‘Kamu
Maliyesi Raporu’ ve ‘Bütçe Gerçekleşmeleri’ bütçedeki adaletsizlikleri tescil
ediyor!
Mustafa
Durmuş
20
Haziran 2021
Hazine ve Maliye Bakanlığı geçtiğimiz
hafta Kamu Maliyesi Raporu’nun (1) ilkini yayınladı Ardından da yılın ilk beş
ayını içeren bütçe gerçekleşmeleri yayınlandı.
Kamu Maliyesi Raporu bu yılın üç ayına
ilişkin olarak dünyada ve Türkiye’de genel ekonomi ve kamu maliyesi alanındaki
gelişmelere ayrıntılı bir biçimde yer veriyor. Bu şekliyle Cumhurbaşkanlığı Yıllık
Programı’nın çeyreklik hali gibi.
Öncelikle, raporda işin ancak erbabı
tarafından anlaşılabilecek türden satır arası mesajlar var. Örnek olarak 12’nci sayfada bankacılık
sektörünün sağlam temeller üzerinde durduğu anlatılırken, sektördeki tahsili
gecikmiş alacak (TGA) oranının 2021 yılı
Mart ayı itibarıyla sadece yüzde 3,8 gibi oldukça düşük bir düzeyde olduğu
vurgusu yapılıyor.
Ancak hemen ardından itiraf gibi bir cümle
geliyor: “Bu düşük seviyede bankaların
kredi sınıflandırmalarına ilişkin salgın sürecinde getirilen düzenleme
kolaylıkları etkili olmuştur.”
Yani “aslında çok daha yüksek olan bu oran yeni tanımlamalar ve
sınıflandırmalar sayesinde bu düzeyde gösterilebilmektedir” deniliyor. Nitekim
Salgın sırasında yapılan bir düzenleme sonucunda takibe düşen alacağın süresi üç
aydan altı aya kadar çıkartıldı, böylece takibe düşen kredilerin oranı kağıt
üzerinde düşürüldü. (2)
Birbiriyle
çelişkili tespitler ve öneriler
Asıl önemli olan ise raporda mantıksal
olarak birbiriyle uyuşmayan tespit ve önerilerin yer alması. Bütçe açığı
konusunda bu durum kendisini net olarak gösteriyor. Raporun 13’ncü sayfasında:
“Avrupa Birliği ortalaması dikkate
alındığında merkezi yönetim bütçe açığının GSYH’ye oranı, 2019 yılı için yüzde
0,8 iken 2020 yılında yüzde 5,9’a yükselmiştir. Söz konusu oran ülkemizde 2019
yılında yüzde 2,9 iken 2020 yılında yüzde 3,4 olarak gerçekleşmiştir”.
Kısaca raporda AB ortalamasına göre bütçe
açığının çok iyi bir durumda olduğu belirlemesi yapılıyor. Buna kısmen
katılıyoruz, ancak göreli olarak bu iyi
duruma rağmen Salgın sırasında halka yeterli mali destek verilmemesini de eleştiriyoruz.
Diğer taraftan 14’ncü sayfada:
“Bu çerçevede, hem bütçe üzerindeki ilave
maliyetler ve riskler, hem de mali disiplinin kararlılıkla devam ettirilmesi
politikası dikkate alınarak bütçe açığını azaltacak tedbirlerin uygulanmasına
karar verilmiştir. Bu kapsamda, 2021 yılı bütçe açığı/GSYH hedefi yüzde 4,3’ten
yüzde 3,5’e güncellenmiştir. Bununla birlikte, bütçede oluşturulacak mali alan
gerekmesi durumunda salgın kaynaklı ilave harcama ihtiyaçlarını karşılamak
üzere kullanılacaktır” denilerek kemer sıkmanın sürdürüleceği ilan ediliyor.
Kemer
sadece halk için sıkı, bazıları için oldukça gevşek
Eğer Salgın koşullarında dahi uygun bir
mali hareket alanı mevcutsa, Salgının ve
ekonomik krizin halkı bu denli etkilediği, işsizliğin ve yoksulluğun tavan
yaptığı bu koşullarda daha fazla kemer sıkmanın gereği nedir?
Aslında daha sonraki sayfalarda, ilk üç
aylık bütçe performansına ilişkin olarak sunulan veriler dikkate alındığında, hem harcamalar, hem de vergi gelirleri
boyutuyla sadece belli kesimlerin desteklenmesine ilişkin olarak kesenin
ağzının tamamen açıldığı, buna karşılık halka Salgın boyunca kemer sıktırıldığı net
bir biçimde anlaşılıyor. Bütçe açığını daha da düşürme hedefi ise bu
uygulamanın bundan böyle çok daha katı
bir biçimde hayata geçirileceğini itiraf etmekten başka bir anlama gelmiyor.
Harcamalar
artarken bütçe açığı tek koşulla azalır
Bu arada raporun 14’ncü sayfasında, bir
başka iddialı ve bir o kadar da çelişkili bir tespit içinde bulunduğumuz yıla
ait Merkezi Yönetim Bütçesi büyüklükleri
ile ilgili olarak yapılıyor:
“2021 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununda
bütçe gelirleri 1.101,1 milyar TL, bütçe giderleri 1.346,1 milyar TL ve bütçe
açığı 245,0 milyar TL olarak öngörülmüştür. Ancak, salgın koşulları,
makroekonomik gelişmeler ve uygulanan/uygulanması planlanan tedbirler dikkate
alındığında yılsonunda bütçe gelirlerinin 1.254,6 milyar TL, bütçe giderlerinin
1.454,5 milyar TL ve bütçe açığının 199,9 milyar TL olarak gerçekleşmesi tahmin
edilmektedir”.
Yani kaçınılmaz olarak harcamaların
artacağı, ancak vergi gelirlerinin de artarak bu yıl hedeflenenden daha düşük
bir bütçe açığının sağlanacağı ileri sürülüyor.
Bu konuda ya raporda da geniş olarak yer
verilen bu yılın ilk üç ayının yüzde 7 gibi yüksek büyümesine ve ikinci
çeyreğinde daha yüksek olacağı beklentisine, buradan hareketle de vergi
gelirlerinin tahsilatında bir patlama yaşanılacağına güveniliyor ya da her şeye
rağmen halkın vergi ödeme kapasitesinin zorlanarak bu vergilerin toplanacağı
öngörülüyor.
Ekonomik büyümenin tek başına vergi
gelirlerini artırmaya yetip yetmeyeceği konusu bir yana hangi vergilere
yüklenilerek bu açığın daraltılacağı konusu ise buradaki meselenin özünü
oluşturuyor.
Bekçi
Murtaza rolünü oynamaya soyunmak
Yüksek büyüme ile başı dönen siyasal
iktidarın önümüzdeki altı ayın mayınlarla döşeli olduğunu görmediği ya da bunu
önemsemediği açık. Yüksek enflasyon, yüksek cari açık, yüksek faiz oranları,
yüksek dış borç stoku, yüksek kısa vadeli dış borç ödemesi (185 milyar doların
üzerinde), yüksek döviz kuru, çok yüksek CDS’ler ve tüm bunlara karşılık eksi
50 milyar doların üzerinde net Merkez Bankası rezervleri ekonomiyi bir dış borç
ve sistemik bankacılık krizine götürebilecek
mayınlardan bazılarını oluşturuyor.
Yüksek işsizlik ve derin yoksulluğun, devletin
dışarıda giderek narko devlet olarak anılmaya başlamasının bu ekonomik sorunları
daha da derinleştirmekte olduğu ve borçları çevirebilmek, cari açığı
fonlayabilmek için taze para bulmanın da giderek zorlaştığı açık. Bu da ülkeyi
bir emperyalistler kulübü olan NATO’da Bekçi Murtaza rolünü oynamayı (3) gönüllü
olarak kabul etmeye götürüyor.
153
milyar liralık ilave vergi kimlerden alınacak?
Raporun 15’nci sayfasında şunlar yazılı:
“2021 yılı merkezi yönetim bütçe
gelirlerinin, Bütçe Kanununda öngörülen tutarın (1.101,1 milyar TL) yüzde 13,9
üzerinde 1.254,6 milyar TL seviyesinde gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Bu
kapsamda, Bütçe Kanununa göre yaklaşık 153,5 milyar TL ilave gelir
öngörülmektedir. Bu çerçevede; 2021 yılı
makro parametrelerdeki değişim, gerçekleşme eğilimi ve vergi dinamiklerinin
etkisi ile 96,2 milyar TL, 7256 sayılı
Kanun kapsamında 2021 yılında 19,4 milyar TL (2020 yılında 2,1 milyar TL ve
2021 yılı Nisan ayı itibarıyla 14,4 milyar TL tahsilat yapılmıştır), yürürlüğe
giren ilave tedbirlerden 37,7 milyar TL, vergi dışı gelirlerden 21,1 milyar TL ilave
gelir beklenmektedir”.
Her
1 liralık vergi artışının sadece 25 kuruşu sermayeden sağlanacak
Bunlar eğer boş umut (ham hayal) değilse, emekçileri
vergileme anlamında oldukça zor günler
bekliyor. Çünkü bu 153.5 milyar liralık gelirin sadece 37,7 milyar
liralık kısmı sermayeden karşılanacak. Aslında bu rakamın kurumlar vergisinden elde edilecek olan 18
milyar liralık kısmının dışındaki vergi gelirleri halka kolayca
yansıtılabilecek vergilerden (Özel İletişim Vergisi gibi) oluştuğu için bunlar
da halkın sırtına iyice binecek.
Yapılanlar
yapılacakların garantisidir!
Bu vergilerin kimlerden toplanacağının
işareti ise ilk üç aydaki vergi gerçekleşmelerinde veriliyor.
Sayfa 18’de yer alan Tablo 9’da bu yılın
ilk üç ayının vergi gelirleri geçen yılın ilk üç ayı ile kıyaslanıyor. Buna
göre vergi gelirleri bu yılın ilk üç ayında geçen yılın aynı üç ayına göre 79
milyar lira (yüzde 45) civarında arttı. En fazla artan vergilere dikkat:
Motorlu taşıtlardan alınan ÖTV yüzde 197, dahilde alınan KDV yüzde 174,
dayanıklı tüketim mallarından alınan ÖTV yüzde 88, ithalde alınan KDV yüzde 71,
kurumlar vergisi yüzde 48, gümrük vergisi yüzde 40, gelir vergisi yüzde 29 ve motorlu taşıtlar vergisi yüzde 20 arttı.
Burada gelir vergisine ayrı bir parantez açalım.
Zira bu vergi bu süreçte 11 milyar liraya yakın arttı ve 48.3 milyar lira oldu.
Ancak bu verginin yüzde 85’i tevkifat
yoluyla yani kaynaktan kesilerek (stopaj), bunun da çok önemli bir kısmı
ücretlerden alınıyor (36 milyar lira). Böylece tevkifatın yüzde 88’i
ücretlilerden yapılıyor. Kısaca bu verginin üçte ikisi emekçiler tarafından
ödeniyor.
Ücretlilere böyle yüklenilirken, uzunca
bir süredir izlenmekte olan faiz
gelirlerini düşük vergilendirme ya da hiç vergilendirmeme politikasının bir sonucu
olarak, bu üç aylık dönemde TL mevduatlarından alınan tevkifat biçimindeki
gelir vergisi azaldı. Bunun sonucunda Maliye 4.5 milyar liralık bir vergi
kaybına uğradı.
Dahilde alınan katma değer vergisi (KDV)
tahsilatları ilgili olarak da benzer bir durum söz konusu. Öyle ki bu üç ayda 53.2 milyar olarak tahsil edilen KDV, sermaye
kesimine yapılan KDV iadeleri sonucunda net 23.9 milyar liraya geriledi. (4) Yani
iş aleminin KDV yükü yice azaltılırken halkın üstlendiği kısım iyice ağırlaştı.
Mayıs
2021 Bütçe Gerçekleşmeleri bize ne söylüyor?
Kısa bir süre önce yayımlanan bütçe gerçekleşme verileri (5) bütçenin bundan sonra da nasıl kullanılacağına ilişkin öngörülerimizi doğruluyor.
Öncelikle Nisan ayında 16.9 milyar lira
olan bütçe açığı Mayıs ayında gerileyerek 13.4 milyar liraya, beş aylık açık
ise 7.5 milyar liraya geriledi. Normal koşullarda bütçe açığındaki bu azalma
sevindirici bir durumdur. Ancak Covid-19 Salgını ve bu salgının derinleştirdiği
ekonomik kriz koşullarında açığın daralması siyasal iktidarın halka kemer
sıktırdığının net bir göstergesidir. Nitekim Türkiye’nin Salgın süresince halka
yapılan nakit destekleri açısından milli
gelirinin yüzde 2’sinin altında kalan ülkeler arasında yer aldığı gerçeği bu tespiti
doğruluyor.
Halka
kemer sıktırılırken, faizciye ve sermayeye kaynak aktarmaya devam
Diğer taraftan, tablodan da görülebileceği
gibi, bütçe açığı azalırken faizciye yapılan ödemelerde ciddi bir artış var.
Öyleki geçen yılın ilk beş ayında yapılan faiz ödemeleri 64.5 milyar lira iken bu
yılın ilk beş ayında bu yüzde 26 oranında artarak 81.5 milyar liraya yükseldi. Bunda
yüksek enflasyon ve yüksek faiz oranları etkili oldu. Yani yanlış faiz ve kur
politikalarıyla yüksek enflasyona neden olan siyasal iktidarın bu hatası halkın
faizciye daha fazla ödeme yapmasıyla sonuçlandı.
Benzer bir biçimde, harcama bütçesinin
cari transferler kalemi altında iki kamu bankasına görev zararı olarak yapılan
ödemelerdeki artışlar bütçenin sınıfsal karakterini ortaya koyuyor.
Öyle ki Halk Bank’a geçen yılın ilk beş
ayında görev zararını kapatmak için 1 milyar liralık transfer yapılırken, bu
yılın aynı döneminde bu miktar yüzde 24 artarak 1,3 milyar liranın üzerine
çıktı. Aynı şekilde Ziraat Bankası için yapılan ödeme 1,6 milyar liradan yüzde
4’lük bir artışla 1,7 milyar liraya yükseldi. Yani iki bankaya görev zararını
kapatmak üzere 3 milyar lirayı aşkın bir
kaynak transferi yapıldı.
Kısaca, bazılarına ucuz faiz oranıyla
kredi ve ucuz kurdan döviz satışları yapılmasının ve diğer geri dönmeyen
kredilerle zarara uğratılan kamu bankalarının bu zararı, halktan toplanan vergilerle
yine halka ödettiriliyor. Diğer taraftan
aynı dönemlerde çiftçiye yapılan tarımsal destekleme ödemeleri 12.6 milyar liradan 10,9 milyar liraya düşürüldü,
yani yüzde 13 oranında azaltıldı. Bu da iktidar blokunun bütçe açığını
daraltmak için faturayı halk sınıflarına nasıl kestiğini ortaya koyuyor.
İlk
beş aylık vergi tahsilatları vergilemedeki adaletsizliği göz önüne seriyor
Gelelim bütçenin vergi gelirleri tarafına.
Geçen yılın ilk beş ayına göre bu yılın aynı döneminde vergi gelirleri 143
milyar lira artarak 280.5 milyar liradan 423.7 milyar liraya çıktı, yani yüzde
51 oranında arttı.
Böyle bir artışın bir kısmı yüksek
enflasyon ile açıklanabilirse de, tamamını bununla açıklamak mümkün değil zira
resmi enflasyon oranı yüzde 17’nin altında. O halde sadece halka dönük
harcamalarda kısıntı yapılmadığı, aynı zamanda halktan toplanan vergilere de
epeyce bir yüklenildiği ortaya çıkıyor.
Örnek olarak gelir vergisinden sağlanan
gelirler bu süreçte 58.5 milyar liradan 80.1 milyar liraya çıktı. Bu yüzde
37’lik bir artış demek. Bu verginin
yüzde 89’unu stopaj ya da tevkifatla toplanan gelir vergisi oluşturuyor. Bu da
52.7 milyar liradan 71.5 milyar liraya yükseldi. Bu verginin üçte ikisini ise
ücretten tevkifatla alınan gelir vergisi oluşturuyor. Böylece dolaysız vergiler
içinde beşte biri aşan bir paya sahip olan bu vergi gelirlerindeki artış
emekçilerin daha fazla vergi ödemeleriyle sağlanmış oldu.
Kurumlar vergisi aynı dönemde 47.4 milyar
liradan 67.9 milyar liraya çıktı. Bu yüzde 43’lük bir artış demek. Bu verginin
yüzde 25-50’sinin geriye doğru ücretlere yansıtılabilir olduğunu (6) unutmamak
gerekiyor. Böylece sermaye kesiminin elini taşın altına soktuğu kısım bu ölçüde
azalıyor.
KDV
tahsilatları yüzde 125 arttı
Ancak asıl büyük artışlar dolaylı vergiler
denilen ve asıl olarak halkın ödemek durumunda kaldığı, onun üzerine yığılıp
kalan vergiler. Örnek olarak dahilde alınan katma değer vergisi (KDV) geçen yılın ilk beş ayına göre bu yılın aynı
döneminde 19.4 milyar liradan 43.6
milyar liraya çıktı. Yani yüzde 125 oranında artış gösterdi. İthalde alınan KDV
ise aynı dönemlerde 46.2 milyar liradan, yüzde 93’lük bir artışla, 89 milyar
liraya yükseldi. Son olarak özel tüketim vergisi (ÖTV) yüzde 24’lük bir artış
ile 62.3 milyar liradan 77.4 milyar liraya çıktı. (7)
Özetle, siyasal iktidar tarafından ‘sağlıklı
bir bütçe performansı göstergesi’ olarak sunulan kamu maliyesi verileri halk
açısından başka bir anlama geliyor. Çünkü faizciye, sermayeye kaynak aktarmaya,
lüks devlet harcamalarına, güvenlik harcamalarına devam edilirken, halka dönük sosyal
harcamalar, üstelik de en çok ihtiyaç duyulan bir dönemde, kısıldı. Halktan
toplanan vergiler ise daha da artırıldı.
Dip notlar:
(1) T.C.
Hazine ve Maliye Bakanlığı, amu Maliyesi Raporu 2021-1/ Mayıs 2021.
(2) BDDK’nın 8948 Sayı ve 17 Mart 2020 Tarihli
Kararı.
(3) Fehim Taştekin, “NATO'da bir Bekçi Murtaza!”,
https://www.gazeteduvar.com.tr (16 Haziran 2021).
(4) T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı, amu Maliyesi
Raporu 2021-1/ Mayıs 2021, s. 21.
(5) T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı , Merkezi
Yönetim Bütçe Gerçekleşmeleri, https://www.hmb.gov.tr (20 Haziran 2021).
(6) https://taxfoundation.org/do-corporate-tax-cuts-increase-income-inequality
(29 October 2020).
(7) T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı , Merkezi
Yönetim Bütçe Gerçekleşmeleri, https://www.hmb.gov.tr (20 Haziran 2021).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder