ERKEN
AÇILMA VE SÜRÜ BAĞIŞIKLIĞI STRATEJİSİ
Mustafa
Durmuş
21
Haziran 2020
1 Haziran’dan itibaren başta ABD ve Avrupa’da olmak
üzere çok sayıda ülkede ekonomiler ve sosyal yaşam yeniden açıldı. Türkiye’de
bu yeniden açılma “normalleşme” programı adı altında ve önce Mayıs ayında
AVM’lerin, 1 Haziran’dan itibaren de ekonominin geri kalan sektörlerinin
açılmasıyla gerçekleşiyor.
Büyük çoğunluk erken açılmaya karşı
Ancak başta halk sağlığı hekimleri
ve epidemiyolojistler olmak üzere tıp ve bilim dünyası genelde bu erken
açılmaya; vaka sayılarını artıracağı, böylece daha fazla ölüme neden olacağı,
ayrıca şu ana kadar başta sağlık emekçileri olmak üzere fedakârca yürütülen
mücadelenin boşa gideceği için karşı çıkıyor. Üretime ve hizmetlere geri döndürülen emekçiler hastalanıp ölmekten endişe
duyarken, birçok iktisatçı da bunun telafisi çok zor olacak bir ikinci ekonomik kapanma, dolayısıyla da daha
fazla işsizlik, borç, yoksulluk ve bütçe açığına neden olacağına
inandıklarından karşı çıkıyor.
Müesses nizam ise, insanları
deyim yerindeyse işsizlikten, açlıktan ya da evde kalmanın neden olacağı
sorunlardan ölmekle, işe dönüp salgından ölmek arasında bir tercih yapmaya
zorluyor. Böyle bir dayatma aslında normal bir dünyada ciddi bir suç sayılabilirdi.
Çünkü üretim faaliyetlerine bırakılan yerden devam edilmesi ve ekonomik kayıpların
hızlıca kapatılması için böyle bir erken açılma kararı başta işçiler olmak
üzere yüz binlerce insanın daha hastalanmasına ve ölmesine neden olacak.
Üstelik birçok işyerinde
(bırakın yeni koruyucu sağlık önlemlerinin alınmasını), sabun, dezenfektan gibi
temizlik araçları dahi mevcut değil. Dahası Türkiye’de olduğu gibi, yeni bir
düzenleme ile işe dönüş sonrasında işyerlerinde ortaya çıkacak Koronavirüs
vakalarından dolayı işverenler sorumlu tutulamayacak. Çünkü Sağlık Güvenlik Kurumu tarafından 7 Mayıs'ta yayımlanan bir genelge ile
Koronavirüs meslek hastalığı ve iş kazası sayılmayacak.(1)
Sürü
bağışıklığı stratejisi
Bu arada 19 Haziran’da Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından
pandemideki günlük vaka sayısında şu ana kadar görülmemiş bir artış yaşanarak
bir günde ortaya çıkan vakanın 181,000’i geçtiği açıklandı. (2) Bu vakaların
çok büyük bir kısmı Brezilya ve Hindistan gibi çevre ülkelerinde görülüyor.
Yani Avrupa ülkeleri günlük vaka sayısını azaltırken, dünyanın azgelişmiş
bölgelerinde (ABD’nin yanı sıra) yeni Koronavirüs vakaları giderek artıyor.
Bu durum karşısında haklı olarak DSÖ de salgının “yeni
ve çok tehlikeli bir aşamaya geldiği” açıklamasını yaptı ve normalleşme adı
altındaki erken açılma yapan ülkeleri uyardı. (3)
Bir önceki yazımızda da vurguladığımız gibi, bir
süredir kontrollü bir “sürü stratejisi” izlemekte olan Türkiye’de de erken
açılmanın sonucunda resmi günlük vaka sayısı 1-15 Haziran arasında yüzde 58
artarak 1,567 oldu. (4) Şu an günlük vaka sayısının 1,200’ün üzerinde
seyretmesi bu stratejinin kaçınılmaz bir sonucu olarak algılanıyor.
İngiltere,
Hollanda, İsveç
“Sürü bağışıklığı stratejisi” Korona salgını
sonrasında ilk kez İngiltere, Hollanda ve İsveç’teki uygulamalarla gündeme gelmişti.
Belli bir yaş grubunun dışında halkın sokağa çıkmasının serbest bırakıldığı bu
ülkelerde bu strateji, salgının yayılımını azaltmak ve salgının neden olduğu
büyük çaptaki ekonomik zararı asgaride tutmak gerekçeleriyle olduğu kadar, başta seyahat
özgürlüğü olmak üzere bireysel özgürlükleri korumak gerekçesiyle savunulmuştu.
Örneğin kendisi de iki kez virüs nedeniyle tedavi
altına alınan İngiltere Başbakanı Boris Johnson bu virüs nedeniyle Britanya halkına
“bağışıklığı zayıf olan bazı sevdiklerine veda etmek zorunda kalabileceği”
biçimindeki absürt bir açıklama yapmıştı.(5)
Bir yazarsa bu stratejiyi (eve kapanmanın neden
olduğu özgürlük kısıtlamalarını, sosyal ve ekonomik zararları eleştirerek)
insanları özgürleştirici bir strateji olarak savundu.
Yazara göre “salgınla mücadele için ekonomileri
kapatmayı savunmanın tarihsel ya da bilimsel bir temeli yok zira eve kapanma
bilimsel araştırmaların sonucunda ortaya konulan bir çözüm değil. Aksine sosyal
mesafelenme, oto izolasyon ve oto karantina gibi, eve kapanma da sosyal kontrol
amaçlıdır. Hak ve özgürlükleri kısıtlamanın, ekonomiyi tahrip etmenin, bütün
toplumu kalıcı bir sinir bozukluğu halinde tutmanın topluma, ekonomiye,
ekonomik iyi olma haline faydası olmadığı gibi, ortada bunlara sayısız zarar
veren bir aşırı reaksiyon mevcuttur. Çünkü ekonomilerin aç-kapa düğmeleri
yoktur. Bir kapanma milyonlarca insanı işsiz bırakırken, bir o kadar işletmeyi
de batırır. Batan bu firmaları tekrar canlandırabilmek ise çok zordur”. (6)
Kısaca, bu strateji altında salgından kurtulabilmek;
ya etkili bir aşının geliştirilmesiyle ya da doğal yollarla ona karşı
bağışıklık geliştirmekle mümkün olabilir. Bu yüzden de eve kapanma kalıcı bir çözüm
değildir.
İsveç
anayasası sürü stratejisinin gerekçesi mi?
Diğer İskandinav ülkeleriyle kıyaslandığında (sürü
stratejisi uygulayarak) çok daha yüksek vaka sayısına, yüksek ölüm oranına ve
vaka artış hızına neden olduğu için eleştirilen ülkelerin başında gelen
İsveç’te ise bu uygulamanın planlı bir strateji olmaktan ziyade, İsveç
Anayasasından kaynaklandığı da ileri sürülüyor.
Buna göre İsveç Anayasasında var olan üç madde bu uygulamayı
zorunlu kılıyor. Bunlar seyahat özgürlüğü (Bölüm 2/ madde 8), kamu
otoritelerinin uygulamacı bakanlıklardan özerk karar alabilme yetkileri (Bölüm
12/ madde 2) ve yerel yönetimlerin kendi kararlarını alabilme ve uygulayabilme
gücü (Bölüm 14/ madde 2).(7)
Bu yaklaşım ışığında, Korona salgını sonrasında İsveç Hükümeti,
barış zamanında olağanüstü hal ve buna bağlı olarak sokağa çıkma yasağına izin
vermeyen anayasası gereğince diğer ülkeler gibi kapanamadı. Sadece insanların
50’den fazla bir sayıda bir araya gelmesi yasaklandı, fiziki mesafelenmeye uymayan
restoranlar kapatıldı, liseler ve üniversiteler kapatıldı ama kreşler,
ilkokullar açık tutuldu, serbest dolaşıma izin verildi. Hükümet bu arada el
yıkama, fiziki mesafelenme, self-izolasyon gibi konularda halkı bilgilendirdi
ama her hangi bir zorlamada bulunmadı.
Diğer taraftan gerekçesi ne olursa olsun (bir önceki yazımızda da
vurgulandığı gibi) (8) böyle bir uygulama İsveç’te diğer ülkelerdekinden çok daha
fazla, daha hızlı Korona vakası ve
ölümünün ortaya çıkmasıyla sonuçlanırken, beklenen ekonomik zarar da
önlenemedi.
Sürü bağışıklığı nedir?
Sürü bağışıklığı yaklaşımına göre; virüsü daha fazla
kontrol altına almak mümkün olmadığı için tüm ülkeyi kapatmaktansa, sadece
yüksek risk grubuna mensup olanları karantinaya almak ve kalanların arasında
virüsün yayılmasına izin vermek daha mantıklıdır.
Yani sürü bağışıklığı fikri; aşının henüz geliştirilmediği
bir dönemde, eğer nüfusun belli bir bölümüne (yüzde 50-70’i) işyerlerini,
sokakları, okulları, ulaştırma araçlarını işlek tutarak virüsün bulaşmasına
izin verilerek salgına karşı bağışıklık kazandırılırsa, virüsün artık yayılamayacağı
(geri kalan nüfusu aşılamaya gerek olmaksızın), vaka sayılarının azalacağı düşüncesine
dayanıyor. Yani sağlıklı insanlara salgının bulaştırılmasına izin verilerek
uzun vadede daha çok insanı kurtarmanın mümkün olduğuna inanılıyor.
Bir başka anlatımla, insanların büyük bir kısmını
eve kapatmaya gerek kalmayacak, sadece 65 yaş ve üstü ve kronik hastalıkları
olan yüksek risk grupları evde kalmaya zorlanarak korunacak, diğer nüfus
bağışıklık kazanmak için serbestçe dolaşacak.
Böylece aşının bulunması beklenirken, aynı zamanda
da virüsün yayılması yavaşlatılarak sağlık sistemi üzerindeki (yoğun bakım
gibi) etkileri hafifletilecek.
Kuşkusuz salgının neden olduğu ekonomik zarar da
olabildiğince hafifletilecek. Sağlık bilimciler ise bu yaklaşımın; bilim dışı, çok riskli ve çok daha
yüksek oranda ölümlerle sonuçlanacak bir yaklaşım olduğunu ileri sürüyorlar.
Bağışıklık beklendiği
gibi değil
Burada kuşkusuz bu stratejiyi uygulayan ülkelerin
salgının yayılmasını (beklendiği gibi) önleyip önleyemedikleri sorusu önem
kazanıyor.
Bunu ancak antikor testleriyle öğrenebilmek mümkün
olabiliyor. Yapılan araştırmalar İsveç’in başkenti Stockholm’ün nüfusunun
sadece yüzde 7,3’ünde Covid-19 antikorları geliştirildiğini (çok düşük bir
oran) ortaya koyuyor. Madrid gibi yüzde 5’inin virüs pozitif olduğu bir kentte
antikor oranı yüzde 11, Britanya
ortalamasında ise yüzde 17 (Londra’da yüzde 5). Şu anda hiçbir ülke yüzde 5’ten
fazla bir antikorlu nüfusa sahip değil (buna sürü bağışıklığını yaklaşımını destekleyen
ülkeler de dâhil). (9) DSÖ ise dünyada antikor ortalamasının yüzde 3 gibi düşük
bir oranda olduğunu açıkladı.(10)
Türkiye’de ise bağışıklık
oranlarının hesaplanması için 153,000 hanede yapılacak antikor testlerinin İstanbul,
Ankara, İzmir, Kocaeli, Konya, Tekirdağ, Adana, Sakarya, Gaziantep, Manisa,
Eskişehir, Bursa ve Kayseri’de yapılacağı açıklandı. (11)
Diğer yandan Hacettepe Üniversitesi Tıp
Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet
Ceyhan, Koronavirüse karşı toplumsal bağışıklığın oluşmasının hayal
olduğunu belirtiyor. Ona göre Türkiye'de şu ana kadar bağışıklık oranı sadece
yüzde 2. Ülkenin yüzde 50'ye çıkabilmesi için Türkiye genelinde 25 tane Koronavirüs
büyüklüğünde salgın geçirmesi gerekiyor. (12)
Dünya çapında yapılan bilimsel araştırmalarsa sürü
bağışıklığının başarıyla uygulanabilmesi için nüfusun en az yüzde 60’ının
koruyucu antikor (bağışıklık) geliştirmesinin gerekli olduğunu ileri sürüyor.
(13) Bu hedef, mevcut veriler altında, ne dünyada ne de Türkiye’de
gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir hedef.
ABD: Sürü bağışıklığı için 2 milyon insan daha ölebilir
Kısaca bu oranı yakalayabilmek için yüz binlerce insan daha ölmesi gerekecek. Nitekim İspanya’da yüzde 5’lik bir nüfusun antidot geliştirmesinin bedeli gereksiz bir yere 27,459 insanın ölümü biçiminde oldu. Bu da İspanya nüfusunun yarısının enfekte olması için 250 bin insanın daha ölmesi gerekiyor demek. Bu 330 milyon nüfuslu ABD’de 2 milyon ilave insanın ölmesi anlamına geliyor. (14) Ayrıca Harvard’lı bilim insanlarına göre, aşının vaktinde bulunamaması halinde ve etkin tedavi yapılamazsa sürü stratejisinin hedeflerine ulaşabilmesi 2 ila 4 yıl alabilecek. (15)
Aslında
böyle bir tehlike konusunda hükümetler (henüz ekonomilerin yeniden açılması
gündeme gelmeden de) bir rapor ile uyarılmışlardı. Imperial College London adlı
bir kuruluş raporunda (16) salgın nedeniyle alınan önlemlerin yumuşatılarak işe
geri dönüş uygulamasının başlatılmasının, işyerlerinde, hastanelerde ve
topluluklarda virüsün yeniden patlama yapmasına engel olmayacağı ve bunun
sonucunda yeniden kapanmaların gündeme geleceği vurgusu yapılmıştı.
TTB:
Sayılar alarm veriyor
Türkiye’de Türk Tabipler Birliği erken açılmayla
birlikte Türkiye’de
doğrulanmış olgu sayılarındaki
artışın alarm verdiğini ileri sürerek Sağlık Bakanlığı’nı
uyarmak durumunda kaldı.
TTB ayrıca Bakanlığın
COVID-19 pandemisi ile ilgili olarak epidemiyolojik verileri açıklamaktan
ısrarla kaçındığını, açıklanan verilerin yalnızca 10 kente ait olduğunu, geriye
kalan 71 kentteki olgu sayılarının açıklanmadığını, buna rağmen (Bakanlık
verilerine göre dahi) son 3 günde 10 ildeki vaka sayısının 1,293 olduğunu açıkladı. (17)
Bağışıklık kalıcı mı?
İkinci soru bu şekilde sağlanan
bağışıklığın kalıcı olup olmadığı. Çünkü Covid-19 virüsünün kuzenleri olduğu
ileri sürülen SARS ve MERS’te bağışıklık
ancak 1-3 yıl sürebildi. (18)
Yani
böyle bir serbestleşme ile elde edilecek bağışıklığın kalıcı olduğu bilimsel
olarak kanıtlanamıyor.
Öte yandan bilim insanlarına göre, sürü bağışıklığı
şart değil. Çünkü birçok ülke daha fazla test yaparak, izleme yaparak
izolasyonu ve sıkı korumayı sürdürerek günlük vaka sayısını ciddi olarak düşürebiliyor.
İşte bu nedenden dolayı sürü bağışıklığı konusunda
uyarılarda bulunan Dünya Sağlık Örgütü Acil Sağlık Programı Direktörü Dr. Mike
Ryan sürü bağışıklığı ile ilgili kaygılarını dile getirirken şunları söyledi:
“İnsanlar
sürü değildir. Bu virüs çok ciddi bir virüstür, bir numaralı düşmandır. Herkes
güvende olmadan hiç kimse kendini güvende hissetmemelidir”. (19)
…devam edecek: Neden
sürü stratejisi?
Dip notlar:
(1)
Fundanur Öztürk, “19 meslek hastalığı ve iş kazası
sayılsın' çağrısı”, https://www.bbc.com (27 Mayıs 2020).
(3) COVID-19:
UN health agency warns of ‘new and dangerous phase’ as cases mount, https://news.un.org (19 June 2020).
(4)
Mustafa
Durmuş, “COVİD-19 vakaları tekrar
artarken ön plana çıkan iki ülke deneyimi”, https://kesk.org.tr (15 Haziran 2020).
(5) https://www.politicshome.com/news/article/boris-johnson-says-many-more-families-will-lose-loved-ones-as-experts-believe-10000-have-coronavirus-in-uk
(12
March 2020).
(6) Mike Whitney, “Lifting the Lockdown; Easy Does It”, https://www.unz.com/mwhitney/lifting-the-lockdown-easy-does-it
(26
April 2020).
(7) Lars Jonung, “Sweden’s constitution
decides its exceptional Covid-19 policy”, https://voxeu.org (18 June 2020).
(8) Durmuş, agm.
(9) Jeremy Rossman “Herd
immunity in Europe – are we close?”, https://theconversation.com (28 May 2020).
(12)
https://www.milliyet.com.tr/galeri/prof-dr-mehmet-ceyhan-hayal-deyip-acikladi-istanbul-7-turkiye
(5
Haziran 2020).
(13)
Rossman,
agm.
(14)
Andre
Damon,”The murderous pseudoscience of
“herd immunity”, https://www.wsws.org (16 May 2020).
(15)
Projecting the transmission
dynamics of SARS-CoV-2 through the postpandemic period, https://science.sciencemag.org (24 April 2020).
(16)
Imperial College COVID-19 Response Team, Report 9 -
Impact of non-pharmaceutical interventions (NPIs) to reduce COVID-19 mortality
and healthcare demand, https://www.imperial.ac.uk/media/imperial-college/medicine/mrc-gida/2020-03-16-COVID19-Report-9.pdf.
(17)
Türk Tabipler Birliği, “Erken yeniden açılmanın sonuçları alarm
veriyor!”, https://www.ttb.org.tr (18
Haziran 2020).
(18)
https://blogs.scientificamerican.com/observations/can-we-really-develop-a-safe-effective-coronavirus-vaccine
(20
Haziran 2020).
(19)
https://www.irishtimes.com/news/world/who-sees-potentially-positive-data-in-treating-coronavirus
(12
May 2020).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder