16 Şubat 2018 Cuma

CARİ AÇIK: TÜRKİYE EKONOMİSİNİN AMOK KOŞUCUSU MU?


CARİ AÇIK: TÜRKİYE EKONOMİSİNİN AMOK KOŞUCUSU MU? *
Mustafa Durmuş
15 Şubat 2018

Derslerimde öğrencilerime sıklıkla hatırlattığım aşağıda yer alan bir denklem var. Bu denklem cari açıkla, bunun finansman biçimleri ve sonuç olarak kamu ve özel sektör açığını ilişkilendiren bir formül:

(X-M) = FDI + BL + PF = (S-I) – (G-T). Yani;
Cari açık ≡ (Doğrudan yabancı sermaye yatırımları + Banka kredileri + Portföy yatırımları) ≡ (Özel sektör yatırım-tasarruf açığı /borçları + Kamu sektörü açığı/borçları).

Bu denklem Türkiye ekonomisinde son iki yıldır olup biteni açıklamada giderek çok yararlı olmaya başladı. Çünkü Türkiye bir süredir (tartışmalı) yüksek ekonomik büyümesini büyük ölçüde yüksek cari açıkla gerçekleştiriyor. Yani ağırlıklı olarak yabancı kaynak kullanarak büyümesini sürdürebiliyor.

Cari açık yüzde 42 oranında arttı !
Bunun ilk çarpıcı göstergesi dün Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından açıklanan ödemeler dengesi verileri oldu (1).
Buna göre 2017 yılında yüzde 6-7 civarında büyümesi beklenen ekonomide cari açık uzun süreden sonra ilk kez 47 milyar doların üzerine çıktı ve GSYH’nin yüzde 5,5’ine kadar yükseldi (2016 yılında yüzde 3,8 idi).
Bu artışın nedeni ithalatın ihracattan çok daha fazla artmış olması (dış ticaret açığı).Böylece cari açık son Orta Vadeli Plan’daki öngörüye göre yüzde 8 civarında bir sapma gösteriyor. Bu durumda ya OVP’yi hazırlayanlar yanıldılar ya da işin başında cari açıktaki artışı düşük gösterdiler.

Açığı finanse etmek artık kamunun işi oldu
Denklemde yer alan cari açığın finansman biçimi önemli şeyler söylüyor. Sırasıyla;
Merkez Bankası rezervlerini kullanarak bu açığın yüzde 17’sinden fazlasını kapatmış (8 milyar dolar civarında). Yani bankanın giderek rezervleri eriyor.
Ekonomide daha kalıcı ve daha yararlı olduğuna inanılan doğrudan yabancı sermaye yatımları sadece yüzde 17’nin biraz üzerinde bir katkı sağlamış (8,1 milyar dolar).
Asıl katkıyı yüzde 52’ye yakın bir oran ile portföy yatırımları (borsaya ve devlet tahvillerine yapılan yabancı yatırımlar) sağlamış. Bunun yüzde 70’inin devlet tahviline gelen yatırımlar olduğunu hatırlatalım.
Ve en küçük katkıyı ( yüzde 14’ün altında- 6,5 milyar dolar) bankalara gelen yabancı para cinsinden mevduatlar ve yabancı krediler sunmuş.
Kısaca cari açık bir önceki yıla göre yüzde 42’den fazla büyürken, bu açığın finansman şekli de değişmiş ve neredeyse yüzde 80’i sıcak para biçiminde karşılanmış.
Sıcak paranın en önemli bölümünü ABD tahvillerinin sağladığı ortalama getirinin (faiz) dört-beş katı getiri sunan T.C. devlet tahvili satışları oluşturuyor.
Bankalara gelen döviz cinsinden mevduat ve yabancı kredilerin fonlamadaki payı en geride kalırken, fonlamada Merkez Bankasının rezervleri kullanılmış.

Bazı ekonomi - politik çıkarımlar
https://static.xx.fbcdn.net/images/emoji.php/v9/f4c/1/16/25aa.png▪Ekonominin ve buradan hareketle siyasetin dışa bağımlılığı uzun vadede daha da artmış.
Böylece yüksek faize gelen sıcak parayı getirebilmek ve içeride tutabilmek için faiz oranlarını yükseltmek gerekecek.
Nitekim ABD’de tüketici fiyatlarının bu yılın Ocak ayında beklenin çok üstünde bir biçimde (binde 5 oranında) artmış olması (yani enflasyonun artması)  FED’in bu yıl yapmayı planladığı faiz artışını, hem artırım sayısı, hem de artış oranı anlamında etkileyecektir (2). Böylece ABD’de faiz oranları arttığında Türkiye gibi ülkelerden sermaye çıkışı hızlanacaktır.
https://static.xx.fbcdn.net/images/emoji.php/v9/f4c/1/16/25aa.png▪Yüksek büyüme pahasına göze alınan böyle bir yüksek cari açık riski siyasal iktidarın sıkıntılarının ve buradan hareketle ihtiyaçlarının ne denli derin ve çatışmalı olduğunu gösteriyor.
https://static.xx.fbcdn.net/images/emoji.php/v9/f4c/1/16/25aa.png▪Bu gelişmeler ekonominin büyümesinin (gerçekte sermaye ve servetin) piyasalar ya da özel sektörden ziyade, artık devlet eliyle sürdürülebildiğini gösteriyor. Zira cari açık büyük ölçüde devlet tahvili satışı ve Merkez Bankasının döviz rezervleriyle karşılanıyor.
Bu durum dövize olan ihtiyacı sürekli olarak artıracağından döviz kurunun yükselmesi de kaçınılmaz olacak.
https://static.xx.fbcdn.net/images/emoji.php/v9/f4c/1/16/25aa.png▪Bu gelişmeler devlet ve özel sermaye ilişkilerinde çok çarpıcı bir dönemin de başladığının bir işareti. Yani sermayenin büyütülmesinde devlet bu denli rol aldığında onun özel sermaye grupları üzerindeki etkisi ya da bu grupların devlete olan bağımlılığı daha da artıyor. Bu da ülkedeki siyasal gelişmeler konusunda sermaye gruplarının neden sessiz kaldığını da kısmen açıklar nitelikte.
https://static.xx.fbcdn.net/images/emoji.php/v9/f4c/1/16/25aa.png▪Bankaların, hem çok borçlu olmalarından ve bilançoları çok büyüdüğünden, hem de ülke kredi puanının giderek düşmesi nedeniyle uluslararası piyasalardan borçlanmalarının giderek zorlaşmasından dolayı artık cari açığın ağırlıklı olarak banka kredileri aracılığıyla kapatılması dönemi bitiyor.
https://static.xx.fbcdn.net/images/emoji.php/v9/f4c/1/16/25aa.png▪Küresel likiditenin bu denli bol olduğu bir dönemde doğrudan yabancı sermaye yatırımlarındaki azalma ise yabancı reel yatırımcının ülkeyi uzun vadeli yatırım yapılabilir görmediğinin bir göstergesi.

Bütçe açığı arttıkça cari açık artacak
Cari açıktaki bu gelişmelerin asıl olarak dış ticaret açığından kaynaklandığını biliniyor. Çünkü geçen yıl ihracat sadece yüzde 10’un biraz üzerinde, buna karşılık ithalat yüzde 17’den fazla artmış.
Cari açığı etkileyen diğer bir faktör bütçe açığı. Bu açığın bu yıl iki katına çıkarak yüzde 2’yi aşması bekleniyor (bunun içinde koşullu ve doğrudan yükümlülüklerden gelecek olan riskler dâhil değil. Bunar dâhil edildiğinde gerçek açık daha da büyüyor).
Ama asıl bundan sonrası önemli. Çünkü siyasal geleceğini ve bu yöndeki rejim değişikliğini temel öncelik olarak kabul etmiş siyasal iktidar bütçe içi ve dışı bütün kaynakları ekonominin büyütülmesini sağlayabilmek için bir yandan sermayeye sunmaya devam ederken, diğer yandan savaşın getirdiği ve daha da getireceği mali yüklerden dolayı kaçınılmaz olarak bütçe açığını büyütüyor.
Bu da bir süre sonra bütçe açıklarının kapatılması için de yabancı kaynağa yüklenmek gereğini ortaya çıkartıyor.

Tarihsel olayların ekoları: Avro Bölgesi deneyimi
Bu gelişmeleri (savaş dışında) 2010 yılından bu yana avro bölgesi ülkeleri neredeyse bire bir yaşadı.
Hem 2008 krizinden çıkabilmek için teşvik adı altında büyük çapta uyguladıkları sermayeye destek politikaları (öyle ki Avrupa Merkez Bankası’nın bilançosu 3 trilyon dolardan fazla büyüdü), hem de Alman ekonomisinin gücü karşısında rekabet edemedikleri için, kendi büyümelerini Almanya ve Holanda gibi ülkelerden sağladıkları sıcak para ile destekledikleri inşaat-emlak, turizm gibi sektörlerdeki büyüme ile telafi etmeye çalışmaları sonucunda avro bölgesinin çeperdeki bazı ülkelerinde cari açıklar hızla büyüdü.
Bunun sonucunda hem özel sektör borçları, hem de kamu sektörü borçları devasa bir biçimde arttı. Bu durum başta Yunanistan olmak üzere, Portekiz, İrlanda, İspanyol ve İtalyan ekonomilerini vurdu. Bu ekonomiler uzun süredir uyguladıkları halka kemer sıktırma politikalarıyla bu borçlarını ödemeye ve toparlanmaya çalışıyorlar.
Kısaca tarih tekerrür etmese de, her ülkenin kendine özgü koşulları olsa da, tarihte, geçmişte ortaya çıkan olayların bugüne yankıları ya da yansımaları her zaman söz konusu olabiliyor. Benzer koşullar oluştuğunda benzer sonuçlar ortaya çıkıyor.
………..
(*) Stefan Zweig’in 1922 yılında yazdığı bir kitabın adı. Amok Koşucusu bugün dünyanın her yerinde cinnet olaylarında faili tanımlamak için kullanılıyor.
(1) 
http://www.tcmb.gov.tr/…/Od…/Odemeler+Dengesi+Istatistikleri.


Formun Üstü


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder