Rüşvetin
vergisi
Mustafa
Durmuş
5 Temmuz 2021
Sezgin Baran Korkmaz (SBK) canlı yayında bir
gazetecinin kendisinden üst makamlara verilmek üzere 10 milyon avro rüşvet
istediğini anlatırken, aynı zamanda her
yıl, İstanbul başta olmak üzere, Türkiye’de
aralarında bazı emniyet mensuplarının da bulunduğu bazı kamu görevlilerine
milyonlarca liralık hediye adı altında rüşvet dağıttığını ileri sürmüştü.
Ayrıca, iddiaya göre SBK’dan vazgeçmesini istedikleri alacak
tutarı 45 milyon dolar civarında (1). Rakam bu denli büyük olunca rüşvet de
büyük olmalı diye düşünmeden edemiyor insan. Ayrıca bir gazetecinin KHK’lilerle
ilgili olarak adeta bir Fetö borsası oluşturarak binlerce dosyayı çözdüğü
itirafını kendi ağzından dinledik. Bir mafya liderinin ise düzenli olarak aylık
10 bin dolar maaş ödediğini iddia ettiği
bir politikacı uzunca bir süredir
kamuoyunu meşgul ediyor.
Reza
Zarrab’tan SBK’ya kurumlaşmış bir rüşvet ağı
Kısaca, ülkede yolsuzluk iddialarıyla ilgili
haberlerin ardı arkası kesilmediği gibi Mafya lideri Peker’in açıklamalarıyla
bu iddialar daha da çeşitleniyor ve yaygınlaşıyor. Kuşkusuz yolsuzlukların bir
ayağı devlet ya da bürokrasi ve siyaset olduğundan, bu durum beraberinde büyük rüşvet
iddialarını da gündeme getiriyor. Rüşvet sanki kurumsallaşmış gibi bir görüntü
ortaya çıkıyor.
Hatırlayalım, 2013 yılında 17-25 Aralık sürecinde dört
bakanın istifasıyla sonuçlanan yolsuzluk ve rüşvet iddiaları ayakkabı
kutularına ve evdeki para sayma makinesine sığmamış, ortalığa saçılmıştı. New
York’ta görülen R. Zarrab davasında Zarrab’ın Türkiye’de verdiğini iddia ettiği
büyük çaptaki rüşvetlere ilişkin olarak tuttuğu liste ise mahkeme kayıtlarına
geçmişti.
Neoliberal
çürüme-kokuşma zirvede
Yolsuzluklar, kara para aklama ve rüşvet gibi olgular
paranın, finansın hayatımızı bu denli belirlediği ve servet edinme ve
bölüşümündeki adaletsizliklerin zirve yaptığı kapitalizm altında öncelikle toplumsal
bir çürümeye işaret ediyor.
“Benim memurum işini bilir” neo-liberal
ahlaksızlığının topluma sanki erdemli bir davranışmış gibi sunulduğu Özal’la
başlayan böyle bir neoliberal kapitalist çürüme süreci Siyasal İslamcı
yapılarla ile birlikte artık zirveye çıkmış durumda.
Diğer taraftan onlarca milyon doların ya da
milyarlarca liranın yolsuzluklar kazanında pişirilirken, bunlardan bir kısmının
mafyatik ilişkiler aracılığıyla kamu
adına görev yapanlarla paylaşılmasının ağır bir suç olduğunun da altını çizmek
gerekiyor. Zira yasalara göre, bu ülkede hala rüşvet almak da, vermek de ciddi
bir suç ve hapis cezasını gerektiriyor.
Yüzde
40 oranında Gelir Vergisi kaybı
Rüşvetin kamuyu ilgilendiren bir diğer boyutu neden
olduğu büyük çaptaki vergi kaybı. Zira
hem kara aklama sırasında, hem de rüşvet dağıtımı sırasında bu gelirler,
alanlar tarafından beyan edilmediğinden, ortaya çok ciddi bir vergi kaybı
çıkıyor. Örneğin sadece gelir vergisi açısından bu gelirlerin yüzde 40 oranında
vergiye tabi tutulması gerekiyor. Yani 650.000 liradan fazla bir rüşvetin 650.000
lirası için 212.190 lira ve fazlası için yüzde 40 oranında vergi alınması gerekiyor.
Vergi hukuku açısından rüşvet ve kara paranın nasıl
vergilendirilebileceği hususuna geçmeden önce ülkedeki yolsuzluk ve rüşvetin
gerçekten ne kadar yaygın olduğunu gösterebilecek bazı karinelere bir göz
atalım.
Yolsuzluk algısında ciddi artış
Öncelikle, gerek Zarrab, gerekse de SBK olayında
olduğu gibi, çok ciddi yolsuzluk ve rüşvet iddiaları var ve bunların bir kısmı belgelerle
de doğrulanır nitelikte.
Bunun dışında son yıllarda ülkedeki yolsuzluk
algısının ne denli arttığını gösteren uluslararası çalışmalar da mevcut. Aslında
21 Mart’ta bu konuyu ele almış ve yazımızın başlığını da ‘Yolsuzluk Algısı
Endeksi’nde 15 puanlık kötüleşme’ olarak atmıştık. (2)
Yazıda da belirttiğimiz gibi, Uluslararası Şeffaflık
Kurumu adlı bir kuruluş her yıl düzenli olarak ‘Yolsuzluk Algı Endeksi’yayımlıyor.
Bu endeks (3), kuruluşça düzenli olarak takip edilen toplam 180 devlet ile
ilişkilendirilmiş yolsuzluk algısını
ölçmeye çalışan bir endeks. Böylece sosyolojik boyutuyla önemli bir bozulmaya
ve çürümeye işaret ediyor. Endeks “0” ile “100 puan” arasındaki puanlardan
oluşuyor. Puanı 100’e yaklaşan bir ülke yolsuzluk açısından en temiz, yani en
az yolsuzluğun olduğu bir ülke, buna karşılık 0’a yaklaşan ülke yolsuzluk
açısından en kötü durumdaki bir ülke olarak tanımlanıyor.
Türkiye endekste 7 yılda 15 puan geriye düştü
Türkiye’ye ilişkin yolsuzluk algısında, özellikle de
2013’ten bu yana, ciddi bir artış var. Çünkü ülke 180 ülke arasında bugün en
alttan 86’ncı sırada kendine yer bulabiliyor, dahası endeksteki sırası sürekli olarak
düşüyor. Bu da ülkede yolsuzlukların giderek artmakta olduğu algısının arttığı
anlamına geliyor. Öyle ki 2013 yılında endeksin değeri 50 puan iken, bu 2014’te
45 puana, 2015’te 42 puana, 2016’da 41puana ve 2017’de 40 puana kadar geriledi.(4)
2020 yılında ise ülke bu puanını korurken, diğer bazı ülkelerin durumlarını
iyileştirmeleri nedeniyle, endekste 5 sıra daha geriledi ve 86’ncı sıraya indi.
Küresel sermaye dostu bir vergi sistemi
Dünyadaki vergi sistemlerini uluslararası vergi
rekabeti açısından sıralayan ve düzenli olarak her yıl hazırlanan bir endeks
var: Uluslararası Vergi Rekabeti Endeksi. Bu endeksin üst sıralarında yer alan
ülkeler en liberal vergi rejimine, en alt sıralarda yer alanlarsa en katı vergi
rejimine sahip ülkeler olarak tanımlanıyorlar.
Bu yıl yayınlanan endekse göre (5), Türkiye’nin genel endeks sıralamasındaki yeri
11. ABD ise 32‘nci sırada yer alıyor. OECD ülkeleri genelde Türkiye’nin altında
kalıyorlar. Böylece Türkiye sermaye üzerinden aldığı vergilerin oranlarını en
fazla indiren ve mevzuatını/uygulamasını en fazla liberalleştiren, ekonomisini
uluslararası vergi rekabetine en fazla açan ülkeler arasında yer alıyor.
Üstelik ülkenin 2018 yılında 14’ncü sıradan 2020’de 11’nci sıraya yükseldiği
görülüyor. Oysa geçen yıldan bu yana birçok gelişkin ülke farklı bir tutum
izleyerek vergi sistemlerini daha katılaştırdı.
Yani Merkez Ekonomiler vergi rekabetini eskisi kadar
önemsemiyorlar. Buna rağmen Türkiye bu konuda ısrarcı davranıyor çünkü hem
ekonomisi yabancı sermayeye yapısal olarak bağımlı, hem de ülkeyi yönetenler
neo-liberalizme sonuna kadar sadıklar.
Endekste Türk vergi sistemi şöyle tanımlanıyor (6): “
Türkiye oldukça liberal bir vergileme sistemine sahip. Uluslararası
yatırımlardan elde edilen kârlar vergilendirilmiyor, ülke muafiyet endeksinde 1’nci
sırada yer alıyor. Kâr payları üzerinden sadece yüzde 20 oranında nominal vergi
alınıyor. Bu OECD ortalaması olan yüzde 23,9’un yaklaşık 4 puan altında. Türk
vergi sistemi yatırım teşvikleri konusunda da oldukça cömert”.
Bu noktada, ülkede bu göstergeleri haklı çıkartacak
büyüklükte bir servet dağılımı
eşitsizliğinin olup olmadığı önem kazanıyor.
Zengin müteahhitler ülkesi
Küresel servet dağılımı konusunda hazırlattığı
raporlarıyla da bilinen bir finans kuruluşu olan Credit Suisse’ye göre; Türkiye’de
2019 yılında; en zengin yüzde 1’lik nüfus toplam servetin yaklaşık yüzde
42,5’ine, en zengin yüzde 5 yüzde 60,6’sına ve en zengin yüzde 10 yüzde
70,3’üne el koymuş durumda. (7)
Ülkede 1-5 milyon dolarlık serveti olan 80,944 zengin,
5-10 milyon dolarlık serveti olan 7,453 zengin, 10-50 milyon dolarlık serveti
olan 4,779 zengin, 50-100 milyon dolarlık serveti olan 440 zengin, 100-500
milyon dolarlık serveti olan 282 süper zengin ve 500 milyon dolar ve üzerinde
serveti olan 45 ultra süper zengin var. (8) Bu servetlerin sadece finansal serveti
gösterdiğinin altını çizelim. Zira 2019
yılı ortası itibarıyla, finansal servetler toplam servetin sadece yüzde 21’ini
oluştururken, servetin yüzde 79’u finans dışı (emlak-gayrimenkul, fiziki
sermaye gibi) servetlerden oluşuyor. (9) Yani asıl zenginler büyük mülklere,
gayrimenkullere sahip bulunan çok büyük müteahhitler.
Eşitsizlikler kapitalizmin doğasında var
Kapitalizm eşitsizlikler üzerine kurulu bir düzen ve gerçekte
hiçbir zaman eşitsizlikleri (ortadan kaldırmayı bir kenara bırakın)
yumuşatmadı, sosyal bütünleşmeyi hiçbir
zaman gerçekleştirmedi çünkü böyle bir hedef kapitalizmin doğasına aykırı.
Dahası kapitalizm bu eşitsizlikleri daha da
derinleştirerek, büyüterek, sürekli olarak yeniden üretiyor. Bu yeniden üretim
öznel niyetten, çabadan bağımsız bir biçimde, sistemin üzerine kurulduğu üretim
ve bölüşüm ilişkileri ve ulus devletlerin bu ilişkileri koordine etmedeki
aracılık rolü ile nesnel olarak gerçekleşiyor. Üstelik tüm insanlığı derinden
etkilediği ileri sürülen felaketler söz konusu olduğunda dahi kapitalizmin
eşitsizlikleri derinleştirdiği görülüyor. Bunun en son örneği Covid-19 Salgını
sırasında süper zenginlerin daha da zenginleşmesi.
Yolsuzluk ve rüşvet ise, finansallaşmanın görülmemiş
ölçüde arttığı, servetin bu denli
adaletsiz bölüşüldüğü günümüzde, müştereklerimize el koyma, rantı paylaşma,
devletten iş/ihale alma, devletteki işini kolaylaştırma ya da iktidarca
kayrılanlar karşısında korunma ve kara para aklama gibi eylemler sırasında ortaya
çıkan ve kapitalist düzenin ahlaki çürümüşlüğünü de sergileyen yaygın bir olgu.
Üstelik sadece tek bir ülke ile ya da azgelişmişlik olgusu ile de sınırlı
değil. Hatırlayalım bundan bir kaç yıl önce dünya en son Almanya kökenli
Siemens Şirketi’nin verdiği 1,3 milyar avroyu bulan rüşvetle ve çok büyük uluslararası
yatırım fonlarının ve bankalarının karıştığı yolsuzluk ve rüşvet skandallarıyla
çalkalanmıştı.
Eller Ay’a biz yaya
Gençliğimizde bu sözü çok duyardık. Gelişkin ülkelerde
yapılanların tersine işler yaptığımızı anlatırdı bize. Yolsuzluklar ve rüşvetle
ilgili durum tam da böyle aslında.
Şöyle ki 1997 yılında OECD bünyesinde gündeme
getirilen ve sonrasında da 37 ülke tarafından da benimsenerek üzerinden ulusal
uyum yasaları çıkartılmış olan “Yabancı Devlet Görevlilerine Verilen
Rüşvetlerle Mücadele Anlaşması’na (10) kadar pek çok ülkenin vergi mevzuatına
göre, yurt dışında iş yapan şirketlerin iş alabilmek için yabancı devlet
görevlilerine verdikleri rüşvetler masraf gösterilip vergi matrahından
indirilebiliyordu.
Yani ulus devletler dış pazarlardaki yoğun rekabet
altındaki kendi sermaye gruplarının iş alma maliyetlerini dikkate alarak böyle
vergi indirimi uygulamalarına izin veriyorlardı. Sonrasında bu uygulamadan
vazgeçtiler.
G7 az da olsa vergi almak istiyor
Yani rüşvet veren şirketlerin bunu yasal masraf
göstererek daha az vergi ödeyebilmesi (en azından yasal olarak) artık mümkün
değil. Bunun yerine vergi cennetlerini kullanıyorlar. Bununla ilgili olarak da
geçtiğimiz ay G7 ülkelerinin liderlerinin toplantısından çok büyük şirketlerin
iş yaptığı ülkelerde, en az yüzde 15 oranında kurumlar vergisi ödemeleri
önerisi çıktı (bu konuyu ayrıca ele alacağız).
Böylece (eğer düzenleme 139 ülke tarafından da
onaylanırsa) bazı azgelişmiş ülkeler çok uluslu şirketler yüzünden ortaya çıkan
vergi kayıplarının bir kısmını telafi edebilecekler. Bununla ayrıca özellikle
de kaynak ihtiyacı çeken ülkelerin kendi aralarındaki vergide dibe doğru yarışına
son verilmek isteniyor. Bu düzenlemeden, vergi cennetlerini eskisi kadar cazip
olmaktan çıkartırken, yılda 200 milyar doları bulan vergi kaybını azaltarak, az
gelişmiş ülkeler için toplamda yılda 50-80 milyar dolarlık ilave bir vergi
geliri yaratması bekleniyor.(11)
Türkiye rantiye için cennet
Türkiye yolsuzluk, kara para aklama, rüşvet ve tüm
bunlardan doğan vergi kaybı ile ilgili olarak ne yapıyor ya da ne yapmayı
planlıyor? Asıl sorulması gereken soru bu.
Ancak bu sorunun yanıtını ararken, AKP iktidarlarının
son 19 yıldır sadık bir biçimde uyguladıkları neoliberal birikim stratejisine
uygun olarak, ülkeyi meşruiyetleri tartışmalı büyük sermaye ve servet sahipleri,
büyük müteahhitler ve rantiye grupları için adeta bir cennete çevirdiğini de
unutmamak gerekiyor. Aşağıda kısaca özetlediğimiz düzenlemelerle ve
uygulamalarla ülke bu noktaya geldi.
•Öncellikle 2003’te AKP iktidarının daha ilk yılında “nereden
buldun” uygulamasına son verildi. Oysa bu uygulama tıpkı 1996 yılında
kaldırılan “ortalama kâr haddi ve asgari hasılat esası” ya da 2001 yılında
kaldırılan “hayat standardı” uygulaması gibi vergi kaçıranları yakalamaya dönük
bir vergi güvenlik ve oto kontrol düzenlemesiydi.
Vergi kaçıranlara “o halde bu serveti nasıl yaptın” sorusunun sorulmasını sağlıyordu.
•En üst gelir gruplarına uygulanan gelir vergisi oranı
yüzde 45’ten yüzde 35’e, oran/dilim sayısı 6’dan 4’e indirilirken, şirketlerden
alınan kurumlar vergisi oranı yüzde 33’ten yüzde 20’ye kadar düşürüldü.
Yurt dışından döviz cinsinden kredi getirerek kara para aklama
•Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkındaki 32 Sayılı
Karar’da 2008 ve 2009 yıllarında yapılan değişikliklerle sermaye hareketlerinin
önündeki tüm engeller kaldırıldı. Böylece Türkiye’de yerleşik kişiler ve
dışarıda yerleşik kişilerin, bankalar vasıtasıyla yurtdışına döviz transfer
ettirmeleri serbest hale getirildi. Türkiye’de yerleşik kişilerin yurt dışında
yerleşik kişilerden döviz kredisi temin etmelerinin önü açılırken, kullanım
tarihinde kredi bakiyesi 15 milyon dolar veya üzerinde olan, döviz geliri
olmayan Türkiye’de yerleşik kişilerin yurt
dışından döviz kredisi kullanabilmeleri sağlandı (2018’de tekrar kısıtlama
getirildi).
Yurt dışından döviz kredisi kullanmanın kara para
aklama açısından önemi biliniyor. Yani uygulamada kara para aklama yollarından
biri kara parayı kişilerin ülkeye dövizli kredi olarak getirmesi. İşte 2009
düzenlemesi bunu mümkün kılarak kara paranın aklanmasına yardımcı oldu.
Kara para trafiğinin rotası vergi
cennetleri
•Büyük çaptaki yolsuzluklar, kara para ve rüşvet
üçgenindeki operasyon mekanlarının başında vergi cennetleri geliyor. Diğer
taraftan dünyada bir süredir vergi cennetleri uygulamasına karşı önlemler
alınırken, bizde siyasal iktidar, Kurumlar
Vergisi Kanunu’nun 2006 yılından bu yana yürürlükte olan 30/7 maddesine rağmen,
hala bu cennetlerin listesini yayınlamadığı için Türkiye ile vergi cennetleri
arasındaki para trafiği sürüyor.
Vergi cennetlerinde Türkiye Cumhuriyeti (T.C.)
vatandaşı süper zenginlerin tuttukları paranın miktarı ise dudak
uçurtuyor. Yurt dışı kaynaklı bilimsel bir
araştırmaya göre, T.C. Vatandaşı bireylerin ve Türkiye’de yerleşik şirketlerin
yurt dışında tuttukları servetlerin tutarı ülke milli gelirinin beşte biri
büyüklüğüne erişmiş durumda (150-170 milyar dolar).(12) Türkiye kaynaklı bazı açıklamalarda ise bu
rakamın en az 200 milyar dolar olduğu ileri sürülüyor. (13) Bu da iktidarın
vergi cennetlerine karşı neden önlem almak konusunda isteksiz olduğunu bir
ölçüde izah ediyor.
Rüşvet parası vergi cennetlerinde saklanıyor, varlık afları ile
yasallaşıyor
Çok zenginlerin bazıları servetlerinin bir kısmını
vergi ve diğer kaygılardan ötürü bu “vergi cennetleri” olarak bilinen, vergisiz
ve servet sahipleri hakkında hiçbir bilgi verilmeyen “güvenli” bölgelerde
tutuyorlar. Bu merkezler büyük servetleri çekebilmek için, tam gizlilik dâhil
pek çok özel avantajlar sunuyorlar, aynı
zamanda birçok ülkenin büyük hırsızlarının,
diktatörlerinin servetlerine de kalkan vazifesi görüyorlar.
Büyük servetlerin bu merkezlere kaçmasında; dünya
ticaretinin yarıdan fazlasının fiilen bu merkezler üzerinden yapılıyor olması,
kârı gizlemek için kâr kaydırması yapılması (dolayısıyla da vergi ödenmemesi),
diktatörlerin, yolsuzluğa bulaşmış politikacıların ve bürokratların rüşvet
yoluyla elde ettikleri servetlerini yurt dışına kaçırmaları, servetlerin bir kısmının uyuşturucu ve silah
kaçakçılığı başta olmak üzere yasa dışı yollarla elde ediliyor olması gibi
faktörler ön plana çıkıyor.
Türkiye’nin her yıl böyle küresel vergi usulsüzlükleri
ve vergi cennetlerinde tutulan vergilendirilmemiş servetler yüzünden 2,69
milyar dolar vergi geliri kaybına uğradığı tahmin ediliyor. Bu miktarın dörtte
üçü vergi ödemeyen / kaçıran şirketler, kalanı ise zengin bireyler yüzünden
ortaya çıkıyor. Bu rakam ülkenin toplam vergi gelirlerinin yüzde 1,8’ine ve
kişi başına yaklaşık 33 dolara denk düşüyor. (14)
Varlık affı bir kez daha uzatıldı
•Bütün bunlar ortada iken son 12 yılda yedinci kez
çıkartılmış olan Varlık Affı’nın süresi 4196 Sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı
ile altı ay daha uzatıldı. Böylece ülke
vatandaşlarına ve kurumlarına ait, yurt içinde ya da yurt dışında tutulan ancak
Türkiye’de finansal sisteme sokulmamış bulunan (kayıt dışı) para, altın, döviz, menkul kıymet ve diğer sermaye piyasası
araçlarının 31 Aralık 2021'e kadar Türkiye'deki banka veya aracı kuruma
bildirilmesi halinde; bu gerçek ve tüzel kişilere, bu serveti “nereden buldun”
sorusu sorulmayacak, bu servetler üzerinden her hangi bir vergi alınmayacak ve
her hangi adli bir soruşturma ya da geriye dönük vergi incelemesi de
yapılmayacak.
Kara para aklama
Bu af bir kısım kara paranın aklanmasıyla
sonuçlanacak. Böylece vergi cennetlerinde tutulan rüşvet, uyuşturucu satışı ve
silah ticareti gibi faaliyetlerden ve her türlü vergiden kaçırılan büyük
kârlardan elde edilen servetler de dâhil olmak üzere, normalde ceza kanunu
gereği suç teşkil eden faaliyetlerden elde edilen servetler aklanmış olacak.
Böyle afların meşrulaştırdığı servetler borsa ve
portföy yatırımlarıyla yasal olarak daha da büyütülecek. Ancak bunlar ülkenin
karşı karşıya kaldığı finansal ve ekonomik sıkıntıları ortadan kaldırmaktan ve
spekülatif atakları önlemekten ziyade, yüksek kâr ve politik rant içeren iş ve
projelerde (sonuçta daha fazla servet biriktirmek için) kullanılacak. Bu arada
mevcut ekonomik adaletsizlikler artarken, ülke finansal krize bir adım daha da
yaklaşacak.
Rüşvet alanların vergisi?
Gelelim asıl konumuz olan rüşvetin
vergisine. Mevcut yasalar çerçevesinde rüşvet
biçiminde elde edilen ama beyan edilmeyen gelirlerin vergisini alınabilir,
alınmalıdır.
Bunun yasal dayanağı da mevcut. 193
Sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 1’nci maddesinde hangi gelirlerin ne koşullarda
vergilendirileceği şöyle açıklanıyor: “Gerçek kişilerin gelirleri Gelir Vergisi’ne
tabidir”. Gelir ise, “bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği
kazanç ve iratların safı tutarıdır”.
Kanunun 2’nci maddesi gelir ve iradın
unsurlarını sırasıyla; (i) ticari kazançlar, (ii) zirai kazançlar, (iii)
ücretler, (iv) serbest meslek kazançları, (v) gayrimenkul sermaye iratları,
(vi) menkul sermaye iratları, (vii) sair kazanç ve iratlar olarak sayıyor.
Rüşvet “arızi kazançlar”ın kapsamına giriyor
Bu durumda iddia edilen rüşvet geliri 7’nci
bentte yer alan “sair kazanç ve iratlar” altında vergilendirilebilir. Bunun
yasal dayanağı da var. Şöyle ki 1999 tarihinde çıkartılan 4444 Sayılı Kanun ile
bu 7’nci bentte yer alan sair kazanç ve iratlar arasında “arızi kazançlar”
belirtiliyor. Gelir vergisine tabi olması gereken arızi kazançların içinde ise:
“İhale, artırma ve eksiltmelere iştirak edilmemesi karşılığında elde edilen
kazançlar”, alınan para ve ayınlarla diğer suretlerle elde edilen ve para ile
temsil edilebilen menfaatler hükmü yer alıyor. Yani taahhüt piyasasında “çıkma”
adı verilen yollarla elde edilen yasa dışı gelirlerin bu madde hükmüne göre
vergilendirilmesi gerektiği belirtiliyor.
Yasal olmayan bir faaliyetten elde edilen gelirin vergilendirilmesi mümkün
Diğer taraftan, bu ülkenin ceza
yasalarına göre rüşvet almak yasal değil, aksine bir suç. Böylece yasal olmayan
bir faaliyetten elde edilen gelirlerin nasıl vergilendirileceği konusu önemli. Bu
konuda hem literatürde, hem de uygulamada yoğun bir tartışma mevcut.
Başta ABD olmak üzere bazı ülkelerde
yasal olmayan yollarla elde edilen gelirlerinin vergilendirildiğini biliyoruz.
Örneğin eğer ABD’de “bir bankayı soymuş iseniz, zimmetinize para geçirmişseniz,
rüşvet almışsanız, uyuşturucu ticaretinden para kazanmışsanız beyannamenizde
bunları gösterip vergisini ödemelisiniz”.
Türkiye’de bu konuya açıklık getiren bir
kanun var: 213 sayılı Vergi Usul Kanunu. Bu kanunun 9 /2 fıkrasında “vergiyi
doğuran olayın kanunlarla yasak edilmiş bulunması vergi mükellefiyeti ve vergi
sorumluluğunu kaldırmaz” hükmü yer alıyor.
Yani bir fiilin kanunlarla yasak edilmiş
olması mükellef açısından vergisel sorumluluğu ortadan kaldırmıyor. Ayrıca
yasaya uygun hareket eden birisinden vergi alınırken, yasaya ve ahlaka aykırı
bir vergiyi doğuran olaydan gelir elde eden kişiden vergi alınmamasının vergi
adaletine ve eşitliğe aykırı olduğu da açık.(15)
Sonuç olarak
Anayasa’nın 73‘ncü maddesi : “Herkes,
kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür”
diyerek, tarihsel “genellik ilkesi” gereğince bu konuda son sözü söylüyor. Bu
çerçeve de mali gücü olan ve elde ettiği gelirlerle bu gücü artan herkes bunun
vergisini ödemek zorunda.
Özetle mevcut vergi hukuku düzenlemeleri çerçevesinde, hem vergi etiği, hem de “kamu yararının gözetilmesi” açılarından rüşvetin vergisinin alınması mümkün. Rüşvetçi düzenle mücadelenin politik bir mücadele olduğu gerçeğini unutmadan, mevcut ceza kanununda öngörülen hapis cezalarına ilave olarak, hem bu paralara el konulması, hem de bunların vergisinin alınması gerekiyor.
Dip notlar:
(1) Bahadır Özgür, “ Biz Peker videosu beklerken,
Paramount Hotel Singapur’a uçtu! ”, https://www.gazeteduvar.com.tr
(21 Haziran 2021).
(2)
http://mustafadurmusblog.blogspot.com (28 Mart 2021).
(3) Transparency International, https://www.transparency.org (20 Mart 2021).
(4) https://www.transparency.org/news/feature/corruption_perceptions_index_2017 (21 February 2018).
(5)
International Tax Competitiveness Index 2020.
(6) Agr., s. 29 – 46.
(7) Credit Suisse Research Institute, Global wealth report
2020, https://www.credit-suisse.com
(5 December 2020), s. 168.
(8) Credit Suisse,
Research Institute, Global Wealth Databook 2019 (October 2019), s. 128.
(9) Agr, s.110,155.
(10) The OECD Convention on Combating Bribery of Foreign
Public Officials, http://oecdobserver.org/…/Writing_off_tax_deductibility_.ht…,
14 Nov. 2017.
(11) Nick Beams,
“Exaggerated claims for G7 tax deal”, https://www.wsws.org
(8 June 2021).
(12) Annette Alstadsæter, Niels Johannesen and Gabriel
Zucman, “Who Owns the Wealth in Tax
Havens?, Macro Evidence and Implications for Global Inequality” (27
December 2017), s. 28.
(13) https://www.dunya.com/kose-yazisi/1-milyar-dolariniz-olsa-su-anda-turkiyeye-yatirim-yapar-misiniz (10 Aralık 2020).
(14) Illicit financial flows vulnerability tracker, Turkey,
https://iff.taxjustice.net/#/profile/tur
(bugünkü kurdan hesaplandığında bu kayıp yüzde 3’e yaklaşıyor).
(15) N. Çağan, “Vergi Hukuku Açısından Yasak Faaliyetler”, Prof. Dr. Bülent Nuri Esen’e Armağan,
1977, s. 83; U. Tosun, İ. Bayar, “Türk Vergi Hukuku Açısından Uluslararası
İşlemlerde Rüşvetin Önlenmesi”, A. Ü.
Hukuk Fakültesi Dergisi, C.54 (2005) S.1, s. 209’den
aktaran,http://www.avsar.av.tr/…/vergi-hukuku-acisindan-yasak-faali…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder