ELE
VERİR TALKINI…
Mustafa
Durmuş
12. 10. 2017
Bu yılki 1 milyon dolarlık Nobel iktisat ödülünü
alan Şikago Üniversitesi iktisat profesörü Richard H. Thaler “Davranışsal
İktisat” adı verilen bir iktisat ekolünün önde gelen isimlerinden. Thaler “psikolojinin
karar almayı nasıl etkilediği” üzerine yapılmış çalışmalarından dolayı bu ödüle
layık görüldü.
Thaler’e göre, insan davranışları geleneksel iktisadi
düşünce biçimine aykırı bir biçimde, irrasyonel (akıl, mantık dışı) davranışlar
içeriyor. Böylece tüketiciler ve yatırımcılar karar verirken irrasyonel davrandıklarında
piyasalarda ve ekonomide hassasiyetler ya da dalgalanmalar ortaya çıkıyor.
Bu tezleriyle hem Davranışsal Okul, hem de Thaler,
iktisat biliminde çok benimsenen Neo klasik “Rasyonal Beklentiler” kuramının standart
“tam rasyonel ve öz çıkarcı homoekonomikus” birey kavramını reddediyor ve ekonomi ile psikolojinin birlikteliğini
vurgulayıp, “sınırlı rasyonalite”,” kısıtlı irade” gibi kavramları alternatif
olarak ön plana çıkartıyorlar. Keza Thaler geleneksel ekonomik modellerin
gerçek hayatı açıklayamadığını ileri sürüyor.
Kuşkusuz Thaler’in siyasetçilere ve diğer politika
yapıcılarına bu bağlamda önemli bir mesajı söz konusu: “Eğer insanlar irrasyonel
algılar ve önyargılar nedeniyle optimaliteden uzak kararlar alıyorlarsa, bu
yönde seçimler yapıyorlarsa, onları optimal davranmaya yöneltmek için dürtmek
gerekir. Bu da devletin görevidir.
İronik
bir durum!
Diğer taraftan, tüketici ve yatırımcıların irrasyonel
davranışlarını ön plana çıkartan ve bu çalışmalarıyla
1 milyon dolarlık ödül kazanan Thaler, Bloomberg’in haberine göre (1), bu
parayı kendisinin de ortağı bulunduğu bir yatırım danışmanlığı şirketinde
(Fuller & Thaler Asset Management) değerlendireceğini açıkladı.
Bu şirket bir fon yönetim şirketi ve danışmanlık
yaptığı şirketlerden biri 6 milyar dolarlık bir yatırım fonu ( Undiscovered
Managers Value Fund). Bu fon içerden
alımlar ve şirket hissesi geri alımları (buyback) yapan, böylece hisseleri fiktif bir biçimde
yükselterek havadan para kazanan,
kazandıran bir fon. Bu fon son 5 yıldır,
yılda ortalama yüzde 16 gelir artışı sağlarken, bu alandaki rakiplerinin yüzde
97’sini geride bıraktı.
Yani Thaler, ödüle layık görülen çalışmalarında
ileri sürdüğü irrasyonel bir davranış göstermiyor, tam tersine rasyonel davranarak
paradan para kazanmaya devam ediyor. 1 milyon dolarlık Nobel ödülü de buna
aracılık ediyor. Bu da Nobel ödülünün bir kez daha sorgulanmasını gerekli
kılıyor.
Ana
akımdan övgü
Tahmin edilebileceği gibi Thaler’in bu ödülü ana
akımca ayakta alkışlandı. Örneğin Avrupa Yatırım Bankası’ndan Gariev ve
Milushev (2) Thaler’in çalışmalarının,
Davranışsal İktisadın akademik saygınlığının bir işareti olarak görülmesi gerektiğini
yazdılar.
Ancak, iktisat dalındaki Nobel ödülünün gerçek bir bilimsel
ödül olup olmadığı tartışmalıdır Zira bu ödül. Nobel adına İsveç Merkez Bankası
tarafından ve ağırlıklı olarak piyasacı iktisatçılara verilen bir ödüldür.
Diğer taraftan bu ödül iktisatçıların kendilerini
daha itibarlı, daha iyi hissetmelerine yardımcı oluyor. D. Orrell’in
vurguladığı gibi (3), “disiplinlerinde Nobel ödülü verilmesi iktisatçılar için
gurur kaynağıdır. Bu da fiziğin evrene
uygulandığı gibi ekonominin de topluma uygulanabilir olduğunu kanıtlamada bir
delil olarak kullanılır. Onlara göre yer çekimi kanununun gücü ve geçerliliği
ile arz ve talep kanunun gücü ve geçerliliği aynı şeydir: “iktisat kanunları mühendislik gibidir, her
yerde geçerlidir.”
Evrimci
Biyoloji Okulu (yeter ki Tarihsel Maddeci olmasın!)
Davranışsal Okul’un ve Thaler’in de tezlerine karşı
çıkan bir Okul var: “Evrimci Biyoloji
Okulu”.
Bu okula göre insanlar kültürel ve biyolojik
yaratıklardır. Kültür önemlidir ama insanların bir dizi evrensel içgüdüsü ve
tercihi, seçimi doğal seleksiyonca biçimlendirilmiştir. Dolayısıyla insan
davranışı evrime uğramış tercihlerin, sosyal normların ve teknolojilerin bir
kombinasyonudur ve bunların her biri diğerini etkiler ve biçimlendirir. Biyolojiyi ihmal ederseniz tüketicilerin
davranışlarını anlamakta zorlanırsınız. Zira tüketicilerin tercihleri bizim
doğuştan gelen ihtiyaçlarımızın ve seçimlerimizin bir manifestosudur.
Bir zamanlar ünlü iktisatçı Keynes de yatırımcıların
yatırım kararı almalarındaki en önemli faktörün, kâr oranları gibi somut işaretlerden
ziyade coşku (animal spirit) gibi ruhsal şeyler olduğunu ileri sürerek bu
metafizik cephede yerini almıştı.
Thaler ana akımın bu metafizikçi geleneğini
sürdürüyor ve kapitalist üretim tarzının sistemik sorunları olduğu gerçeğini
reddediyor. Kapitalizmin krizlerini insan faktörüne, psikolojiye, irrasyonel
davranışlara vb. bağlıyor.
Ona göre, örneğin ekonomideki inişler ve hatta
çöküşler ekonominin kendine içkin bir takım gelişmelerden değil, irrasyoneliteden
kaynaklanıyor. Diğer taraftan da piyasaların hala kaynakları tahsis etmede
rakipsiz bir üstünlüğe sahip olduğunu ileri sürerek kapitalizme toz kondurmuyor
(milyonlarca dolarlık fondan elde ettiği gelirler ortada iken aksini yapması
mümkün mü?).
Yani Thaler açısından sorun kapitalist üretim
tarzının uzlaşmaz çelişkileri ya da çatışmaları değil (örneğin üretici güçlerin
gelişimi ile üretim ilişkileri arasındaki uyumsuzluk, artı değer biçimindeki
sömürü, azalan kâr oranları eğilimi gibi ekonomi politiğin nesnel kanunlarıyla
açıklanan çelişkiler), tüketici ve yatırımcıların irrasyonel davranışlarıdır.
İnsanların neden böyle davrandıkları ise Thaler’ce açıklanmıyor.
Buna meydan okuyan “Evrimci Biyoloji” Yaklaşımı da
kapitalist üretim tarzını sorgulamaktan ziyade, beynimizin geçirdiği evrimin
neden olduğu uyumsuz davranışlarla kapitalizmin sorunlarını açıklamaya
çalışıyor. Böylece sorunu bir tür evrim, genetik sorununa indirgiyor (Bu
yaklaşıma verilebilecek en iyi yanıtı 1949 yılında ünlü Fizik bilimci A.
Einstein “Neden Sosyalizm?” başlıklı yazısıyla, bu okulun ortaya çıkışından
yıllar önce vermişti).
20. yüzyılın başında benzer bir metafizik açıklamayı,
“Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” adlı kitabında aslında Marks’ın ruhu
ile kavga eden Max Weber de sergilemiş ve örneğin 16. yüzyılda Hristiyanlıkta
yaşanan bir kırılma ile ortaya çıkan Lutherci
ve Kalvinist Protestan Ahlakının kapitalizmi ortaya çıkardığını ileri sürmüştü.
Yani Weber’e göre, Batı akılcılığının
temelini Marks’ın ileri sürdüğü gibi ekonomik koşullar oluşturmamıştır. Ona
göre, kapitalizmin ruhu Protestan Reformizminin belirli etkilerinin bir
sonucudur, Kapitalizm dinde yapılan reformizmin yarattığı bir ekonomik
sistemdir. Bu mantık çerçevesinde
kapitalist irrasyonalitenin köklerini ekonomik alt yapıda değil, din gibi üst
yapı kurumlarında ve onların yaşadığı değişikliklerde aramak gereklidir.
Oysa kapitalizmin irrasyonel karakteri hem sistemin
kendi uzlaşmaz çelişkileri hem de bunun neden olduğu “yabancılaşmanın” bir
sonucudur. Yani kapitalizmin ruhunda kalıtsal bir irrasyonalite olduğu
gerçektir. Ancak bunun nedeni, din, kültür ya da ideoloji gibi üst yapıdan
ziyade alt yapıdır, ekonomidir. Yabancılaşmaya uğramış sosyal süreçtir. Yani insanın kendi yarattığı bir şeyin
(sermaye, para, servet) esiri olmasıdır.
……
(1) https://www.bloomberg.com/news/articles/2017-10-10/thaler-s-funds-are-rational-home-for-his-1-million-nobel-prize,
10 Ekim 2017.
(2) Sergei
Guriev and Nikola Milushev, The Nobel Prize in Economics: a Powerful Nudge, European
Bank, 12 Oct 2017.
(3) D.
Orrell, Economiths: Ten Ways that Economics Get It Wrong, 2010.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder