Dünya Kadınlar Gününde Türkiye’de Kadın
İstihdamının Durumu
Mustafa Durmuş
8 Mart 2025
En az 134 yıllık bir geçmişi olan “8 Mart Dünya
Kadınlar Günü”, kadınların eşitlik ve özgürleşme mücadelesinin küresel çapta anıldığı
bir gün. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama ve kadınlara yönelik şiddet ve
istismarın önlenmesi gibi konulara odaklanan bu gün 20. Yüzyılın başlarında
Avrupa ve Kuzey Amerika’daki işçi hareketlerinden esinlenilerek ortaya atıldı
ve günümüze kadar düzenli olarak dünyanın hemen her yerinde kadın hareketleri
ve örgütlerince eylemlerle ve diğer etkinliklerle bir “mücadele günü” olarak kutlanıyor.
Tarihçesi
İlk kadın eylemlerinin Amerika Sosyalist Partisi
tarafından 28 Şubat 1909’da New York'ta düzenlendiği biliniyor. Bu eylemlerin ardından
komünist eylemci ve politikacı Clara Zetkin, 1911 yılında Kopenhag'da
düzenlenen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda 8 Mart’ın “Emekçi
Kadınlar Günü” olarak kutlanmasını önerdi ve bu öneri kabul edildi. Bu kararın
ardından Dünya Kadınlar Günü ilk kez 19 Mart’ta Avusturya, Danimarka, Almanya
ve İsviçre'de kutlandı. Bir milyondan fazla kadın ve erkek Dünya Kadınlar Günü
mitinglerine katılarak kadınların “çalışma, oy kullanma, eğitim alma, kamu
görevlerinde bulunma ve ayrımcılığa son verme” hakları için kampanya yürüttü. Bundan
sadece 1 hafta sonra, 25 Mart 1911’de New York'ta bir tekstil fabrikasında meydana
gelen trajik bir yangın çoğu İtalyan ve Musevi göçmen olan 140’tan fazla emekçi
kadının hayatına mal olunca, bu feci olay dikkatlerin çalışma koşullarına ve
çalışma mevzuatına çekilmesine neden oldu. (1)
Daha sonra, 1922 yılında Lenin 1917 Sovyet Devriminde
kadınların rolünü onurlandırmak için 8 Mart'ı Dünya Kadınlar Günü olarak ilan
etti ve böylece bu tarih sosyalist hareketler ve komünist ülkeler tarafından
kutlanmaya başlandı.
BM’nin gecikmiş kararı
Dünya Kadınlar Günü Birleşmiş Milletler (BM)
tarafından ilk kez 1975 yılında kutlandı. Ardından Aralık 1977'de Genel Kurul, üye
devletler tarafından kendi tarihi ve ulusal geleneklerine uygun olarak yılın
herhangi bir gününde kutlanmak üzere Birleşmiş Milletler Kadın Hakları ve
Uluslararası Barış Günü ilan eden bir kararı kabul etti.
Haklar mücadelelerle alındı
Ancak kadınların bugün sahip olduğu hakların
kendilerine lütuf olarak verilmediğinin altını çizmek gerekir. Oy kullanma hakkından ücretli çalışma hakkına,
eşit işe ücretten ve şiddete karşı korunmadan genel özgürlüklere kadar zor
kazanılan her hak, bazılarımızın hatırlayamayacağı kadar eski zamanlardan beri
feministlerin ve diğer kadın hakları savunucularının verdiği mücadeleler
sonucunda elde edildi.
Kat edilen mesafe yeterli mi?
Aradan geçen 50 yıla rağmen kadınlar açısından pek
fazla şeyin değiştiğini ileri sürebilmek zor.
BM raporlarına göre, Kayda değer başarılara rağmen, bugün dünya
genelinde milyonlarca ergenlik çağındaki kız çocuğu hala okula gitmiyor,
gelecek için yeterli donanıma sahip değil, sağlık hizmetlerine erişemiyor ve
çocuk yaşta evlilik, kadın sünneti, şiddet ve istismar gibi zararlı
uygulamaların riski altında yaşıyor.
Erkek egemen bir dünya!
Öyle ki küresel olarak bugün (2); 122 milyon kız
çocuğu okula gitmiyor ya da gidemiyor; 15-19 yaş arası ergenlik çağındaki
kızların eğitimde, istihdamda veya öğretimde olmama olasılığı erkek akranlarına
göre çok daha yüksek (eğitim, istihdam veya öğretimde olmayan 15-24 yaş arası
ergen kızların ve genç kadınların oranı 2005 yılından bu yana ergen erkeklerin
ve genç erkeklerin oranının iki katından fazla).
Çocuk yaşta evlilikler ve kadına şiddet
sürüyor
Her 10 ergen kız ve genç kadından neredeyse 4’ü
ortaokulu bitiremiyor; 1,5 milyon kız lise dışında kaldı; çocuk yaşta evliliklerin
yaygınlığı son 25 yılda azalsa da
milyonlarca kız çocuğu (yaklaşık her 5 kişiden 1'i) çocuk yaşta evlendirilmeye
devam ediyor; 15-19 yaş arası evlenmiş ya da birlikte yaşamış ergen kızların
yaklaşık 4’te 1’i yaşamları boyunca yakın partner şiddetine maruz kalıyor; 15-19
yaş arası ergen kız ve erkeklerin üçte birinden fazlası, “kocanın belirli
koşullar altında karısını dövmekte haklı olduğunu” düşünüyor. (5)
10-19 yaş arası düşük kilolu ergen kızların oranı son 30
yılda sadece biraz düşerek yüzde 10’dan yüzde 8’e gerilese de, özellikle yoksul ülkelerde, ergenlik çağındaki
kız çocuklarının sağlığı ve beslenmesine yönelik zorluklar yaygınlığını koruyor;
2025 yılında, 15-19 yaş arası yaklaşık 12 milyon ergen kız çocuğunun doğum
yapması bekleniyor; milyonlarca ergen kız adet dönemlerinde okul, iş veya boş
zamanlarını kaçırıyor; 60 milyondan fazla kadın ve kız çocuğu çatışma, şiddet
ve insan hakları ihlallerinden kaçtıktan sonra zorla evlerinden edildi veya
vatansız olarak sınıflandırıldı. Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi 2030’a sadece 5
yıl kalmışken, verileri olan hiçbir ülke ergenlik çağındaki kız çocuklarının
refahı için hayati önem taşıyan 16 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefinin yarısına
bile ulaşamadı. (6)
Çoklu krizler en çok kadına zarar veriyor
On yıllardır süren mücadelelere rağmen, ekonomik krizler,
iklim krizi, savaşlar, artan çatışmalar ve artan otoriterlik toplumsal cinsiyet
eşitliğine zarar veriyor. BM Kadın Birimi, son 10 yılda çatışmalara doğrudan
maruz kalan kadın ve kız çocuklarının sayısının yüzde 50 oranında arttığını ve
kadın hakları savunucularının her gün taciz, kişisel saldırı ve hatta ölümle
karşı karşıya kaldığını belirtiyor. (7)
Azgelişmiş ülkelerde kadınların işgücüne
katılımı çok düşük
Kadınlar her zaman kayıtlı ekonomide çalıştılar.
Özellikle de kapitalist ekonomilerin büyümesi ve gelişmesine paralel olarak
işgücüne katılımları arttı. 1980 öncesinde kadınların (çocuklu eşlerin) yüzde
40’ı çalışırken bugün bu oran gelişkin ekonomilerde yüzde 70 civarında.
Dünya Bankası’na göre, dünyanın bazı ülkelerinde kadınların iş gücüne katılım oranları (2023 yılı) şöyle bir görünüm sergiliyor.
İsveç: %63,4; Kazakistan: %63,2; Avustralya: %61,5; Kanada:
%61,1; Çin: %60,5; ABD: %56,5; Almanya: %56,4; Rusya Federasyonu: %54,5; Brezilya:
%53,1; Güney Afrika: %52,4: Bangladeş: %37,0; Türkiye: %35,3; Suudi Arabistan: %34,5;
Libya: %34,8; Hindistan: %32,7; Sudan: %27,9; Tunus: %26,9; Moritanya: %26,8;
Pakistan: %24,5; Somali: %21,2; Fas: %19,8; Cezayir: %16,8; Mısır: %16,5; İran:
%14,4; Suriye: %14,1; Irak: %11,4; Afganistan: %4,8. (8)
Görüleceği gibi (bazı Afrika ülkelerinin özel durumları
hariç), azgelişmiş ekonomilerde ve daha baskıcı-otoriter rejimlerde kadınların
işgücüne katılım oranları ortalamanın çok altında seyrediyor.
Türkiye’de her 3 kadından sadece 1’i
işgücüne katılıyor!
Türkiye’deki kadınların işgücüne katılım oranı da
benzer bir gelişim izliyor. Öyle ki Avrupa, Kuzey Amerika ve Avustralya
ortalamasının yüzde 59’u kadar (neredeyse yarı yarıya).
TÜİK’e göre (9) işgücüne katılım oranı 2025 Ocak
ayında kadınlarda yüzde 36,7 ve erkeklerde yüzde 71,0 oldu. Bu yüzden de Türkiye’de
kadınların istihdam oranı (yüzde 32,2), erkeklerinkinin (yüzde 66,9) yarısından
az. Kısaca kayıt dışı çalışanları dışarıda tutarsak, kadınların yaklaşık üçte
ikisi ekmek parası için dahi dışarı çıkmıyor ya da çıkamıyor.
Bir başka deyimle, çalışmak isteyeni az olanın ya da
çalışmak istese de çalışmak için işgücü piyasasına katılamayan kadınların işsizliği
de olması gerekenden az çıkıyor.
Kadın işsiz sayısı açıklanandan çok daha fazla
Bu durumu işsiz sayılarına bakarak da ortaya koymak mümkün.
Çünkü kadınların işgücüne katılım oranının çok düşük olması kadın işsiz
sayısını olduğundan daha düşük gösteriyor. Yani Ocak 2025 için gerçek kadın
işsiz sayısı da TÜİK’in verdiği rakam olan 1 milyon 488 binin çok üzerinde. Zira
TÜİK Bülteninde işgücüne dahil edilmeyen kadın sayısı 21 milyon 146 bin olarak
belirtiliyor. (10)
Oran olarak, Genel İşsizlik Oranı (manşet işsizlik) yüzde
8,4 iken, bu oran erkeklerde yüzde 6,5 ve kadınlarda yüzde 12,1. Yani genel
olarak kadın işsiz sayısı erkek işsiz sayısının iki katı civarında. 15-24 yaş
arası genç kadınlardaki işsizlik oranı (yüzde 22,7) erkeklerdekinin (yüzde 10,6)
iki katından fazla.
Ayrıca ev işleri, evdeki yaşlıların ve hastaların
bakımı da kamu tarafından üstlenilmediğinde, bu işler kadının yapması gereken
işler olarak görülüyor. Keza küçük çocuklu anneler için çocuklarını
bırakabilecekleri kreşler gibi yerlerin de yeterince olmaması ya da çok pahalı
olması kadını eve mahkûm ediyor.
Kadınlar daha uzun süreli ama daha ucuza
çalışıyor!
Çalışan kadınlarla ilgili bir başka gerçek daha var: Dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de kadınlar erkeklerden çok daha uzun süreler çalışıyor ama örneğin ev işi yaparken bu çalışmalarının karşılığında kendilerine herhangi bir ücret ödenmiyor. Dünyadaki ödenmemiş kadın emeğinin tutarının yılda 1 trilyon doları aştığı ileri sürülüyor.
OECD ülkelerine ait en son verilere göre, kadınlar
günde ortalama 481 dakika çalışıyor yani erkeklerin çalıştığı ortalama 454
dakikadan yüzde 6 daha fazla çalışıyor. Kadınların çalışma sürelerinin 217,7
dakikası ücretli buna karşılık 263,4 dakikası ücretsiz. Yani kadınlar
yaptıkları işlerin yarısından fazlası için ücret almıyor. Bu süre ağırlıklı
olarak evde bakım sorumlulukları, ev işleri ve gönüllü toplum çalışmalarından
oluşuyor.
Ailelere ve topluma büyük değer katmakla birlikte, bu
tür işleri yapan kadın emeğinin değerinin görülmemesi, yani bunun karşılığının
ücret biçiminde ödenmemesi, kadınların yalnızca çalışma hayatları boyunca
değil, aynı zamanda emekli olduklarında da erkeklere nazaran emeklilik
gelirlerinin düşmesiyle sonuçlanıyor. Öyle ki kadınlar, erkeklerden daha uzun
süre çalışmalarına rağmen, emeklilik sisteminden erkeklerden ortalama yüzde 26
daha az gelir elde ediyor.
OECD kadınların gelecekleriyle ilgili endişeyi şöyle
ifade ediyor: “Günümüzün genç kadınları emeklilik haklarının daha fazlasını
kazanacak olsalar bile, erkeklerle süregelen gelir farkı ve evde bakım, ev işi
gibi görevlerin ebeveynler arasında eşitsiz dağılımı yüzünden, emeklilikte
cinsiyet eşitsizliği devam edecek. Çünkü mevcut emeklilik sistemleri bu
sorunları ele almak ve çözmek için tasarlanmadı. (11)
Sonuç olarak
Kadınların istihdamda yeterince yer almamasına, ülke
ekonomisinin yeterince istihdam yaratamaması gibi iktisadi gerekçeler gösterilebilirse
de mesele bu kadar basit değil.
Kadınların resmi istihdamda bu denli düşük yer
almalarının kültürel, sosyal ve siyasal nedenleri var. “Kadının yeri evidir”,
“kadının en önemli işi çocuklarını büyütmektir” veya “en az üç çocuk yapmak
gerekir” biçimindeki dinsel ya da eril- geleneksel bakış ve ataerkil politik
söylemler bu konuda oldukça etkili.
Bu yüzden de kadınların nitelikli, sağlıklı ve
korunaklı ve iyi ücretli işlerde yeterince yer alabilmeleri, son tahlilde,
artık çürüme düzeyine gelmiş olan kapitalizmden ve onun üstünden şekillenen
kadın karşıtı, baskıcı -otoriter rejimden kurtulmakla ve emekten, barıştan ve
doğadan yana, toplumsal cinsiyet eşitlikçi bir sosyal düzen kurmakla mümkün
olabilir.
Dip notlar:
(1) https://www.internationalwomensday.com/Activity/15586/The-history-of-IWD
(8 Mart 2025).
(2) https://data.unicef.org/resources/girl-goals-report
(8 Mart 2025).
(3) https://blogs.worldbank.org/en/opendata/international-womens-day-2024-five-insightful-charts-gender-inequality-around-world
(8 March 2024).
(4) https://www.businessweek.com.tr/haberler/tbmmde-kadin-vekil-orani-yuzde-20nin-altinda
(7 Mart 2025).
(5) https://data.unicef.org/resources/girl-goals-report
(8 Mart 2025).
(6) Agm.
(7) https://news.un.org/en/story
(March 2025).
(8) https://genderdata.worldbank.org/en/indicator/sl-tlf-acti-zs (8
Mart 2025).
(9) İşgücü
İstatistikleri, Ocak 2025, https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Isgucu-Istatistikleri
(28 Şubat 2025).
(10) Agb.
(11) htps://www.statista.com (8 Mart 2024).