13 Ekim 2017 Cuma

ELE VERİR TALKINI



ELE VERİR TALKINI…

Mustafa Durmuş

12. 10. 2017

Bu yılki 1 milyon dolarlık Nobel iktisat ödülünü alan Şikago Üniversitesi iktisat profesörü Richard H. Thaler “Davranışsal İktisat” adı verilen bir iktisat ekolünün önde gelen isimlerinden. Thaler “psikolojinin karar almayı nasıl etkilediği” üzerine yapılmış çalışmalarından dolayı bu ödüle layık görüldü.

Thaler’e göre, insan davranışları geleneksel iktisadi düşünce biçimine aykırı bir biçimde, irrasyonel (akıl, mantık dışı) davranışlar içeriyor. Böylece tüketiciler ve yatırımcılar karar verirken irrasyonel davrandıklarında piyasalarda ve ekonomide hassasiyetler ya da dalgalanmalar ortaya çıkıyor.

Bu tezleriyle hem Davranışsal Okul, hem de Thaler, iktisat biliminde çok benimsenen Neo klasik “Rasyonal Beklentiler” kuramının standart “tam rasyonel ve öz çıkarcı homoekonomikus” birey kavramını reddediyor ve  ekonomi ile psikolojinin birlikteliğini vurgulayıp, “sınırlı rasyonalite”,” kısıtlı irade” gibi kavramları alternatif olarak ön plana çıkartıyorlar. Keza Thaler geleneksel ekonomik modellerin gerçek hayatı açıklayamadığını ileri sürüyor.

Kuşkusuz Thaler’in siyasetçilere ve diğer politika yapıcılarına bu bağlamda önemli bir mesajı söz konusu: “Eğer insanlar irrasyonel algılar ve önyargılar nedeniyle optimaliteden uzak kararlar alıyorlarsa, bu yönde seçimler yapıyorlarsa, onları optimal davranmaya yöneltmek için dürtmek gerekir. Bu da devletin görevidir.

İronik bir durum!

Diğer taraftan, tüketici ve yatırımcıların irrasyonel davranışlarını  ön plana çıkartan ve bu çalışmalarıyla 1 milyon dolarlık ödül kazanan Thaler, Bloomberg’in haberine göre (1), bu parayı kendisinin de ortağı bulunduğu bir yatırım danışmanlığı şirketinde (Fuller & Thaler Asset Management) değerlendireceğini açıkladı.

Bu şirket bir fon yönetim şirketi ve danışmanlık yaptığı şirketlerden biri 6 milyar dolarlık bir yatırım fonu ( Undiscovered Managers Value Fund).  Bu fon içerden alımlar ve şirket hissesi geri alımları (buyback) yapan,  böylece hisseleri fiktif bir biçimde yükselterek  havadan para kazanan, kazandıran  bir fon. Bu fon son 5 yıldır, yılda ortalama yüzde 16 gelir artışı sağlarken, bu alandaki rakiplerinin yüzde 97’sini geride bıraktı.

Yani Thaler, ödüle layık görülen çalışmalarında ileri sürdüğü irrasyonel bir davranış göstermiyor, tam tersine rasyonel davranarak paradan para kazanmaya devam ediyor. 1 milyon dolarlık Nobel ödülü de buna aracılık ediyor. Bu da Nobel ödülünün bir kez daha sorgulanmasını gerekli kılıyor.

Ana akımdan övgü

Tahmin edilebileceği gibi Thaler’in bu ödülü ana akımca ayakta alkışlandı. Örneğin Avrupa Yatırım Bankası’ndan Gariev ve Milushev (2)  Thaler’in çalışmalarının, Davranışsal İktisadın akademik saygınlığının bir işareti olarak görülmesi gerektiğini yazdılar.

Ancak, iktisat dalındaki Nobel ödülünün gerçek bir bilimsel ödül olup olmadığı tartışmalıdır Zira bu ödül. Nobel adına İsveç Merkez Bankası tarafından ve ağırlıklı olarak piyasacı iktisatçılara verilen bir ödüldür.

Diğer taraftan bu ödül iktisatçıların kendilerini daha itibarlı, daha iyi hissetmelerine yardımcı oluyor. D. Orrell’in vurguladığı gibi (3), “disiplinlerinde Nobel ödülü verilmesi iktisatçılar için gurur kaynağıdır.  Bu da fiziğin evrene uygulandığı gibi ekonominin de topluma uygulanabilir olduğunu kanıtlamada bir delil olarak kullanılır. Onlara göre yer çekimi kanununun gücü ve geçerliliği ile arz ve talep kanunun gücü ve geçerliliği aynı şeydir:  “iktisat kanunları mühendislik gibidir, her yerde geçerlidir.”
Evrimci Biyoloji Okulu (yeter ki Tarihsel Maddeci olmasın!)

Davranışsal Okul’un ve Thaler’in de tezlerine karşı çıkan bir Okul var:  “Evrimci Biyoloji Okulu”.

Bu okula göre insanlar kültürel ve biyolojik yaratıklardır. Kültür önemlidir ama insanların bir dizi evrensel içgüdüsü ve tercihi, seçimi doğal seleksiyonca biçimlendirilmiştir. Dolayısıyla insan davranışı evrime uğramış tercihlerin, sosyal normların ve teknolojilerin bir kombinasyonudur ve bunların her biri diğerini etkiler ve biçimlendirir.  Biyolojiyi ihmal ederseniz tüketicilerin davranışlarını anlamakta zorlanırsınız. Zira tüketicilerin tercihleri bizim doğuştan gelen ihtiyaçlarımızın ve seçimlerimizin bir manifestosudur.

Bir zamanlar ünlü iktisatçı Keynes de yatırımcıların yatırım kararı almalarındaki en önemli faktörün, kâr oranları gibi somut işaretlerden ziyade coşku (animal spirit) gibi ruhsal şeyler olduğunu ileri sürerek bu metafizik cephede yerini almıştı.
Thaler ana akımın bu metafizikçi geleneğini sürdürüyor ve kapitalist üretim tarzının sistemik sorunları olduğu gerçeğini reddediyor. Kapitalizmin krizlerini insan faktörüne, psikolojiye, irrasyonel davranışlara vb. bağlıyor.

Ona göre, örneğin ekonomideki inişler ve hatta çöküşler ekonominin kendine içkin bir takım gelişmelerden değil, irrasyoneliteden kaynaklanıyor. Diğer taraftan da piyasaların hala kaynakları tahsis etmede rakipsiz bir üstünlüğe sahip olduğunu ileri sürerek kapitalizme toz kondurmuyor (milyonlarca dolarlık fondan elde ettiği gelirler ortada iken aksini yapması mümkün mü?).

Yani Thaler açısından sorun kapitalist üretim tarzının uzlaşmaz çelişkileri ya da çatışmaları değil (örneğin üretici güçlerin gelişimi ile üretim ilişkileri arasındaki uyumsuzluk, artı değer biçimindeki sömürü, azalan kâr oranları eğilimi gibi ekonomi politiğin nesnel kanunlarıyla açıklanan çelişkiler), tüketici ve yatırımcıların irrasyonel davranışlarıdır. İnsanların neden böyle davrandıkları ise Thaler’ce açıklanmıyor.
Buna meydan okuyan “Evrimci Biyoloji” Yaklaşımı da kapitalist üretim tarzını sorgulamaktan ziyade, beynimizin geçirdiği evrimin neden olduğu uyumsuz davranışlarla kapitalizmin sorunlarını açıklamaya çalışıyor. Böylece sorunu bir tür evrim, genetik sorununa indirgiyor (Bu yaklaşıma verilebilecek en iyi yanıtı 1949 yılında ünlü Fizik bilimci A. Einstein “Neden Sosyalizm?” başlıklı yazısıyla, bu okulun ortaya çıkışından yıllar önce vermişti).

20. yüzyılın başında benzer bir metafizik açıklamayı, “Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” adlı kitabında aslında Marks’ın ruhu ile kavga eden Max Weber de sergilemiş ve örneğin 16. yüzyılda Hristiyanlıkta yaşanan bir kırılma ile ortaya çıkan  Lutherci ve Kalvinist Protestan Ahlakının kapitalizmi ortaya çıkardığını ileri sürmüştü. Yani Weber’e göre,  Batı akılcılığının temelini Marks’ın ileri sürdüğü gibi ekonomik koşullar oluşturmamıştır. Ona göre, kapitalizmin ruhu Protestan Reformizminin belirli etkilerinin bir sonucudur, Kapitalizm dinde yapılan reformizmin yarattığı bir ekonomik sistemdir.  Bu mantık çerçevesinde kapitalist irrasyonalitenin köklerini ekonomik alt yapıda değil, din gibi üst yapı kurumlarında ve onların yaşadığı değişikliklerde aramak gereklidir.

Oysa kapitalizmin irrasyonel karakteri hem sistemin kendi uzlaşmaz çelişkileri hem de bunun neden olduğu “yabancılaşmanın” bir sonucudur. Yani kapitalizmin ruhunda kalıtsal bir irrasyonalite olduğu gerçektir. Ancak bunun nedeni, din, kültür ya da ideoloji gibi üst yapıdan ziyade alt yapıdır, ekonomidir. Yabancılaşmaya uğramış sosyal süreçtir.  Yani insanın kendi yarattığı bir şeyin (sermaye, para, servet) esiri olmasıdır.
……
(2)  Sergei Guriev and Nikola Milushev, The Nobel Prize in Economics: a Powerful Nudge, European Bank, 12 Oct 2017.

(3)  D. Orrell, Economiths: Ten Ways that Economics Get It Wrong, 2010.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder