Uluslararası örgütlerin raporlarında Dünya ve Türkiye
ekonomisi
Mustafa Durmuş
22 Mart 2025
Küresel finansal krizin (2008-09) ardından 15 yıldan
fazla bir zaman geçmiş olmasına rağmen küresel ekonomik durgunluk bütünüyle aşılamadı.
Kuzey ve Güney ülkeleri arasındaki gelişkinlik ve refah farkı daha da açıldı ve
ülkelerdeki zengin yoksul uçurumu daha da derinleşti. Ekolojik sorunlar daha da
büyüdü.
Dünyada aşırı sağ ve militarizm yükselişe
geçti
Bu süreçte dünyada giderek aşırı sağcı, faşizan yönetimler
işbaşına geldi. Trump-Musk
liderliğindeki ABD emperyalizmi, değişik araçlarla hegemonya savaşlarını
yeniden başlattı. Dünyanın bazı sıcak noktalarında (Ukrayna, Filistin, Suriye
gibi) sıcak çatışmalar ve savaş yaşanıyor. Paralel bir biçimde, başta Avrupa
ülkeleri olmak üzere, kaynaklar giderek artan bir biçimde silahlanma için ayrılıyor.
Davos’ta ele alınan küresel riskler
Bu yılın başlarında “Süper Zenginler Kulübü” olarak da
bilinen Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) gerçekleştirdiği rutin Davos toplantılarının
ardından yayınlanan Küresel Riskler Raporunda kısa vadeli (2 yıl) ve uzun
vadeli (10 yıl) zarfındaki en belirgin 10 küresel riski ele alındı.
En büyük üç risk
WEF’e göre, kısa vadede en ciddi küresel risk “Yanlış
Bilgi ve Dezenformasyon” olurken, bunu “Ekstrem Hava Olayları” ve “Devlet
Temelli Çatışmalar” izliyor. Bu risklerin önemi küresel ticareti, sermaye
hareketlerini, ekonomik büyümeyi yavaşlatma ve uzun vadede enflasyonu yükseltme
potansiyeli taşıması ve aynı zamanda toplumsal refah düzeyini düşürmesi ve küresel
bir yoksullaşmanın, açlığın ve kitlesel protestoların da önünü açmasından
geliyor.
Kısa vadeli risklerin başında gelen “dezenformasyon”
sözcüğü, “doğru olmayan bilgileri kullanarak insanların kafasını karıştırmaya
ve onları manipüle etmeye yönelik kasti girişimleri” tanımlamak için
kullanılıyor. Genellikle örgütlü olduğu, daha zengin kaynaklardan beslendiği ve
yapay zekâ ve diğer otomasyon teknolojileriyle desteklendiği için, demokrasiler
ve temel hak ve özgürlükler için çok büyük bir risk oluşturuyor.
Nitekim bugünlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesine
ait şirketlerin bazı ticari faaliyetleri ve Belediye Başkanı İmamoğlu ile
ilgili başlatılan soruşturmalar ve gözaltılar konusunda yandaş medya ve
trollerce halkı yanıltmayı amaçlayan dezenformasyon faaliyetlerinin örgütlü bir
biçimde artırıldığına tanık oluyoruz.
Dünya Bankası ve OECD ne diyor?
Diğer bazı uluslararası kuruluşların yayınladıkları
raporlarda da buna benzer tespitler yapılıyor. Örneğin, ocak ayında yayınlanan
Dünya Bankası’nın “Küresel Ekonomik Beklentiler Raporu”na göre, “küresel büyüme
2025-26 yıllarında yüzde 2,7’de sabit kalacak. Bu oran, Covid-19 Pandemisi
öncesindeki 10 yıllık ortalama oran olan yüzde 3,1'in altında. (1)
OECD’nin mart ayında yayınlanan ara raporu (2) daha
iyimser. Ancak kuruluşça dünya ekonomisinin bu yıl ortalama yüzde 3,1 ve
gelecek yıl yüzde 3,0 büyümesi öngörülüyor. Yani OECD dünya ekonomisinin hızlı
değil ancak “ılımlı” büyüyebileceğini düşünüyor. Aynı yıllarda Türkiye
ekonomisi ise sırasıyla; yüzde 3,1 ve yüzde 3,9 büyüyecek. Özetle, küresel
ekonomide tüm sosyo-politik sonuçlarını da bünyesinde barındıran, bir uzun
süreli durgunluk hali (stagnasyon) devam ediyor.
Türkiye’de enflasyon G20 ortalamasının
yaklaşık 10 katı!
Geçen yıl G20 ülkelerinde ortalama yüzde 5,3 olan
enflasyon oranının 2025 yılında yüzde 3,8’e ve gelecek yıl yüzde 3,2’ye düşmesi
beklenirken, Türkiye’de enflasyonun bu yıl yüzde 31,4 ve gelecek yıl yüzde 17,3
olması öngörülüyor. Bu yıl Arjantin’de enflasyonun yüzde 28,4 olarak tahmin
edildiği dikkate alındığında, Türkiye’nin enflasyonda Arjantin’i geride
bırakarak ilk sıraya yerleşeceği ve ülkede enflasyonun G20 ortalamasının
neredeyse 10 katı düzeyinde olacağı anlaşılıyor.
Böylece, özellikle de 19 Mart’ta İmamoğlu’na yapılan
operasyonun ardından döviz kurundaki yaklaşık yüzde 4’lük artış hesaba
katıldığında, TCMB’nin bu yıl sonu itibarıyla yüzde 24 olan enflasyon hedefinin
fazlasıyla aşılacağı ve 2026 yılında tek haneli enflasyona erişmenin hayal olacağı
ortaya çıkıyor.
ABD’nin başlattığı ticaret savaşları belirleyici
olacak
OECD raporu, yakın zamanda açıklanan bir dizi ticaret
politikası tedbirinin (gümrük vergileri) devam etmesi halinde küresel ekonomik
görünümün daha da bozulacağına dikkat çekiyor.
Şöyle ki, ABD, Çin'den yapılan ticari mal ithalatına
uygulanan gümrük vergisi oranlarını yüzde 20 puan artırdı. Çin de buna karşılık
hedefe yönelik misilleme önlemleri aldı ve çelik ve alüminyum ithalatına
uygulanan gümrük vergilerini artırdı. ABD ayrıca, Kanada ve Meksika'dan ithal
edilen mallara uygulanan ikili tarife oranlarında yüzde 25 puanlık bir artış
yaptı. Şu anda bu yüksek tarifeler yalnızca ABD-Meksika-Kanada Anlaşması
(USMCA) ile uyumlu olmayan ithalatlar için geçerli olmakla birlikte Nisan ayı
başından itibaren tüm ithalatlar için geçerli olacak. Kanada da buna karşılık
olarak ABD’den ithal edilen belirli ürünlere uygulanan gümrük vergilerini
arttırdı ve Nisan ayından itibaren etkilenecek ürün yelpazesini genişletmeyi
planladığını açıkladı. Meksika herhangi bir spesifik ticaret politikası
değişikliği getirmedi ancak ABD tarafından planlanan daha geniş kapsamlı tarife
artışlarının açıklandığı şekilde devam etmesi halinde misilleme yapma niyetinde
olduğunu belirtti.
Emperyalistler arasındaki rekabet
kızışıyor!
Kısaca emperyalistler arasındaki rekabet gümrük
vergileri ve ticaret üzerinden yoğunlaşacak. Diğer yandan Avrupa’daki
silahlanma yarışı orta vadede birinci ve ikinci dünya savaşları benzeri bir
yeniden bölüşüm savaşı ihtimalinin de var olduğunu ortaya koyuyor (tarihsel
deneyimlerden vergi-ticaret gibi araçlarla çözülemeyen emperyalistler arasındaki
çelişkilerin askeri yöntemlerle yani savaşlarla çözüldüğü biliniyor).
Bu noktada enerji kaynakları kadar, Grönland ve
Ukrayna’da olduğu gibi, ileri teknoloji ürünlerinin imalatlarının gerekli
kıldığı hammadde ve kıymetli metallerin büyük bir çatışma alanı haline geldiği
de unutulmamalı.
Dünya ticaret hacmi daralacak
Açıklanan bu ticaret politikasına ilişkin kararlar, raporda
yer alan projeksiyonlarda varsayıldığı gibi devam ederse, yeni ikili tarife
oranları, bunları uygulayan devletler için gelirleri artırsa da küresel ekonomik
faaliyetler, gelirler ve düzenli vergi gelirleri üzerinde ciddi baskılar oluşturacak.
Bu önlemlerin üç yıl boyunca sürmesi halinde dünya ticaret hacminin yüzde 2,0
oranında düşmesi bekleniyor.
Yeni ikili tarife oranlarının uygulanması ve buna
bağlı olarak politika ve jeopolitik belirsizlikteki artış, özellikle de yatırım
ve ticaret üzerinde, bir engel oluşturacak. Buna ilave olarak, artan ticaret
maliyetlerinin nihai mal fiyatlarına kademeli olarak yansıması, birçok ülkede
enflasyon üzerinde yükseltici bir baskı oluşturması ve sıkı para politikasının
(öngörülenden daha uzun), bir süre daha sürdürülmesine neden olabilecek.
Avrupa pazarı daralıyor, silahlanma
bütçesi büyüyor
Bir başka emperyalist blokun kapsadığı Avrupa
ekonomileri, her ne kadar temel projeksiyonlara dahil edilen tarife
önlemlerinden doğrudan daha az etkilenecek olsa da artan jeopolitik riskler ve
politika belirsizlikleri bu ekonomilerin büyümesini sınırlayacak. Nitekim
raporda, Euro bölgesi büyümesinin 2024'te yüzde 0,7'den 2025'te yüzde 1,0'e ve
2026'da yüzde 1,2'ye yükselmesi, Birleşik Krallık'ta ise 2025'te yüzde 1,4 ve
2026'da yüzde 1,2 olması öngörülüyor.
Emperyalist ülkelerin bir alt-emperyalist uygulayıcısı
konumundaki Türkiye’ye gelince, ihracatının yüzde 40’ının üzerinde bir kısmının
AB ülkelerine yapıldığı (3) göz önüne alındığında, bu gelişmelerin ihracat yönlü
olarak Türkiye ekonomisini olumsuz etkilemesi ve ithalat yönlü olarak da
maliyetleri artırması kaçınılmaz görünüyor. Her türden ithalata ağır bir
biçimde bağımlı olan ülkede ithalat maliyetlerindeki artışların enflasyonu
maliyet yönlü olarak yukarı çekmesi de kaçınılmaz olacak.
Son olarak raporda, borç sürdürülebilirliğini
sağlamak, hükümetlerin gelecekteki şoklara tepki verebilmesi için alan bırakmak
ve yaşlanan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak, iklim değişikliğini yavaşlatmak
ve uyum tedbirleri ve savunma harcamalarını önemli ölçüde artırma planlarından
kaynaklanan büyük mevcut ve yaklaşan harcama baskılarını karşılamaya yardımcı
olacak kaynakları yaratmak için kararlı mali eylemlere (mali disiplin) ihtiyaç duyulacağına
vurgu yapılıyor.
Emekçiler için yeni kemer sıkma önlemleri
yolda
Ayrıca “Yükselen Ekonomiler”in beşerî ve fiziki
sermayeye yönelik büyük yatırım ihtiyaçları ve hala yetersiz sosyal güvenlik
ağları da bulunuyor. Düşük getirili borçların vadesi geldikçe ve bunlar yeni
ihraçlarla değiştirildikçe birçok ülkede borç servisi (ana para ve faiz
ödemesi) maliyetleri artarken, bazı düşük gelirli ülkelerdeki hükümetler artık
borç servisi için eğitim veya sağlıktan daha fazla kaynak ayırıyor. (4)
Ursula von der Leyen tarafından önerilen ve 6 Mart'ta
Avrupa Konseyi tarafından kabul edilen “Yeniden Yapılanma Avrupa Planı” (ReArm
Europe Plan), ABD’nin tüm askeri yardımları askıya almasının ardından, AB üyesi
devletlerin savunma harcamalarında 800 milyar Euro’luk bir artışı öngörüyor. Bu
rakam 2020'de Covid-19 salgınına yanıt olarak Yeni Nesil AB ile harekete
geçirilen 750 milyar avrodan daha fazla. (5)
Özetle OECD raporu, kemer sıkma önlemlerinin artacağına
dikkat çekiyor. Bu da yukarıda sözü edilen ekonomik ve jeopolitik
gerilimlerinin faturasının her zaman olduğu gibi dünya halklarına ve emekçilere
ödettirileceği anlamına geliyor.
Örneğin, Trump yönetiminin Meksika, Çin ve hatta AB'ye
gümrük vergisi uygulama tehdidi, birçok sektörde ama özellikle de hem ticaret
politikaları hem de göçle derinden bağlantılı bir sektör olan tarımda
çalışanlar ve işletmeler için ciddi riskler oluşturuyor. Aynı zamanda, mevcut
yönetimin toplu sınır dışılar ve kısıtlayıcı vize politikaları da dahil olmak
üzere göçmen işgücüne yönelik agresif tutumu, çiftlikleri, gıda üretimini ve
tedarik zincirlerini harap edebilecek ilave aksaklıklar yaratıyor. Bu
politikalar tüm emekçileri, küçük işletme sahiplerini ve tüketicileri tehdit ediyor.
(6)
Yüksek borç stokları
Son olarak, küresel ekonomik büyümeyi yavaşlatacak
olan bir diğer faktör yüksek küresel borç stokları. Çünkü küresel borç stoku
2024 yılında 7 trilyon dolar artışla 315 trilyon dolara ulaştı. Küresel borcun küresel GSYH'ye oranı son 4
yılda ilk kez yükseldi. Yani borç nominal GSYH'den daha hızlı artarak GSYH'nin yüzde
328'ine ulaştı. (7) Kısaca, dünya artık her zamankinden çok daha borçlu (kuşkusuz
bu borçlar bazı süper zenginlerin ve zengin ülkelerin de alacağını/servetini
oluşturuyor). Bu yüksek borçlar sistem için ciddi bir risk oluşturuyor.
Devam edecek…
Dip notlar:
(1) Global
Economic Prospects. World Bank Group, https://www.worldbank.org/
(January 2025).
(2) OECD
Economic Outlook, Interim Report: “Steering through Uncertainty, March 2025.
(3) https://tcmbblog.org/analizler/turkiyenin+abye+ihracatinda+talep+kosullari+ve+pazar+payi+gelismelerinin+etkisi
(13 Kasım 2024).
(4) OECD
Economic Outlook, agr.
(5) https://www.socialeurope.eu/europes-military-build-up-will-social-spending-be-sacrificed
(14 March 2025).
(6) https://antiauthoritarianplaybook.substack.com/p/tariffs-and-immigration-policies
(18 Mart 2025).
(7) IIF,
Global Debt Monitor, March 2025’ten aktaran https://www.voronoiapp.com/economy/315-Trillion-in-Global-Debt-Broken-Down-by-Sector
(9 September 2024).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder