23 Aralık 2017 Cumartesi

2017’ Yİ UĞURLARKEN...

2017’ Yİ UĞURLARKEN...

Mustafa Durmuş

23 Aralık 2017

Yeni yıla sayılı günler kalırken, son bir haftayı oldukça yoğun geçirdim. Üniversitede final sınavları öncesi son iki haftanın yol açtığı yoğunluğa ilave olarak, önemli bulduğum iki panel ve bir konferansta konuşmacı olarak yer aldım.

İlki TMMOB’ye bağlı Elektrik Mühendisleri Odası’nın (EMO) Adana’da düzenlediği “Enerjinin Geleceği” adlı sempozyumdu. Bu sempozyumda alanında uzman çok sayıda mühendis, fen bilimci ve iktisatçı sunumlar yaptılar ve enerjinin geleceğini tartıştılar. Benim konuşmamın özeti şöyleydi:

“ Doğasında hep en fazla kâr elde etmek ve kesintisiz, sınırsız bir sermaye / servet biriktirmek olan kapitalizmin emeği olduğu kadar doğayı da tahrip etmesi, yani iş cinayetleri kadar doğa cinayetleri de işlemesi kaçınılmaz. Zira daha fazla kâr ve birikim, ancak daha fazla üretmek ve daha fazla tüketmekle mümkün oluyor. Daha fazla üretmek ve tüketmek ise emeğin ve doğanın tahribatıyla sonuçlanıyor”.
“Bu bağlamda ‘sürdürülebilir büyüme’ ya da ‘sürdürülebilir enerji politikaları' gibi kavramlar ya da tanımlamalar mevcut tahribatı meşrulaştırmaktan öteye gitmez. Büyük sermaye çevrelerinin de bu kavramları benimsemesi bu bağlamda tesadüf değil. İzlenmesi gereken ekonomik ve sosyal gelişim stratejisi emek ile doğa ile farklı kimlik ve inançların bir arada yaşayabilmesi hedefi ile uyumlu olmalı. Bunun için de gerçek anlamda demokratik ve sosyal bir cumhuriyetin kurulması gerekiyor. Bu da kapitalizme karşı olmayı gerektiriyor.”

...
İkinci panel kendi fakültemde bölümümüzün öğrenci topluluğunun düzenlediği “Güncel Mali Konular Üzerine Tartışma” başlıklı bir paneldi. Bu panelde özetle şunları anlattım:

“ Mevcut haliyle ‘ekonomik büyüme’ kavramı adeta her türlü sorunu altına süpürebileceğimiz büyük bir halıya dönüştü. Öyle ki yüksek büyüme oranları, ülkemizde işçilerin haftada 50 saatin üzerinde çalıştırıldığı, asgari ücretin açlık sınırının altında olduğu, en zengin yüzde 1’lik bir kesimin gelirin toplam yüzde 24’üne el koyduğu ve hanelerin yüzde 60’ının ayda ortalama 843 lira ile yaşamak zorunda olduğu gerçeğinin üzerini örtmeye yarıyor”.
“Keza böyle büyüme sadece mal ve hizmetlerin parasal işlem değerleriyle ölçülüyor. Piyasaya çıkmayan, ama kullanım değeri çok yüksek olan faydalı pek çok mal ve hizmet büyüme hesabında yer almazken, insani olarak pek çok zararlı faaliyet yer alabiliyor. Örneğin silah üretimi ve silahlanma GSYH’yi artırırken, bu ülkenin en çok ihtiyacı olan barış çabaları bu hesaba dâhil edilmiyor. Ya da örneğin yılbaşında sahneye çıkan Serdar Ortaç’a yüz binlerce lira ödendiğinde bu büyümeyi artırıyor, ama bir akademisyenin burada olduğu gibi yaptığı bir konuşma ya da yazdığı bir makale GSYH hesabında dikkate alınmadığı için büyümeyi artırmıyor, bu nedenle de değerli bulunmuyor.” 

...
Son olarak TMMOB, Makine Mühendisleri Odası Ankara Şubesi’nde dün akşam verdiğim konferansta büyüme verilerinin değerlendirilmesine ilave olarak, özgün olarak ‘Bütçe Hakkı’ kavramına yer verdim ve özetle şunları söyledim:

“ Özellikle son bir yıldır yürürlükte olan OHAL nedeniyle halkın, parlamenter sistem altında hem bütçenin hazırlanması, hem uygulanması, hem de Meclis aracılığıyla (örneğin Sayıştay üzerinden) denetlenmesi anlamına gelen ve toplanacak vergiler ve yapılacak harcamalar konusundan iktidardan hesap sorması anlamına gelen Bütçe Hakkı ciddi anlamda zedelendi”.
“ Sayıştay biçimsel uygunluk denetimini dahi tam olarak yapamazken, yedek ödeneklerin kullanımı yasaya aykırı bir biçimde geçen yıl üç kat arttı, ödenek üstü harcamalar her hangi bir seferberlik ya da savaş veya doğal afet söz konusu olmamasına rağmen yasal olmayan biçimde yüzde 3,4 arttı. Bütçenin başlangıç ödenekleri ile fiili kullanımları arasında devasa bir sapma ortaya çıktı. Birçok gelirin toplanması ve harcamanın yapılması bütçenin dışına (Fon uygulamaları sayesinde) çıkartılarak denetimden uzak tutuluyor. Gerek ‘şehir hastaneleri’ gerekse de büyük alt yapı projelerinin Kamu Özel İşbirliği modeli ile yapılması ile kamunun sırtına yüklenen ‘doğrudan’ ve ‘koşullu yükümlülükler’ ortaya çıktı, bunlar bütçe dışında tutularak Meclis’in denetiminden uzak tutuluyor. Ama sonrasında gelecek yıl için, bunlarla ilgili olarak 2018 bütçesine 6,2 milyar lira ödenek konuldu”.
“Son Torba Yasa ile borçlanma limiti yasaya aykırı olarak 37 milyar lira artırıldı. T. Varlık Fonu’nun kurulmasıyla her türlü demokratik denetimden uzak (Bakanlıkların teftiş elemanları ya da Meclis denetimi de dâhil) bir biçimde, 200 milyar dolarlık, yani neredeyse 2018 bütçesi büyüklüğünde bir kaynak denetimden uzak bırakıldı. Son referandumda yapılan değişikliklerle bütçenin artık Hükümet yerine Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılacak olması ‘Bütçe Hakkı’nın bütünüyle ortadan kalkması anlamına geliyor.”



Formun Üstü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder