BİR
MARKET ALIŞVERİŞİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Mustafa Durmuş
22
Nisan 2020
Malum bugün 4 gün boyunca sürecek olan sokağa çıkma
yasağının öncesindeki son gün. Eksik tamamlamak için günün erken saatlerinde süpermarkete
gelmişiz, ama ben yüksek risk grubunda
olmam nedeniyle dışarıda arabada kalmışım. Hayat arkadaşım riski üstlenerek
markete girmek için fiziki mesafeye de uyarak marketin önünde kuyruğa girmiş.
Arabada bir yandan radyo dinliyor, bir yandan da
sosyal medyada geziniyorum. Marketin önündeki büyük çöp kutularındaki bir hareketlenme
ile kafamı telefonumdan kaldırıyorum. 1 dakika içinde biri erkek, diğeri kadın
iki genç, birer kedi çevikliğiyle çöplere yöneliyorlar. Erkek ağzını bez bir
maske ile kadınsa tülbentle kapatmış. Kendilerince virüse karşı önlem almışlar.
Hızlı bir elle yoklama ve işe yarar bir şeyler
bulamamanın da hayal kırıklığıyla hızla çöp kutularından uzaklaşıyorlar. Giderken
yanlarına katı atık toplamak için kendi yaptıkları çek çek arabalarını da
alıyorlar. Saniyeler içinde gözden kayboluyorlar.
O an aklıma evde bıraktığımız iki kedimiz geliyor.
Bu gençlerin onlar kadar şanslı ya da güvencede olmadıklarını düşünüyorum
üzülerek. Aynı zamanda bizlerin sorumlu yurttaşlar olarak evlerimizde
çıkmayarak hastalanma riskini azaltırken, bundan mahrum olanların bizler için
çalışmaya, hastalıkla yüz yüze olmaya devam etmesinin ne derece adil olduğunu
sorguluyorum kendimce.
SOSYAL
YENİDEN ÜRETİMİN AKTÖRLERİ
Evet, tüketim malları satın almak için marketin
önündeyiz. Bu alımlar olmazsa kapitalistlerin kârları da gerçekleşmiyor. İçinde
yaşadığımız sistem açısından kâr damarlarımızda dolaşan kan kadar gerekli. Kâr
yoksa üretim de yok, sosyal ihtiyaçlar da karşılanmıyor.
Kâr çıkarımı içinse sosyal yeniden üretim şart. Böyle
bir sosyal yeniden üretimin parçası olan ve muhtemelen Mamak ya da Altındağ
ilçelerinin varoşlarında yaşamaya tutunmaya çalışan bu iki genç; ya en yoksul
Türk, ya Çingene, ya Suriyeli ya da iç göçle kente gelen yoksul Kürtlerden. Toplumsal
hiyerarşinin en altında yer aldıkları açık.
Bir yandan çöpten topladıklarıyla kendileri ve aileleri
yaşama tutunmaya çalışıyorlar, bir yandan da (farkında olmadan), tıpkı sabahlara
kadar çöplerimizi toplayan, belediyelerde kadrolu ya da taşeron konumundaki emekçiler
gibi toplumun geri kalanlarının atıklarını yeniden düzenliyorlar. Böylece bir
sağlık sorunu doğmasını önlüyorlar ve bizlere de yeniden tüketim yapma imkânı
veriyorlar.
Tıpkı Korona günlerinde önemleri iyice ortaya çıkan
doktorlar, hemşireler, hasta bakıcılar, diğer sağlık personelinden oluşan
sağlık emekçileri gibi. Tıpkı gıda üretiminde çalışan işçiler, tarlada çalışan
mevsimlik tarım işçileri, fırınlarda sabahın en erken saatlerinde ekmek pişiren
fırın işçileri gibi. Tıpkı üretilen gıdayı ya da zorunlu diğer malzemeleri
evlerimize getiren dağıtım işçileri ve kuryeler gibi. Tıpkı bizim adımıza çocuklarımıza
ya da yaşlılarımıza bakan emekçiler ya da evlerimize temizliğe gelen gündelikçi
emekçiler gibi.
TOPLUMSAL
HİYERARŞİNİN EN ALTINDAKİLER
Bu işçiler olmadan bırakın kârlı bir üretimi,
toplumun varlığını sürdürebilmesi mümkün değil. (1) Buna rağmen bu emekçilerin
önemli bir kısmının elde ettikleri gelirler, ücretler açlık sınırın altında ve milli
gelirden aldıkları pay da giderek azalıyor.
Üstelik de toplumsal hiyerarşi içinde en altlarda
yer alırken, en fazla aşağılananlar, küçümsenenler ve şiddete maruz kalanlar da
onlar oluyor. Korona günlerinde bizlerin sağlığı için, çalıştıkları hastanelerde
günlerce, hatta haftalarca mahsur kalan,
eşlerini, çocuklarını dahi göremeyen, virüs kaparak hayatlarını yitiren,
diğer taraftan virüslü olabileceklerinden hareketle apartmanlarından,
otellerinden atılmaya çalışılan sağlık emekçilerini gözünüzün önüne getirin.
Bizleri yönetenlerin (şu ana kadar salgınla ilgili
aldığı önlemlerden hareketle) bu
gerçekliğin farkında olmadığı ya da bunu umursamadığını düşünerek üzüntüm
artıyor.
FAİZ
BİR KEZ DAHA DÜŞÜRÜLDÜ
Bu arada radyoda faiz oranlarının bir kez daha düşürüldüğü
haberiyle bu değerlendirmelerimde ne kadar haklı olduğumu düşünmeden
edemiyorum. Çünkü faiz oranlarının 100 baz puan düşürülerek, yüzde 8,75’e indirildiğini
(2) öğreniyorum.
Bu kararın sosyal yeniden üretimin yukarıda saydığım
aktörleri için ne anlama geldiğini tartışmaya çalışıyorum kafamda. Piyasadaki
para bollaşacak, krediler artacak, böylece belki ekonomide suni bir canlanma
olacak. Diğer yandan bu indirim zaten yeterince
borçlu olan halkı daha da borçlandıracak,
Ramazan ayı öncesinde tüketimi daha artıracak olan
bu indirimin çöpleri karıştıranlara ya da sosyal yeniden üretimin diğer
aktörlerine “getireceği somut bir faydası olur mu” diye soruyorum kendime.
BÜTÇE
AÇIĞI PATLADI
Faiz kararını tek başına değil de diğer verilerle
birlikte değerlendirmek gerektiğinden hareketle, geçen hafta açıklanan bütçe
verilerini anımsıyorum. Çünkü Mart ayı itibarıyla (geçen yılın aynı ayına göre)
bütçe açığı yüzde 80’e yakın artmış. Yani geçen yıl Mart’ta bu açık 24,8 milyar
lira iken, bu Mart’ta 43,7 milyar liraya fırlamış. (3) Üstelik bütçe açığı bu
yılın başında Merkez Bankası’nın 40 milyar liralık kârının Hazineye
aktarılmasına rağmen patlamış.
Ne olmuş da açık bu kadar artmış? Kamu harcamaları yüzde 15,6 artarken, bütçe
gelirleri yüzde 10,1 azalmış da ondan. Dahası bu artışlar faiz artışlarından
değil de faiz dışındaki harcamalardan kaynaklanmış. Öyle ki bu yöndeki açıktaki
artış yüzde 147’nin üzerinde olmuş.
O halde “sorun faiz harcamaları değilse, neden ısrarla
faiz oranları düşürülür” diye düşünmeden edemiyorum. Çünkü başta güvenlik harcamaları
ve sermaye teşvikleri ve büyük şirketlerin kurtarılması olmak üzere yapılan
harcamalardan ve sermaye kesiminden alınmayan vergiler yüzünden bu açık bu
kadar artmış.
200
MİLYAR LİRALIK KDV İADESİ YAPILACAK
Hükümetin birkaç gün önce yaptığı bir düzenleme ile
özel sektörün 200 milyar lirayı bulan KDV iadesi alacağını ödeyeceği haberi (4)
aklıma geliyor.
“Bütçede bu kadar açık varken, üstelik sermaye kesiminden
bu yıl 195 milyar liralık bir vergi; muafiyet, istisna ve indirim gibi adlarla
alınmayacakken neden bu iadeler yapılır” diye soruyorum kendime?
Yeni faiz indirimi ile bir yandan konut-emlak ve tüketim
piyasası canlandırılırken, diğer yandan vergi iadesi ile aynı kesimler böyle
günlerde dahi ödüllendiriliyor olmasın sakın? Üstelik de ücretsiz olarak izine çıkartılan
milyonlarca işçi ve ailesi aynı Ramazan ayı öncesinde ayda 1177 liralık bir
ücretle açlığa mahkûm edilirken.
HÜKÜMET
PARA BASIYOR
Sonra hükümet bu kadar büyük bir açığı nasıl
karşılayacak diye soruyorum kendime. Mahfi Eğilmez’in dünkü yazısı (5) imdadıma
yetişiyor. Çünkü Mahfi Hoca yazısında hükümetin ciddi bir biçimde para basma
yoluna gittiğini anlatıyor.
Öyle ki 17 Nisan itibarıyla son bir yılda emisyon
hacmi yüzde 55,5 oranında artmış. Aklıma hemen markete gelmeden önce ATM’den çektiğim
gıcır gıcır paralar geliyor. Bu paraların yeniliği beni şaşırtmış, hatta Merkez
Bankasının, eski paraların virüslü olma ihtimalinden dolayı bizi korumak için
yeni para basmış olabileceği yorumunun yapmıştım safça.
Oysa yazıda her şey çok açık ve basitçe
anlatılıyordu. Basılan bu taze paralarla bankaların elindeki Hazine kâğıtları
(tahvil ve bonolar) satın alındığında,
bankalar bu parayla yeni Hazine kâğıdı alıyorlar. Böylece Hazine yeni kâğıtları
çıkartarak piyasadan para temin edebiliyor.
ARKADAN
DOLAŞMAK…
Kısaca ortada ikili bir “mış” gibi yapma durumu
çıkıyor. Merkez Bankası sanki “açık piyasa işlemi yapıyormuş da” piyasadan
ikinci el Hazine kâğıdı topluyormuş, Hazine de “yeni kâğıt çıkartarak
bankalardan borçlanıyormuş” gibi yapılıyor. Oysa bu “mış gibi yapmaların”
ardında ciddi bir emisyon, para basma işi var.
Siyasal iktidarın son aylarda dövizin daha da
yükselmesini önlemek için nasıl Merkez Bankası ve kamu bankaları üzerinden arka
kapı operasyonları yaptığını hatırlıyorum ve bu para basımının da bunun benzeri
bir operasyon olduğu sonucunu çıkartıyorum.
Bu haftalık alış verişimizin yüzde kaç zamlı
olacağını tahmin etmeye çalışırken, böyle bir emisyonun ve son faiz indiriminin
enflasyonu daha da yukarı çekeceğini bilerek keyfim iyice kaçmaya başlıyor.
En alttakilerden, en yoksullardan iki gencin, orta
sınıftan sayılabilecek, güvenceli bir kamu istihdamından yararlanan birine
Korona günlerinde 1 saatlik bir market alışveriş sırasında hatırlattıklarıydı
bunlar. Gündelik yaşamlarımızda
bunlardan çok daha fazlasının olduğu sır değil.
DİP
NOTLAR:
(1) https://mronline.org/2020/04/15/on-social-reproduction-and-the-covid-19-pandemic (15 April
2020).
(3) T.C. Hazine ve
Maliye Bakanlığı, Aylık Bütçe
Gerçekleşme Raporu (Mart 2020), s.2
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder