Cari
açığa dayalı büyümeye devam
/ Dış borç stoku ve heba edilen 18 yıl (3)
Mustafa
Durmuş
22 Mayıs 2021
Cari açığın kapatılmasında kullanılan araçlardan
üçüncüsü ‘Finans Hesabı’ içinde yer alan ‘Diğer Yatırımlar’ biçimindeki yabancı
sermaye girişleri. Bu yatırımlar ülkeye gelen dış kredileri de içerir ve
sonuçta, bu borçların özel kesim ve kamu kesimi gibi iki alıcısı olduğundan,
ülkedeki özel ve kamu kesiminin dış borcunu gösterir.
Böylece ‘dış borç stoku’; bono ve tahvil gibi
araçlarla devletin yapmış olduğu dış borçlanmayı, özel kesime gelen ticari
kredileri, bankacılık kesimine gelen banka kredilerini ve yabancıların döviz
tevdiat hesabında tutulan mevduatlarını kapsar. Ancak bu stoka; hisse senedi
alımı biçiminde borsaya gelen yabancı sermaye yatırımları, doğrudan yabancı
sermaye yatırımları, vadeli işlemler
piyasası araçları alımı ya da türev araç alımı ve diğer finansal yatırılar dâhil
edilmez.(1)
Dış
borç stoku olduğundan hafif gösteriliyor
Ayrıca Türkiye’de, Kamu Özel İşbirliği (KOİ)
projeleri için sağlanan Hazine Garantileri gibi koşullu yükümlülükler de dış
borç stokunun içinde gösterilmiyor. Bunların dâhil edilmemesinin asıl nedeninin
kamu dış borcunu olduğundan daha düşük gösterme gayreti olduğu ise çok açık.
Böylece dış borçlanmadaki gerçek durum saklanmaya çalışılıyor.
Bir önceki yazımızda paylaştığımız tablodan da
görüleceği gibi, geçen yılın Ocak-Mart dönemini kapsayan ilk çeyreğine göre bu
yılın aynı çeyreğinde tek başına bankacılık sektörü, bir yandan dışarıda
mevduat edinimi gibi yollarla dışarıya ciddi miktarda para çıkartırken, diğer
yandan da dışarıdan 5,5 kat daha fazla borçlandı.
Bunlar dönemlik ya da yıllık borçlarla ilgili dış
borçlanma verileri. Ancak Türkiye ekonomisinin bir dış borç krizi riski altında
olup olmadığının asıl göstergesi bunlardan ziyade, dış borç stokunun gösterdiği
gelişim.
Bu stokların gelişimi, aynı zamanda, ülkeye gelen
uzun vadeli bu tür kaynakların ülke ekonomisinin ve insanının faydasına kullanılıp
kullanılmadığını görebilmek için de önemli. Kuşkusuz dış borçların bir de
emperyalizme olan bağımlılıkla ilgisi ve bunun yarattığı ciddi sonuçları söz
konusu. (2)
18
yılda 677 milyar dolar yabancı kaynak kullanıldı
“Dış borçlar Türkiye ekonomisinin ve insanının
gelişimine katkıda bulundu mu” sorusuyla başlayalım. Aşağıdaki 2003-2020
yıllarına (AKP Hükümetlerinin tek başına iktidar olduğu 18 yıl) ait dış borç
stokundaki gelişimi gösteren tablo, Hazine ve Maliye Bakanlığı verileri
kullanılarak, bu amaçla düzenlendi.
Tablodan görüleceği gibi, son 18 yıl boyunca sadece
dış borç biçiminde ülkeye 452 milyar dolardan fazla yabancı kaynak girdi. Buna
bu süreçte ülkeye gelen doğrudan yabancı sermaye yatırımları da dâhil edildiğinde,
bu rakam 677 milyar doların üzerine çıkıyor. Bu süreçte borsaya gelen portföy
yatırımları ve koşullu yükümlülükler de hesaba katıldığında bu rakamın 1
trilyon doları bulduğu ileri sürülebilir.
Dış borç/milli hasıla oranı 18 yılda yüzde 18 arttı
Böylece 2003 yılının başında yaklaşık 131 milyar
dolar olan toplam brüt dış borç stoku geçen 18 yıl içinde 3,5 kata yakın
artarak 450 milyar doların üzerine çıktı.
Dış borç/milli hâsıla oranı ise yüzde 18 artarak, yüzde 53,3’ten yüzde
62,8’e yükseldi. (3) Bu borçlanmaların yaklaşık üçte ikisi dolar ve avro
cinsinden yapıldı.
Bir diğer önemli husus bu borçların 2003 yılında yüzde
34’ünün özel kesime ait iken, 2020’de bu kesimin payının yüzde 57’ye yükselmiş
olması. Bu durum hem ekonomik kriz dönemlerinde özel sektörün borç geri ödeme
sıkıntısına düşmesi halinde yaygın şirket iflaslarının yaşanacağına, hem de (bu
borçların çok büyük bir kesiminin bankacılık sektörü üzerinde yapılıyor olması
yüzünden) bu gelişmenin bankaları zora sokarak bir bankacılık krizine yol
açabileceğine işaret ediyor
Kuşkusuz son tahlilde en azından bir kısım özel
sektörün dış borçlarının devlet tarafından üstlenilecek olması, kamu sektörünün
de bir süre sonra böyle bir borç krizi sarmalı içine gireceği anlamına geliyor.
Hazine
giderek daha fazla döviz cinsinden borçlanıyor
Dış borçların içinde yer alan Hazine kâğıtları
(DİBS) biçimindeki borçlanmaların giderek daha fazla döviz cinsinden yapılıyor
olması ise, hem TL’ye olan güvenin giderek azalmasının bir sonucu, hem de
bankaların döviz pozisyonlarının iyileştirilmesine dönük bir çaba olarak değerlendirilebilir.
Diğer yandan, yüksek (ve sürekli artan) döviz kuru bu borçların geriye
ödenmesini zorlaştıracağı gibi özel sektördeki zombi firmaların sayısını da çoğaltacaktır.
Kısaca ilk soruyla ilgili olarak, AKP’nin olumlu dış
konjonktürden yararlanarak, iktidarları döneminde, ülkeye dış borçlanma şeklinde
ciddi boyutlarda kaynak getirdiğini kabul etmek gerekiyor. Ancak bu süreçte
“ülkeye gelen 1 trilyon dolarlık kaynağa ve üç kattan fazla artan dış borç
stokuna rağmen elde ne var” diye de sorulmalı.
Madalyonun
bir yüzü: Dolar milyarderleri ve plütokrasi
Eldekiler malum. Madalyonun bir yüzünde; ülkenin yeşil
doğasını beyaz betona dönüştüren inşaatlar, dereleri kurutan HES’ler, duble
yollar, plazalar, lüks rezidanslar, TOKİ inşaatları, devasa büyüklükteki
köprüler, hava limanları, şehir hastaneleri ve doğallıkla böyle bir birikim
stratejisi üzerinden yaratılan süper zengin dolar milyarderi yandaş müteahhitler,
iş insanları, sermaye grupları ve bunların etrafında gelişip güçlenen bir
seçkinler iktidarı yer alıyor.
Madalyonun
diğer yüzü: Doğa ve emek talanı, umutsuzluk, toplumsal çürüme
Diğer yüzünde ise; ülke tarihinde görülmemiş
boyutlarda bir doğa katliamı ve talanı, Salgınla birlikte iyice artarak 10
milyonu bulan bir işsizler ordusu, giderek artan iş cinayetleri, açlık
sınırının altında bir ücretle çalıştırılan 10 milyona yakın çalışan yoksul, sayıları
on milyonları bulan yoksulluk yardımlarına mahkûm edilmiş bir halk, 0.47’ye
çıkan Gini katsayısının işaret ettiği görülmemiş bir gelir dağılımı eşitsizliği,
başta üniversiteli gençler olmak üzere gelecekten giderek umudunu yitiren bir
gençlik, artan kadın cinayetleri, tacizler ve kadına şiddet, farklı kimlik ve
düşüncelere karşı ayrımcılık, ötekileştirme, kutuplaştırma var.
İnsan hakları, ifade, örgütlenme ve basın özgürlüğü,
adalete erişim gibi konularda uluslararası sıralamalarda en sonlarda yer alan
ve mafyanın siyaset, bürokrasi ve sermaye üçgenindeki şok edici rollerinin gözler
önüne serildiği, milyarlarca dolarlık servetlere el koyma, rüşvet gibi
olaylarla da kendini gösteren bir toplumsal çürümenin yaşandığı bir ülke gerçeği
ile karşı karşıyayız (kuşkusuz bir de hala 450 milyar dolarlık bir dış borç
stokunun var olduğunu unutmamak gerekiyor).
Bu çaptaki bir dış borç, ekonomik ve politik kriz
daha da derinleşirse, ülkeyi bir borç krizine sürükler. Havuz medyasında yer
verilmese de, bu yönde tespitlerde bulunan uluslararası kuruluşlar bünyesinde
yapılmış olan bazı araştırmalar da mevcut.
Kırmızı
bölgedeki tek ülke
Bu kuruluşlardan biri ABD’nin en büyük bankalarından
olan Wells Fargo. Kurum bünyesinde yapılan ve yakınlarda yayınlanan bir
çalışmada (4) Türkiye’nin, Arjantin,
Şili, Endonezya ve Venezuela ile birlikte dış borç krizi riski en yüksek beş ülke
arasında olduğu tespiti yapılıyor. Öyle ki Türkiye, dış borç stoku en yüksek on
ülke arasında dış borcu milli gelire oranla en yüksek ikinci ülke. Buna
karşılık çalışmada ele alınan 62 ülkede dış borcun milli gelire ortalaması yalnızca
yüzde 32,9.
Çalışmada ülkelerin dış borç riski; dış borç stoku,
dış borcun milli gelire oranında yaşanan değişim, toplam dış borç içinde kısa
vadeli dış borçların oranı, toplam dış borç içinde döviz cinsi borçların oranı,
borç servisinin dış borç stokuna oranı, borç servisinin döviz gelirlerine oranı
ve döviz rezervlerinin milli gelire oranından oluşan yedi kategori altında,
“yüksek risk”, “orta risk” ve “düşük risk” olarak sınıflandırılıyor. Türkiye’nin
bu yedi kategorinin hepsinde “yüksek risk” sahibi (kırmızı bölge) tek ülke olduğunun
altı çiziliyor.
186
milyar dolarlık kısa vadeli dış yükümlülük
Nitekim Türkiye’nin kısa vadeli (vadesi bir yıldan
kısa) dış yükümlülüklerinin (dış
borçlar, dış krediler ve DTH mevduatından oluşan) Mart 2021 sonu itibarıyla 185,6 milyar doları
bulması, bundan on yıl öncesinde bu tür yükümlülüklerin milli hasılaya oranının
sadece yüzde 18 iken, bugün bunun yüzde 26’ya çıkmış olması (5) durumun
ciddiyetini de ortaya koyuyor.
Bu noktada devlet borçlarına ayrı bir parantez
açmakta yarar var. Çünkü devletin dış borçlanma içindeki payı yüzde 43 gibi
azımsanamayacak bir oranda. Bu da aslında hızlı finansallaşmanın, tıpkı özel
sektör ve hane halklarını olduğu gibi kamu sektörünü de sarmalına aldığının bir
göstergesi.
Kamu
sektörü de finansallaşma sarmalının içinde
Kamu sektöründeki finansallaşma, aynı zamanda, büyük
sermaye gruplarının ve zenginlerin giderek daha az vergi ödemelerinin bir
sonucu. AKP Hükümetleri yıllardır büyük servetleri ve kârları vergilemeye dönük
çaba göstermezken, ortaya çıkan bütçe açıklarını giderek daha fazla borçlanma
ile kapatıyor. İzlenen sermaye birikim modeli de yüksek rant elde etmeyi
amaçlayan ve dış kaynağa dayalı bir model olduğundan, hem iç borç, hem de dış
borç stokları dağ gibi büyüyor.
IMF bünyesinde yapılan bir çalışma (6) bu gelişimi
kaldıraç (öz kaynak yerine yabancı kaynak) kullanımında hızlı artış ve beraberindeki
kredi bollaşmasına bağlıyor ve bunun da finansal krizlere neden olduğuna dikkat
çekiyor. Makro düzeyde bir ekonomideki borç/milli hâsıla oranı olan kaldıraç oranı
ekonominin borç servisi yapma kabiliyetinin de bir ölçütü olarak ele alınıyor.
IMF:
Kaldıraç oranı arttıkça borç krizi riski de artıyor
Bu çalışmaya göre, Covid-19 Salgını öncesinde de kaldıraç
oranı dünyada çok yüksekti. Öyle ki Salgın öncesi on yıllık dönemde hane halkı
borcu ve finans dışı şirket borcu yüzde 138’den yüzde 152’ye yükseldi. Bu durum
2008 Büyük Resesyonu sonrasındaki finansal bollaştırmanın bir sonucuydu. Yabancı
kaynak kullanımı Salgın sonrasında daha da hızlandı, (milli hasılanın da küçülmesiyle)
birçok ülkede 2020 yılının ilk üççeyreğinde kaldıraç oranı yüzde 11 puan daha arttı.
Kısaca, yukarıdaki gibi bir finansallaşmanın
sonucunda faizler düşürülüp, krediler bollaşınca ekonomik büyüme hızlanıyor ama
kaldıraç oranı da yükseliyor. Böyle bir politika kısa vadede belki işe yarıyor ama
yedi-sekiz çeyrek sonra ekonomik büyüme hızı düşüyor ve sonrasında ekonomi
ciddi bir borç krizi ile karşı karşıya kalıyor.(7)
Sonuç:
Antikapitalist, antiemperyalist bir mücadeleyi örmek şart
Özetle, son 18 yıldır ülkeye dış kaynak biçiminde
gelen 1 trilyon dolar civarındaki para çok zengin bir azınlık kitlenin ve
plütokrasinin (8) yaratılmasında kullanılırken, ülkenin ekonomik olarak kalkınma ve gelişme
çabaları, bu yönde bu zamana kadar sağlanan kazanımlar ve sınırlı demokrasisi de
rafa kaldırıldı. Bu yetmezmiş gibi, yüksek işsizlik ve enflasyondan mustarip
ekonomi bir de dış borç krizi sarmalının içinde girdi.
Böyle bir borç krizinden, bu riskin varlığını inkâr
ederek, retorikten öteye gitmeyen borç ertelemeleriyle, yeni borçlanmalarla ya
da eski-yeni IMF destekleriyle kurtulabilmek olası değil. Bu borçların,
dolayısıyla da borç krizinin kaynağı içinde bulunduğumuz sistemin bizzat
kendisi. Bu nedenle de kurtuluş ancak antikapitalist ve antiemperyalist bir
mücadeleyle mümkün olabilir.
Dip notlar:
(1) Osman
Çağatay Mutlu, Türkiye’de dış borç istatistiklerinin derlenmesi ve dış borç
işlemlerinin ödemeler dengesi istatistiklerine yansıtılması, T.C.M.B.
Uzmanlık Yeterlilik Tezi (Eylül 2006), s. 24-27.
(2) Emperyalizm
dış borç ilişkisi için bakınız: Mustafa Durmuş, “24 Haziran sonrası: IMF’li ya
da IMF’siz kemer sıkmaya hazır olun!”, https://sendika.org
(24 Haziran 2018); Jerome Roos, “The New Debt Colonies”, https://www.viewpointmag.com (1 February 2018).
(3) Türkiye
brüt dış borç stoku (2020), https://www.hmb.gov.tr
(20 Mayıs 2021).
(4) Jay
Bryson, Brendan McKenna, Hop Mathews, “Do Developing Economies Have an External
Debt Problem? Part I: Which Economies Are Most Vulnerable?”, https://wellsfargo.bluematrx.com (11
May 2021), s.3.
(5) Mahfi Eğilmez, “Bir Yılda Vadesi Gelecek Dış
Yükümlülüklerimiz”, https://www.mahfiegilmez.com
(18 Mayıs 2021).
(6) Adolfo Barajas and Fabio Natalucci,
“Confronting the Hazards of Rising Leverage”, https://blogs.imf.org (29 March 2021).
(7) Agm.
(8) Plütokrasi,
yönetme erkinin maddi açıdan üstün kişilerce paylaşılmasını öngören oligarşik
bir yönetim biçimi. Bkz: https://tr.wikipedia.org.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder