IMF, SENDEN NE ÇEKTİK BE!
Mustafa Durmuş
14.10.2017
Fakülteyi bitirdiğim yıl, Merkez
Bankası’nın açmış olduğu bir sınavda (sanırım müfettiş yardımcılığı sınavıydı)
çıkan “IMF ve Dünya Bankası nedir, anlatınız” şeklindeki bir soruya şu yanıtı
verdiğimi hatırlıyorum (mealen):
“Bu iki kuruluş, 2. Paylaşım Savaşı
sonrasında kapitalist dünyanın tek patronu haline gelen ABD’nin, 1944 yılında,
dünya finans akışını düzenlemek ve kapitalist dünyayı yönetebilmek için
kurdurmuş olduğu, emperyalizmin ekonomik ve mali görünümlü araçlarıdır, Bretton
Woods ikizleridir.”
Bekleneceği gibi sınavı kazanamadım. Ama
dert de etmedim, zira bu sınava babamı kırmamak için girmiştim.
O günden bu yana tam 40 yıl geçti. Bu
kuruluşların işlevlerinde kayda değer bir değişiklik olmadı (*). Ancak geçen
hafta IMF tarafından yayımlanan Mali İzleme raporu (1) kafamı da karıştırmadı
değil. Acaba IMF gerçeği gördü de sola mı kaydı, yoksa yine bir hinlik peşinde
miydi? Komplo teorilerinin geçer akçe haline geldiği bir dönemde sorunun ikinci
kısmı da yanıtlanmalı.
IMF sola kayar mı?
Raporun sahibinin IMF olduğunu
bilmeseniz onu her hangi bir solcu-sosyal demokrat akademisyenin ya da
kuruluşun hazırladığını düşünebilirsiniz. Çünkü rapor, dünyada gelir
eşitsizliğinin ve yoksulluğun giderek arttığını, bu sorunu hafifletmenin
yolunun da daha dik artan oranlı vergileme yapılarıyla; zenginlerden daha fazla
vergi almak ve bunu özellikle de eğitim ve sağlık harcamaları ve diğer transfer
harcamaları biçiminde düşük gelirli gruplar için kullanmak olduğu sonucuna
varıyor.
Daha da önemlisi bu operasyonun (ders
kitaplarında yazılanların aksine) ekonomik büyümeyi ya da toparlanmayı
aksatmayacağını, tam tersine hızlandıracağını ileri sürüyor.
Doğrusu raporu gördüğümde şaşkınlığımı
gizleyemedim. Kurulduğundan bu yana, uygulattığı kemer sıkma politikalarıyla
faturayı hep emekçilere kestiren, bu yolda “mali disiplin”, “mali kural” gibi
keşiflerin (!) şampiyonluğunu yapan, ECB ve Avrupa komisyonu ile birlik
oluşturup (Troyka) 2012 yılından bu yana dayattığı kemer sıkma politikalarıyla
Yunanistan halkının canına ot tıkayan IMF şimdi üstü örtük bir özeleştiri mi
yapıyordu?
Gerçi son yıllarda IMF, kemer sıkmanın
ve gelir adaletsizliğinin ekonomik büyümeyi yavaşlattığı ve Keynesyen
“çoğaltan” mekanizmasının tahmin edilenden çok daha etkili olduğu yönünde
raporlar yayınlıyordu (2), ama bu raporları ile “zenginleri vergilemek büyümeyi
yavaşlatır”, “bölüşümü adaletli yapmak ile ekonomik etkinliği artırmak arasında
uzlaşmaz bir çelişki mevcuttur”biçimindeki geleneksel tezleri (**) bir anda
toprağa gömüyordu.
Can çıkar, huy çıkmaz!
Bir mali/iktisat hocası olarak yaşadığım
şaşkınlığı düşünebiliyor musunuz? Yıllardır verdiğim maliye politikası ve kamu
ekonomisi gibi derslerde nefesimi hep bu safsataları çürütmeye çalışmakla
harcarken bir anda IMF yardıma geliyor ve beni kurtarıyor. Ancak eğer haberleri
olmuşsa, ana akım çalışan meslektaşlarımın yaşadıkları şaşkınlık benimkinden
daha ağır olmalı, zira onlar bu geleneksel tezleri hiç sorgulamadan yıllardır
anlatıyorlar. Kendilerini aldatılmış hissedeceklerdir herhalde.
Acaba IMF yetkilileri ya da uzmanları
gerçekleri görüp de mi fikir mi değiştirdiler? Bunu söyleyebilmek çok zor.
Çünkü on yıllardır, arka plan kamu spotu gibi, teoriye ve uygulamaya
yerleştirilmiş fikirlerden vazgeçmek, özellikle de IMF gibi kredibilitesi
oldukça yüksek uluslararası kuruluşlar açısından zor. Ne de olsa : “Old habits
die hard!” Yani: Can çıkar, huy çıkmaz!”
Küçük bir ayrıntı:” Söylediklerimiz gelişmiş ekonomilerde geçerli!”
Bu arada raporda özellikle bizim gibi
azgelişmiş ülkeleri yakından ilgilendiren önemli bir ayrıntıya değinmek
gerekiyor.
Rapor böyle bir vergileme politikasının sadece gelişmiş Merkez Ülkelerin ekonomileri için geçerli olduğunu, azgelişmişler ve yükselenler için böyle bir çıkarımlarının (şimdilik) bulunmadığını söylüyor.
Rapor böyle bir vergileme politikasının sadece gelişmiş Merkez Ülkelerin ekonomileri için geçerli olduğunu, azgelişmişler ve yükselenler için böyle bir çıkarımlarının (şimdilik) bulunmadığını söylüyor.
Raporda yeniden bölüştürücü vergileme
yoluyla bu gelişmiş ülkelerdeki gelir adaletsizliği artışının ciddi oranda
azaltılacağı vurgulanırken, diğerlerinde bu etkinin ihmal edilebilecek kadar
küçük olduğu belirtiliyor. Yani rapora göre, bizim gibi ülkelerde “bölüşümü
daha adil yaparsanız, ekonomik büyümeyi yavaşlatırsınız” safsatası hala
geçerli.
Raporda bu tespit şöyle yer alıyor:
“İzlenen maliye politikaları ülkeler arasındaki gelir eşitsizliği farkının
büyük bir kısmından sorumludur. Örneğin uygun bir biçimde tasarlanmış maliye
politikaları gelişmiş ülkelerde vergi ve transfer öncesi gelir eşitsizliği
artışının üçte birini ortadan kaldırıyor ve bunun yüzde 75’i de transfer
harcamaları sayesinde gerçekleşiyor. Eğitim ve sağlığa yapılan harcamalar
sosyal akışkanlığı artırdığından eşitsizlik azalıyor. Gelişmekte olan ve
yükselen ekonomilerde ise maliye politikaları çok daha zayıf etkiye sahip zira
vergi yapıları yeterince artan oranlı değil ve transfer harcamaları da halka
yönelik değil”(3).
Derinde yatan zorunluluklar neler?
O halde IMF’ye bunları söyleten
zorunluluklar nelerdir? Bu sorunun yanıtını kurumun diğer raporlarında
bulabilmek mümkün (4). Bu raporlara göre, ekonomi büyürken reel ücret artışları
bunun çok gerisinde kalıyor. Bu da hem talep artışını, hem de verimlilik
artışını yavaşlatarak ekonomik büyümeyi yavaşlatıyor. Böylece adına “birinci
bölüşüm mekanizması” denilen piyasacı bölüşüm ilişkilerinin neden olduğu gelir
eşitsizliği (kâr-ücret farkı) daha da artıyor.
Mali İzleme Raporu’na göre, Çin ve
Hindistan’da yoksulluk azaldığı için küresel yoksulluk azaldı. Ancak tikel
olarak ülkelerde, özellikle de gelişmiş ülkelerde yoksulluk arttı (5).
Bundan sonrasını tahmin etmek zor değil.
Bu gelişmeler, sosyal huzursuzluklara, çalkantılara, kargaşaya ve hatta sosyal
ve politik krizlere neden olabiliyor. 2008 krizi sonrasında ABD’de ortaya çıkan
Wall Street’i işgal eylemleri ve Avrupa’da yaşanan sokak çatışmaları, grev ve
direnişler bunun somut örnekleri.
Bir başka deyişle, IMF de, bir süredir
gelişmiş ülkelerde de işsizliğin, gelir ve servet eşitsizliğinin, yoksulluğun
artmakta olduğunu kabul ediyor ve bunun sosyal devrimlere yol açabileceği
endişesi ile kapitalist sistemin geleceğinden endişe duyuyor.
Bu nedenle de “sosyal devrimlerin
önlenebilmesi için vergi reformu” öneriliyor (***). Ancak böyle bir küresel alt
üst oluşun mutlaka Merkez Ülkelerden başlaması gerekmiyor, pekala azgelişmiş
bir ülkede de mevcut nesnel koşullara ilaveten öznel koşullar geliştiğinde
sosyal devrim gündeme gelebilir.
Nitekim bu yıl 100.yılını dolduran 1917
Ekim Devrimi (beklenenin tersine İngiltere ya da Almanya’da değil)
emperyalizmin zayıf halkası azgelişmiş Rusya’da gerçekleşmişti.
IMF Raporu ve Torba Yasa
Meclis’te görüşülmekte olan Torba
Yasa’da (6) yer alan vergisel değişikliklerin IMF raporunun bulguları ve
önerileriyle çeliştiği açık.
Zira efektif olarak yüzde 6-8 civarında
ödenen Kurumlar Vergisi oranının mali kurumlarda yüzde 20’den yüzde 22’ye
çıkartılmasını öngören göstermelik ve nominal bir vergi artışı dışında
sermayeye bu yasa ile ilave bir vergi yükü getirilmiyor. Aksine yeni
vergisel teşvikler sağlanıyor bu kesime.
Mevcut düzenleyici yasaya aykırı olarak
mevcut bütçe açığı ve nakit ihtiyacının çok üstünde bir kamu borçlanmasına izin
veren borçlanma limitinin artırılmasını öngören, böylece de özel sektöre kaynak
aktarımını kolaylaştıran düzenlemeye ilave olarak;
-kamu özel ortaklığı (KÖO) kapsamında
kurulan fonların proje yüklenici firmalara ilişkin olarak düzenledikleri evrak,
belge, teminat vb. kıymetli kâğıtlar Damga Vergisi’nden muaf tutulacak(madde
32-33);
-bankalar ve diğer finansal kuruluşlar
ayıracakları kanuni karşılıklarını gider göstererek Kurumlar Vergisi matrahından
düşebilecekler (madde 108);
-türev araçların alım satımında
uygulanan vergiler düşürülecek. Bunlar 130 maddelik yasanın sermayeye sağladığı
yeni kolaylıklardan bazıları.
Gelir vergisi artışı geri çekme, MTV artışını düşürme: Sıtmaya razı etme.
Buna karşılık torba yasada emekçilerin
vergilerini artıran, dolayısıyla da gelir bölüşümünü onlar aleyhine olmak üzere
daha da kötüleştiren ve onları daha da yoksullaştıran birçok vergisel düzenleme
var.
Memur ve işçilerin gelir vergisi oranını
yüzde 27’den yüzde 30’a yükselten değişiklikten son anda vazgeçilirken, Motorlu
Taşıtlar Vergisi (MTV) oranı, gelen yoğun tepki üzerine yüzde 40 yerine motor
hacmine bağlı olarak yüzde 15-25 olarak yeniden düzenlendi. İnternet vergisinin
oranı yüzde 50 artırıldı, gazoz gibi içeceklere yüzde 25 oranında Özel Tüketim
Vergisi (ÖTV) konuldu.
Kemer sıkma ile ünlenmiş bir kurumun
kemerleri gevşetmeyi ve daha adil bir bölüşümü savunurken, bizde Torba Yasa ile
tam tersi düzenlemelerin yapılması, 60 yıldır bu kurumun ideolojisini rehber
edinmiş bir ülke açısından çelişkili bir durum mudur? Bu durum Torba Yasa’nın
ideolojik dayanaklarını zayıflatıp, bu yasayı hazırlayanların işini zorlaştırır
mı?
İşin aslı şöyle açıklanabilir: Farklı
ülkelerdeki farklı zorunluluklar ve farklı ihtiyaçlar farklı çözümleri gündeme
getiriyor. Bu bağlamda ya Merkez Ülkelerde hissedilen demokratik-toplumsal
basınç ve sistemin geleceğine ilişkin endişe bizde henüz hissedilmiyor ya da
devletin mali krizi öyle derin ve toplum öyle örgütsüz ve sessiz ki bu çözüm en
kestirme çözüm olarak gündeme getirilebiliyor.
……………….
(*) Bu konudaki şu söyleşiye bakılabilir: Mustafa Durmuş, “IMF Üzerine Söyleşi”, Gelenek, (Mart 2010), S. 110, s. 63-89.
(**) Ünlü iktisatçı Okun bu çelişkiyi şöyle anlatır: Dibi delikli bir kovaya doldurduğunuz su taşınırken nasıl bir kayba uğrarsa, bölüşümde adaleti sağlamak istediğinizde ekonomik büyümeye o denli zarar verirsiniz.
(***) Bu tespit 1950’lerde ünlü Keynesyen maliyeci N. Kaldor’a aittir. Kaldor, Soğuk Savaş döneminde Batıda işçi sınıfının sosyalizme yöneliminin önlenmesinin radikal vergi reformları ile sağlanabileceğine inanıyordu.
……………….
(*) Bu konudaki şu söyleşiye bakılabilir: Mustafa Durmuş, “IMF Üzerine Söyleşi”, Gelenek, (Mart 2010), S. 110, s. 63-89.
(**) Ünlü iktisatçı Okun bu çelişkiyi şöyle anlatır: Dibi delikli bir kovaya doldurduğunuz su taşınırken nasıl bir kayba uğrarsa, bölüşümde adaleti sağlamak istediğinizde ekonomik büyümeye o denli zarar verirsiniz.
(***) Bu tespit 1950’lerde ünlü Keynesyen maliyeci N. Kaldor’a aittir. Kaldor, Soğuk Savaş döneminde Batıda işçi sınıfının sosyalizme yöneliminin önlenmesinin radikal vergi reformları ile sağlanabileceğine inanıyordu.
(1) IMF, Fiscal
Monitor, Tackling Inequality, October 2017.
(2) IMF, World Economic Outlook, April 2017: Gaining Momentum?, Ch. 2, s. 73-176; Antonio Spilimbergo, Steve Symansky, and Martin Schindler, “Fiscal Multipliers”, IMF, SPN/09/11, May 20, 2009.
(3) Vitor Gaspar and Mercedes Garcia-Escribano, “Inequality: Fiscal Policy Can Make the Difference”, https://blogs.imf.org1, October 11, 2017.
(4) IMF, World., agr.
(5) IMF, Fiscal Monitor, agr.
(6) 27 Eylül 2017 tarihli, “Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”.
(2) IMF, World Economic Outlook, April 2017: Gaining Momentum?, Ch. 2, s. 73-176; Antonio Spilimbergo, Steve Symansky, and Martin Schindler, “Fiscal Multipliers”, IMF, SPN/09/11, May 20, 2009.
(3) Vitor Gaspar and Mercedes Garcia-Escribano, “Inequality: Fiscal Policy Can Make the Difference”, https://blogs.imf.org1, October 11, 2017.
(4) IMF, World., agr.
(5) IMF, Fiscal Monitor, agr.
(6) 27 Eylül 2017 tarihli, “Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder