25 Ekim 2017 Çarşamba

ALTINA HÜCUM

“ALTINA HÜCUM”
(Bir Film Adı Değil)
Mustafa Durmuş
Türkiye’ye bu yılbaşından beri sıcak para biçiminde gelen yabanca sermaye girişlerinde rekor bir artış yaşanıyor (sanıldığının aksine).  Öyle ki Merkez Bankası verilerine göre, ilk 9 ayda bu girişler 10,5 milyar dolara erişti ve 2012 yılından beri en yükseğe çıktı (1).
Yabancı sermaye uzun vadeli reel sektör yatırımları biçiminde değil, Borsa ve Hazine Bonosu ve banka mevduatları gibi finansal piyasalara geliyor. Örneğin gelen paranın üçte biri borsaya, kalanı diğer finansal piyasalara gitti. Bu gelişme, bu yılın başı ile kıyaslandığında doların kurundaki durgunluğun nedenini de açıklıyor. Ancak kurun dalgalanmasının asıl olarak da yönü yukarı doğru olmak üzere artacağı anlaşılıyor. Zira bugün dolar lira karşısında son 3 ayın zirvesine çıkarak 3.70 lira oldu.
Diğer yandan bu denli bir girişin (ani çıkışlarda yaratacağı tahrip edici etki bir yana) ülkedeki dolarizasyonu artırdığı da bir gerçek. Nitekim bankalardaki döviz tevdiat hesaplarında 16,8 milyar dolarlık bir artış var. Bunun 8,7 milyar dolarlık kısmı bireylerin döviz hesaplarındaki artıştan, 8,1 milyar dolarlık kısmı ise şirketlerin döviz hesaplarındaki  artıştan kaynaklanıyor. Bu artış GSYH’nin yüzde 2’si kadar (2).
Dolarizasyonun bir nedeni şirketlerin  döviz borç servisini yapmaları için piyasadan dolar toplayarak önlem alması.  Ancak bu artışın tamamını böyle açıklayabilmek zor.
Asıl neden ekonomideki, özellikle de enflasyon artışından kaynaklanan, belirsizliklerin ve kırılganlıkların artması. Yeni OVP’de gelecek yıl için enflasyon oranı yüzde 7 olarak öngörülmüş olsa da, piyasaların beklentisi yüzde 10 civarında. Ekonomide kuraldır, geleceğe ilişkin belirsizlikler artarsa yatırımcılar daha sağlam yatırım araçlarına yönelirler. Türkiye’de bu araçlar döviz (dolar) ve altındır.

Altın ithalatı arttı
Bu savımızı destekleyen bir diğer gelişme altın ithalatındaki rekor artış. Bu yıl altın ithalatı 200 ton artmış. Bunu da halkımızın kötü günler için bir yerlerde “çeyrek altın tutma” kültüründen ziyade, yüksek enflasyondan dolayı sağlam yatırım aracına yönelmek ihtiyacı ile açıklamak daha doğru olur.
Altın Tahvili ve Altına Dayalı Kira Sertifikası
Belki altındaki bu gelişmeyi gördüğünden, belki de artan borçlanma ihtiyacı gibi bir ihtiyaçtan dolayı Hazine,  “Altın Tahvili ve Altına Dayalı Kira Sertifikası” uygulamasını gündeme getirdi. Ziraat Bankası bu yönde halktan talep toplamaya başladı.
Yani elinde altını olanlar Hazine’nin çıkartacağı tahvil ve kira sertifikalarını ellerindeki altın ile satın alabilecekler. Altın ile borçlanma anlamına gelen bu uygulama ile bu tahvil ve kira sertifikalarının sahiplerine her 6 ayda bir altın fiyatına endeksli olarak yüzde 1,2 kâr payı (dikkat ediniz faiz değil) ödenecek. Bu kâğıtları elinde 3 aydan fazla tutanlar her hangi bir vergi ödemezken, 3 aydan önce geri satanlar yüzde 1,5 oranında stopaj biçiminde gelir vergisi ödeyecekler (3).
Bu uygulamanın kira sertifikası kısmına İslamcı yazar H. Karaman’dan da destek geldi. Karaman bunun “İslam açısından caiz olduğunu” yazdı (4).
Altına bu yönelim tahvil ve sertifika uygulaması ile durdurulabilir mi? Ya da bu uygulama ile “ekonomi açısından ölü yatırım” gibi düşünülen altın iddiharı (yığması) karşılığında devletin borçlanması ve bu tasarrufları ekonomiye kazandırabilmesi mümkün mümkün olabilecek mi, göreceğiz.
Ancak yakın geçmişte “doları bozdur” kampanyalarından beklenen sonucun elde edilmediğini, hatta dolara en çok yönelen kentlerin başta Kayseri ve Konya gibi muhafazakâr kentler olduğunu biliyoruz. Altında da benzer bir sonuç ortaya çıkarsa şaşırmayalım.
Zira dolar ve altın gibi finansal araçlara yönelim, kapitalist değer yargılarının tepeden tırnağa hâkim kılındığı, bu ideolojinin dini söylemlerle de meşrulaştırıldığı neo -liberal neo- muhafazakâr dönemde, bunlarla milliyetçilik, dindarlık ya da iyi ahlaklılık gibi değer yargılarıyla mücadele etmek çok zor.
Çözüm var
Sorunun çözümünü sorunun nedenlerine bakarak bulabilmek mümkün.  Her iki olayda da (dolarizasyon ve altına yönelim), temel neden,  şirketlerin yüksek düzeydeki dış borç geri ödemesi (servisi) ve başta enflasyon olmak üzere ekonomik belirsizliklerdeki artış.
Bu belirsizlikler ortadan kaldırılmalıdır.  Bunun için de bunlara neden olan ya da iyice artıran iç politik ve bölgesel savaş gibi jeopolitik dinamikleri ve nasıl sonlanacağı belli olmayan KÖO ile yapılan onlarca milyar dolarlık alt yapı ve şehir hastanesi projesini ve bunların neden olduğu Hazine Garantilerini sorgulamak gerekiyor. Yani sırasıyla siyasetin demokratikleştirilerek normalleştirilmesi, bazı bakanların da talep ettiği gibi, OHAL’in sonlandırılması, toplumsal barışın yeniden tesis edilmesi ve sosyal refahı halktan yana yeniden bölüştüren vergi ve harcama politikalarına dönülmesi gerekiyor. Doların da altının da beli böyle kırılabilir.
……..
(1)  CEEMEA, Turkey Economics, “Dollarisation and gold imports on the rise”, 12 October 2017.
(2)  Agr.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder