Vergide
eklektik popülizm
(Mızrak çuvala sığmıyor)
Mustafa Durmuş
18 Ekim 2021
Bu hafta toplam 64 maddelik “Vergi Usul Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” (1) Meclis Genel Kurulunda kabul edilerek yasalaştı.
Torba kanun biçiminde hazırlanan teklifte
toplam 7 vergi kanununda değişiklik yapıldı. Teklifin ilk 11 maddesi Gelir
Vergisi, 41 maddesi Vergi Usul Kanunu, 2 maddesi Damga Vergisi Kanunu, 1
maddesi Katma Değer Vergisi Kanunu, 2 maddesi Özel Tüketim Vergisi, 1 maddesi
Bankacılık Kanunu ve 4 maddesi de Kurumlar Vergisi Kanunu’nda yapılan
değişikliklerden oluşuyor.
Bu
bir reform değil
Bu kadar çok verginin bir araya
getirilmesine bakılarak bunun bir vergi reformu olduğu yanılgısına kapılmamak
gerekiyor. Çünkü bunlar bir torbada eklektik bir biçimde bir araya getirilen,
çeşitli kesimleri memnun etmeyi hedefleyen popülist vergisel değişiklikler. İşin
gerçeği mevcut siyasal iktidarın ne gerçekten halktan yana bir vergi reformu
yapma niyeti, ne de gücü var.
Malum, ilerici reformlar toplum lehine, özellikle de başta
emekçiler olmak üzere, toplumun en çok ezilenlerini rahatlatmak amacıyla
yapılır. Bu durum vergiler için de geçerlidir. Oysa son 20 yıldır yönetimde
olanlar hiçbir zaman gerçek anlamda reformist olmadılar, bu görüntü altında
aslında sağ popülizmi yükselttiler. Bu son dönemlerinde otoriter bir popülizm
ile sonuçlandı.
Özetle, siyasal iktidar uzunca bir süredir
çalışan halk sınıfları lehine her hangi bir düzenleme yapmıyor. Aşağıda en
çarpıcı örneklerini sunduğumuz, adeta sus payı niteliğinde bu vergisel
değişiklikler ise; iktidarda kalabilmek, büyük ölçüde küçük esnaf ve
üreticilerden oluşan seçmen tabanındaki erimeyi durdurabilmek ve olası bir
erken seçime karşı hazırlıklı olabilmek için yapılıyor.
Yasada
emekçiler lehine bir düzenleme var mı?
Mali düzenlemeler genelde toplumdaki sınıfsal
çıkar çatışmalarına göre şekil alır. Bu düzenlemede de böyle bir sınıfsal
çatışmanın izleri mevcut. Öyle ki değişiklikler asıl olarak; irili ufaklı sermaye
kesiminin sorunlarını hafifletmeye ve yaklaşan seçimler için küçük esnafın ve
çiftçilerin oylarını yeniden elde etmeye dönük iken, 64 madde içinde asıl zorda
olan halkın, emekçilerin sorunlarını azaltmaya yönelik tek bir düzenleme yok.
Aslına bakılırsa siyasal iktidar,
özellikle de 2015 yılından bu yana, emekçileri kollayarak yönetmektense, zora
dayalı ve diğer dinsel- ideolojik kurum ve araçlarıyla bu kesimleri yönetmeyi
tercih ediyor.
850
bin esnaf artık gelir vergisi ödemeyecek
Yasadaki ilk düzenlemeden (madde 1, 5 ve 6)
başlayalım. Aslında yeni olmayan bu
yılın başında gündeme gelen ama Meclis’e getirilmeyen bu düzenlenemeye göre,
halk arasında küçük esnaf olarak da tanımlanan, basit usulde vergilendirilen
mükelleflerin kazançları gelir vergisinden istisna edilecek.
Düzenleme 2021 yılı kazançlarına da
uygulanmak üzere, yasanın yayım tarihinde yürürlüğe girecek. Bu mükellefler
artık yıllık gelir vergisi beyannamesi vermeyecek, başka gelirleri nedeniyle
yıllık beyanname verseler bile, bu kazançlarını beyannamelerine dâhil
etmeyecekler.
Sonuç olarak, bundan böyle ülke
genelindeki yaklaşık 850 bin küçük esnaf ve işyeri sahibinin yıllık cirosu 240
bin TL’nin altında kalanlar gelir vergisi ödemeyecekler.
Kimlerin
yararlanamayacağı kararını kim verecek?
Buradaki en önemli noktalardan biri böyle
bir istisnadan kimlerin yararlanamayacağı kararının Cumhurbaşkanı’na
bırakılması çünkü Gelir Vergisi Kanunu madde 51/12 basit usulden
yararlanamayacak olan mükelleflerin belirlenmesi için Cumhurbaşkanına yetki
veriyor. Bu kapsamda (1995/6430 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına göre)
büyükşehir belediye sınırlarında alım satım ve imalat faaliyetinde bulunan
mükellefler basit usulden yararlanamayacaklar.
Benzer bir durum madde 56 ile tütün
mamulleri ile araçlarda uygulanan Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) oranını 1 katı
yerine 3 katına kadar artırma konusunda Cumhurbaşkanına yetki verilmesinde de
söz konusu. Böylece hali hazırda 1 kat olan bu artırma yetkisi ile halktan çok
daha fazla ÖTV toplanması hedefleniyor.
Böyle önemli kararların bir tek kişiye
bırakılması aslında ”tek adam rejimi” olarak da adlandırılan mevcut Partili
Cumhurbaşkanlığı Sisteminin antidemokratik doğası ile uyumlu.
Kütahya’daki
bakkal vergi dışı kalırken Van’daki vergi ödemeye devam edecek
Ancak sorun sadece bununla sınırlı değil.
Öyle ki bu düzenleme altında örneğin, Kütahya’daki bir bakkal vergi ödemekten
kurtulurken, Van’daki (aynı koşullara sahip) bir bakkal vergi ödemeye devam
edecek.
Bir başka ifade ile aynı faaliyeti yapan
ve aynı iş hacmine sahip iki esnaftan büyükşehir belediye sınırlarında olan
basit usul vergi mükellefi vergi ödemeye devam ederken, diğer illerde olanlar artık
vergi ödemeyecekler.
Bu sadece ülkenin değişik bölgeleri
arasındaki değil, aynı zamanda örneğin Güney Doğu ve Doğu Anadolu’daki gelir
adaletsizliklerini ve sınıfsal ayrışmayı daha da artıracak. Bu yönüyle de bu
düzenleme hem vergide adalet ilkesine, hem de Anayasanın eşitlik ilkesine
aykırı. Aynı zamanda esnaf arasında haksız rekabete de neden olacak.
500-600
milyon liralık vergi geliri kaybı doğacak
Kaldı ki bu düzenleme hem doğrudan, hem de
dolaylı biçimde vergi geliri kaybı ile sonuçlanacak. Öyle ki düzenleme ile
azımsanamayacak bir vergi gelirinden vaz geçiliyor. Her ne kadar geçen yıl
basit usule tabi vergi geliri tahsilatları 250 milyon TL civarında olsa da, bu
sadece tahsilat. Tahakkuk eden vergi bunun iki katından fazla. Yani iktidarın
vaz geçtiği yıllık vergi geliri gerçekte 500-600 milyon TL civarında. Bu ya bir
başka vergi ile ya elektrik, doğal gaz, cezalara yapılan zamlar gibi diğer kamu
gelirleriyle ya da iç borçlanma ile kapatılacak ve her üçü de halkın üzerindeki
mali yükü daha da artıracak.
Kayıt dışına yönelim artacak
Düzenleme kayıt dışılığa yol açacağı için
de vergi geliri kaybına neden olacak. Çünkü
esnaf ve sanatkârlar 240 bin TL’lik bir yıllık ciro sınırının altında kalarak
istisnadan yararlanabilmek için fatura, fiş ve benzeri belgeleri düzenlemekten kaçınacaklar.
Bu bağlamda, getirilen düzenlemede mükelleflerin gelirlerini tam olarak tespit
edecek bir güvenlik mekanizması da mevcut değil. Bu yüzden de düzenleme kamu
geliri kaybına yol açacak.
Küçük
esnafı daha büyük bir tehlike bekliyor: Bin Market!
Öte yandan, bu vergi mükellef sayısına
bölündüğünde yılda ortalama esnaf başına 250-300 TL’ye denk düşüyor. Bu anlamda
böyle bir vergiden vazgeçilmesi, esnafın en azından bir kısmı açısından gerçek
bir teşvik olarak da görülmeyebilir.
İşin aslı esnaf daha büyük bir riskle
karşı karşıya. Zira Cumhurbaşkanı “Bin Market” adını verdiği projeyle, gıda
fiyatlarındaki artışın sebebi olduğunu ileri sürdüğü zincir marketlerle
mücadele etmek gerekçesiyle, devlet öncülüğünde 1,000 market kurulacağını
açıkladı.
Bu durum vergi istisnası getirilen küçük
esnafın karşısına, mevcut BİM, A101 Şok Market ve Migros gibi zincir marketlere
yenilerinin eklenmesi demek. Bu da başta bakkallar, manavlar olmak üzere küçük
esnafın gelecekte hiç olmayacağı anlamına geliyor. Yani esnaf vergi ödemekten
kurtuluyorum derken, bütünüyle ortadan kalkabilir.
Bu nedenle, böyle kooperatif marketlerin
kurulmasını enflasyonu önleme niyetiyle açıklayabilmek zor. Kaldı ki
enflasyonun böyle önlenmesi de mümkün değil.
Daha ziyade bu marketlerin kurulması sırasında iktidara yakın çevrelerin
bundan nemalanmaları (hem işletilmesi, mal tedariki ve kadrolaşma, hem de
inşaatların yapılması anlamında) söz konusu olacak.
Keza bir süre sonra zarar etmesi beklenebilecek
olan bu marketlerin zararının Hazine’ye (dolayısıyla da halka) yıkılması
ihtimali oldukça yüksek. Bu tür işletmeler sonuçta özelleştirmeler yoluyla
büyük sermayeye devrediliyor. Bunun en bilinen örneği Türkiye’de uzun yıllar
öncesinde devlet eliyle kurulan ve ülkenin ilk süper marketleri konumunda olan
Migros, Tansaş ve Gima’nın özelleştirilerek satılması.
Youtuber asgari ücretli kadar vergi ödeyecek
Yasanın 2’nci ve 55’nci maddeleri sosyal
medya içerik üreticilerinin ve mobil cihazlarda uygulama geliştirenlerin
(örneğin youtuber) elde ettikleri kazançların belirli bir tutara kadar olan (GVK’da
yer alan dördüncü dilim /bu yıl 650 bin TL’yi geçmeyen) “kısmını Gelir Vergisi istisnası
kapsamına alıyor.
Bu tür faaliyette bulunanlardan sadece yüzde
15 oranında bir vergi tevkifatı yapılacak. Bu durum her ne kadar yeni vergi geliri
yaratma imkânı gibi gözükse de, bunun oranının asgari ücretli bir emekçinin
ödediği verginin oranı ile aynı olması vergilemede adalete ters.
Çiftçiye
kaşıkla verilen kepçeyle geri alınıyor
Yasanın 3’ncü ve 8’nci maddeleri ile gerçek
usulde vergiye tabi olmayan, dolayısıyla da tevkifat yoluyla vergilendirilen
çiftçilere, kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılan destek ödemelerinden (daha
önce tevkifat yoluyla vergi alınıyordu), bundan böyle vergi alınmayacak.
Bu düzenleme çiftçiler açısından bir
rahatlama yaratabilecek gibi görünse de (şu ana kadar neden yapılmadığı,
çiftçilerin bir borç batağı içinde olduğu ve bu desteklerden yoksul çiftçilerin
ve köylülerin, tarım işçilerinin yararlanamadığı hatırda tutularak), bunun bir
popülist hamle olarak değerlendirilmesi çok daha yerinde olur.
Kaldı ki çiftçinin kullandığı mazota
verilen KDV ve ÖTV desteğinin bu ayın başından itibaren sonlandırılması
çiftçilere kaşık ile verilenin kepçe ile geri alınacağı anlamına geliyor.
“Vergiye
uyum” değil, “vergilemede adalet” ön planda olmalı
Yasanın 11’nci maddesi, Kurumlar Vergisi ve Gelir Vergisinde yüzde 5’lik
indirim sağlayan ‘vergiye uyumlu mükellef indirimi’ uygulamasında, yararlanma
şartı olan tarhiyat yapılmama kuralını esnetiyor. Buna göre bu teşvikten
yararlanabilmek için “tarhiyatın kesinleşmemiş olması” yeterli olacak.
Böylece, kesinleşmediği sürece tarhiyat
yapılmasının uyumlu mükellef indiriminden yararlanmayı etkilememesi amaçlanıyor.
Böyle bir indirimden faydalanma koşulunun esnetilmesi, dürüst mükellefi
ödüllendirmekten ziyade, yukarıdakine
benzer bir popülist hamle olarak değerlendirilmeli.
Diğer yandan son 20 yılda 7 kez vergi affı
çıkartılan, iktidara yakın sermaye gruplarının ödemesi gereken vergilerin dahi
alınmaktan imtina edildiği, vergi cennetlerine kaçırılan yüzlerce milyon
liralık vergi gelirinin olduğu gerçeğinin Pandora Belgeleriyle ortaya konulduğu
bir ortamda, dürüst mükellefe sunulan yüzde 5’lik bir vergi indirimi asıl böyle
büyük vergi adaletsizliklerinin üzerini örtmeye hizmet eder. Oysa vergilemenin
adil bir biçimde yapıldığı bir ülkede vergiye uyumu sağlamak için teşvik vermeye
gerek yoktur.
Sermaye
şirketlerine amortisman kolaylıkları
Yasanın 34’ncü maddesi ile amortisman uygulamasına ilişkin olarak
213 sayılı Kanunun 320’nci maddesinde iki önemli değişiklik yapılıyor.
Bunlardan ilki mükelleflerin aktiflerine yeni kaydedecekleri iktisadi
kıymetleri için bu kıymetlerin aktifte kaldığı süre kadar gün esasına göre
amortisman hesaplamasına imkân veriyor.
İkinci değişiklik mükelleflerin Hazine ve
Maliye Bakanlığı’nın iktisadi kıymetler için tespit ve ilan ettiği faydalı
ömürlerden kısa olmamak, bu sürenin iki katını ve elli yılı aşmamak üzere,
amortisman süresini her yıl için aynı nispet olmak kaydıyla serbestçe
belirlemelerine izin veriyor. Böylece şirketlerin vergi mükellefiyetini azaltan
bir uygulamaya gidiliyor. Bu düzenlemenin de sermaye kesimince olumlu
bulunacağı açık.
Yarım
elma gönül alma
Madde 35 ile 3 bin TL’yi aşmayan küçük
alacaklar “şüpheli alacak” olarak değerlendirilecek, bu da vergi matrahından indirim
yapılmasını sağlayarak ödenecek verginin azalmasıyla sonuçlanacak. Bu düzenleme
de, küçük alacaklarını tahsil edemeyen işletmeler için en azından daha az vergi
ödemeleriyle sonuçlanacağından, iktidarın bir gönül alma çabası olarak
değerlendirilebilir.
Cezalarda
indirim: Dürüst mükellefin günahı ne?
Madde 42 ile vergi incelemesi devam
ederken dahi pişmanlıkla beyanname verilebilecek olması ve Madde 44 ile 5 bin
TL’yi aşan usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarının uzlaşma ve tarhiyat öncesi
uzlaşma kapsamına alınıyor olması, cezaların düzenlendiği süre zarfında
ödenmesi durumunda cezanın yüzde 25 indirilmesi, 5 bin TL’yi aşmayan cezalarda
ise indirim oranının yüzde 50 artırımlı olarak uygulanabilmesi; hem Maliyenin
gelir ihtiyacını ortaya koyuyor, hem de erimekte olan seçmen desteğinin yeniden
kazanılmasını sağlamayı hedefliyor.
Enflasyonla
mücadelede vergi politikasının iflası
Ülkenin sadece vergi sistemi sorunlu
değil. En az onun kadar yakıcı bir sorun da yüksek enflasyon. Ancak siyasal
iktidar enflasyonla mücadelede vergi politikasında da çıkmaz sokağa girmiş gibi
görünüyor.
Zira iktidar esnaf örgütü TESK’in
önerisiyle bir süredir akaryakıt fiyatlarında “eşel –mobil” adı verilen bir
sistem uygulanıyordu. Yani akaryakıt fiyatlarında bir artış olduğunda bunun tamamı
veya bir kısmı ÖTV gelirlerinden karşılanıyor, bir başka ifadeyle fiyat artışı
kadar ÖTV indirimi yapılıyordu.
Son Kamu Maliyesi Raporuna göre, bu sistem
ile bu yılın ilk 8 ayında enflasyon toplamda -2,48 puan düşük tutulabildi. Ancak
bu uygulamanın 46 milyar TL’lik bir vergi gelirinden vazgeçme maliyeti ortaya
çıktı (enflasyonla mücadele için toplamda yapılan vergi indirimleri ile 102,6
milyar TL’lik bir kamu gelirinden vazgeçildiği ileri sürülüyor. (2)
Yolun
sonuna gelindi
Ekim ayı başı itibarıyla bu imkân artık
büyük ölçüde mevcut değil. Çünkü motorin ve LPG’den alınacak ÖTV kalmadı, yani bu
iki üründen ÖTV tahsil edilemiyor. Benzinde ise sadece yalnızca 22 kuruşluk bir
ÖTV marjı kaldı. Bundan böyle akaryakıta yapılan zamlar aynen tüketiciye
yansıtılacak. Bu da halkın çilesini daha da artıracak.
Siyasal iktidarın döviz ile ithal edilen
akaryakıtın fiyatlarının her döviz kuru artışı ile maliyet yönlü olarak
enflasyonu artırdığını bilerek eşel mobil sistemine başvururken, kuru daha da
yükseltecek olan faiz indirimi yapmaktan bir türlü vazgeçmemesi sorgulanması
gereken bir durum.
Bu durum ister istemez akıllara, siyasal
iktidarın kurun yükselişi ya da enflasyonun tırmanması ile gerçekte bir sorununun
olmadığı, bunun bir tür büyük sermaye lehine yeniden bölüşüm politikası ve
genel bir mülksüzleştirme projesi olarak sürdürülen bir strateji olduğu düşüncesini
pekiştiriyor.
Aslında, yüksek enflasyon ve yüksek kur politikası
halkı yoksullaştırırken, negatif reel faiz politikası ve GVK’nın bir kez daha
uzatılan geçici 67’nci maddesi ile faizden ve bazı finansal yatırım fonu
gelirlerinden alınan verginin yüzde 5’e düşürülmesi, hatta sıfırlanması, hem
enflasyon, hem faiz ve kur, hem de vergi politikasının servet zenginlerinin
servetlerini daha da büyütmek için sonuna kadar kullanılmakta olduğunun bir
kanıtı.
Böyle bir strateji izlerken, seçmen desteğini
korumaya yönelik olarak yapılan yukarıda özetlediğimiz eklektik-popülist vergi
düzenlemeleri yeterli olmayacak gibi görünüyor. Çünkü artık mızrak çuvala
sığmıyor.
Dip notlar:
(1)
2/3854 Esas No
ve Ekim 2021 tarihli Kanun Teklifi.
(2) Kamu
Maliyesi Raporu 2021- II, (Eylül 2021), https://ms.hmb.gov.tr, s.11-13.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder