İşçi sınıfı ve Demokrasi Cephesi
Otokrasiden çıkış dersleri (v)
Mustafa Durmuş
8 Ekim 2025
Daha önceki yazılarımızda, ülkedeki gelir dağılımı
eşitsizliği ve derin yoksulluk gibi ekonomik sorunların dışında, en önemli iki siyasal
sorunun; bölgedeki jeopolitik gelişmelerden kaynaklı olarak ülkede her an
yeniden patlayabilecek olan bir savaşın, dolayısıyla da barış masasının bir kez
daha devrilme olasılığının ve aynı zamanda ülkede giderek baskısını artıran aşırı
sağ bir otokrasinin altını çizmiştik.
Daha da kötüsü barış ve demokrasi konuları ülkedeki İktidar
Bloku tarafından birbirine karşı kullanılıyor. Adeta “barış istiyorsanız
demokratikleşmeyi unutun” deniliyor.
İktidar Blokunun tuzakları
Böylece ülkenin ana muhalefet partisi CHP kriminalize
edilerek ülkenin üçüncü büyük partisi konumundaki DEM Parti ile yan yana
gelmesi ve böylece geniş bir bir demokrasi cephesinin oluşması önlenmeye
çalışılıyor.
İktidar Blokunun tuzaklarına düşmemek için barış ve
demokrasi mücadelesinin birbirinden ayrılmaz bir bütün olduğu unutulmamalı ve en
geniş Demokrasi Cephesinin inşasına yönelik daha gayretli ve daha somut adımlar
atılmalıdır.
Bu mücadeleyi yürütürken bir yandan barış
müzakerelerini sürdürmek ve bu yönde iktidarı somut adımlar atmaya zorlamak, diğer
yandan da çoğulcu-katılımcı bir demokrasiye olan ihtiyacımızı topluma anlatmak gerekiyor.
Bunun için de sadece savunmacı pozisyonda değil, aynı zamanda atak yapan
pozisyonda da olmalıyız.
Ayrıca otokrasi ve faşizm gibi açık diktatörlüğü
geriletme mücadelesi, tıpkı dalgalı denizlerde bir gemiyi yüzdürme çabası gibi,
hep tam gaz gitmek yerine sürekli su boşaltmaktan kaçınmak için, sızıntılara
karşı önlem almayı da gerektiriyor.
Bu yüzden demokratik muhalefeti böldürmemek için güvensizlik
oluşturabilecek söylemlerimiz, tutum ve davranışlarımız konusunda daha dikkatli
olmamız ve algı yönetiminin bu denli ustaca yapıldığı bir çağda farklı
biçimlerde algılanabilecek davranışlardan kaçınmamızda yarar var.
Otokrasi nasıl geriletilebilir, açık
diktatörlük nasıl önlenebilir?
Otokrasiye ve açık diktatörlüklere (faşizm) karşı
mücadelede işçi sınıfının önderliği esas olmalıdır ancak bu mücadele sadece
işçileri ve onun sınıfsal müttefiklerini değil, tüm ezilen ve sömürülen halk
kesimlerini de birleştiren bir mücadele olmalıdır. Bu kesimler, insan hakları
savunucuları, entelektüeller, kadınlar, çevreciler, ezilen kimlikler, gruplar
ve inançlardır.
Yani sadece işçi sınıfını değil, orta ve küçük
burjuvaziyi, küçük ve yoksul köylüleri, entelektüelleri, yaşam biçimleri
sorgulanan tüm kimlikleri, kısaca ekonomik ve sosyal konumları gereği tekelci
kapitalizm ve siyasal İslamcı otokrasi ile çelişkilere sahip tüm sosyal
katmanları örgütlemeliyiz.
İşçi sınıfı hamlamış bir atlet gibi
Bu noktada işçi sınıfının durumu elbette
sorgulanmalıdır. İşçi sınıfı, muhtemelen var olduğundan bu yana tüm zamanların
en kötüsünü yaşıyor. Örgütlülük düzeyi çok düşük. Büyük ölçüde aşırı sağcı
partiler ve ideolojilerin etkisi altında kalmış bir sınıftan söz ediyoruz.
Diğer yandan işçi sınıfı en azından nicelik olarak varlığını
koruyor, öyle ki gelişmiş ekonomilerdeki büyük çoğunluk da dahil olmak üzere
dünya nüfusunun çoğunluğunu oluşturuyor (4-5 milyar civarında). Dünyadaki işçi
eylemlerine bakarak sınıfın tamamıyla da sessiz kaldığı ileri sürülemez. Belki işçi
sınıfını “hamlamış bir atlete” benzetmek daha doğru olacaktır.
Otokrasiye ve faşizme karşı mücadelede işçi sınıfının
önderliği olmalı ve işçi sınıfı kapitalizmin sosyal krizine karşı diğer sınıf
ve katmanları yanına alacak bir alternatif program hazırlamalıdır. Bu programı
grevler, genel grev, iş bırakma eylemleri, sivil itaatsizlik eylemleri ve daha
fazlasını içeren büyük ama şiddet içermeyen eylemlerle ve mümkün olduğunca çok
sayıda insanı katarak uygulamak gerekir.
Sınıfın birliği
Bu nedenle de partili, sendikalı farklılığına bakılmaksızın
tüm işçileri otokrasiye karşı örgütlemek gerekiyor. Tüm görüşlerden işçilerin
bu mücadeleye katılmaları sağlanmalıdır. İşçi partileri, sendikalar ve diğer
kitle örgütleri ortak savunma birlikleri örgütleyerek Demokrasi Cephesinin (ya
da Birleşik Cephenin) omurgasını oluşturmalıdırlar. Ayrıca bu mücadelede uluslararası
işçi sınıfı örgütlerinin desteği de mutlaka sağlanmalıdır.
Kısaca artık sınıf 1960'larda ve 1970'lerin başında
olduğu gibi örgütlü olmasa da ve o zamanlar var olan şey aynı şekilde geri
gelmeyecek olsa da işçi sınıfının yeniden örgütlenmesi hala hayati önem taşıyor.
Bugünün işçi sınıfının ne olduğu, kapitalizmin nasıl işlediği, örgütlenmenin
nasıl inşa edilebileceği konusunda sarsıcı bir tartışmaya ihtiyaç var. Eğer gidişatı
tersine çevirmek istiyorsak bu tartışmayı başlatmak çok önemli.
Son olarak faşizmin, emperyalizmin kapitalist sistemin
bir ürünü olduğu da unutulmamalıdır. Özellikle de günümüz yeni faşizminin
neo-liberalizmle olan sıkı bağları göz ardı edilmeden otokrasi ve faşizm ile
mücadele ederken, neo-liberalizmle de mücadele edilmelidir.
Faşizm örneklerinden çıkartılacak dersler
Gerek klasik faşizm (gerekse de yüzyılımıza ait yeni
faşizm) örneklerinden çıkartılacak çok önemli dersler var:
Öncelikle, otokrasi ve faşizm hiçbir zaman
yıkamayacağımız granit bir mermer gibi bir şey değildir, doğası gereği
çatışmalıdır. Yani farklı içsel çelişkileri onun parçalanmasına, çözülmesine
yardımcı olur. Bu bağlamda zayıflıklarını anlamak, ittifakları dağıtmak ve
sendikaların desteğiyle siyasi gücü harekete geçirerek seçimleri kazanmak
gerekir. Ayrıca otokrasiyi meşruiyetinden mahrum bırakmak ve İktidar Blokunun
neden olduğu toplumsal zararı insanlara göstermek gerekiyor.
Ancak buradan, “faşizm kendiliğinden yok olana kadar kenara
çekilip beklemenin ya da hiçbir şey yapmamanın en iyi yol olacağı” gibi bir
sonuç çıkartılmamalıdır. Aksine bu yapılacak en kötü şeydir zira bu tür
rejimler kendiliğinde yok olmazlar, ancak mücadele edilerek yok edilebilirler.
Keza otokrasinin ve faşizmin ideolojik ve politik olarak
çürümesi askeri yönden de zayıflayacağı anlamına gelmez. Bu uzun zaman alan bir
mücadeleyi gerektirir. Yani bu rejimler milis terörünün yanı sıra devlet
terörünü ve şiddeti kullandığından buna karşı hazırlıklı olunmalıdır.
Demokrasi Cephesi
Faşizme karşı mücadelede en geniş Demokrasi Cephesi kabaca
iki temel hat üzerinde yürür: Faşizmi ideolojik ve politik olarak yenmek ve
faşizmi askeri olarak yenmek.
Bu bağlamda faşizm ve anti-faşizm konusunda, sadece
siyasal partiler tarafından değil, işçi sendikaları tarafından da kitlelere
yönelik eğitsel malzeme hazırlanmalıdır (gazete, dergi, poster, sosyal medya, dijital
içerikler, görseller, kısa videolar gibi). Özellikle de giderek yoksullaşan
işçilere ve işçileşen orta sınıflara yönelik olmak üzere tekelci finans kapitalizminin
savunucusu olan faşizmi eğitsel malzemelerle teşhir etmek gerekir.
Bu yönde Avrupa’da bazı örgütlenmeler söz konusudur.
Alman sendika hareketi Deutscher Gewerkschaftsbund (DGB) tarafından
hazırlatılan 2022 tarihli bir rapor, Avrupa işçi federasyonları ve
konfederasyonları tarafından aşırı sağın tehdidine ilişkin farkındalığı
artırmak için yüksek düzeyde eğitim çalışmaları yürütüldüğünü ortaya koyuyor.
(1)
Faşizmin sosyolojik tabanı
Faşizmin sosyal taban olarak, açların, yoksulların
geçim sıkıntısı içinde yaşamlarını sürdürenlerin, hayal kırıklığı içinde
olanların ve geleceği olmadığına inanan gençlerin yöneldikleri bir hareket
olduğunu unutmamak gerekir. Bu kesimleri faşizmin etkisinden kurtarıp anti
faşist Birleşik Cepheye (Demokrasi Cephesi) katabilmeliyiz. Bu kesimleri en
azından nötr tutabilmeliyiz.
Bu kesimlere kaypaklıkları bilinen entelektüeller de
dâhildir: insanların sadece karnını doyurmak yetmez, onların yaralı ruhlarına
da merhem olabilmeliyiz. Çünkü böyle dönemlerde bu kesimler kaçıp bir yerlere
sığınmak ihtiyacı duyarlar. Faşist harekete katılanların sadece lümpenler
değil, son derece kapasiteli ve eğitimli olanlar da olduğunu bilmeliyiz.
Faşizme
karşı öz savunma haktır
Faşizm
ile geçen yüzyılda İtalya’daki reformistlerin yaptıkları gibi mücadele
edemeyiz. Reformistler “onlar bizi rahat bıraksınlar biz de onlarla
uğraşmayalım” davranışı içindeydiler. Tam tersine şiddete karşı öz savunma
oluşturmak gerekiyor. Ama bu öz savunmanın başarısızlığa mahkûm olacağı kesin
olan bireysel terör biçiminde olmaması gerekiyor. Bu örgütlü sınıf
mücadelesinin ortaya koyacağı devrimci bir öz savunma olmalıdır. Bu faşizme karşı fiziksel mücadele
yürütmek anlamına gelir.
Kısaca
işçi sınıfının öz savunma güçlerini inşa etmesi giderek önem kazanıyor. Tehlikede
olan işçi sınıfının güvenliği, varlığı, hakları, istihdamı, örgütlerinin
geleceğidir. Bu yüzden Demokrasi Cephesinin en önemli unsuru olarak işçi
sınıfının öz savunma birlikleri şimdiden oluşturulmalıdır. Diğer yandan bu
güçler ancak en geniş Demokrasi Cephesi içinde olurlarsa başarıya
ulaşabilirler.
Dip notlar:
(1(1) https://mronline.org/labor-movement-in-fight-for-its-life-against-neofascist-threat
(15 September 2025).