YENİ YILDA BİLİM DÜNYASININ İLK KAYBI: TONY ATKINSON
Mustafa Durmuş
Ocak 2017
Kapitalizmin son 50 yılına ait gelir ve servet
eşitsizliklerinin nedenlerini araştıran ve bu sorunun çözümüne ilişkin
politikalar üreten ünlü Britanyalı ekonomist (Sir) Tony Atkinson vefat etti.
1944 yılında Britanya’da doğan, London School of
Economics mezunu ve ünlü iktisatçı James Meade’nin öğrencisi olan Atkinson, son yıllarda bu alanda isim yapmış
olan Stiglitz, Saez ve Piketty’den çok önce kapitalizmin yol açtığı gelir ve
servet eşitsizlikleri konusunda öncü çalışmaları başlatmıştı.
Bu alanda yazdığı sayısız bilimsel makalenin yanı
sıra, 2015 yılında yayımlanan ve “Eşitsizlik: Ne Yapılmalı?” (Inequality: What
can be done?) başlıklı kitabı oldukça ses getirmişti.
Bu kitabında yazar her ne kadar 2. Dünya Savaşı
sonrasından itibaren en üstteki % 1 ile en alttaki % 99’un gelir ve servetten
aldıkları payların giderek arasının nasıl açıldığını gösterse de, asıl olarak bu eşitsizliklerin 1970’lerin
sonlarından itibaren uygulanmaya başlanan neo liberal politikalar, böylece de
sosyal devlet uygulamalarına son verilmesi olduğunun altını çiziyor. Bu
bağlamda özellikle de halka dönük sosyal harcamalarda yapılan büyük çaplı
kesintilerin bu eşitsizlikleri derinleştirdiğini, bu nedenle de tersinin
yapılmasının, yani sosyal devlet uygulamalarına geri dönüşün çözüm
olabileceğini ileri sürüyor.
Her ne kadar kendisi neo klasik refah iktisadının
temel çıkarımlarını kabul ediyor görünse de, kitabında “sermayeyi kimin ya da
kimlerin kontrol ettiğinin eşitsizlik açısından çok büyük öneminin olduğunu”
söylüyor.
Ayrıca içinde yaşadığımız yüzyılın tam rekabetçi bir
kapitalizm değil, eksik rekabetçi (ya da oligopolist) bir kapitalizm olduğunu
belirterek, refah iktisadının eşitlik- etkinlik biçimindeki temel çatışmalı
olarak ileri sürülen önermesinin yumuşatılabileceğini, bir başka anlatımla
günümüz kapitalizminde etkin bir iktisadi büyümeyi sakatlamadan bölüşümün daha
adil bir hale getirilebileceğini savunuyor.
Bu çerçevede de kitabında somut bazı önlemler
öneriyor: “Yaşanabilir düzeyde bir ücret”, “kamu tarafından garantilenmiş haftada
maksimum 35 saat istihdam hakkı”, “işçilerin yönetime katılabilecekleri işçi
meclislerinin oluşturulması”, “emeklilere yeterince ücret ödenebilmesi için servetin
ve mirasın vergilendirilmesi” ve “zenginlerin en üst gelir vergisi oranlarının
% 65’e kadar yükseltilmesi”.
Bu öneriler bugünün dünyasında toplumun çok büyük
bir kesiminin rahatlıkla benimseyebileceği öneriler. Bu bağlamda sol,
sosyalist, sosyal-demokrat siyasal partilerin ya da emek örgütlerinin
taleplerinin esasını oluşturabilirler.
Ancak Atkinson bu kitabında kendi sorduğu bizce de
çok önemli olan bir soruyu yanıtlamıyor: “Sermayeyi kim kontrol edecek?”
Yani toplumda emek-sermaye biçimindeki sınıfsal
ayrışması sürdürdükçe, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet varlığını sürdürdükçe
ve bu araçlar bir avuç sermayedarın elinde (ya da bir kısmı dolaylı yoldan
kapitalist devletin uhdesinde olmayı ) sürdürdükçe, kaynak tahsisi piyasalarca
yapıldığı sürece, emekten yana yeniden bölüştürücü bütçe politikaları, vergi
politikaları ve sosyal politikalarla eşitsizliklerin yeniden üretilmesi
önlenebilecek mi?
Kapitalist üretim tarzı altında eşitsizlikler bir
kerelik değil, üretim ve bölüşüm ilişkileri sürdükçe, sürekli olarak ve her
seferinde daha büyük çapta yeniden üretiliyor. 1950- 1990 arasında görülen sosyal
demokrasi ya da sosyal refah devletleri uygulaması ise kapitalizmin genel bir
durumunu değil, tarihteki tek istisnasını yansıtıyor.
Bu gerçek kuşkusuz Atkinson’un çalışmalarının
eşitsizlikleri azaltma konusunda verilen mücadeleye yaptığı katkıları
hafifletmiyor, aksine daha da önemli kılıyor.
Huzur içinde uyusun…
(Atkinson değerlendirmesi için bkz:
https://thenextrecession.wordpress.com/2015/05/26/clinton-atkinson-stiglitz-and-reducing-inequality)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder