Kapitalizm
birleştirici değil parçalayıcıdır, bütünleyici değil bölücüdür!
Mustafa
Durmuş
6
Mart 2022
Reel sosyalizmin çöktüğü 1980’li yılların
sonunda F. Fukuyama adlı bir sosyal bilimci yayımladığı bir çalışmasında şu
belirlemelerde bulunmuştu:
“Son
on yılda meydana gelen olaylara bakıp da dünya tarihinde bir şeyler olduğunu söylememek
imkânsız gibi. Geçtiğimiz yıl içerisinde "Soğuk Savaş"ın sonu
gelirken, barış dünyanın birçok bölgesinde görülmeye başlamıştır… Şu anda tanık
olduğumuz sadece soğuk savaşın sonu veya savaş sonrası tarihin kısmen geçen bir
dönemi değil, fakat tarihin sonudur: o da şudur, insanlığın ideolojik evriminin
son noktası ve insanın yönetiminin son bir şekli olarak Batı liberal
demokrasisinin evrenselleştirilmesidir”.(1)
‘Tarihin Sonu’ Tezi
Yazar, Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle
birlikte, liberal Batı demokrasisinin (kapitalizmin) insanlığın sürdürülmesini
sağlayacak tek sistem olduğunu ileri sürüyordu.
Ona göre, insanlık artık soğuk savaş dahi
yaşamayacaktı çünkü kapitalizm insanlığın gelip gelebileceği en ileri aşamaydı.
Sosyalizmin çöküşü onun kapitalizmden daha iyi bir sistem olmadığını ve ona
rakip de olamayacağını gösteriyordu. Bu yüzden de insanların, kapitalizmin
aşırılıklarını giderip, onu daha iyi yaşanabilir bir düzen haline getirmekten
başka çareleri yoktu.
Ukrayna
savaşı ve sosyal demokratların ‘ilerici
kapitalizm’ hayali
Benzer bir görüşe Stiglitz, Milanoviç ve Piketty gibi bazı Keynesyen/
sosyal demokrat iktisatçılar da sahiplerdi.
Örneğin Dünya Bankası eski baş ekonomisti Stiglitz’e
göre asıl sorun kapitalizmin kendi değil, küreselleşmenin de etkisiyle onun
uğradığı değişimdir. Dolayısıyla da kapitalizmi karşısına alacak radikal
çözümlere değil, onu ehlileştirecek reformlara ihtiyaç var. Şu ana kadar iki
yol denendi ve başarısız kaldı: Aşırı sağ-milliyetçi otoriterlik (Trump vb),
neo-liberalizme insan yüzü yapıştıran sahte bir Merkez Sol Reformizm (Clinton,
Blair). Denenmesi gereken yol ise “İlerici Sol Yaklaşım” ya da “İlerici
Kapitalizm”dir. (2)
Yine Dünya Bankası eski baş ekonomistlerinden
Milanoviç ise, “Sadece Kapitalizm” adlı son kitabında, 1980’li yıllarda
başlayan neo-liberal dönemin küresel çapta asıl kazananının orta sınıflar
olduğunu ileri sürüyor. Ona göre bu
gelişme sınıf mücadelesini esas alan sosyalizmin sonsuza kadar gündemden
kalkacağı anlamına geliyor. Kapitalizm tek sürdürülebilir sistemdir, ancak onu
daha etkin ve adil kılacak reformlar gereklidir. Bu amaçla kamusal hizmetlere yönelik kamusal
harcamalar artırılmalı, zenginlerden, özellikle de servet ve mülk
zenginlerinden daha fazla vergi alınmalıdır. Yani eşitsizlik azaltılarak
kapitalizm iyileştirilmelidir.(3)
Son olarak, 2014 yılında kitabı
yayımlandığında başta sosyal demokratlar olmak üzere çeşitli kesimler
tarafından çok ilgi gören Piketty’e göre; kapitalist ekonomilerdeki servet
eşitsizliği çok ciddi boyutlardadır ve toplumsal huzursuzluklara neden olacak
ölçüde artma eğilimindedir. Bu eğilim kapitalizmin temel çelişkisidir. Bu
nedenle de servet vergisi ve artan oranlı gelir vergisi başta olmak üzere
yeniden bölüştürücü önlemler alınmalıdır, aksi halde kapitalizmin çöküşü
kaçınılmazdır. (4)
Özetle, sosyalizmi bir kenara bırakın, kapitalizm
sonrası bir toplum ufkuna dahi sahip bulunmayan bu yazarlara göre, sorun kapitalizmin
kendinde değil, onun neo-liberalizm aşamasında almış olduğu biçimdedir.
Yani neo-liberalizmden kurtulup, örneğin
düzenlemeci devlet müdahaleleriyle ehlileştirilmiş bir kapitalizme geri dönüş
yapılırsa (bir miktar yeniden bölüştürücü harcama ve vergi politikası
desteğiyle) kapitalizmi pek ala yaşanılır bir sistem haline getirmek mümkündür
(tıpkı Türkiye’de, güçlendirilmiş parlamenter rejime geri dönüşün kapitalizmin
neden olduğu sorunları ortadan kaldırmaya yeterli olabileceği inancı gibi).
‘Emek-sermaye
çelişkisi’ hala temel çelişkidir!
Yazarların bu fikirleri Kovid-19 salgını sonrasındaki
dünya gerçeği karşısında ne ölçüde değişti bilemiyoruz ama onların kapitalizmin
temel çelişkisinin emek ile sermaye arasındaki çelişki olduğunu görmezden geldikleri
ya da göremedikleri çok açık.
Oysa emek-sermaye çelişkisi hala
sistemdeki sosyal sınıflar arasındaki kavganın en önemli sürükleyicisi
konumunda. Öyle ki burjuva sınıfı ve onun emrindeki ulus devletler gelir ve
servet eşitsizliklerinin bugün geldiği boyutların farkında olsalar da, emekten
yana yeniden bölüştürücü politikalar uygulamak istemiyorlar.
Çünkü hem onları buna zorlayan güçlü bir
işçi sınıf hareketi yok, hem de hala diğer başka çözümleri mevcut. Bu
çözümlerin başında ise yeni sömürgeci amaçlar için fiziki olarak ulusal
sınırların ötesine taşmak, yeni savaşlar çıkartmak geliyor.
Friedman’ın
öngörüsüzlüğü
Kapitalizmin sonsuzluğu (!) konusunda asıl
çarpıcı sözleri sarf eden ise Şili diktatörü faşist Pinochet’in de bir zamanlar
ekonomi danışmanlığını yapmış olan ünlü sağcı iktisatçı M. Friedman oldu.
Friedman, “Altın Kemerler
Çatışma Önleme Teorisi” olarak adlandırdığı bir teori çerçevesinde, ulusların
artık birbirlerine karşı savaşmalarına neden olan çıkar karşıtlıklarının, dolayısıyla
da savaşma nedenlerinin ve arzularının kalmadığını savundu.
Ona göre, örneğin uluslararası hazır gıda
zinciri McDonalds’ın faaliyette olduğu iki ülke birbiriyle kavga etmezdi. Bu
örnekten hareketle Friedman uluslararası sermayenin (dolayısıyla da
küreselleşmiş kapitalizmin) birleştirici olduğunu ileri sürdü (gerçi onun bu
sözlerinin yayınlanmasından bir yıl sonra, 1999’da, Yugoslavya’nın bizzat NATO orduları
tarafından bombalanarak işgal edilip parçalanması bu savı çürüttü). (5)
Tüm bu deneyimlerden öğrenmemiz gereken
şudur:
Ukrayna’daki savaş bize; dünyanın karmaşıklığını,
kültürel ve tarihsel bagajının ise oldukça büyük olduğunu ve tek tip bir
sistemin sonunda herkes tarafından benimseneceği fikrinin sonuçları kanlı bir yanılsama
olduğunu ve barış içinde bir arada yaşayabilmek için farklılıklarımızı kabul etmemiz
gerektiğini göstermektedir.
Savaşlar
kapitalizmin kaçınılmaz sonuçları
Kapitalizmin neden olduğu küresel
eşitsizlikler, derin yoksulluk ve açlık, küresel ısınma ve iklim yıkımı, göçler
ve mültecilik (Ukrayna savaşının ardından Avrupa’ya bir haftada 1 milyondan
fazla Ukraynalı sığındı) , otoriterleşme sorunları gibi, savaşlar da apaçık
ortada. Suriye’deki savaş hala sürerken, Ukrayna’da yeni bir savaşın başlaması
bu gerçeğin somut kanıtı.
İşin aslı küresel sermaye ve onun
ardındaki tekçi ulus devletler doğaları gereği birleştirici olmaktan ziyade
parçalayıcı, bölücüdür. Bunun en son örneğini Ukrayna topraklarında gerçekleşen
savaş ve bu savaşın ilerde ABD/NATO ile Çin/Rusya arasında yol açabileceği yeni
bir Soğuk Savaş ve bir kez daha iki kutuplu dünya olasılığı oluşturuyor.
McDonalds’lar
ya da ticaret ortaklığı barış içinde yaşamak için yeterli değil
IMF verilerinden hazırlanan alttaki
görsele göre, Ukrayna’nın 4’üncü en büyük ticaret ortağı şu anda savaştığı Rusya.
İki ülkenin dış ticaret hacmi yılda 7,2 milyar dolar (hemen ardından 4,8 milyar
dolar ile Türkiye geliyor). (6)
Hem Rusya’da hem de Ukrayna’da sayısız McDonalds şubesi olduğu aşikâr. Kaldı ki iki ülke arasında ciddi düzeyde bir ticaret işbirliği de (ithalat ve ihracat) mevcut. Ancak ülkelerin kapitalistleri arasındaki bu alış veriş Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesine engel olamadı.
Ayrıca Ukrayna doğal kaynaklar, özellikle
de mineraller açısından çok zengin bir ülke. Öyle ki dünyada 30 milyar ton ile
en fazla demir cevherine sahip ülke (dünyadaki üretimin beşte biri bu ülkede
yapılıyor) ve Avrupa’da en fazla doğal gaz rezervine sahip ikinci ülke
konumunda. Keza ciddi bir uranyum, çelik, amonyak üreticisi ve ABD’nin yüzde 88
oranında ithal ettiği titanyumun önemli bir tedarikçisi. Dünyanın en büyük beşinci buğday ihracatçısı
ve en büyük ayçiçeği ve kolza tohumu yağı ihracatçısı. (7)
Bunlar; hammadde, enerji, mineraller ve
zorunlu gıda üzerindeki kıtlığın, kapitalist rekabetin ve kavganın sürdüğü ve
gelecekte daha da artmasının beklendiği günümüzde, bu ülkenin sadece Rusya’nın
değil, ABD ve AB emperyalizminin de iştahını
kabartmasının nedenlerinden bazılarını oluşturuyor. Özellikle de AB
emperyalizminin Ukrayna konusundaki hassasiyetini biraz da bu rasyonalitede
aramakta yarar var.
Sonuç
olarak
Sermayenin sözde birleştiriciliği, ülkelerin
sermaye gruplarının çıkarları çatışmaya ve ulus devletler birbirine saldırmaya
başlayınca sona eriyor ve bunu savaşla yok etmek ve halkları birbirine
kırdırmak ve bölmek aşaması izliyor.
Kapitalizm iki ülkeyi, hem Ukrayna, hem de
Rus askerlerini bu savaşta öldürmek ve her iki ülke halkını aç bırakmak ve
doğasını katletmek gibi ortak sonuçlarda birleştiriyor.
Savaşsız ve sömürüsüz bir dünya inşa
etmenin önündeki en büyük engel kapitalizm ve onun en saldırgan hali
emperyalizmdir. Bu ikisi ortadan kaldırılmadığı, yerine tüm dünya işçi sınıfı ve
emekçi halklarının enternasyonalizmi kurulmadığı sürece savaşlardan ve onların
neden olduğu yıkım ve felaketlerden kaçınabilmek mümkün değil.
Dip notlar:
(1) https://www.academia.edu/4376810/Francis_Fukuyama_The_End_of_History,
1989_(Tarihin_Sonu_mu) (Er. Tar: 3 Şubat 2022).
(2) Joseph
E. Stiglitz, “After Neoliberalism”, https://www.project-syndicate.org (30
May 2019).
(3) Branco
Milanovic, Capitalism, Alone- The Future
of the System That Rules the World, The Belknap Press of Harvard University
Press, 2019.
(4) Thomas
Piketty, Capital –in theTwenty First
Century (translated by Arthur Goldhammer),The Belknap Press of Harvard
University Press, Cambridge, 2014.
(5) https://www.localfutures.org/on-ukraine-and-the-failed-pax-capitalis
(28 February 2022).
(6) https://elements.visualcapitalist.com/visualizing-ukraines-top-trading-partners-and-products
(2 March 2022).
(7) https://www.visualcapitalist.com/map-explainer-ukraine
(23 February. 2022); https://elements.visualcapitalist.com/the-50-minerals-critical-to-u-s-security
(1 March 2022); Russia’s Invasion of Ukraine Impacts Foreign Investment, https://www.brinknews.com (28 Şubat
2022).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder