Mustafa Durmuş
Aralık
2016
Amerikan
Merkez Bankası (Fed) bugün faiz
oranlarının değiştirilip değiştirilmeyeceğine ilişkin kararını açıklayacak. Beklenti
Fed’in en az 0.25 puanlık bir faiz artırımı yapması yönünde.
Faiz
artırımı kararında ABD ekonomisinde son dönemde görülen, istihdam artışı,
ekonomik büyümedeki ve enflasyondaki canlılık gibi etkenler kadar, 20 Ocak’ta
işbaşı yapacak olan yeni Başkan Trump’ın uygulayacağı ekonomi politikaları da
etkili olacak gibi gözüküyor.
Trumponomics
olarak da artık anılan bu politikalar gevşetilmiş maliye ve sıkılaştırılmış
para politikalarını, kısmi bir korumacı dış ticaret politikasını, göçmen karşıtlığını
ve güçlü doları içeriyor.
Yani
Trump ile birlikte maliye politikası alanında 1 trilyon dolarlık bir kamusal
alt yapı harcama programı ve başta gelir ve kurumlar vergisi indirimleri gibi
sermaye vergilerinin indirilmesi şeklinde uygulamalara geçilecek. Buna “askeri
sanayi kompleksi” konseptine uygun Pentagon’un savaş harcamalarını artıran
programlar da ( 90,000 yeni asker, yeni savaş uçakları ve deniz altılar gibi) eklendiğinde genişletici maliye
politikalarının ön planda olacağı görülüyor. Böyle bir piyasa teşvik edici mali
genişleme Dodd-Frank Yasası’nın da gevşetilmesiyle (böylece bankaların
rahatlatılmasıyla) tamamlanacak.
Diğer
taraftan finansal istikrarın korunabilmesi ve doların güçlü tutulabilmesi için
Fed’in faiz oranlarını artırması ile sıkılaştırılmış bir para politikası
uygulanacağı anlaşılıyor.
Küresel kriz azgelişmiş
ekonomilere iyice yıkılacak
Bu
politikalara, İthalata getirilecek yeni korumacı önlemler ve göçmen karşıtlığı
nedeniyle azgelişmiş ülkelerden kaynaklı emek gücü akışının yavaşlatılması da dâhil
edildiğinde, yeni yıldan itibaren, aralarında
bizim de olduğumuz yükselen ülkeler adı verilen azgelişmiş ülkelerin başının
daha da ağrıması kaçınılmaz olacak.
Aslında
bu sıkıntıların bir kısmı hemen başkanlık seçimlerinin ardından yaşandı. Örneğin dünyada en fazla değer kaybeden borsa
olan Brezilya borsasının hemen ardından (% 14), Türkiye borsası (BİST) % 11’lik
bir düşüş gösterdi. Ulusal para biçimleri içinde ise TL en fazla değer kaybeden
para birimlerinin başında yer aldı (% 10). Kazananlar ise başta ABD doları,
borsaları olmak üzere % 20’lik bir yükselişle Rus borsası oldu.
Fed faiz artırırsa
TCMB’nin de faiz artırması kaçınılmaz olur
Institute
of International Finance ‘nin (IIF) ’nin son raporunda (Global Economic
Monitor, 13 Aralık 2016), Dünyada faiz
oranları şöyle sıralanıyor:
Fed
(ABD) : % 0.50 (üst sınır); ECB (Avrupa) : % 0.00; BoJ (Japonya) : % - 0.10; Brezilya : % 13,75;
Rusya : % 10; Türkiye : % 8.5: Güney Afrika: % 7; Hindistan: % 6.25; Çin ve
Polonya: % 1,5 ve Güney Kore : % 1.25.
Görüldüğü
gibi şu anda Türkiye dünyada en yüksek faiz veren üçüncü ülke konumunda. Öyle
ki Merkez ülkelerdeki faiz oranlarından ortalama 8 kat daha fazla faiz
veriyor. Buna rağmen ülkeden sermaye
çıkışları arttı. Sermaye, bu düşük ama
daha güvenli olduğu kabul edilen merkezler başta olmak üzere dünyanın diğer
bölgelerine kaçıyorsa, “bu çıkışların faizlerin daha da artırarak
durdurulabilmesi mümkün müdür” sorusunun sorulması gerekiyor.
Borç krizi riski
artıyor
İki
gün önce açıklanan üçüncü çeyrek büyümesi ( % - 1,8 küçülme) ve lirada devam
eden değer kaybının bankaların aktiflerini zayıflatması, şirketlerin
bilançolarını kötüleştirmesi beklenmeli. Liradaki değer kaybının sürmesi
halinde, özellikle de şirketlerin 211 milyar doları bulan döviz açık
pozisyonları dikkate alındığında, borç
krizi biçiminde bir kriz olasılığından söz etmek abartılı olmaz.
Böyle
bir krizi önlemek için Merkez Bankası bazı önlemler alabilirse de bunlar
yetersiz kalabilir.
Öncelikle Bankanın döviz rezervlerinin yeterli olmadığı
biliniyor. Bu nedenle de “gerektiğinde döviz piyasasına müdahale yapılacaktır”
açıklamasının dövizin ateşini ne kadar düşürebileceği tartışılır.
Bunun
dışında Merkez Bankası sert bir faiz artırımına giderek liranın cazibesini
artırabilir mi? Hali hazırda yüksek düzeyde olan faizler daha da artırıldığında
bunun ekonomiyi daha da zora sokması, özellikle de konut kredisi ile yürüyen
inşaat emlak sektörünü vurması kaçınılmaz olur. Bu nedenle de Merkez Bankası
büyük bir ihtimalle faiz oranında küçük artışlar yaparken, bu arada özel
kesimin Merkez Bankası nezdinde döviz cinsinden tuttuğu karşılıkları indirme
yoluna gidecektir.
Yeni
anayasa ve başkanlık oylaması, OHAL uygulamalarının devam etmesi gibi
gelişmeler de yukarıda sayılan ekonomik gelişmeler ile birlikte dikkate
alındığında ekonomik büyümenin seyri ne olabilir?
Bunu
IIF, 2016 yılı için % 1,7 ve 2017 yılında Trumponomics kaynaklı dış
konjonktürde de artacak olan riskler nedeniyle
% 1,5 olarak öngörüyor. Aynı raporda doların kurunun 2016 için 3,50 ve
2017 için 3,77 olması; enflasyonun aynı yıllar için sırasıyla % 7,2 ve % 7,4 olması ve cari açığın bu yıl % - 3,4 ve
gelecek yıl için % - 4,3 olması bekleniyor.
Umarız
bu olumsuz beklentiler gerçekleşmez. Ancak ekonomik büyümenin seyri böyle
olursa, işsizliğin artarak, gerçek
anlamda % 20’nin üzerine çıkması ve gelir dağılımı adaletsizliğinin daha da
artarak bunun yoksulluğu daha artırması kaçınılmaz olur. Kısaca istatistikî
verilerin hesaplanma yöntemleriyle oyalanmak yerine toplumun bütününün refahını
ve geleceğini güvence altına alan politikalara yönelmek ve bu yönde somut
adımlar atmak gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder