DÖKME SU İLE DEĞİRMEN DÖNMEZ
Mustafa Durmuş
22 Haziran 2019
Krizdeki bir ekonomi (üstelik kısa
vadeli dış borç ödemeleri çok yüksek düzeydeyse), hem bu dövizi fiilen
bulabilmesi, hem de bunu düşük kurla ve düşük faizle temin edebilmesi çok
zorlaşır.
Bu tespit Türkiye ekonomisinin durumunu
tam olarak yansıtıyor. Öyle ki bir yıl içinde ödenmesi gereken 177 milyar dolar
dış borç, buna karşılık TL karşısında ciddi oranda değer kazanmış döviz
kurları, dünyanın en yüksek faizlerinden borç bulmakta dahi zorlanan ve sıcak
para girişleri ciddi ölçüde azalmış bir ekonomi gerçeğimiz var.
En az 1 ya da 2 faiz indirimi bekleniyor
Bu bağlamda bu haftaki FED toplantısının
ardından Başkan Powell’in yaptığı açıklama Türkiye için çok önemliydi. Çünkü
Powell FED’in bu yıl faizleri indireceğini söyledi. Bu, FED’in birkaç ay önceki
faiz indirimi yapılmayacağı (hatta artırıma gidilebileceği) yönündeki
açıklamalarından çok farklı bir açıklama.
Yapılan bir ankete göre, uluslararası
finansal vadeli işlemler piyasasının aktörleri bu yıl faizlerde, Temmuz’da bir
seferlik indirim olmasını yüzde 100 ihtimalle ve Eylül’de ikinci bir indirimi
yüzde 50’den yüksek bir ihtimalle bekliyorlar (1).
Kur az da olsa gevşedi
Bu açıklamanın etkisiyle; ABD borsaları
yükseldi, doların diğer güçlü paralar karşısında değeri ve 10 yıllık ABD Hazine
bonolarının getirisi düştü. Türkiye’de ise TL/dolar kuru bir miktar gevşedi ve
açıklama öncesinde 5,84 olan dolar kuru 5,77’ye geriledi (ancak bugün tekrar
yükselerek 5,82’i oldu).
Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) faiz
oranlarını artırmayarak parasal genişlemeye devam etme kararı ile birlikte bu
karar FED ’in Türkiye’nin “imdadına yetişmesi” olarak değerlendiriliyor. Böyle
bir indirimin ekonominin krizden çıkışına yardımcı olacağı, çünkü ekonominin
ihtiyacı olan yabancı kaynağın (likiditenin) sağlanabileceği, böylece kurun ve
ardından enflasyonun düşeceği ileri sürülüyor (2).
Parasal bollaşmayla sonuçlanacak faiz
indirimi karar neden alındı, bunun uluslararası sermaye hareketleri üzerindeki
olası etkileri neler ve bu durum krizdeki Türkiye ekonomisi için gerçekten can
simidi olabilir mi?
Faiz indirimi kararı neden alındı?
Faiz indirimi kararının nedenini
anlayabilmek için öncelikli olarak bu kararı alan ülke olan ABD ekonomisinin ne
durumda olduğuna bakmak gerekiyor? Teorik olarak faiz indirimi durgunluk
içindeki (ya da girmesi beklenen) bir ekonomide yatırım ve tüketim
harcamalarını canlandırmak için yapılır.
Ancak veriler ABD ekonomisinin diğer
Merkez Ekonomileri ya da Çin ekonomisi ile kıyaslandığında çok daha iyi durumda
olduğunu gösteriyor. Borç stoklarının yüksekliğini bir kenara koyarsak,
işsizlik yüzde 3,6’ya düştü (tam istihdam sınırında), enflasyon yüzde 2’nin
altında ve kâr oranları 2008 krizi sonrasındaki yükselme eğilimini sürdürüyor.
Bütün bunların sonucunda (her ne kadar “yeşil filizlerin sararmakta olduğu”
teşhisi yapılsa da) bu yılın ilk çeyreğinde büyüme hızı yüzde 3,2 oldu (3).
FED diğer ekonomileri düşünür mü?
O halde FED (aslında ABD finans
sermayesi) bu kararı neden aldı? Yüzeysel, iyimser yorum, ABD’nin kendinden
çok, dünyanın geri kalan ekonomilerinin içinde bulunduğu durumdan
endişelendiği, özellikle de yükselen ekonomileri düşündüğü yönünde. Buna göre,
küreselleşmiş bir dünyada deyim yerindeyse “sadece kendinizin iyi olması
yetmiyor. Sürdürülebilir bir iyilik için herkesin iyi olması lazım”.
Ancak Trump’ın uyguladığı hem içerdeki
vergi indirimi, hem de ithalatta yüksek tarife politikaları bu iyimser görüşü
çürütüyor.
Küresel resesyon olasılığı FED’i endişelendiriyor
Yine ana akım içinden, ancak biraz daha
ayakları yere basan bir yaklaşım ise ABD’nin bu kararı almasındaki asıl etkenin
Çin’e karşı yürüttüğü ticaret savaşlarının dünya ticaretini yavaşlatması ve
dünya ekonomisinin büyümesini frenlemesi, hatta küresel bir resesyona neden
olacak bir potansiyele sahip olması.
FED faiz oranlarını düşürerek bu olumsuz
gidişatı durdurmaya ve tersine çevirmeye çalışıyor. Yani aslında başkaları için
bir şey yapıyor görünürken kendi resesyon olasılığını bertaraf etme hali. Çünkü
dünya ekonomisi hiç olmadığı kadar birbirine bağımlı halde. Çin’de ya da
Hindistan’da ortaya çıkacak bir olumsuz gelişmenin ABD ekonomisini etkilememesi
mümkün değil.
Nitekim dünya ekonomisindeki bu yılki
küresel büyümenin yüzde 33’ünü Çin’in, yüzde 30’unu diğer Asya ülkelerinin
(Hindistan gibi), yüzde 11’ini, ABD’nin ve yüzde 4’ünü Avro Bölgesi ülkelerinin
gerçekleştireceği tahmin ediliyor (4).
Çin ve Hindistan ekonomileri yavaşladı
Bu küresel büyüme motorları arasında
yüzde 50’den fazla paya sahip iki ekonomide (Çin ve Hindistan’da) durumlar iyi
değil. Çünkü 2008 krizinden sonra dünya ekonomisinden pozitif ayrışarak
dünyanın geri kalan ülkelerini resesyondan çıkarma işlevini yüklenmiş olan bu
iki ekonominin büyümesi yavaşladı.
Çin’de geçen yılın son çeyrek büyümesi yüzde 6,4 ve Hindistan’da yüzde 6,8 olabildi. “Yeşil filizlerin sararması” tanımı bu iki ülke için daha uygun bir tanım gibi görünüyor.
Çin’de geçen yılın son çeyrek büyümesi yüzde 6,4 ve Hindistan’da yüzde 6,8 olabildi. “Yeşil filizlerin sararması” tanımı bu iki ülke için daha uygun bir tanım gibi görünüyor.
Özellikle de Çin’den kaynaklanabilecek
bir kriz dalgası, başta ABD olmak üzere tüm dünyayı sarsabilecek boyutta
olacaktır. Bunun işaretleri de mevcut.
Çin’de patlamaya hazır finansal balonlar
Öncelikle, Çin’de 2018’in son çeyreğinde
finans dışı sektör şirketlerinin borcu 19, 8 trilyon dolara erişti. Çin’de
şirket borcunun GSYH’ye oranı ABD’dekinin 2 katından fazla oldu (ABD’de bu oran
yüzde 74, 5, Çin’de ise yüzde 151,6 oldu) (5).
Kısaca yerel yönetimlerin devasa borçları da dâhil edildiğinde, Çin’de her an patlamaya hazır ciddi bir borç balonu mevcut.
Kısaca yerel yönetimlerin devasa borçları da dâhil edildiğinde, Çin’de her an patlamaya hazır ciddi bir borç balonu mevcut.
Çin’de cari açık dönemi başlıyor
İkinci olarak, Çin ekonomisinde (hem
artan ithalat maliyetlerinden kaynaklı olarak döngüsel faktörler, hem de finans
sektöründeki gelişmelerden kaynaklı olarak yapısal faktörlerden dolayı) cari
açık dönemi başlıyor.
2018 yılında, son 15 yıldan bu yana Çin
ekonomisi ilk kez cari açık verecek (eksi binde 3). 2030 yılına kadar bu açığın
eksi yüzde 1,6’ya çıkması bekleniyor. Bu da Çin’i sermaye ihracatçısı olmaktan
çıkartıp, net sermaye ithalatçısı haline getirecek. 2019-2030 arasında her yıl
ülkeye 200 milyar dolarlık yabancı kaynağın girmesi gerekiyor (6).
Ticaret savaşları daha çok Çin’i vuruyor
Çin’de ABD ile yaşanan ticaret savaşı ve
tarife gerginliği yüzünden ABD’nin Çin’den olan ithalatı (Ekim 2018- Mart 2019
arasında) 52,3 milyar dolardan 38,3 milyar dolara olmak üzere, 14 milyar dolar
azaldı. ABD’nin Çin’e olan ihracatı ise (Mart 2018-Mart 2019 arasında) 12,4
milyar dolardan 10,4 milyar dolara olmak üzere 2 milyar dolar azaldı (7).
Yani iki ülke arasındaki ticaret
savaşlarından şu ana kadar Çin daha ağır etkilendi. Ayrıca Çin’de, ABD ile
yaşanan ticaret savaşı ve tarife gerginliği yüzünden Nisan ayından itibaren
göstergeler kötüleşmeye başladı.
Öyle ki Mart 2019’dan itibaren sanayi
hasılası artış hızı yüzde 8,5’ten yüzde 5,4’e; perakende satışlar yüzde 8,7’den
yüzde 7,2’ye; sabit sermaye yatırımları yüzde 6,3’ten yüzde 6,1’e geriledi.
Dahası ABD, 10 Mayıs 2019’da, Çin’den gelen 200 milyar dolar tutarında ithalata
uyguladığı tarifeyi yüzde 10’dan yüzde 25’e yükseltti (8).
Çin cari açık verirse bu Türkiye’yi olumsuz etkiler
Çin’in cari açık vererek yabancı kaynak
ithalatçısı durumuna gelmesi uluslararası finans kapital açısından yeni bir
tahvil ve bono piyasası anlamına gelebilir. Ancak bu durum (aynı zamanda)
Türkiye gibi diğer azgelişmiş ülkelerin yabancı kaynak kullanımını zorlaştırıp,
bu kaynağı daha maliyetli hale gelmesiyle sonuçlanabilir.
Dünya ticareti daha da daralacak
Kısaca Çin’in dünyanın en büyük ithalat
talebine sahip ekonomisi olması nedeniyle, ABD’nin Çin’e uyguladığı yasakların
dünya ticaretini etkilemesi kaçınılmaz olacaktır.
Buna bir de moment kaybeden küresel ekonomik büyümenin neden olduğu ithalat talebindeki daralma eklendiğinde dünya ticaretindeki kötüleşme artarak sürecektir. Nitekim bu tespit IMF dâhil uluslararası örgütlerin küresel ekonomik büyümeye ilişkin tahminlerinde de (9) yer alıyor.
Buna bir de moment kaybeden küresel ekonomik büyümenin neden olduğu ithalat talebindeki daralma eklendiğinde dünya ticaretindeki kötüleşme artarak sürecektir. Nitekim bu tespit IMF dâhil uluslararası örgütlerin küresel ekonomik büyümeye ilişkin tahminlerinde de (9) yer alıyor.
Dünya ticaretine ilişkin veriler bu
endişeleri doğruluyor. Öyle ki Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) göre, dünya
ticaret hacmi 2017 yılında yüzde 4,6 oranında artmıştı. 2018 yılında bu artış
sadece yüzde 3 olabildi. Daha kötüsü, geçen yılın 3. Çeyreğinde yüzde 1,1 olan
artış, 4. Çeyrekte eksi binde 6 ve 2019’un ilk çeyreğinde eksi binde 3 oldu
(10).
Getiri Eğrisi terse döndü
Powell’in açıklamasının ardından (20
Haziran’da), 10 yıllık ABD Hazine bonolarının getirisi (faizi) 2016 Kasım’ından
bu yana ilk kez yüzde 2’nin altına düşerek yüzde 1,97 oldu. 2 yıllıkların
getirisi yüzde 1,75 olurken, 3 aylıklarınki yüzde 2,13 oldu ve 10 yıllıklarınkinin
11,6 baz puan üzerine çıktı (11).
Daha önce de (Mart 2019’da), 3 aylık
Hazine bonosu getirisi yüzde 2,38’lik getiriye sahip 10 yıllıkların üstüne
çıkarak yüzde 2,43 olmuştu (bu durum en son 2007 yılında yaşanmıştı). Keza yine
Haziran ayında 10 yıllık devlet tahvillerinin getirisi 3 aylıkların getirisinin
21 baz puan altına düşmüştü (12).
Getiri Eğrisinin terse dönmesi resesyon belirtisi
Getiri eğrisinin terse dönmesi önemli,
çünkü bu eğri piyasa iktisatçıları tarafından gelecekteki ekonomik büyümeyi ya
da durgunluğu tahmin etmede başvurulan temel bir eğri. Öyle ki resesyonlar
öncesinde uzun dönemli devlet tahvillerinin getirilerinin kısa dönemlilerin
altına düştüğü gözlemleniyor.
Eğri farklı vadelere sahip devlet
tahvillerinin getiri oranlarıyla oluşturuluyor. Piyasa analistleri de büyüme
beklentisi ve resesyonu öngörmek için bu eğriyi kullanıyorlar. Eğri normalde
yukarı doğru eğimli zira riskleri ortadan kaldırabilmek için uzun vadeli
tahvillerin getirisi daha yüksek olmalı. Ancak bu durum ABD’de bir süredir
terse döndü, iki vade arasındaki fark azaldı, eğri negatif eğimli hale geldi.
Aslında, sadece ABD’de değil;
Avustralya, Britanya, Almanya, Japonya, Kanada, İsviçre, İngiltere, Japonya,
Güney Kore ve Hong Kong’ ta da eğrinin negatif eğime döndüğünü ortaya koyan
araştırmalar söz konusu. Bu gelişmelerin resesyon olmasa da, ekonomik
durgunluğa işaret ettiği ileri sürülüyor. 2017 yılına kadar bu eğri ve iki
getiri arasındaki fark (spread) pozitifti (13).
Türkiye’de hem Getiri Eğrisi ters, hem Kırılganlık Endeksi kötüleşti
Türkiye’de getiri eğrisi de benzer bir
görünüm sergiliyor. 14 Mayıs 2019 tarihli DİBS ihalesinde 2,5 milyar liralık
1,9 yıl (707 gün) vadeli satış yüzde 24,55 faiz getirisiyle satıldı. Aynı gün
yapılan 1,7 milyar liralık 6,2 yıllık (2,275 gün) DİBS satışında faiz getirisi
ise yüzde 20,44 oldu. Bundan önce de (12 Şubat 2019 tarihinde) 9 aylık (336
gün) DİBS satışının faiz getirisi yüzde 19.10 olurken, 20 Şubat tarihli 6,5
yıllık (2,359 gün) DİBS satışının faiz getirisi yüzde 18,59 olarak belirlendi
(14). Bu durum artan Kırılganlık Endeksi ve 450’yi aşan CDS’lerle de ile de
teyit ediliyor.
Faiz indiriminden uluslararası sermaye hareketleri nasıl etkilenir?
FED’in açıklamasının Türkiye’yi en fazla
ilgilendiren boyutu kuşkusuz düşürülen faiz oranları sonucunda, tahvil faiz
oranları (getirisi) ABD’dekinin birkaç katı yüksek olan Türkiye’ye doğru
sermaye akımlarının artıp artmayacağı ya da ülkeden çıkışların durup
durmayacağı.
Çünkü Türkiye tahvil faizleri ve risk
primi en yüksek ülkelerin başlarında (15) ve OECD içinde 10 yıllık tahvil faizi
en hızlı yükselen ülkeler içinde birinci sırada (16) yer alıyor.
Normal koşullarda FED ve ECB’nin faiz
düşürümü uluslararası sermaye akımlarının yeniden yükselen ekonomilere
yönelmesiyle sonuçlanabilir ve böylece geçen yılın ikinci yarısında yaşanan
büyük çaplı sermaye çıkışları tersine dönüp, sermaye girişlerine dönüşebilir.
Ancak meselenin hem sermaye
hareketlerinin kaynağı olan ABD gibi Merkez Ekonomilerle, hem de alıcısı olan
Çin ve Türkiye gibi ülkelerle ilgili boyutları var.
Faiz indirimi sağlıklı olmayan bir durumun sonucu
Öncelikle ABD’de düşük faiz oranları
sistemin sağlıklı olmadığının, hatta tasarruf fazlası, düşük reel yatırım gibi
kalıcı bir durgunluğun (secular stagnation) bir göstergesi olabilir. Nitekim
ABD ekonomisinin bir-iki yıl içinde resesyona gireceğine inanılıyor. Üstelik
yüksek borçluluk nedeniyle bunun derin bir resesyon olması bekleniyor (17). Bu
arada 2000’li yılların başlarında ABD’nin faiz oranlarını düşürmeye
başlamasının nedeninin yaklaşan resesyonu ötelemek olduğu unutulmamalı.
Çünkü Mart 2001’de ABD ekonomisinin
durgunluğa girmeye başlaması ve 11 Eylül 2001 saldırılarının ekonomiye olan
tüketici ve yatırımcı güvenini sarsması finansal bir çöküş yaşanabileceği
endişesiyle FED’in kısa vadeli faiz oranlarını düşürmesine neden oldu. Faiz
oranları yüzde 6,5 düzeylerinden yüzde 1,75’e kadar düşürüldü (18).
Kısa vadede belki rahatlatıcı, orta ve uzun vadede daha fazla zarar verici
Bugün faiz oranlarının yeniden
düşürülecek olması aslında Çin ve diğer yükselen ekonomiler için kötü bir
haber. Çünkü FED’in hali hazırdaki düşük faiz oranlarını daha da düşürmesi, ABD
gibi yüksek bütçe açıkları veren ekonomilerde sadece para politikalarını
uygulanamaz duruma getirmekle kalmayacak, aynı zamanda genişletici maliye
politikalarının hayata geçirilmesini de zorlaştıracak. Bir resesyon durumunda
Trump faturayı başkalarına kesmek için ticaret savaşlarını, tarife ve gümrük
engellerini daha da artıracak. Bu da yükselen ekonomiler için yeni bir risk
anlamına geliyor (19).
Yani faiz oranlarının indirilmesi
yükselen ekonomileri kısa vadede rahatlatsa da, bunun orta ve uzun vadede
faturası çok daha ağır olacaktır.
“FED daha ciddi sorunların üzerini örtüyor”
Nitekim Bloomberg, faiz indirim
kararının zamanlamasından hareketle, FED’ in aslında çok daha temel ve uzun
vadeli sorunlarının üstünü örtmeye çalıştığını ileri sürüyor (20).
Buna göre asıl sorun FED aracılığıyla
yürütülen para politikalarının ve tamamlayıcı nitelikteki maliye politikalarını
orta ve uzun vadede etkisiz hale gelmesi.
Para ve maliye politikaları sınırlarına erişti
Öncelikle, faiz indirimleri sürüp sıfır
faize doğru yaklaştıkça para politikaları da etkisini yitirecektir. Keza maliye
politikaları da etkisizleşecektir. Çünkü finans kapital maliye politikalarına
geri dönüşü; finans piyasalarının ve finans sermayesinin itibar ve güç
kaybetmesi olarak görür. Ayrıca bu denli finansallaşmış bir kapitalizmde ulus
devletlerin uluslararası finans kapitali karşısına alacak pro-aktif maliye
politikalarına yönelmeleri beklenmemeli.
Çünkü bunun bedeli sermaye çıkışlarının
hızlanması ve ulusal paraların değer kaybetmesiyle ödenir. Yani finans
kapitalin sınıfsal çıkarları koordineli bir teşvik politikası anlamında maliye
politikalarının uygulanmasını önleyebilir.
Ya yeni bir kriz ya da radikal bir çözüm
Kısaca dünya ekonomisi özel bir duruma
saplanmış kalmış durumda. Yavaş büyüme büyük ihtimalle resesyonla sonuçlanacak.
Para politikası sınırlarına ulaştı. Yeni bir resesyonda para politikası için
manevra alanı kalmadı. Finans kapital pro-aktif maliye politikalarına uzak
durma konusunda uzlaşma içinde görünüyor.
O halde sistemin kendini restore
edebilmesi için bir kriz yeterli olmadığında, bir yenisi kaçınılmaz gibi
görünüyor. Yani sistem ya kendini yeni bir kriz ile restore edecek ya da sistem
değişikliği gibi radikal bir çözüm gerekecek.
Türkiye ekonomik ve politik açıdan sermaye çekebilecek konumda değil
Asıl ve son soru FED faiz indiriminin
(yaratacağı yabancı sermaye girişleri etkisi, kur ve enflasyon düşüşü
biçiminde) Türkiye ekonomisini krizden çıkarmaya yardımcı olup olamayacağı.
Öncelikle ülkede derin bir çoklu kriz
hali (ekonomik, politik ve sosyal) yaşanıyor. Ekonomik kriz anlamında büyüme
hızı 2018 başından bu yana 8 kat azaldı. Ekonomi 2019’ de en iyimser tahminle
yüzde 1 küçülecek. Bunun yüzde 3 olacağını ileri süren uluslararası kuruluşlar
var.
Çünkü sırasıyla: Yatırımlar durdu.
Perakende satışlar ve özel tüketim harcamaları sert düşüş yaşıyor. Yatırımcı ve
tüketici güveni azalmaya, sanayi üretimi gerilemeye devam ediyor. Cari açık
cari fazlaya döndü (bu durum resesyon göstergesi). Gerçek işsizlik, enflasyon
ve yoksulluk yüzde 20 bandının üzerinde seyrediyor. Yüksek kur, yüksek faiz,
yüksek özel sektör dış borç stoku, yüksek kısa vadeli dış borç ödemesi, yüksek
CDS ve düşük borsa, sıfıra yakın rezervler finansal kriz riskinin sürdüğünü
gösteriyor.
Kamu maliyesi krizi: Krizin son aşaması
Kamu maliyesine ilişkin göstergeler ise
(bütçe açığı, vergiler, borçlanma, koşullu yükümlülükler, Merkez Bankası
kaynaklarına el koyma gibi), ödemeler bilançosu (döviz) krizi biçiminde
başlayan, borç ve bankacılık krizi potansiyelini sürdüren, derin bir resesyona
dönüşen krizin, son aşama olarak kamu maliyesi krizine dönüşmekte olduğunu ortaya
koyuyor.
2018 yılının üçüncü çeyreğinde, 5,1
milyar doları sıcak paradan, 12,6 milyar doları ise diğer sermaye kalemlerinden
olmak üzere toplam 17,7 milyar dolarlık çıkış yaşanmış ve sermaye çıkışlarını
finanse edebilmek için rezervlerde 9,1 milyar dolarlık azalış olurken, kaynağı
belirsiz “net hata/noksan kaleminden” de 7,3 milyar dolarlık giriş olmuştu
(21).
Bu yılın ilk 3 ayında durum daha da
kötüleşti. Yabancı sermaye girişi (geçen yılın ilk 3 ayına göre) 11,8 milyar
dolardan 7,6 milyar dolara düştü. Aynı dönemde Net Hata ve Noksan Kaleminden
(kaynağı belirsiz döviz) eksi 5 milyar dolarlık bir çıkış var (22). Yani geçen
yılın ilk 3 ayında ülkeye kaynağı belirsiz 3,7 milyar dolar gelmişken, bu yıl
tersi olmuş ve 5 milyar doların üzerinde bu tür bir para çıkışı olmuş.
Böyle bir derin ekonomik kriz ve bunun
başarısız, güven vermeyen yönetimi söz konusu iken; S-400 krizinin neden
olacağı yeni ekonomik ve politik yaptırımları ve bölgede giderek artan
jeo-politik riskleri ve ülkede derinleşen politik krizi de dikkate aldığımızda,
FED faiz indiriminin yaraya merhem olmayacağı, olsa da bu iyileşmenin uzun
sürmeyeceği apaçık ortada değil mi?
Dip Notlar
(1) https://www.cnbc.com/…/us-treasury-yelds-lower-after-federa…?
(2) Mahfi Eğilmez, “Fed İmdada Yetişti”,http://www.mahfiegilmez.com/2019/06/fed-imdada-yetisti.html (20 Haziran 2019).
(3) C.P. Chandrasekhar and Jayati Ghosh, “Vanishing green shoots”,https://rwer.wordpress.com/2019/04/10.
(4) Jeff Desjardins, https://www.visualcapitalist.com/economies-global-growth-20… (15 March 2019).
(5) https://wolfstreet.com/…/the-countries-with-the-biggest-cor…).
(6) “Facing current account deficit, China looks abroad for capital”,https://www.morganstanley.com/ideas/china-foreign-capital? (13 April 2019).
(7) C. P. Chandrasekhar and Jayati Ghosh, “Disruption in the World of Trade”, https://mronline.org/…/…/15/disruption-in-the-world-of-trade (11 June 2019).
(8) Agm.
(9) Gita Gopinath, “The Global Economy: A Delicate Moment”,https://blogs.imf.org/2019/04/09.
(10) Chandrasekhar and Ghosh, Disruption, agm.
(11) https://www.cnbc.com/…/us-treasury-yelds-lower-after-federa…?
(12) Inês Gonçalves Raposo, “The Inverted Yield Curve”, www.bruegel.blog(9 June 2019).
(13) Agm.
(14) T.C.M.B. Verileri.
(15) IMF, Fiscal Monitor, Curbing Corruption, April 2019, s. 13.
(16) OECD, Economic Outlook, Trade uncertainty dragging down global growth (21 May 2019).
(17) http://www.cadtm.org/The-mountain-of-corporate-debt-will-be… (13 April 2019).
(18) Mustafa Durmuş, Kapitalizmin Krizi, 4. Baskı, Gazi Kitabevi, (Ekim 2013), s. 134.
(19) Barry Eichengreen, “Emerging Risks for Emerging Economies”,https://www.project-syndicate.org (10 April 2019).
(20) https://www.bloomberg.com/…/fed-leaves-rates-unchanged-as-l…?
(21) Zafer Yükseler, “Türkiye’de cari işlemler dengesi fazlası ve olası etkiler (Kriz dönemleri ile karşılaştırma)”, (Aralık 2018), s. 2.
(22) T.C. Merkez Bankası, Ödemeler Dengesi İstatistikleri, Mart 2019, Tablo 1. Ödemeler Dengesi Altıncı El Kitabı - Analitik Sunum, s.2.
(2) Mahfi Eğilmez, “Fed İmdada Yetişti”,http://www.mahfiegilmez.com/2019/06/fed-imdada-yetisti.html (20 Haziran 2019).
(3) C.P. Chandrasekhar and Jayati Ghosh, “Vanishing green shoots”,https://rwer.wordpress.com/2019/04/10.
(4) Jeff Desjardins, https://www.visualcapitalist.com/economies-global-growth-20… (15 March 2019).
(5) https://wolfstreet.com/…/the-countries-with-the-biggest-cor…).
(6) “Facing current account deficit, China looks abroad for capital”,https://www.morganstanley.com/ideas/china-foreign-capital? (13 April 2019).
(7) C. P. Chandrasekhar and Jayati Ghosh, “Disruption in the World of Trade”, https://mronline.org/…/…/15/disruption-in-the-world-of-trade (11 June 2019).
(8) Agm.
(9) Gita Gopinath, “The Global Economy: A Delicate Moment”,https://blogs.imf.org/2019/04/09.
(10) Chandrasekhar and Ghosh, Disruption, agm.
(11) https://www.cnbc.com/…/us-treasury-yelds-lower-after-federa…?
(12) Inês Gonçalves Raposo, “The Inverted Yield Curve”, www.bruegel.blog(9 June 2019).
(13) Agm.
(14) T.C.M.B. Verileri.
(15) IMF, Fiscal Monitor, Curbing Corruption, April 2019, s. 13.
(16) OECD, Economic Outlook, Trade uncertainty dragging down global growth (21 May 2019).
(17) http://www.cadtm.org/The-mountain-of-corporate-debt-will-be… (13 April 2019).
(18) Mustafa Durmuş, Kapitalizmin Krizi, 4. Baskı, Gazi Kitabevi, (Ekim 2013), s. 134.
(19) Barry Eichengreen, “Emerging Risks for Emerging Economies”,https://www.project-syndicate.org (10 April 2019).
(20) https://www.bloomberg.com/…/fed-leaves-rates-unchanged-as-l…?
(21) Zafer Yükseler, “Türkiye’de cari işlemler dengesi fazlası ve olası etkiler (Kriz dönemleri ile karşılaştırma)”, (Aralık 2018), s. 2.
(22) T.C. Merkez Bankası, Ödemeler Dengesi İstatistikleri, Mart 2019, Tablo 1. Ödemeler Dengesi Altıncı El Kitabı - Analitik Sunum, s.2.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder