Aşı
eşitsizliği ve kapitalizm
Mustafa
Durmuş
29
Mart 2022
Dünyanın Kovid-19 salgını, ciddi ekonomik
krizler, hızla artan küresel eşitsizlikler ve otoriterleşme, iklim değişikliği,
biyolojik çeşitlilik kaybı, gıda ve su kıtlığı gibi ‘çoklu krizler’ olarak
tanımlayabileceğimiz, bir birini besleyen krizlerden oluşan çok sert bir
fırtınaya yakalandığı bir dönemdeyiz.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, Rusya’nın
Ukrayna’yı işgali ile birlikte bu kez de insani, ekonomik, ekolojik ve
jeopolitik sonuçları çok büyük olan ve etkileri uzunca yıllar sürecek olan bir
savaş ile karşı karşıya kaldık. Üstelik bu savaş az önce belirttiğimiz çoklu
krizden ötürü dünyanın küresel bir işbirliğine çok büyük bir ihtiyaç duyduğu bir
dönemde patlak verdi.
Diğer yandan, bu gelişmeler,
kapitalizmin-emperyalizmin nasıl parçalayıcı ve yok edici, dünya halklarına ve
ekonomilere, sağlığa, barışa ve ekolojiye zararlı bir sistem olduğunu da ortaya
koydu.
Kovid-19
virüsü yeni varyantı ile atağa geçti
Sağlıkla başlayalım. Dünya Sağlık Örgütü’nün
(DSÖ) son verilerine göre (25 Mart 2022 tarihi itibariyle), küresel çapta olmak
üzere devletler tarafından örgüte rapor edilen toplamda 476.374.234 onaylanmış pozitif
Kovid-19 vakası ve 6.108.976 Korona kaynaklı ölüm söz konusu. Yani şu ana kadar
her 100 insandan 6’sından fazlası bu virüse yakalandı. Son 24 saatte görülen
yeni vaka sayısı ise 1.638.935 oldu. (1)
Kısaca, küresel çapta her gün 1,6 milyondan
fazla insan Kovid-19 virüsü kapıyor. Bu sayı örgüte resmi olarak rapor edilen
bir sayı olduğundan, rapor edilmeyenlerle birlikte bunun daha yüksek olmasını
beklemek daha gerçekçi olur.
Ocak 2022’nin sonundan beri vaka ve ölüm
sayılarında görülen düşüş ise son haftalarda tersine çevrildi. Öyle ki haftalık
vaka sayısı art arda ikinci hafta (14-20 Mart 2022 haftasında bir önceki
haftaya göre) yüzde 7’lik bir artış gösteriyor.
Türkiye’de aynı tarih itibarıyla DSÖ’ye
bildirilen toplam 14.760.331 onaylanmış pozitif Kovid-19 vakası ve Korona
nedeniyle gerçekleşmiş 97.598 ölüm vakası var. Son 24 saat içinde görülen yeni
vaka sayısı 16,894 (2), vefat eden sayısı 68. Ülkeye ilişkin bu rakamların
gerçeği tam olarak yansıtıp yansıtmadığı ise uzunca bir süredir tartışma
konusu.
Böylece küresel çapta olmak üzere, salgınla birlikte gelen ölümler giderek azalsa da, yeni vaka sayılarının hala yüksek olduğu görülüyor. Üstelik başta bazı Avrupa ülkeleri ve özellikle de ABD olmak üzere, dünyada birçok ülkede Omicron’un BA.2 alt varyantı ile ilgili yeni vakalarda tekrar belirgin bir artış söz konusu. Şu anda yeni vakaların yarıya yakınının ne kadar ciddi olduğu henüz tam olarak bilinemeyen bu varyant ile gerçekleştiği ileri sürülüyor.
Çin’de ise 31 eyalette hızla yayılan
Omicron BA.2 varyantının sonucunda on milyonlarca insan tekrar tecrit altına
alındı. Birçok bilim insanı virüsün yayılmasının artık kontrolden çıktığına
inanıyor. Çoğu kırsal kesimde yaşayan 80 yaş üstü insanın sadece yüzde 50’sinin
tam aşılanmış olması nedeniyle, tekrar yaygın ölümlerin yaşanmasından endişe
ediliyor[1]. (3)
Salgına
karşı “stres testi” siyaseti
Diğer yandan yapılan testlerin sayısında
ciddi bir azalma olduğu görülüyor ve test kiti üretimi de küresel çapta yavaşlamış
durumda. Testlerin artırılması gerekirken, kapitalist hükümetler, uygulamaya
koydukları yeni salgın kuralları çerçevesinde ‘bekleyip görelim’ politikası
izliyorlar. Bizleri bir sonraki dalgaya karşı adeta bir tür “stres testi”ne
tabi tutuyorlar. Yani neredeyse tüm önlemler ortadan kaldırılarak virüse tüm kapılar
açılıyor ve salgına, ölümlere karşı ne kadar toleranslı ya da dirençli
olduğumuz test ediliyor.
‘Geri
bildirim döngüsü’ kaçınılmaz
Kısaca, yeni bir salgın dalgası karşısında
bir kez daha hazırlıksız bırakıldık. Oysa böyle büyük salgınlarda “geri bildirim
döngüsü” dediğimiz bir döngü söz konusudur. Yani bir döngü kendi kendini her
seferinde daha da güçlü bir biçimde besliyorsa, bunun bir geri bildirimi olur
ve sorun geri gelir.
Bu durum kapitalizmin olmazsa olmazı
konumundaki ekonomik kriz döngülerinde olduğu gibi, iklim yıkımı ya da Kovid-19
salgınında da yaşanıyor. Salgına neden olan koşullar ortadan kaldırılmadığında
salgının geri dönmesi kaçınılmaz hale geliyor.
Bir başka anlatımla, sermayenin kâr amaçlı
olarak doğa üzerinde kurduğu tahakküm kaçınılmaz olarak iklim yıkımına olduğu
kadar, yeni salgın döngülerinin ortaya çıkmasına da neden olur. Uzun vadede
kapitalizm ve onun sınırsız kâr çıkarımı hedefi ve arzusu ortadan kaldırılmadan
böyle felaketlerin önlenebilmesi mümkün değil.
İlaç
ve aşı sektöründeki devasa kârlar
Ayrıca ilaç sektörünün kârlılığı da bu
salgınların devamını sağlayan faktörlerden biri. Öyle ki geçen yıl dünya
çapında 1 trilyon dolarlık bir toplam ciroya ulaşan sektörde ilk sırada 176
milyar dolarlık bir ciro ile son derece pahalı olan kanser ilaçları yer alıyor
ve bunun 2026 yılında iki katına çıkarak 320,6 milyar dolara ulaşması
bekleniyor.
İkinci sırada yer alan ve geçen yıl cirosu
89 milyar dolara yaklaşan Kovid-19 aşılarının altın çağının ise 2026 yılına
kadar sürmesi bekleniyor. Geçen yıl bu aşıların satışı yüzde 142’den fazla
arttı. Bu yıl ise yalnızca yüzde 7,3’lük bir pazar payına ulaşacağı tahmin
ediliyor. Tek başına BioNTech/Pfizer’ın Kovid-19 satışından elde ettiği gelir
geçen yıl 37 milyar dolar oldu.(4)
Aşı
eşitsizliği
Diğer yandan, orta vadede, yeni virüslerin
ortaya çıkışını önleyemese de, Kovid-19 salgını ile mücadeledeki en etkili
aracın aşı olduğu da çok açık. Nitekim şu ana kadar dünya nüfusunun yüzde 64,1’i
en az bir doz Kovid-19 aşısı oldu. DSÖ verilerine göre (17 Mart 2022 tarihi
itibariyle); küresel çapta olmak üzere toplam 10.925.055.390 doz, Türkiye’de
ise (22 Şubat 2022 tarihi itibariyle) toplam 144.850.157 doz aşı yapıldı.
Ancak Kovid-19 aşılarının dağılımındaki küresel
eşitsizlik giderek büyüyor. Resmi veriler ülkelere göre aşılama oranlarında
ciddi farkların olduğunu gösteriyor. Öyle ki, azgelişmiş- yoksul ülkelerde
insanların çok büyük bir kısmı, hem kendi ülke insanlarının zenginleriyle, hem
de gelişkin ülke insanlarıyla kıyaslandığında aşıya çok zor erişebiliyor. Bu da
buralardaki vaka ve ölüm sayısının göreli olarak daha yüksek olmasına neden
oluyor.
Yoksul
ülkelerde her 100 kişiden sadece 7’si aşılandı
Our World in Data’ya (5) göre, yüksek gelirli ülkelerdeki her 100 kişi
başına düşen aşının dozu 169,9 iken, bu sayı üst-orta gelirli ülkelerde 108,4;
düşük-orta gelirli ülkelerde 50,6 ve düşük gelirli ülkelerde sadece 6,8. (6)
Yani şu ana kadar yüksek gelirli ülkeler kendi insanlarına, düşük gelirli
ülkelerle kıyaslandığında, ortalama olarak yaklaşık 25 kat daha fazla dozda Kovid-19
aşısı uyguladılar.
Tabloda ise 22 Mart itibarıyla, bazı ülkelere göre aşılanma oranları yer alıyor. Tablodaki ülkeler tam aşı protokolü ve kısmi aşılamaya göre sıralanıyorlar.
Kısmi aşılama açısından en yüksek oranda aşılama gerçekleştirmiş ülkenin Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) olduğu görülüyor. Bu ülkeyi yüzde 96 ile Portekiz, yüzde 94 ile Küba ve yüzde 93 ile Şili takip ediyor. Türkiye ise kısmi aşılama açısından yüzde 68 ile ancak 21’nci sırada yer alabiliyor. Türkiye’de tam aşılama açısından bu oran yüzde 58 civarında. (7)
Yani Türkiye’de aşılamanın başarı ile
yürütüldüğünü ileri sürebilmek zor. Buna rağmen salgın ile ilgili tedbirlerin
büyük ölçüde ortadan kaldırılması, bizim de stres testine tabi tutulduğumuzu ve
yönetenlerin asıl kaygısının toplum sağlığından ziyade ekonomik çıkarlar
olduğunu gösteriyor.
COVAX
yeterli olmadı
Düşük gelirli ülkeler, içinde bulundukları
finansman zorlukları, aşı üreten ülkelerde aşının ihracatına konulan
kısıtlamalar ve aşı üretiminde yaşanan sorunlar ve yine bu ülkelerde yapılan
istiflemeler gibi nedenlerden ötürü yeterince aşı tedarik edemediler.
Gelir düzeyinden bağımsız olarak tüm
ülkelere Kovid-19 aşısına eşit erişim sağlamayı amaçlayan küresel bir girişim
olan COVAX’ın 2021 yılı sonuna kadar bu ülkelere 2,8 milyar doz aşı verme
taahhüdü de aksayınca (bu yılın Ocak ayı sonuna kadar sadece yaklaşık 1,4
milyar doz teslim edilebildi) (8) bu tablo ortaya çıktı.
DSÖ’ye göre, aşılama bu hızda devam
ederse, bu yılın Temmuz ayına kadar 109 azgelişmiş ülkenin nüfusunun yüzde
70’ini aşılayabilmesi imkânsız. Bu durum da yeni varyantlarıyla virüsün kalıcı
olarak etkili olmaya devam edeceğini, bizlerin de belirsiz bir süre daha
Kovid-19 salgını ile yaşamak zorunda kalacağımızı gösteriyor.
Küresel
kapitalist eşitsizliklerin neden olduğu bir durum
Aşı eşitsizliğinin doğrudan ülkelerin
imkânlarıyla, ekonomik gelişkinlik düzeyleriyle ve politik tutumlarıyla ilgili
olduğu açık. Örneğin BAE, az nüfuslu ve oldukça zengin bir ülke olarak aşının
temininde finansman sorunu yaşamadığından tam doz aşılama düzeyi açısından en
iyi durumdaki ülke. Küba ise kişi başı gelir düzeyi açısından dünyanın çoğunluk
ülkesinin gerisinde kalırken en iyi durumdaki üçüncü ülke. Bu kendi aşısını
üretmesi ve ülkesinde insan sağlığına verilen yüksek değerle ilgili bir durum.
Tablonun geri kalanıyla ilgili olarak
genel olarak şu söylenebilir: Aşı eşitsizliği kapitalizmin doğurduğu bir sonuç
olan küresel eşitsizliklerle doğrudan ilişkili bir durumdur. Çünkü ülkelerin
kendi içlerindeki zengin-yoksul ayrışması gibi, dünya da “zengin ülkeler-yoksul
ülkeler” ya da “gelişkin Kuzey-azgelişmiş Güney ülkeleri” şeklinde ikiye bölünmüş
durumda. Kendini ekonomik olarak gelir ve servet eşitsizliği biçiminde gösteren
bu eşitsizlikler, hem ekonomik krizleri hem de politik ve jeopolitik istikrarsızlıkları
ve krizleri tetikliyor.
Örneğin son yıllarda artan sınır ötesi göçlerin
ve ortaya çıkan mülteci krizlerinin nedenlerinden biri (iklim değişikliğinden
kaynaklanan kuraklık, açlık ve iç savaşlara ilave olarak), tarihsel olarak
kökleri kolonyalizme kadar uzanan ülkeler arasındaki devasa gelir, servet,
refah eşitsizlikleri, kısaca emperyalist sömürü olgusu.
Bu eşitsizlikler yoksul ülkelerin
insanlarının daha iyi bir yaşam kurma, servet edinme, refahını artırma gibi
amaçlarla Kuzey’in zengin ülkelerine sığınmaya çalışmalarıyla sonuçlanıyor. Örnek
olarak, Meksika başta olmak üzere Latin Amerika ülkelerinden ABD’ye doğru göçmen
akımının temel nedenini aslında bu eşitsizlikler oluşturuyor.
Kuşkusuz bunun bir diğer nedeni göç veren ülkenin
kendi içindeki gelir ve servet eşitsizlikleri. Aşılama düzeyi açısından neredeyse
Türkiye ile aynı durumda bulunan (Türkiye’nin bir sıra altında) Meksika
örneğinde olduğu gibi, ülkedeki gelir ve servet dağılımı çok adaletsiz ise,
insanların diğer ülkelere yönelmekten başka çareleri de kalmıyor.
En
gelişkin ekonomilerde dahi alttaki yüzde 50’nin servetten aldığı pay yüzde
10’un altında
Aşağıdaki haritada ise dünyadaki net
servet dağılımı, en yoksul yüzde 50’lik nüfusun toplam servetten aldığı pay
anlamında gösteriliyor ve yetersiz aşılamanın olduğu ülkelerdeki servet dağılımı
eşitsizliğinin de çok büyük olduğu ortaya koyuluyor.
Öyle ki, coğrafi olarak dünyanın en az
üçte birinde alttaki yüzde 50’lik nüfusun net serveti eksi durumda (açık sarı
ile boyanmış ülkeler). Yani ülke nüfuslarının yarısının her hangi bir
varlıkları olmadığı gibi, borç içinde yaşamlarını sürdürüyorlar.
Dünyanın yaklaşık üçte birinde ise en
yoksul yüzde 50’lik nüfusun toplam servetten aldığı pay sadece yüzde 1,7 ile yüzde
4,5 arasında değişiyor (koyu sarı ile boyanmış ülkeler). Türkiye bu ikinci grupta
yer alıyor.
En yoksul yüzde 50’nin toplam servetten
göreli olarak en fazla pay aldığı (yüzde 5,9 ile yüzde 10,4 arasında) ülkeler
ise Avustralya, Hindistan ve Çin’in yanı sıra, İtalya ve İspanya gibi bazı
Avrupa ülkeleri (koyu kahverengi ile boyanmış ülkeler).
Diğer yandan Credit Suisse’nin bir
araştırması, 2019 yılında dünyanın en zengin yüzde 1’lik yetişkin nüfusunun
toplam servetin yüzde 43,4’ünü elinde tuttuğunu (173 trilyon dolar), buna
karşılık en yoksul yüzde 54’lük yetişkin nüfusun payına sadece yüzde 1,4 (5,4
trilyon dolar) düştüğünü ortaya koyuyor. (9)
Kovid-19 salgını ise dünyayı daha da
yoksullaştırırken, bu bir avuç zengin bu süreçte servetlerini artırdı ve tüm
dolar milyarderleri Mart 2020 ile Kasım 2021 arasında servetlerini 5,2 trilyon
dolar artırarak 13,8 trilyon dolara çıkarttı. Bu, son 14 yıldaki artış
toplamından daha fazla bir artış. Toplam 2,660 dolar milyarderinin birlikte servetinin
büyüklüğü şu anda dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Çin ekonomisinin
büyüklüğü ile neredeyse aynı. (10)
Buradan hareketle de Oxfam ve DSÖ,
dünyanın bu dolar milyarderlerinin servetlerinden alınacak olan yüzde 3
oranındaki bir servet vergisiyle 350 milyar dolarlık bir ilave kaynağın
yaratılacağını, bununla fonlanacak aşı üretimleriyle 7,8 milyar insanın etkin
bir biçimde Kovid-19 salgınına karşı aşılanabileceğini ileri sürüyor. (11) Ancak ulus devletlerin böyle bir vergiye
yanaşmadığı da biliniyor.
Yoksulluğun
nedeni süper zenginler…
Günümüzde yoksulluk sınırının günde en az
7,40 dolarlık bir gelir olması gerektiğini ileri süren bilim insanlarına göre, küresel
yoksulluk 2013 yılında dünya nüfusunun yüzde 58’i civarında idi. Yani bundan dokuz
yıl öncesinde bile dünyadaki yoksul sayısı 4,2 milyardı. (12) Dünyadaki aç
insan sayısının ise 1 milyarı aştığı biliniyor.
Türkiye’de ise (2019 yılında), en zengin
yüzde 1’lik nüfus toplam servetin yaklaşık yüzde 42,5’ine, en zengin yüzde 5
yüzde 60,6’sına ve en zengin yüzde 10 yüzde 70,3’üne sahip (13) ve ülkedeki
yoksulluk hızla artarak bir derin yoksulluğa dönüşüyor.
Öyle ki TÜİK verilerine göre dahi yoksul
sayısı son 4 yılda yüzde 11,5 arttı. 2017
yılında 15,9 milyon olan yoksul sayısı, 2019 yılında 1,3 milyon daha artarak 17,2
milyona, 2020 yılında ise 17,7 milyona ulaştı, yoksulluk oranıysa yüzde 21,9’a
yükseldi. Bu rakamlara göre Türkiye’de her beş kişiden biri yoksul. (14)
Yoksulluğun temel nedeninin ise toplumda
en zengin ve en yoksul olanlar arasındaki uçurumu da derinleştiren gelir
dağılımı eşitsizliği olduğu açık.
Nitekim Eurostat verilerine göre AB üye
ülke ortalamasında en zengin yüzde 20’lik kesim, en yoksul yüzde 20’den 5,2 kat
daha fazla kazanıyor. Türkiye’de ise toplumun en zengin yüzde 20’si ile en
yoksul yüzde 20’si arasındaki gelir farkı 9,2 kat. Gelir dağılımı eşitsizliğinin
daha düşük olduğu ülkelerden Belçika’da bu fark 3,3 kat, Hollanda’da 4,2 kat,
Fransa’da ise 4,5 kat. (15)
Sonuç olarak
Kapitalizmde hem ülke içindeki, hem de
ülkeler arasındaki gelir ve servet eşitsizliği, işsizliğe, yoksulluğa, ekonomik
krizlere, göçlere, savaşlara neden olurken, aynı zamanda Kovid-19 salgını gibi
küresel çaptaki salgınlara karşı üretilen aşıların adaletsiz dağılımı ile
sonuçlanıyor.
Başta işçi sınıfı olmak üzere, emekçiler
ve yoksul halklar ve yoksul ülkeler aşıya çok daha zor ya da eksik dozda
erişebiliyorlar. Bu da dünyanın nüfus
olarak büyük çoğunluğunu oluşturan bu kesimlerin kaybının diğerleriyle
kıyaslanamayacak kadar büyük olmasıyla neticeleniyor.
Özcesi, eşitsizliklerin kaynağı olan kapitalizme
son vermeden sorunlarımızdan kurtulabilmemiz mümkün değil. Kapitalizm ile
mücadele edebilmek için de en başta küresel sermayeyi ve onunla işbirliği
içinde olan ulusal yapıları olmak üzere, onu bütün yönleriyle çok iyi tanımamız
ve ona karşı bir mücadele perspektifi ve programı geliştirmemiz gerekiyor.
Böyle bir perspektifimiz ve programımız yoksa
ekonomik krizleri ve onun beraberinde getirdiği yüksek işsizliği, enflasyonu ve
yoksulluğu, ekolojik tahribatı, iklim yıkımını ve gelecekte ortaya çıkacak yeni
salgınları önleyemeyiz.
Dip notlar:
(1) https://covid19.who. int
(25 Mart 2022).
(2) https://covid19.who.int/region/euro/country/tr
(25 Mart 2022).
(3) “Will
Omicron finally overpower China’s COVID defences?”, https://www.nature.com (28 March 2022).
(4) Katharina
Buchholz, “The Drugs That Bring in the Most Pharma Revenue”, https://www.statista.com/chart/18311/sales-revenues-of-drug-classes
(4 February 2022); https://www.statista.com/statistics/258022/top-10-pharmaceutical-products-by-global-sales-2011
(27 March 2022).
(5) https://ourworldindata.org/covid-vaccinations
(24 March 2022).
(6) https://www.brinknews.com/quick-take/the-global-disparity-in-covid-vaccines-is-growing
(23 March 2022).
(7) Agm.
(8) https://www.unicef.org/supply/covid-19-vaccine-market-dashboard
(27 Mart 2022).
(9) Credit
Suisse Research Institute, Global wealth report 2020 (October 2020), https://www.credit-suisse.com (5
December 2020), s. 29.
(10)
https://rwer.wordpress.com/2022/03/08/the-ten-richest-billionaires.
(11)
www. https://inequality.org (27
March 2022).
(12)
https://www.theguardian.com/commentisfree/2019/jan/29/bill-gates-davos-global-poverty-infographic-neoliberal.
(13)
Credit Suisse,agr. s.
168).
(14)
EMAR-GENEL-İŞ Emek
Araştırma Dairesi, https://www.genel-is.org.tr/gelir-esitsizligi-ve-yoksulluk-raporu-halkin-yuzde-58i-borclu
(2 Şubat 2022).
(15)
Agr.
[1] “Will Omicron finally overpower China’s COVID defences?”,
https://www.nature.com (28 March 2022).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder