BÜYÜME VERİLERİ (Aralık 2016)
Mustafa Durmuş
Aralık 2016
Dün TÜİK (Türkiye
İstatistik Kurumu) bu yılın Temmuz-
Ağustos- Eylül üç aylık dönemi olmak üzere üçüncü çeyreğe ait ekonomik büyüme
verilerini açıkladı.
Bu veriler Avrupa
Birliği Yönetmelikleri’ne (ESA) göre, yani yeni bir yönteme göre hesaplanmış.
Bu yeni hesaplamada verilerin derlenme yöntemleri, yapılan tanımlar gibi birçok
değişiklik söz konusu. Statik olmayan
bir ekonomide hesaplama yöntemlerinin gözden geçirilmesi ve uluslar arası
standartlara uygun hale getirilmesi normal, hatta gerekli bir durum olarak
değerlendirilebilir.
Mali Makyavelizm
Diğer yandan bu
yeni yöntemde bir baz yılın seçilmesi çok önem kazanıyor. Zira bu baz yılın
hangi yıl seçildiği büyüme sonuçlarını etkiliyor. Nitekim TÜİK son 13 yıllık dönemin iktisadi olarak en kötü yılı olan ve aynı zamanda da 2008
küresel kapitalist krizinin ertesi yılı olan 2009 yılını seçmiş. Zira bu yıl ki
büyüme oranı yüzde (-) 4,7. Yani bundan
sonrası her yıl büyüme artıya geçmiş. Dolayısıyla da ardındaki yıllar ve
kuşkusuz 2016 yılı üçüncü çeyreği de olması gerekenden daha iyi çıkmış.
2009 yılının baz
yıl seçilmesinin sonucunda 2011 yılından itibaren büyüme oranları bir anda yüzde
30 ila yüzde 50 arasında daha yüksek çıkmış.
Örneğin geçen yıl eski hesaplamaya göre yüzde 4 olarak açıklanan büyüme oranı
yarı yarıya artırılmış ve yüzde 6,1’e çıkartılmış. Benzer bir biçimde de bu
yılın ilk yarısında yüzde 3,9 büyüdüğü açıklanan ekonomi yüzde 4,5 oranında
büyümüş.
Böylece bu yeni
hesaplamanın sonucunda da, eski hesaba göre 9 bin doların biraz üzerinde hesaplanmış
olan 2015 yılı kişi başı geliri yeni hesapla 11 bin doların üzerine çıkmış.
Yani bizler geçen yıl bir önceki yıla göre kişi başına 2 bin dolar daha fazla
zenginleşmişiz.
Burada yapılan işin
adına literatürde “Mali Makyavelizm” deniliyor. Yani arzu edilen sonuca uygun
olarak verileri seçmek, derlemek, uyarlamak ve hesaplama yapmak. Tabi bu hesaplama değişikliğinin ve baz yıl
seçiminin “15 Temmuz öncesinde ekonominin gayet iyi durumda olduğu” algısını güçlendirmeye
yaradığının da altını çizmek gerekiyor.
Üçüncü çeyrekte sert düşüş
Olması gerekenden
daha düşük çıksa da, bu hesaplama değişikliğine rağmen ekonominin üçüncü çeyrekte
yüzde (- 1,8) küçülmüş olması son derece önemli. Bu durum, içinden geçtiğimiz son üç ayda (dördüncü
çeyrek) ekonominin daha da küçüleceğinin işareti olabileceği gibi, ikinci çeyrekte
yüzde 4,5’lik büyüme dikkate alındığında gerçekte ekonomideki daralmanın yüzde
6,8 olduğunu da gösteriyor. Bu bağlamda da bu yıl büyümesi yıl ortalaması
olarak yüzde 2’ye kadar düşebilir (nüfus artış hızı dikkate alındığında net bir
büyümeden söz etmek zorlaşacaktır).
Şeytan ayrıntıda gizli
Küçülmenin temel
belirleyicilerine bakalım:Sırasıyla; özel tüketim harcamaları (C) yüzde (-)
3,2; yatırım harcamaları (I) yüzde (-) 0,6 ve ihracat (X) yüzde (-) 7 oranında
azalmış. Buna karşılık ithalat (M) yüzde
4,3 artmış. Ama asıl artış yüzde 23, 8 ile kamu harcamalarında (G) olmuş.
Bir başka anlatımla,
halk daha az tüketmiş, ihracat daha da
azalmış, üretimin ve ihracatın vazgeçilmezi olan ithalat artmayı sürdürmüş, ama asıl önemlisi uzun zamandır ilk kez kamu
harcamaları neredeyse dörtte bir oranında (geçen yılın aynı çeyreğine göre)
artmış. Yani ekonomi bu denli pompalanan kamu cari harcamalarına rağmen
küçülmüş ya da kamu cari harcamalarındaki bu çarpıcı artış ekonominin daha da
küçülmesini önlemiş.
Bu veriler,
kısaca, ülkenin yapısal bir sorunu olan
cari açığın artmakta olduğunu, bunun da yabancı sermaye akımlarına olan
bağımlılığı artıracağını, böylece dövize
olan ihtiyacın artacağını,, bunun kur ve faizin yükselmesine neden
olabileceğini gösterdiği gibi, kamu harcaması artışının yanı sıra üretim ve ithalat üzerinden alınan
vergilerin yüzde 0,3 azalmış olması nedeniyle bütçe açığının daha da artacağını
ortaya koyuyor.
Böylece “tasarruf
açığı”, “cari açık” ve “bütçe açığı” olarak tanımlanan Üçlü Açık’ larla karşı
karşıya olacağımız bir dönem başlıyor.
Sermaye birikimi inşaat ve ilgili sektörlerde
Bültenin
ayrıntılarına bakıldığında gayri safi sermaye oluşumunun % 59’unun inşaat, buna
karşılık % 35’inin makine ve teçhizatta olduğu görülüyor. Böylece 2015’ten 2016’nın üçüncü çeyreğine
inşaat sektöründeki yatırım miktarı yüzde 8,6 artarken, makine ve teçhizattaki
artış yüzde sadece 1,4 ile sınırlı kalmış. Bu durum kuşkusuz devasa alt yapı ve
üst yapı inşaatlarını ve Türkiye’nin küresel en büyük 250 inşaat şirketinden
42’sinin sahibi olduğu gerçeğini de açıklıyor.
Toplam yatırımların
neredeyse üçte ikisinin yapıldığı, buna karşılık milli hasılanın % 8-9’u
civarında bir kısmını ve istihdamın %
7,5’in yaratabilen bu sektörün özelikle bu yılın üçüncü çeyreğinden itibaren
bir daralmaya girdiği çok açık. Öyle ki
sektör bu yılın ikinci çeyreğinde yüzde 28,3’ten fazla büyürken, üçüncü çeyrekteki büyüme hızı yüzde 8,4 ile
sınırlı kalmış. Böylece bir süredir büyümenin motoru konumundaki bu sektördeki
durgunluk ekonomik küçülmeyi de bundan sonraki olası gelişmeleri de ve faiz
tartışmalarını da bir ölçüde açıklıyor.
Son olarak TÜİK
verileri ücretli emekçilerin milli gelirden aldığı payın (işgücüne yapılan ödemeler) bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 36,5’den üçüncü
çeyrekte yüzde 32’ye kadar gerilediğini, böylece gelir dağılımının giderek daha
da adaletsiz bir hal aldığını gösteriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder