İlk
günahı kim işledi?
Mustafa
Durmuş
13
Haziran 2021
Katolik Kilisesi inancına göre insan Tanrı’ya itaatsizlik etme ve kötü şeyler yapma dürtüsüyle, yani günahkar olarak doğar. İnsanın işlediği ˝ilk günah˝ da Adem ile Havva’nın, Şeytan’a uyarak yasaklanmış meyveyi yemesiyle işlenen günahtır. Dünyadaki bunca kötülüğün nedeni de işte bu ilk günahtır. (1)
Teoloji alanında bu terime tarihteki soykırım ve savaşları,
her türden sömürü ve tacizi açıklamak için başvurulurken, burjuva iktisadı alanında
ilk kez 1999 yılında Barry Eichengreen ve Ricardo Hausmann ekonomide yaşanan
ciddi sorunları açıklamak için bu kavramı metaforik olarak kullandılar. (2)
İktisatta İlk Günah
Ancak ilk günah terimini bu iktisatçılardan bir
yüzyıldan fazla bir zaman önce Karl Marx kullandı. ˝Kapitalizmdeki ilk günahın
rolünü˝ Marx, Kapital’in birinci cildinde ilk birikimi açıkladığı bölümde,
aşağıdaki cümlelerle anlatır:
˝İlk günahın teolojide oynadığı rolün aşağı
yukarı aynısını, ekonomi politikte ilk birikim oynar. Adem Baba elmayı ısırdı
ve insan ırkı günahı yüklendi…. Teolojinin ilk günah efsanesi bize,
kuşkusuz, insanoğlunun ekmeğini alnının teriyle kazanmaya nasıl mahkûm
edildiğini anlatır; ekonomik ilk günah tarihi ise, buna ihtiyaç duymayan
insanların nasıl olup da var olabildiklerini açıklar. Aynı şekilde. Böylece,
birinciler zenginlik biriktirdi ve ikincilerin elinde sonunda kendi
derilerinden başka satacakları bir şey kalmadı. Ve olanca çalışmalarına
rağmen, hala kendilerinden başka satacakları hiçbir şeyleri olmayan büyük
kitlenin yoksulluğu ve çalışmayı çoktan bırakmış azınlığın buna rağmen sürekli
büyüyen zenginliği işte bu ilk günahla başlar˝ (3).
Çağdaş burjuva iktisadında ise ilk günah; ekonominin
kanunlarına aykırı bir biçimde, bir ülkenin kendi ulusal parasıyla dışarıdan
uzun vadeli olarak borçlanamayacağı ya da içerde sabit faizle uzun vadeli borçlanamayacağı,
dolarizasyona yönelim, dövizle alınan kredilerle yapılan bir yatırımın
ürünlerinin ulusal para ile satılmasının neden olacağı parasal uyumsuzluk
durumu olarak anlatılır.
Uluslararası yatırımcılar açısından, örneğin dolar
cinsinden borçlanarak bir ülkede ulusal para cinsinden menkul kıymete yatırım
yapan, ancak doların dışarıda değer kazanmasıyla iki para biriminin değeri arasında ortaya çıkan uyumsuzluk yüzünden doğan
zarara vurgu yapılır.
Kısaca iktisatta ˝İlk Günah Hipotezi˝, ortaya
çıkan sorunların ekonominin kanunlarına
aykırı davranmaktan doğduğunu ve bunun
telafisi mümkün olmayan başka büyük yanlışlara yol açtığını ileri sürer.
Peker
videolarının ortaya çıkardığı ilk günah
Sedat Peker videolarının ortaya çıkardığı bazı sarsıcı
gerçekler ister istemez bu terimi aklımıza getiriyor.
Bu gerçeklerden biri Bodrum‘daki bir yarımadaya
kurulmuş bir lüks otel ya da tatil köyü kompleksinde yaşanan, devletin içinde
yer alan bazı mafyatik unsurların, deyim yerindeyse otele çökmesi ya da
sermayenin sürekli el değiştirmesi biçiminde gerçekleşen bir olay.
The Paramount
Otel‘den söz ediyoruz. Şu ana kadar anlatılanlardan otelin devletten 49 yıllığına
yap islet modeliyle kiralanan bir yarım ada üzerine 2012 yılında Atilla Uras
tarafından yapıldığı, daha sonra, devlet içinde çöreklenmiş bazı mafyatik
unsurlar aracılığıyla önce bir Azeri kara para aklayıcısına, sonra bir Rus
oligarka devredildiği, bunların yerli ortaklarının da birbirlerine girdiği,
sahiplerinden birinin apar topar yurt dışına kaçırıldığı, daha sonra bir başkasının
otele tankla gelip el koyduğu anlaşılıyor.
Olayda sadece otele
çökme de ya da sermayenin el değiştirmesi de yok. Bir suitindeki bir gecelik
konaklaması 100 bin lirayı aşan bu otelde üst düzey yargı mensubu birisi dahil.
bazı kamu görevlilerinin ve politikacıların ve havuz medyasının ekran yüzünün
de ağırlandığı görülüyor.
Dahası bu otel
kompleksi aracılığıyla onlarca milyon doları bulan ciddi boyutlarda kara
paranın aklandığı ileri sürülüyor. Nitekim bu konuyla ilgili olarak MASAK
tarafından hazırlanmış bir rapordan söz ediliyor.
Türkiye bir
süredir mafya-politikacı-sermayedar üçgeni etrafında milyar dolarlık varlıklara
nasıl çöküldüğüne ilişkin haberlerle anılıyor. Ağar’lı Marina’dan sonra
Paramount Hotel şaşırtıcı olmadı. Öyle görünüyor ki bundan böyle Bodrum’dan söz
ederken ‘Halikarnas Balıkçısı’nın Bodrum’undan değil, ‘mafyanın Bodrum’undan
söz edilecek.
Kamuya ait bir orman arazisi kamuyu zarara sokan bir
bankacıya neden verilir?
Gelelim burada işlenen ilk günaha. Hipoteze göre, bir yerde ilk günah
işlendiği için belli ki Bodrum bu hale geldi. İlk günah bu otelin bulunduğu
yarım adanın A. Uras’a 49 yıllığına devlet tarafından yap islet modeliyle
verilmesiyle işlendi. A. Uras batan Marmarabank’ın yönetim kurulu başkanıydı. 1994'te devlet tarafından el konulan bu
bankada Halkbank’ın 7 milyon dolar, Türkiye Kalkınma Bankası'nın 2.8 milyon
dolar TEK'in de 780 milyar lirası da battı.
Banka ayrıca 20 bin dolayındaki mudiye olan 3 trilyon liralık borcunu ve yabancı bankalardan aldığı 120
milyon doları da devletin sırtına bıraktı. (4)
Özetle, devlet ilk günahı bizzat işleyerek halka,
kamuya ait bir ormanlık araziyi 2012
yılında banka batırmış bir bir sermayedara ve onun yerli ve yabancı ortaklarına
adeta altın tepsinin içinde sundu. Topluma ve doğaya karşı işlenen bu ilk günah
ile üzerine çökülen bu tesisler yapıldı. Büyük çaptaki kara para operasyonları
otele Azeri ve Rus oligarkların ilgisini artırdı. Bunların işlerinin kolaylaştırılması ise devletin bazı
unsurlarıyla arası çok iyi olan mafyanın devreye girmesiyle mümkün oldu ve mafya
işin önemli bir parçası oldu. Nema çok büyük olduğundan, paylaşım kavgası da
çok büyük oldu ve sonuçta mafyatik yöntemlerle otel sürekli el değiştirdi.
Başa dönelim. Eğer kamuya, halka ait bu ormanlık arazi
böyle peşkeş çekilmeseydi, yani ilk günah işlenmeseydi muhtemelen bugünkü tablo
da ortaya çıkmayacaktı.
İşin aslı 1983’ten itibaren Özal’ın başlattığı
özelleştirmeler, sahillerin ve kıyıların sermaye gruplarına verilmesiyle bu ilk
günah tüm turizm sektöründe işlendi. Bu sektör artık sadece acımasız bir emek
sömürüsü ile değil, aynı zamanda doğa katliamlarıyla ve mafyatik el koymalarla,
kara para aklanması gibi olaylarla anılıyor.
Demirören
elin taşıyla elin kuşunu vurdu
Yine Peker’in ortaya attığı en az bu olay kadar önemli bir başka iddia ise
Demirören Grubunun bir kamu bankası olan Ziraat Bankası’na olan büyük çaptaki
kredi borcuna ilişkin olarak (süresi gelmiş olmasına rağmen) hiç bir geri ödeme
yapmamış olduğu iddiası.
Bilindiği gibi, Demirören Grubu 900 milyon dolara
satın aldığı Doğan Medya Grubu‘nun 750 milyon dolarlık kısmını Ziraat
Bankası’ndan aldığı iki yıl ödemesiz kredi ile gerçekleştirdi. Bunu yaparken de
bünyesindeki İstanbul Kemer Country arazileri için ilave imar izni çıkarttırarak
kredi için yeterli teminatı da sağladı (5) .
Böylece iddiaya göre, kendisi elin taşıyla elin kuşunu
vurdu ama aldığı krediye ilişkin hiçbir ödeme yapmadı. Asıl işi çiftçiye kredi
vermek olan Ziraat Bankası ise böyle bir operasyona alet edilirken, banka büyük
bir zarara uğratıldı. Bu da kuşkusuz bir süre sonra görev zararı adı altında
vergilerimizle kapatılacaktır.
Buyurun size devlet bankası eliyle işlenen bir başka ilk
günah örneği daha.
Müsilaj:
Doğaya karşı işlenen ilk günah
İlk günah turizm ya da medya ile sınırlı da değil. Diğer
doğa tahribatlarında da bu suçun işlendiği açıkça görülüyor. Bunun en somut, en güncel örneği Marmara
Denizindeki deniz salyası ya da müsilaj olayı. Marmara Denizi‘nin üzeri böyle bir salya ile kaplandı ve salya
Ege Denizi‘ne doğru ilerliyor. Kısaca Marmara Denizi, deniz çamuru, deniz salyası
ya da müsilaj denilen bir semptom göstererek ölüyor.
Hidrobiyolog Levent Artüz’e göre, Marmara Denizi’nde
görülen deniz salyasının hikayesi 1989 yılına kadar gidiyor. Öyle ki denizin yüzeyinde ve altında
görülen bu sorunun kaynağı Marmara’daki kirlenmeden ötürü tür çeşitliliğinin
azalması. Yani dibe vuran tür çeşitliliğinin neden olduğu bir süreç yaşanıyor. Böyle
bir tür çeşitliliğinin azalmasına bağlı olarak mevcut canlı türlerinin fert sayıları
azalıyor. Tehlikeli atıklar denize
boşaltıldığında denizde yaşayan canlıların sadece bazı türleri buna dayanırken
diğerleri ölüyor. Özetle, tek hücreli bitkisel canlılardan, bir tür
fitoplankton olan Gonyalux fragilis yoğun bir biçimde çoğalıyor ve bu sarı
beyaz renkte bir çamurumsu maddeye dönüşüyor. (6)
Böyle bir kirlenmenin neden olduğu pis koku ve görüntü
kirliliğinin yanı sıra, bunun balıkçılık
başta olmak üzere ciddi bir besin ve istihdam kaynağını yok etmek, gıda
güvenliğini ortadan kaldırmak gibi
ekonomik sonuçları da görülecek. Bunun da, Kolera gibi bazı hastalıkların
ortaya çıkmasıyla birlikte, bir halk sağlığı sorununa dönüşmesi hayli olası.
Ekosistem
çöktü
Bülent Şık’ın dediği gibi: ˝Müsilaj yıkıma uğratılmış
bir ekosistemin açığa çıkardığı sorunlardan sadece biri. Asıl mesele tahrip edilmiş,
çökmüş bir ekosistemle karşı karşıya olmamız. Çünkü bir ekosistemin ağır
şekilde tahrip edilmesi, kirletilmesi ya
da değişikliğe uğratılması bakteriler ve virüsler gibi hastalık etkenlerinin
toplumsal hayata sıçramasını kolaylaştırır. Hastalıklara yol açan bakteriler,
çevresel baskılara (örneğin ekosistem değişimi-çöküşü gibi) yanıt olarak hızla
evrimleşmek için mekanizmalar geliştirir. Bu hızlı değişiklikler genellikle
pandemik potansiyeli olan yeni hastalık etkenlerinin ortaya çıkmasına zemin hazırlar.
Esasen bir kural olarak ekosistemlerdeki altüst oluşların hastalık etkenlerinin
insan toplulukları içindeki yayılımını kolaylaştırdığını söylemek mümkündür˝. (7)
Uzmanlara göre, müsilaja neden olan faktörler deniz
ekosistemini büyük ölçüde çökerten, böylece de biyolojik çeşitlilik kaybına
neden olan şey, derin desarj yöntemiyle denize salınan evsel ve sanayi atıkların
yarattığı kirlilik.
Burada da başta denizler olmak üzere, doğaya karşı
işlenmiş bir ilk günah söz konusu. Yüksek kâr ve rant elde etme peşindeki
sermayeye denizi kirletme iznini
verenler, buna göz yumanlar, bu konuda 1989 yılından bu yana önlem almayı
reddedenler kısaca sermayenin yanı sıra devlet bu ilk günahı işleyendir.
Biyoçeşitlilik
azalıyor
İşin kötüsü deniz salyasında kendini gösteren biyolojik
türlerin çeşitliliğinin azalması ne devletçe, ne de toplumun büyük bir
kesimince bir sorun olarak görülüyor. Ekolojik konulara tam olarak hakim
olmayanlarsa, ekolojik yıkımı asıl olarak iklim değişikliği ve küresel ısınma gibi olgularla sınırlı tutyor
ve biyoçeşitlilik azalmasını göz ardı ediyor.
Oysa Birleşmiş Milletler’e göre türlerin yok oluşu
sanayi devrimi öncesine göre bin kat daha fazla gerçekleşiyor. Sadece 1970’den
bu yana kuş, memeli, sürüngen türlerin yarısından fazlası yok oldu. Günümüzde 1
milyondan fazla tür yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. (8)
Öte yandan. insanın geleceği ile doğadaki diğer
canlıların ve doğal varlıkların geleceği birbirine sıkı sıkıya bağlı. Bize
faydasının olmadığını düşündüğümüz diğer canlı türleri yok oldukça insan türü
de yok olmaya mahkum. Yani bizi var edenler yok edildikçe bizim varlığımız da
ortadan kalkacaktır.
Bir başka anlatımla, biyoçeşitlilik insanın varoluşunu sürdürebilmesi açısından son derece önemli etkilere sahip.
Öyle ki fiziksel sağlığımızı iyileştirdiği kadar, küresel ekonomiyi daha
dayanıklı kılıyor ve kültürel oluşumumuzun da önemli bir kısmını oluşturuyor. Buna
rağmen kapitalizm biyoçeşitlilikte çok ciddi bir azalmaya neden oluyor.
‘Yaşayan
Gezegen Raporu’nda yer alan beş etken
Yıllık yayınlanan Yaşayan Gezegen Raporu’na göre;
1970-2016 yılları arasında doğadaki canlı türleri ortalama yüzde 68 oranında
azaldı. Rapor bu azalmayı 4 bin farklı tür (memeliler, kuşlar, balıklar,
sürüngenler ve çift yaşamlılar gibi) üzerinde yaptığı araştırmalar üzerinden
elde ettiği verilere dayandırıyor ve türsel azalmanın beş ana nedenine dikkat
çekiyor. Bunlar önem sırasına göre (9):
(i)Toprak ve denizlerin kullanımının değişmesi. Bu türsel
azalmada yüzde 50 oranında etkili bir faktör. Öyle ki yanlış kullanım yüzünden
her 2 saniyede 0,4 hektar büyüklüğünde
yağmur ormanı yok oluyor. Bu noktada ormanların kereste elde etmek için tahrip edilmesi,
sürdürülemez tarım pratikleri, yaygın konut/ev yapılması ve diğer inşaatlar ve
madencilik faaliyetlerindeki artış çok etkili oluyor.
(ii) Türlerin aşırı sömürüsü. Bu türsel azalmada yüzde
24 oranında etkili oluyor. Vahşi hayvan ticareti için türler yok ediliyor ve/veya
bazı balıkçılık pratiklerinde olduğu gibi, niyetlenilmemiş bir sonuç olarak
türler yok edilebiliyor.
(iii) Hastalıklar ve virüsler. Bu türsel azalmada yüzde
13 oranında etkili. Bazı hastalıklar, yuvaların tahrip edilmesi, bu canlıların
besin ve yaşam alanlarının ortadan kaldırılması ve avcılık buna neden oluyor.
(iv) Kirlilik. Bu etkenin payı yüzde 7. Denizlere olan
petrol sızıntısı ani etki yaratırken, mikro plastiklerin etkisi daha uzun
vadede ortaya çıkıyor.
(v) İklim değişikliği. Bu etken ise türsel azalmada yüzde
6 paya sahip. İklimde ortaya çıkan düzensiz ve ani değişimler bazı türlerin kafalarının
karışmasına, bu da normal olmayan üreme ve göç etme zamanı gibi etkilere neden
olarak yok oluşu hızlandırıyor.
Türkiye
‘biyoçeşitlilik ve ekosistem canlılığı’ açısından 180 ülke arasında en alttan
175‘inci
Her yıl Yale Üniversitesi bünyesindeki bir kurum
tarafından Çevre Performansı Endeksi düzenleniyor .
Bu endeks (10) küresel çapta olmak üzere (180 ülkede) çevresel sürdürülebilirliği ölçüyor, 32
performanca göstergesini 11 kategori altında topluyor ve ülkelerin çevre
sağlığı ve ekosistemin canlılığı anlamında performansını sıralıyor.
Türkiye’nin 180 ülke içinde toplam endeksteki ortalama
yeri 99’uncu sıra. Ancak biyoçeşitlilik ve ekosistem canlılığı göstergesi
açısından en altlarda, 175’inci sırada kendine yer bulabiliyor. Kişi başı sera
gazı emisyonu açısından ise 113’üncü sırada bulunuyor.
Görünen o ki ülkede sadece ciddi ekonomik, politik
krizler ve toplumsal bir çöküş yaşanmıyor. Aynı zamanda kapıya dayanmış bir
çevrekırımını (ekosid) ve ekosistem çöküşü yaşanıyor. Marmara müsilajı bunun
sadece denizde yaşanan kısmını bize gösteriyor.
Ne
yapmalı?
Siyasal iktidarın ve sermayenin sadece toplumsal
sorunlara değil, ekolojik sorunlara karşı da duyarsız olduğunu biliyoruz. Tam
tersine son örnekte olduğu gibi, bu tür sorunlar manipüle edilerek Kanal
İstanbul projesine destek sağlanması için kullanılıyor. (11)
Diğer yandan mafya-politikacı/devlet-sermaye üçgeninde
görülen müsilaj ile Marmara Denizinde yaşanan müsilaj öz itibarıyla aynı
kaynaktan besleniyor. Bu kaynağın kurutulması gerekiyor. Bunu yapmazsak,
sadece yurttaşlar olarak yaşamlarımız
tehlikeye girmeyecek, aynı zamanda ekolojik çöküşten kaynaklı kitlesel ölümlerle karşı karşıya kalacağız.
Bu nedenle iş başa düşüyor. Yaşamımızın her alanında
işlenmiş olan ilk günahla yüzleşmek, bunu işleyenleri teşhir etmek zorundayız.
Bu da yetmez, günah işlemeye devam
edenlerle demokratik yol ve yöntemlerle mücadele etmek ve halkı demokratik ve
eşitlikçi olduğu kadar, ekolojik bir toplum ve dünyayı kurabileceğimize de
söylem ve eylemlerimizle inandırmamız gerekiyor.
Dip Notlar:
(1) https://www.bbc.co.uk/religion/religions/christianity/beliefs/originalsin
(9 Haziran 2021).
(2)
B.
Eichengreen and R. Hausmann, "Exchange Rates and Financial
Fragility", In New Challenges for
Monetary Policy. Proceedings of a symposium sponsored by the Federal Reserve
Bank of Kansas City, 1999.
(3)
Karl
Marx, Kapital Birinci Cilt, Almanca’dan
çevirenler Mehmet Selik, Nail Satlıgan,Yordam Kitap, 2.Basım, 2011, s. 686.
(4) https://www.milliyet.com.tr/ekonomi/marmara-bank-yoneticilerine-hapis
(9 Kasım 2000).
(5) https://www.karar.com/yazarlar/ismet-berkan/demiroren-grubunun-ziraat-bankasi-borcu (10
Haziran 2021).
(6) https://tr.euronews.com/marmara-denizi-nde-ekolojik-y-k-m-musilaj-nedir-cozum-icin-ne-planlan-yor (5
Haziran 2021).
(7) https://bianet.org/1/1/245305-musilaj-sorunu-ve-salgin-riski-elestirilere-yanitlar
(8 Haziran 2021)
(8)
Jason Hickel, Less
is More, How Degrowth Save the World, Penguin Random House UK, 2020, s. 8.
(9)
Carmen
Ang, “Visualizing the Biggest Threats to Earth’s Biodiversity”, https://www.visualcapitalist.com (11
November 2020).
(10) Environmental Performance Index 2020, EPI Report. https://epi.yale.edu (10 Haziran 2021).
(11) https://tr.euronews.com/ulast-rma-bakan-karaismailoglu-kanal-istanbul-deniz-salyas-n-bitirecek
(8 Haziran 2021).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder