YOKSULLUKLAŞMA, YOLSUZLUK VE
OTORİTERLEŞME ÜÇGENİ (4)
(Yolsuzluk, servet bölüşümü ve sermaye birikimi ilişkisi)
Mustafa Durmuş
10 Mart 2019
Yolsuzluk arttıkça servet daha adaletsiz bölüşülüyor ya da tersi
Bir toplumda servet bölüşümündeki adaletsizlik
ile yolsuzluklar arasında yakın bir ilişki mevcut. Yolsuzlukların nasıl
ölçüldüğünü önceki bölümlerde Yolsuzluk Algı Endeksi aracılığıyla açıklamıştık.
Servet bölüşümündeki adaletsizlik ise
değişik biçimlerde ölçülüyor. Bunlardan biri ülkedeki nakit ve finansal varlık
sahibi milyoner sayısının o ülkedeki toplam ulusal servetten aldığı yüzdesel
payın büyüklüğü. Bu pay ne kadar yüksekse ülkedeki servet bölüşümü eşitsizliği
de o denli yüksek çıkıyor.
Bu ölçüte göre: Dünya ortalaması yüzde
35, Çin yüzde 48, ABD yüzde 40 ve Hindistan yüzde 35. Göreli olarak adaletli
ülkeler sırasıyla: Japonya (yüzde 23), Yeni Zelanda (yüzde 26) ve Norveç (yüzde
27) iken, en adaletsizler Suudi Arabistan (yüzde 60), Rusya (yüzde 58), Nijerya
(yüzde 56), Brezilya (yüzde 53) ve Türkiye (yüzde 52) olarak sıralanıyor (1).
Bu sıralama ile Yolsuzluk Algı
Endeksi’nin bulgularının arasındaki uyumun altını çizmek gerekiyor. Yani
servetin daha adaletsiz bölüşüldüğü ülkelerdeki yolsuzluk algısı çok daha
yüksek çıkıyor.
Burada ABD’nin durumuna dikkat çekmek
yerinde olur. Zira ABD en az yolsuzluğun olduğu ilk 20 ülke arasında yer
almıyor (üstten alta doğru 22. sırada). ABD’nin bu durumu bu ülkedeki servetin
bölüşümünün OECD ülkeleri arasındaki en adaletsiz bölüşüm olduğu gerçeği ile
örtüşüyor. Zira bu ülkede en tepedeki yüzde 10 toplam servetin yüzde 79’una
sahip. Buna karşılık en alttaki yüzde 60 sadece yüzde 2’ye sahip (2).
Diğer taraftan servet dağılımındaki
adaletsizlik açısından en az yolsuzluğun yapıldığı ülkelerdeki durum (ABD’ye
göre daha adaletli bir dağılım olsa da) genel olarak çok farklı değil.
Öyle ki “en temiz” sayılan Danimarka’da en tepedeki yüzde 10’luk grup toplam servetin yüzde 64’üne sahip iken, en alttaki yüzde 60’ın borçları varlıklarını aştığından hiç net servetleri yok (eksi yüzde 1). İlk 20’de yer alan ve dağılım açısından daha eşitlikçi olarak kabul edilen diğer Avrupa ülkelerinde en tepedeki yüzde 10 hala yüzde 40’ın üzerinde bir servete sahip iken, en alttaki yüzde 60’ın payı yüzde 20’nin altında seyrediyor (3).
Öyle ki “en temiz” sayılan Danimarka’da en tepedeki yüzde 10’luk grup toplam servetin yüzde 64’üne sahip iken, en alttaki yüzde 60’ın borçları varlıklarını aştığından hiç net servetleri yok (eksi yüzde 1). İlk 20’de yer alan ve dağılım açısından daha eşitlikçi olarak kabul edilen diğer Avrupa ülkelerinde en tepedeki yüzde 10 hala yüzde 40’ın üzerinde bir servete sahip iken, en alttaki yüzde 60’ın payı yüzde 20’nin altında seyrediyor (3).
Bu durum, servet eşitsizliğinin sadece
yolsuzluklardan kaynaklanmadığını, asıl olarak kapitalist üretim ve bölüşüm
ilişkilerinin bir sonucu olduğunu gösteriyor. Yani kamu sektöründe yolsuzluk en
az düzeyde dahi olsa bu özel sektörde emek sömürüsünün çok yüksek olmasını,
dolayısıyla da gelir ve servet bölüşümü adaletsizliğini önlemeye yetmiyor.
Ekonomi büyürken yolsuzluklar artabiliyor
Ana akım ideolojiye göre; bir ülkenin
insanlarının refahının artırılabilmesinin, dolayısıyla da insanların mutlu
olabilmelerinin sağlanmasının yolu ekonomik büyümeden geçiyor.
Yani bir ekonomi ne kadar hızlı büyürse,
ülke insanının refahı ve mutluluğu o denli artıyor. Böyle bir fetişist büyüme
anlayışı altında kuşkusuz büyüme ile birlikte yolsuzlukların artıp artmadığı ya
da ülkede demokrasinin ne durumda olduğu gibi sorular ikincil kalıyor.
Oysa kapitalist yoldan büyümenin;
nitelikli, iyi ücretli ve yeterli istihdam yaratmaması, ülkedeki ekonomik ve
sosyal eşitsizlikleri, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini daha da
derinleştirmesi, ülke ekonomisini kur ve dış borç gibi finansal göstergelerde
neden olduğu kötüleşme yüzünden daha da kırılgan hale getirmesi ve emek ve doğa
üzerinde yarattığı tahribatları bir kenara bıraksak dahi, ülkedeki
yolsuzlukları azalttığını (ya da artırmadığını) ileri sürebilmek çok zor.
Nitekim Türkiye örneğinden de
görülebileceği gibi 2017 yılında ülke ekonomisi yıllık yüzde 7,4 gibi oldukça
yüksek bir oranda büyüdü (4), ama yolsuzluk algısı da giderek arttı (son 4
yılda yüzde 20 arttı).
Bu konuda en çarpıcı örneklerden biri de
Bangladeş. 2015 yılından bu yana ülkenin ekonomisi yılda ortalama yüzde 6
civarında büyüdü. Yoksulluk, eğitim, sağlık ve nüfus kontrolü gibi alanlarda
iyileştirmeler yaşandı. Ancak bu süreçte devlet hızla otoriterliğe yönelmeye
başladı ve yolsuzluklar giderek arttı. Genel seçimlerde yolsuzluk yapıldığı
iddiasıyla 2014 yılında muhalefetin seçimleri boykot ettiği ülke, Yolsuzluk
Algı Endeksi’nde 180 ülke arasında en alttan 28. sırada kendine yer
bulabiliyor. Bu arada ülke, dünyada ultra zengin sayısını en hızlı artıran
ülkelerin başlarında yer alıyor (5).
Büyüme stratejisi- yolsuzluk ilişkisi
“Büyürken çürümenin nasıl olabileceği”
sorusunun yanıtını büyümenin kaynaklarında aramak daha doğru olur. Çünkü
Türkiye’de son yıllarda elde edilen yüksek ekonomik büyüme, kamusal tüketim
artışına ilave olarak, KGF kaynaklı banka kredilerinin pompaladığı tüketim
harcamaları, sermaye kesimine verilen sınırsız sübvansiyon, sağlanan vergi
indirimleri ve Kamu Özel İşbirliği projeleri (KÖİ) ile ve neredeyse tamamı dış
kredilerle yapılan onlarca milyar dolarlık oto yol, hava limanı, köprüler,
HES’ler ve RES’ler gibi alt yapı projeleri ve TOKİ altındaki emlak-konut
inşaatları, AVM, plaza gibi inşaat projeleri ile gerçekleştiriliyor.
Proje tutarları onlarca milyar doları
bulan bu alt yapı projelerinin yapım ve finansman modeli ise doğası gereği
şeffaf olmadığı gibi, denetlenebilir de değil. Bu projeler bütçe hakkının hiç
kullanılamadığı alanların başında geliyor.
Yani sanıldığı gibi, son 15 yıldır
sürdürülen inşaat, alt yapı ve emlake dayalı ve rantı önceleyen bir sermaye
birikim modeli, piyasanın” görünmez eliyle değil, devletin açık desteğiyle”
yürütülüyor. Bu nedenden dolayı da böyle bir model altında yolsuzluk algısının
iyileşmesi beklenmemeli.
Büyük alt yapı projeleri: Yolsuzluğun en çok görüldüğü projeler
Arjantin’den yapılan bir değerlendirme
ile başlayalım. Bir kez daha büyük çapta bir kredi desteği için IMF ile
anlaşmak durumunda kalan Arjantin’de özellikle de KÖİ projeleriyle yapılan
işlerdeki yolsuzluklarla mücadele edebilmek için Yolsuzluklarla Mücadele Ofisi
adı altında bir ofis kuruldu.
Ofisin başına getirilen Laura Alonso’nun
resmi açıklamasına göre (6) , Arjantin’de en büyük yolsuzluklar riskli alanlar
denilen büyük alt yapı projeleri, madencilik sanayileri ve gümrüklerde ortaya
çıktı. Yoksul insanlar böyle bir yolsuzluğun öncelikli kurbanları. Çünkü kötü
yönetim ve israfın neden olduğu zararın yanı sıra yolsuzluklar kamusal hizmet
ve alt yapı yatırımlarının kalitesinin düşmesine neden oluyor. Bu da insanları
yoksulluk ve yoksunluğa ittiği gibi, yeterince yeni istihdam yaratılamadığından
kitlesel işsizlik ve yoksulluk sürüyor.
Türkiye’de KÖİ altında yapılmakta olan
büyük alt yapı projeleriyle ilgili iddialarsa (sayıları az da olsa) bazı
araştırmacılar ve araştırmacı- gazeteciler tarafından gündeme getiriliyor.
Cumhuriyet tarihinin en büyük
özelleştirmesi ve aynı zamanda da en büyük vurgunu ve kamuya yıkılan en büyük
maliyeti olarak tarihteki yerini alan Türk Telekom özelleştirmesi, Atatürk
Orman Çiftliği arazisinde bulunan Ankapark sınırındaki toplam 8 bin 500
metrekare tarımsal depolama alanının özel sektöre 1 ile 4 lira gibi sembolik
bedellerle kiraya verilmesi (7) gibi örnekler bunlardan sadece bazıları.
AKM: Krizde 10 kat maliyete yeniden yapım!
Yolsuzluk iddialarından bir diğerini
araştırmacı gazeteci Çiğdem Toker ortaya attı. Toker’e göre (8), İstanbul’daki
Atatürk Kültür Merkezi (en fazla 150 milyon liralık bir harcama ile restore
edilebilmesi mümkün iken) bugünün ekonomik kriz ortamında en az 1 milyar lirayı
bulacak bir harcama ile bir özel inşaat ortaklığına yeniden yaptırılacak.
İstanbul 3. Havalimanının bitmeyen çilesi
Bir diğer iddia İstanbul 3. Havalimanı
ile ilgili. Daha önce bu projeyle ilgili olarak 32 milyar liralık hafriyat
yolsuzluğu yapıldığı ileri sürülmüştü (9).
Bu kez bir üniversitenin araştırma
merkezinin (BETAM) çalışması esas alınarak, bu projenin sadece bir elin parmağı
kadar büyük inşaat şirketini zengin ettiği ve ihtiyaçtan fazla yapılan
kamulaştırmalar (3,900 hektar tutarında arazi) ile yeni rantların yaratılması
değil, işletmeye alınmasından sonraki 25 yıl için de dahi bu işletmenin kâra
geçemeyeceği gibi, zarar edeceği ve bu zararın değişik senaryolara göre 7,7
milyar avroya kadar çıkabileceği, bu nedenle de sürekli olarak devlet
bütçesinden buraya kaynak aktarılarak bu zararın kapatılacağı (10) ileri
sürülüyor.
Bu projenin bir de devlet garantisi
boyutu var. Bunu da bir başka araştırmacı-gazeteci dile getirdi (11). Buna göre,
projenin yapımını ve işletmesini üstlenen meşhur üç üyeli konsorsiyum
(Cengiz-Limak-Mapa-Kolin-Kalyon), 2015 yılı Ekim ayında bankalardan 16 yıl
vadeli 4.5 milyar avro kredi aldı. Kredinin yüzde 70’ini üç kamu bankası;
Ziraat, Halk ve Vakıfbank, kalanını özel bankalar verdi. 2018 Mayıs ayında aynı
bankalardan (muhtemelen daha ağır koşullar içeren) 1 milyar avroluk ek
finansman sağlandı. Bu yılın Ekim ayından itibaren bu kredilerin geri ödemesi
başlayacak ve toplamda geri ödenecek kredi tutarı 9,1 milyar avroyu bulacak.
Ayrıca sözleşmeye göre konsorsiyumdaki firmalar devlete yılda 1 milyar avro
kira bedeli ödeyecekler. Böylece yılda 1,8 milyar avro geri ödeme yapacaklar.
Diğer taraftan (açılışı üst üste birkaç
kez ertelenen) havalimanı eğer açılmazsa ya da yeterince yolcu çekemezse
devletin müteahhitlere verdiği belirli bir yolcu garantisi devreye girecek.
Bunun parasal karşılığı 12 yıl boyunca 6,3 milyar avroyu buluyor (yani
kullanılan kredinin üçte ikisi). Havalimanı açılmazsa müteahhitler garanti
parası hariç bankalara 2,8 milyar avro daha ek ödeme yapmak zorunda kalacaklar.
Çalışmayan bir havalimanı için müteahhitlerin devlete kira bedeli ödemesi de
beklenmemeli.
Sonuç olarak, yeni havalimanının açılıp
tam kapasiteyle çalışmaya başlaması durumunda bile, uzun bir dönem boyunca
yıllık en az 800 milyon avro düzeyinde açık vereceği hesaplanıyor. Diğer
taraftan havalimanı hiç açılmazsa zarar daha düşük kalacak. Bu arada devlet 100
milyar doları bulan bir ihale borcunu bir süredir askıya almış durumda, yani
neredeyse bütün işleri devletle olan büyük müteahhitler de potaya girmiş
durumdalar (12).
Bu gelişmeler karşısında Türk Hava
Yolları A.Ş.’nin (THY) İstanbul 3. Havalimanına ortak edilmesi
düşünülüyormuş(13). Kendi T. Varlık Fonu’na devredilmiş olan THY’nin bu
havalimanına ortak edilmesi ise hem işletme zararının, hem de alacaklı kamu
bankalarının zararlarının kamuya mal edilmesi demek olacak.
"Birim fiyat teklifli" otoyol projesi
Bahadır Özgür’ün son Sayıştay
raporlarına dayanarak yazdığı makalesine göre ise (14), Kamu İhale Kanunu
kapsamında açılan ‘birim fiyat teklifli’ alt yapı ihaleleri yolsuzluk için en
ideal olanları.
Çünkü bu ihalelerde projenin toplam
maliyeti çıkartılıyor ve şirketlerden fiyat teklifi alınıyor. Örneğin
Sayıştay’ın dikkat çektiği bir oto yol projesi; güzergâh kazı işleri, dolgu
işleri, menfezler, alt-üst geçit, tünel, sinyalizasyon gibi pek çok parçadan
oluşuyor ve üstlenici şirket toplam teklifi geçmemek üzere bunların her biri
için ayrı fiyat hazırlıyor.
“519 milyon liraya alınan otoyol
ihalesinde güzergâh kazı işi için şirketçe verilen birim fiyat teklifi 29,7
lira. Devletin aynı iş için çıkardığı maliyet ise 3.23 lira. Yani aradaki fark
9,2 kat. Aynı şekilde güzergâh dolgu işleri için firmanın fiyatı 4,3 lirayken,
devletinki 0.19 lira (fark 22,6 kat). Devletin, kazma ve doldurma işleri için
çıkardığı maliyet 84 milyon lira iken, şirketin aynı işler için verdiği teklif
bunun tam 6 katı, yani 517,6 milyon lira. Hafriyat bittiğinde projenin yüzde
94’lük kısmı tamamlanmış oluyor ve şirkete hak edişi ödeniyor. Şirket daha
düşük fiyatla teklif verdiği kalan teknolojik işleri yapmasa dahi ödemesinin
büyük kısmını almış oluyor. Sayıştay’a göre ise kâğıt üzerinde yüzde 99’u
bitmiş sayılan projenin yalnızca yüzde 33’ü tamamlanmış”(15).
Sayıştay’ın “kamu zararı” olarak
adlandırdığı bu durumun aynı zamanda “yolsuzluk” olduğu açık.
Özcesi, suiistimallerin, yolsuzlukların
çok rahat ortaya çıkabildiği bu projeler ve bunların denetlenemeyen bir biçimde
yapımı ve finanse edilmesi devam ettiği sürece önümüzdeki yıllarda Yolsuzluk
Algı Endeksi’ndeki yerimizin daha da düşmesi sürpriz olmayacak.
Devam edecek….
Dip notlar:
(1) The Global Wealth
Migration Review, New World Wealth (February 2018), s. 16-17.
(2) OECD, Inequalities in Household Wealth Across OECD Countries, 2018.
(3) Agr.
(4) TÜİK, “Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) 2017 yılında %7,4 arttı”,http://www.tuik.gov.tr (29 Mart 2018).
(5) Antonio Savoia and M Niaz Asadullah, “Bangladesh is booming, but slide towards authoritarianism could burst the bubble”,https://theconversation.com (28 February 2019).
(6) Laura Alonso, “The Poverty-Corruption Nexus”, https://www.imf.org/…/laura-alonso-of-argentina-on-fighting… (September 2018).
(7) https://sendika63.org/…/paha-bicilemez-aoc-arazilerinin-met… (4 Mart 2019).
(8) https://www.sozcu.com.tr/…/yazar…/cigdem-toker/akmnin-fatura (15 Şubat 2019).
(9) https://www.yenicaggazetesi.com.tr/3-havalimaninda-32-milya… (25 Eylül 2018).
(10) Bahadır Özgür, “Geçmiş olsun, 3. havalimanı battı!”,https://www.gazeteduvar.com.tr (12 Şubat 2019).
(11) https://ahvalnews-com.cdn.ampproject.org/…/turk-telekomdan-… (19 Şubat 2019).
(12) Agm.
(13) https://www.airporthaber.com/…/istanbul-havalimani-varlik-f… (25 Şubat 2019).
(14) Bahadır Özgür, “Bir 'yandaş' nasıl yaratılır ve beslenir?”,https://www.gazeteduvar.com.tr (13 Kasım 2018). Yazarın Kamu İhale Kanunu aracılığıyla yapılan servet transferine ilişkin tespitleri için ayrıca şu makalesine bakılmalı: Bahadır Özgür, “Milyarlarca dolar kime, nasıl transfer edildi?”, https://www.gazeteduvar.com.tr (8 Ocak 2019).
(15) Agm.
(2) OECD, Inequalities in Household Wealth Across OECD Countries, 2018.
(3) Agr.
(4) TÜİK, “Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) 2017 yılında %7,4 arttı”,http://www.tuik.gov.tr (29 Mart 2018).
(5) Antonio Savoia and M Niaz Asadullah, “Bangladesh is booming, but slide towards authoritarianism could burst the bubble”,https://theconversation.com (28 February 2019).
(6) Laura Alonso, “The Poverty-Corruption Nexus”, https://www.imf.org/…/laura-alonso-of-argentina-on-fighting… (September 2018).
(7) https://sendika63.org/…/paha-bicilemez-aoc-arazilerinin-met… (4 Mart 2019).
(8) https://www.sozcu.com.tr/…/yazar…/cigdem-toker/akmnin-fatura (15 Şubat 2019).
(9) https://www.yenicaggazetesi.com.tr/3-havalimaninda-32-milya… (25 Eylül 2018).
(10) Bahadır Özgür, “Geçmiş olsun, 3. havalimanı battı!”,https://www.gazeteduvar.com.tr (12 Şubat 2019).
(11) https://ahvalnews-com.cdn.ampproject.org/…/turk-telekomdan-… (19 Şubat 2019).
(12) Agm.
(13) https://www.airporthaber.com/…/istanbul-havalimani-varlik-f… (25 Şubat 2019).
(14) Bahadır Özgür, “Bir 'yandaş' nasıl yaratılır ve beslenir?”,https://www.gazeteduvar.com.tr (13 Kasım 2018). Yazarın Kamu İhale Kanunu aracılığıyla yapılan servet transferine ilişkin tespitleri için ayrıca şu makalesine bakılmalı: Bahadır Özgür, “Milyarlarca dolar kime, nasıl transfer edildi?”, https://www.gazeteduvar.com.tr (8 Ocak 2019).
(15) Agm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder