponomics olarak da artık anılan bu politikalar gevşetilmiş maliye ve sıkılaştırılmış para politikalarını, kısmi bir korumacı dış ticaret politikasını, göçmen karşıtlığını ve güçlü doları içeriyor.
Yani Trump ile birlikte maliye politikası alanında 1 trilyon dolarlık bir kamusal alt yapı harcama programı ve başta gelir ve kurumlar vergisi indirimleri gibi sermaye vergilerinin indirilmesi şeklinde uygulamalara geçilecek. Buna “askeri sanayi kompleksi” konseptine uygun Pentagon’un savaş harcamalarını artıran programlar da ( 90,000 yeni asker, yeni savaş uçakları ve deniz altılar gibi)  eklendiğinde genişletici maliye politikalarının ön planda olacağı görülüyor. Böyle bir piyasa teşvik edici mali genişleme Dodd-Frank Yasası’nın da gevşetilmesiyle (böylece bankaların rahatlatılmasıyla) tamamlanacak.

Diğer taraftan finansal istikrarın korunabilmesi ve doların güçlü tutulabilmesi için Fed’in faiz oranlarını artırması ile sıkılaştırılmış bir para politikası uygulanacağı anlaşılıyor.

Küresel kriz azgelişmiş ekonomilere iyice yıkılacak

Bu politikalara, İthalata getirilecek yeni korumacı önlemler ve göçmen karşıtlığı nedeniyle azgelişmiş ülkelerden kaynaklı emek gücü akışının yavaşlatılması da dâhil edildiğinde, yeni yıldan itibaren,  aralarında bizim de olduğumuz yükselen ülkeler adı verilen azgelişmiş ülkelerin başının daha da ağrıması kaçınılmaz olacak.

Aslında bu sıkıntıların bir kısmı hemen başkanlık seçimlerinin ardından yaşandı.  Örneğin dünyada en fazla değer kaybeden borsa olan Brezilya borsasının hemen ardından (% 14), Türkiye borsası (BİST) % 11’lik bir düşüş gösterdi. Ulusal para biçimleri içinde ise TL en fazla değer kaybeden para birimlerinin başında yer aldı (% 10). Kazananlar ise başta ABD doları, borsaları olmak üzere % 20’lik bir yükselişle Rus borsası oldu.

Fed faiz artırırsa TCMB’nin de faiz artırması kaçınılmaz olur

Institute of International Finance ‘nin (IIF) ’nin son raporunda (Global Economic Monitor, 13 Aralık 2016),  Dünyada faiz oranları şöyle sıralanıyor:
Fed (ABD) : % 0.50 (üst sınır); ECB (Avrupa)  : % 0.00;  BoJ (Japonya) : % - 0.10; Brezilya : % 13,75; Rusya : % 10; Türkiye : % 8.5: Güney Afrika: % 7; Hindistan: % 6.25; Çin ve Polonya: % 1,5 ve Güney Kore : % 1.25.

Görüldüğü gibi şu anda Türkiye dünyada en yüksek faiz veren üçüncü ülke konumunda. Öyle ki Merkez ülkelerdeki faiz oranlarından ortalama 8 kat daha fazla faiz veriyor.  Buna rağmen ülkeden sermaye çıkışları arttı. Sermaye,  bu düşük ama daha güvenli olduğu kabul edilen merkezler başta olmak üzere dünyanın diğer bölgelerine kaçıyorsa, “bu çıkışların faizlerin daha da artırarak durdurulabilmesi mümkün müdür” sorusunun sorulması gerekiyor.

Borç krizi riski artıyor

İki gün önce açıklanan üçüncü çeyrek büyümesi ( % - 1,8 küçülme) ve lirada devam eden değer kaybının bankaların aktiflerini zayıflatması, şirketlerin bilançolarını kötüleştirmesi beklenmeli. Liradaki değer kaybının sürmesi halinde, özellikle de şirketlerin 211 milyar doları bulan döviz açık pozisyonları dikkate alındığında,  borç krizi biçiminde bir kriz olasılığından söz etmek abartılı olmaz.
Böyle bir krizi önlemek için Merkez Bankası bazı önlemler alabilirse de bunlar yetersiz kalabilir. 

Öncelikle Bankanın döviz rezervlerinin yeterli olmadığı biliniyor. Bu nedenle de “gerektiğinde döviz piyasasına müdahale yapılacaktır” açıklamasının dövizin ateşini ne kadar düşürebileceği tartışılır.

Bunun dışında Merkez Bankası sert bir faiz artırımına giderek liranın cazibesini artırabilir mi? Hali hazırda yüksek düzeyde olan faizler daha da artırıldığında bunun ekonomiyi daha da zora sokması, özellikle de konut kredisi ile yürüyen inşaat emlak sektörünü vurması kaçınılmaz olur. Bu nedenle de Merkez Bankası büyük bir ihtimalle faiz oranında küçük artışlar yaparken, bu arada özel kesimin Merkez Bankası nezdinde döviz cinsinden tuttuğu karşılıkları indirme yoluna gidecektir.

Yeni anayasa ve başkanlık oylaması, OHAL uygulamalarının devam etmesi gibi gelişmeler de yukarıda sayılan ekonomik gelişmeler ile birlikte dikkate alındığında ekonomik büyümenin seyri ne olabilir?

Bunu IIF, 2016 yılı için % 1,7 ve 2017 yılında Trumponomics kaynaklı dış konjonktürde de artacak olan riskler nedeniyle  % 1,5 olarak öngörüyor. Aynı raporda doların kurunun 2016 için 3,50 ve 2017 için 3,77 olması; enflasyonun aynı yıllar için sırasıyla % 7,2 ve  % 7,4 olması ve cari açığın bu yıl % - 3,4 ve gelecek yıl için % - 4,3 olması bekleniyor.

Umarız bu olumsuz beklentiler gerçekleşmez. Ancak ekonomik büyümenin seyri böyle olursa, işsizliğin artarak,  gerçek anlamda % 20’nin üzerine çıkması ve gelir dağılımı adaletsizliğinin daha da artarak bunun yoksulluğu daha artırması kaçınılmaz olur. Kısaca istatistikî verilerin hesaplanma yöntemleriyle oyalanmak yerine toplumun bütününün refahını ve geleceğini güvence altına alan politikalara yönelmek ve bu yönde somut adımlar atmak gerekiyor.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder