2008 KRİZİ VE TÜRKİYE VARLIK FONU
Mustafa Durmuş
Şubat 2017
Yazının başlığına bakıp
“ikisi arasında ne alaka var” diyebilirsiniz. Zira başlıkta sözü edilen kriz,
bundan 8 yıl önce ABD finans sektöründe ortaya çıkmış olan bir kriz. Buna
karşılık T. Varlık Fonu geçen yılın Ağustos ayında Türkiye’de kurulan ve çok
tartışılan yeni bir fon.
İkisi arasında bir bağ yok
ama ikincisinin, ulusal çapta, birincisine benzer bir krize neden olma ihtimali
yüksek. Aslında oldukça teknik olan konuyu, sabırla okumanızı dileyerek, elimizden
geldiğince basitleştirerek anlatmaya çalışalım.
Krizi menkul kıymetleştirme tetikledi
2008 krizi ABD finans
sektöründe başladı. Bu krizi tetikleyen en önemli faktör menkul kıymetleştirme
dediğimiz olay. Çünkü 2000 yılından 2007’ye kadar, menkul kıymetleştirme
uygulamaları iki katına çıkmıştı. Bunun sonucunda da bu işte rol alan iki dev
fon, Fannie Mae ve Freddie Mac devlet müdahalesi ile kurtarılabildi. Ama Lehman
Brothers ve Bear Stearns’a ait iki adet hedge fon batmaktan kurtulamadı.
Sonuç olarak kapitalizm
tarihinin bugüne kadar gördüğü ikinci derin kriz olan bu kriz patlak verdi.
Sadece 6 milyon Amerikalı ipotek kredisiyle (mortgage) satın aldıkları evlerini
kaybetmedi, milyonlarca finans sektörü ve reel sektör çalışanı işçi işsiz
kaldı, özel emeklilik fonları battı, insanlar geleceklerini kaybetti. Yaralar
hala sarılmaya çalışılıyor.
Menkul kıymetleştirme?
Bu bir finansal operasyon
aslında. Bunun ile farklı varlık türleri, finansal kuruluşlar (örneğin bankalar
ya da fonlar) tarafından bir havuzda toplanıyor. Bu havuzdaki varlıkların
gelirlerine bağlı olarak menkul kıymet (kıymetli kâğıt) ihraç ediliyor. Burada
amaç bu varlıkları likit gelire kavuşturmak.
Menkul kıymetler, mevzuatta,
kişilerin yatırım amacı ile edindikleri, ortaklık veya alacak hakkı sağlayan ve
çıkarılması için Sermaye Piyasası Kurulu’ndan izin alınan kıymetli evraklar
(kağıtlar) olarak tanımlanıyor.
Bunlar bonolar, tahviller,
krediler üzerinden çıkartılan varlığa dayalı menkul kıymetler, köprü, hava
limanı gibi kamuya ait varlıklara ait gelir ortaklığı senetleri gibi geleneksel
araçlar olabileceği gibi, 2008 krizinde başat bir rol oynayan “Teminatlı Borç
Yükümlülükleri” (CDO), “Swap Sözleşmeleri” ve “Kredi Risk Swapları” (CDS) gibi
bizim finans sistemimize yeni yeni girmekte olan türev araçlar olabiliyor.
İhraç edilen bu menkul
kıymetlerin geliri, varlıkların sahibi olan finansal kuruluşa veya şirkete
(bizim durumumuzda T. Varlık Fonu’na) ait olurken, havuzdaki varlıkların geliri
menkul kıymet yatırımcılarına gidiyor.
Böylece havuzdaki varlıkların
değerine göre çıkartılan kâğıtlar (türev araçlar) havuzun değeri arttıkça daha
fazla, düştükçe daha düşük gelir getiriyor. Bu süreçte bir menkul değerden
birden fazla menkul değer üretiliyor ve her bir finansal aracı kendi kârını ya da
komisyonunu ekleyerek bunu başkasına pazarlıyor.
Bunun sonucunda finansal bir
balon oluşmaya başlıyor. Öyle ki 2008 krizi sırasında Dünya reel üretimi 55- 60
trilyon dolar iken, bu tür finansal kağıtların piyasa değeri bunun 10 katı (600
trilyon dolar) idi.
Kısaca ciddi boyutta bir
balon şişirilmiş, ama her balonun bir noktadan sonra patlaması gibi, 2008’de bu
balon da patlamıştı. Birileri bu işlerden ciddi servetler elde ederken, Dünya
ciddi bir krizin içine girmişti.
Bir fıkra
Olayın “spekülatif” ya da
bazılarının deyimiyle “titan zinciri” boyutunu bir fıkra ile anlatalım:
Bir Yahudi tüccar, arkadaşını
telefonla arar ve kendisinde bir tır dolusu yaş incirin olduğunu ve bunu çok
ucuz bir fiyata satmak istediğini söyler ve satar. Malı alan diğer Yahudi hemen
bir başkasını arar ve kendi komisyonunu eklediği bir fiyattan incirleri satar.
Böylece bu satışlar bir zincir gibi aylarca devam eder. Her seferinde fiyata
komisyon eklenir ve aracılar para kazanır. Son alıcı biraz da merakından,
satmadan önce malı görmek ister. Kasaları açtığında incirlerin kurtlandığını
görür. Hışımla kendisine malı satanı arar: “ İnciri yemek istedim ama
kurtlanmıştı, neden bana bozuk inciri sattın?” diye sorunca, diğeri cevap verir:
“Üstadım bu incirler yemek için değil, satmak için…” Menkul kıymetleştirme
sonucu balon patlaması böyle bir şey.
T. Varlık Fonu da menkul kıymetleştirme yapacak
T. Varlık Fonu her türlü
finansal işlemi yapmaya ve her türlü menkul kıymetleştirmeye yapmaya yetkili.
Sadece borsa, tahvil ya da döviz piyasasında değil, yukarıda sözünü ettiğimiz
riskli türev piyasalarında da işlem yapabiliyor.
İşin enteresan tarafı bu
işlemleri ile ilgili olarak, düzenleyici-denetleyici kurum olan Sermaye
Piyasası Kurulu’ndan izin almak zorunda değil. Yani “dokunulmazlar” statüsüne
sahip. Faaliyet alanı sınırsız, sorumluluğu sıfır, yöneticilerinin maaşının
dahi ne olduğunu bilmediğimiz, özel hukuka tabi bir şirket var karşımızda.
Resmi açıklama
Bugün Başbakan Yardımcısı
Canikli " T. Varlık Fonu, kamunun donuklaşmış varlıkları üzerinden likit
kaynaklar oluşturacak" açıklaması yapınca Fon’un kuruluş amaçlarından biri
daha netleşmiş oldu.
Kısaca Fon yaklaşık 200
milyar liralık toplam kamusal varlık havuzundan yukarıda anlattığımıza benzer
biçimde piyasaya menkul kıymet ihraç edecek. Böylece gelir yaratacak. Bu
işlemlere aracılık eden finansal kuruluşlar da (sigorta şirketleri, finansal
aracılar gibi) bundan nemalanacaklar.
Bu süreçte, gerçek
değerlerinin birkaç katı oranında, sahici olmayan, kurgusal bir değere sahip
menkul kıymetlerden yaratılmış bir finansal balonun şişirilmesini de önleyen
hiçbir şey yok.
Oysa biz bu filmi, hem de
korku filmi tadında, daha önce gördük. Dünya hala böyle balonların patlamasıyla
tetiklenen küresel krizin içinden çıkabilmiş değil. Yani Dünyanın böyle bir
finansallaşmanın bedelini ödemekte olduğu bir dönemde biz böyle bir spekülatif
finansallaşma sarmalına neden giriyoruz?
Bu balon bir gün patladığında
bunun altında kimler kalacak? Bunun örneğin döviz kuruna, istihdama, ekonominin
bütününe yapacağı olumsuz etkiler düşünüldü mü?
Bu denli büyük bir toplumsal
risk içeren bir operasyonda SPK gibi denetleyici kuruluşlar neden bypass
edilir?
Her fırsatta İslam referans
gösterilerek faiz oranlarının yüksekliğinden dem vurulan bir ortamda böyle bir
“kumarhane kapitalizmi” macerası İslami açıdan caiz midir?
Özcesi,
bunca olumsuzluğuna rağmen böyle bir Fon’un, üstelik böyle bir dokunulmazlar
statüsünde çıkartılmasının ardındaki derin ihtiyacın ya da ihtiyaçların ne
olduğunu belirlemek gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder