25 Aralık 2016 Pazar

BÜYÜME VERİLERİ (Aralık 2016)

BÜYÜME VERİLERİ (Aralık 2016)

Mustafa Durmuş

Aralık 2016

Dün TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu)  bu yılın Temmuz- Ağustos- Eylül üç aylık dönemi olmak üzere üçüncü çeyreğe ait ekonomik büyüme verilerini açıkladı.

Bu veriler Avrupa Birliği Yönetmelikleri’ne (ESA) göre, yani yeni bir yönteme göre hesaplanmış. Bu yeni hesaplamada verilerin derlenme yöntemleri, yapılan tanımlar gibi birçok değişiklik söz konusu.  Statik olmayan bir ekonomide hesaplama yöntemlerinin gözden geçirilmesi ve uluslar arası standartlara uygun hale getirilmesi normal, hatta gerekli bir durum olarak değerlendirilebilir.

Mali Makyavelizm

Diğer yandan bu yeni yöntemde bir baz yılın seçilmesi çok önem kazanıyor. Zira bu baz yılın hangi yıl seçildiği büyüme sonuçlarını etkiliyor. Nitekim TÜİK  son 13 yıllık dönemin iktisadi olarak  en kötü yılı olan ve aynı zamanda da 2008 küresel kapitalist krizinin ertesi yılı olan 2009 yılını seçmiş. Zira bu yıl ki büyüme oranı yüzde (-)  4,7. Yani bundan sonrası her yıl büyüme artıya geçmiş. Dolayısıyla da ardındaki yıllar ve kuşkusuz 2016 yılı üçüncü çeyreği de olması gerekenden daha iyi çıkmış.

2009 yılının baz yıl seçilmesinin sonucunda 2011 yılından itibaren büyüme oranları bir anda yüzde 30 ila yüzde 50 arasında daha yüksek çıkmış.  Örneğin geçen yıl eski hesaplamaya göre yüzde 4 olarak açıklanan büyüme oranı yarı yarıya artırılmış ve yüzde 6,1’e çıkartılmış. Benzer bir biçimde de bu yılın ilk yarısında yüzde 3,9 büyüdüğü açıklanan ekonomi yüzde 4,5 oranında büyümüş.

Böylece bu yeni hesaplamanın sonucunda da, eski hesaba göre 9 bin doların biraz üzerinde hesaplanmış olan 2015 yılı kişi başı geliri yeni hesapla 11 bin doların üzerine çıkmış. Yani bizler geçen yıl bir önceki yıla göre kişi başına 2 bin dolar daha fazla zenginleşmişiz.

Burada yapılan işin adına literatürde “Mali Makyavelizm” deniliyor. Yani arzu edilen sonuca uygun olarak verileri seçmek, derlemek, uyarlamak ve hesaplama yapmak.  Tabi bu hesaplama değişikliğinin ve baz yıl seçiminin “15 Temmuz öncesinde ekonominin gayet iyi durumda olduğu” algısını güçlendirmeye yaradığının da altını çizmek gerekiyor.

Üçüncü çeyrekte sert düşüş

Olması gerekenden daha düşük çıksa da, bu hesaplama değişikliğine rağmen ekonominin üçüncü çeyrekte yüzde (- 1,8) küçülmüş olması son derece önemli. Bu durum,  içinden geçtiğimiz son üç ayda (dördüncü çeyrek) ekonominin daha da küçüleceğinin işareti olabileceği gibi, ikinci çeyrekte yüzde 4,5’lik büyüme dikkate alındığında gerçekte ekonomideki daralmanın yüzde 6,8 olduğunu da gösteriyor. Bu bağlamda da bu yıl büyümesi yıl ortalaması olarak yüzde 2’ye kadar düşebilir (nüfus artış hızı dikkate alındığında net bir büyümeden söz etmek zorlaşacaktır).

 Şeytan ayrıntıda gizli

Küçülmenin temel belirleyicilerine bakalım:Sırasıyla; özel tüketim harcamaları (C) yüzde (-) 3,2; yatırım harcamaları (I) yüzde (-) 0,6 ve ihracat (X) yüzde (-) 7 oranında azalmış.  Buna karşılık ithalat (M) yüzde 4,3 artmış. Ama asıl artış yüzde 23, 8 ile kamu harcamalarında (G) olmuş.

Bir başka anlatımla,  halk daha az tüketmiş, ihracat daha da azalmış, üretimin ve ihracatın vazgeçilmezi olan ithalat artmayı sürdürmüş,  ama asıl önemlisi uzun zamandır ilk kez kamu harcamaları neredeyse dörtte bir oranında (geçen yılın aynı çeyreğine göre) artmış. Yani ekonomi bu denli pompalanan kamu cari harcamalarına rağmen küçülmüş ya da kamu cari harcamalarındaki bu çarpıcı artış ekonominin daha da küçülmesini önlemiş.

Bu veriler, kısaca,  ülkenin yapısal bir sorunu olan cari açığın artmakta olduğunu, bunun da yabancı sermaye akımlarına olan bağımlılığı artıracağını,  böylece dövize olan ihtiyacın artacağını,, bunun kur ve faizin yükselmesine neden olabileceğini gösterdiği gibi, kamu harcaması artışının  yanı sıra üretim ve ithalat üzerinden alınan vergilerin yüzde 0,3 azalmış olması nedeniyle bütçe açığının daha da artacağını ortaya koyuyor.

Böylece “tasarruf açığı”, “cari açık” ve “bütçe açığı” olarak tanımlanan Üçlü Açık’ larla karşı karşıya olacağımız bir dönem başlıyor.

Sermaye birikimi inşaat ve ilgili sektörlerde

Bültenin ayrıntılarına bakıldığında gayri safi sermaye oluşumunun % 59’unun inşaat, buna karşılık % 35’inin makine ve teçhizatta olduğu görülüyor.  Böylece 2015’ten 2016’nın üçüncü çeyreğine inşaat sektöründeki yatırım miktarı yüzde 8,6 artarken, makine ve teçhizattaki artış yüzde sadece 1,4 ile sınırlı kalmış. Bu durum kuşkusuz devasa alt yapı ve üst yapı inşaatlarını ve Türkiye’nin küresel en büyük 250 inşaat şirketinden 42’sinin sahibi olduğu gerçeğini de açıklıyor.

Toplam yatırımların neredeyse üçte ikisinin yapıldığı, buna karşılık milli hasılanın % 8-9’u civarında bir kısmını ve istihdamın  % 7,5’in yaratabilen bu sektörün özelikle bu yılın üçüncü çeyreğinden itibaren bir daralmaya girdiği çok açık.  Öyle ki sektör bu yılın ikinci çeyreğinde yüzde 28,3’ten fazla büyürken,  üçüncü çeyrekteki büyüme hızı yüzde 8,4 ile sınırlı kalmış. Böylece bir süredir büyümenin motoru konumundaki bu sektördeki durgunluk ekonomik küçülmeyi de bundan sonraki olası gelişmeleri de ve faiz tartışmalarını da bir ölçüde açıklıyor.

Son olarak TÜİK verileri ücretli emekçilerin milli gelirden aldığı payın  (işgücüne yapılan ödemeler)  bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 36,5’den üçüncü çeyrekte yüzde 32’ye kadar gerilediğini, böylece gelir dağılımının giderek daha da adaletsiz bir hal aldığını gösteriyor. 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder