TARİHİN
EN BÜYÜK İSTİHDAM KAYBI YAŞANIRKEN MELEKLERİN CİNSİYETİ TARTIŞILIYOR
Mustafa
Durmuş
20 Temmuz 2020
TÜİK’in geçen hafta açıkladığı istihdam ve işsizlik
verilerine göre; bu yılın Nisan ayında dar tanımlı işsiz sayısı 3 milyon 775
bin kişi oldu. İşsizlik oranı geçen yılın aynı ayına göre 0,2 puanlık azalış
ile yüzde 12,8 seviyesinde gerçekleşti. Diğer yandan işgücü 3 milyon 13 bin
kişi (5,7 puan) ve istihdam 2 milyon 585 bin azaldı (yüzde 4,9).
Haklı olarak bu veriler çok tartışıldı. TÜİK’in
işsizlik hesaplama yönteminin yanlış olduğu, işsizlik oranını düşük gösterebilmek için
verilere müdahale ettiği, çarpıttığı gibi ciddi iddialar ileri sürüldü.
İşsizliğin sistemik ve siyasal iktidarlarla ilgili
nedenlerine daha önceki yazılarımda sıklıkla yer verdim. Bu nedenle konunun bu
yönü üzerinde durmayacağım ve sadece bu konuda çalışan, araştırma yapan TÜİK
dışındaki kurum ve iktisatçılardan bazılarının son işsizlik ve istihdam
verileri konusundaki değerlendirmelerine kısaca değinecek ve asıl olarak işgücü
kavramı üzerinde yoğunlaşacağım.
10
yıl geriye giden istihdam
Bunlardan biri Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve
Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM). Bu merkez, işgücüne katılım oranının
yüzde 47,2’ye ve istihdam oranının yüzde 41,1’e gerilemesinden hareketle; işgücü
ve istihdamda ilkinde 8 yıl, ikincisinde ise 10 yıl öncesine geri gidildiğini açıkladı.
(1)
Bir işçi sendikası
araştırma merkezi olan DİSK-AR ise, TÜİK’in dar tanımlı (resmi) işsizlik
oranı ve sayısının gerçeği yansıtmadığını;
Kovid-19 etkisiyle revize edilmiş geniş
tanımlı işsiz ve iş kaybı sayısının 17,7
milyonu aştığını; Kovid-19’un en az 10,7
milyon istihdam kaybına ve işsize neden olduğunu; işbaşında olanların sayısının
7,1 milyon kişi azaldığını ve sonuçta
Türkiye tarihinin en büyük iş ve istihdam kaybının yaşandığını ve geniş anlamda
işsizlik oranının yüzde 52 olduğunu açıkladı. (2)
Kısa
çalışma ödeneği alanlar, zorunlu ücretsiz izinde olanlar işsiz sayılmıyor
İstihdam ve işsizlikle ilgili çalışmalarıyla bilinen
Z. Yükseler ise TÜİK’in hesaplamalarındaki eksikliklere dikkat çekiyor. Yükseler’e
göre; (3) Kovid-19 salgınının işgücü piyasalarına etkilerini takip etmek için,
mevcut işsizlik oranının yanı sıra alternatif göstergelerin de izlenmesi gerekiyor.
Bu bağlamda kısa çalışma ödeneğinden yararlananlar ile ücretsiz izne
ayrılanların istihdam kapsamında yer almaması, işsiz sayılması gerektiğinin
altını çiziyor.
Nitekim Mayıs ayında kısa çalışma ödeneği alan kişi
sayısının 3 milyonu aştığını ve nakdi ücret desteği alan ücretsiz izne ayrılan
kişi sayısının ise 1,4 milyona yaklaştığını işleri sürüyor.
Ayrıca “potansiyel işgücü”, “atıl işgücü” ve iş
başında olanlar” gibi kavramları kullanarak gerçek işsiz sayısı ve istihdam
kaybının çok daha yüksek olması gerektiğinin altını çiziyor.
İşçiler
haftada 4,6 saat daha az çalıştırıldılar
Örnek olarak salgın yüzünden pek çok işyerinde
haftalık çalışma saatlerinin düşürülmüş olması gerçek işsizlik sayısının daha
yüksek olmasını gerektiriyor. Nitekim 2020 Ocak döneminde 44,1 saat olan ortalama
haftalık çalışma saati, Kovid-19 etkisiyle Nisan döneminde 39,5 saate geriledi.
Bu nedenle, işbaşında olanların Ocak dönemine göre fiilen çalıştıkları toplam
saat yüzde 30,1 oranında azalış gösterdi. (4)
4,1
milyon insan nereye gitti?
Dünya Gazetesi yazarı A. Aktaş ise bu yılın Nisan itibarıyla,
son bir yılda çalışma çağına giren 15 yaş üstü kurumsal olmayan nüfusun 1.1
milyon kişi arttığını; işgücünün de (bir kısmı iş bulup istihdama, diğerleri
işsizler ordusuna katılarak) bu 1.1
milyon artışla uyumlu bir artış göstermesi gerektiğini; buna karşılık TÜİK’in
açıkladığı verilere göre işgücünde her
hangi bir artış olmadığı gibi, bu son
bir yılda tam 3 milyon kişi de azaldığını ileri sürüyor ve haklı olarak
“birileri şu 4,1 milyonu izah etsin” çağrısında bulunuyor.(5)
Resmi verilerin güvenirliliğini yitirmesi olgusunun
sadece Türkiye’ye özgü olmadığının altını çizelim. Kovid-19 ile birlikte
şiddetlenen işsizlik gibi sorunlarına çözüm üretemeyen özellikle de sağcı
popülist otoriter yönetimlerin iş başında olduğu ülkelerde, sorunu olduğundan
hafif gösterme çabası resmi bir hüviyet kazanmaya başladı. Bu nedenle de başta
ABD ve Britanya olmak üzere resmi işsizlik verilerinin gerçeği yansıtmadığı ve
hiçbir biçimde güvenilir olmadığı eleştirileri yapılıyor. (6)
Bu noktada TÜİK’in yayınladığı istihdam verilerinden
sadece birine odaklanacağım.
Bir
yılda 3,13 milyon işçi işgücünden çıktı
TÜİK’in resmi verilerine göre; (7) Türkiye’de işgücüne
katılma oranı geçen yılın aynı ayına göre 5,7 puanlık azalışla yüzde 47,2
olarak gerçekleşti. Böylece 1 yılda işgücü 3 milyon 13 bin kişi azalarak 29
milyon 388 bin kişiye geriledi.
İşgücündeki gerileme kadınlarda çok belirgin, zira
kadınlarda işgücüne katılım oranı sadece yüzde 29,2 (erkeklerde bu oran yüzde
65,5). Kadınlardaki düşüş 1 yılda 5,3 puan oldu.
TÜİK ‘işgücü’nü istihdam edilenler ile işsizlerin
oluşturduğu nüfus ve ‘işgücüne katılma oranı’nı, işgücünün, kurumsal olmayan
çalışma çağındaki nüfus içindeki oranı olarak tanımlıyor. ‘Kurumsal olmayan nüfus’
ise üniversite yurtları, yetiştirme yurtları (yetimhane), huzurevi, özel
nitelikteki hastane, hapishane, kışla vb. yerlerde ikamet edenler dışında kalan
nüfus olarak belirleniyor.
Bu tanımlamalar altında, doğal olarak sayıları
milyonları bulan üniversite öğrencileri, askerler, mahkûmlar işsiz sayılmıyor (bu
arada mahkûmların önemli bir kısmı çok düşük ücretlerle cezaevlerine ait
işletmelerde çalıştırılıyor)
Resmi veriler (bu tanımdan hareketle) çalışabilecek
durumda olanların sadece yüzde 47’sinin işgücü piyasasına çıktığını (kadınlarda
bu oran sadece yüzde 29) ortaya koyuyor.
Bu oranlar çalışma çağı aralığını daralttığımızda
değişiyor. Örneğin 25-54 yaş aralığında bu oran erkeklerde yüzde 71,6. Geçen
yıla göre bu yaş grubunda katılım yüzde 6,2 düşüş gösteriyor. Kadınlarda bu yaş
grubunda işgücüne katılım oranı ise yüzde 33,1. Geçen yıla göre yüzde 5,7 puan
düşüş gösteriyor. (8)
Gelişkin
ekonomilerin 20 puan altında bir oran
Genel olarak çalışabilecek yaştaki nüfusun
yarısından azının (kadınlarda üçte birinden azının) , 25-54 yaş grubunda ise
yaklaşık üçte birinin çalışmak için neden işgücünde yer almadığı başlı başına
sorgulanması gereken bir durum. Bunun ekonomik olduğu gibi, sosyal, siyasal ve
kültürel nedenleri var.
Ancak ne durumda olduğumuzu görebilmek için bu
veriyi başka ülkelerdekilerle kıyaslamak gerekir. Bu çerçevede bazı gelişkin
ekonomilere bakabiliriz. Buna göre, ABD,
Japonya, Fransa, Birleşik Krallık, İspanya ve İtalya’da; erkek 25-54 yaş
grubunda gelişkin ekonomilerin hepsinde işgücüne katılım oranı yüzde 90’a yakın
seyrediyor. (9)
Yani en yetkili ağızdan yakında aralarında yer
alacağımızın söylendiği bu ülkelerle (demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan
hakları ve özgürlükler konusundaki büyük açığı bir kenara bırakırsak) aramızda
(işgücüne katılım anlamında) ortalama 20 puanlık bir fark var.
İşsizlik
en büyük sorun
Türkiye tarihinin en büyük iş ve istihdam kaybı ile
sonuçlanan bir salgın ve bunun neden olduğu çok derin bir ekonomik kriz
yaşıyoruz. Bu krizin artık sosyal bir krize dönüştüğü de açık.
Öyle ki işsizlik; işçilerin ağır biçimde
borçlanmasına, yoksullaşmasına, sağlıklarının bozulmasına, hatta kredi
borçlarını ödeyemedikleri için evlerinin kaybetmeleriyle (10), dahası bu sorunların ömür boyu devam
etmesiyle sonuçlanıyor.
İşsizlikten en çok etkilenenler de gençler oluyor,
zira en çok onlar işsiz kalıyorlar. TÜİK’e göre
bile genç işsizlerin oranı ortalama işsizlik oranının 2 katına yakın (yüzde 24,4 ) ve istihdam oranı
ortalama istihdam oranının ancak yarısı kadar (yüzde 26,1). (11)
Genç
işsizliği sosyal bir soruna dönüştü
Genç işsizliği sorunu sadece en yoksul kesimlerin ya
da en düşük becerili, eğitimsiz işçilerin değil, neredeyse tüm gençlerin
(iktidara yakın bazı çevrelerin şanslı çocukları hariç) ortak sorunu. Nitekim
üniversite mezunlarının işsizliği çok yüksek.
Yani eğitimli ve göreli olarak becerili olan
gençlerimizin deyim yerindeyse dirsek çürütmesi de, okullara girebilmek için
sarf ettiği emek de, çaba da, para da,
beceri de çöpe atılıyor.
Kamu
Garantili İstihdam Programları
Batı ülkelerinde özellikle de Korona pandemisi
sonrasında, yoksullukla ve işsizlikle mücadele yönünde ciddi çalışmalar
yürütülüyor. Yoksullukla mücadele konusunda İspanya’da herkese temel gelir
verilmesi kararlaştırılırken (12), Britanya’da işçi sendikaları özellikle genç
işsizler için kamu garantili istihdam programlarını gündeme getiriyor. Böylece
2022 yılına kadar 1,2 milyondan fazla yeni istihdam yaratılabileceği ileri
sürülüyor. (13)
Kuşkusuz bu programlar önerilirken bunların
finansmanının nasıl yapılacağı da önemli. Bu yönde olmak üzere ciddi bir servet
vergisi uygulaması çalışmaları birçok ülkede yürütülüyor.
Dünyada
Servet Vergisi gündemde
Örnek olarak, The Guardian gazetesinde çıkan bir
habere göre, Britanya’da Hazine, bir kamu kuruluşu olan Institute for Fiscal
Studies bünyesinde çalışan Prof. Arun Advani’den ekonomiyi ayağa kaldırmak için
kapsamlı bir servet vergisi çalışması yapmasını istedi. Buna göre, yüzde 10 oranında
ve bir kerelik bir servet vergisinin 1 trilyon poundluk bir gelir sağlaması
bekleniyor. Servet vergisi artık bir zorunluluk haline gelen vergi reformunun
önemli bir parçası olarak görülüyor. (14)
Aynı ülkede yapılan bir başka çalışmaya göre ise; Gelir
Vergisi gibi artan oranlı olarak düzenlenecek bir servet vergisi ile yılda 174
milyar poundluk bir gelir elde edilebiliyor ve bu gelir de Kovid-19 nedeniyle
işleri tehlikeye giren işçileri istihdamda tutmaya yeterli oluyor. (15)
Meleklerin
cinsiyeti tartışması: Erkek mi, kadın mı?
Ülkemizde ise bizleri yönetenler gerçek sorunlarla
uğraşmıyorlar. Kitlesel işsizliğe ve yoksulluğa, muhtemelen beraberinde gelecek
olan açlığa karşı hakiki her hangi bir çözüm üretmiyorlar.
Tersine işçilerin ücretsiz izne çıkartılması
süresinin 1 yıla kadar uzatılması gibi işsizliği kalıcı hale getirecek
düzenlemeler yapılıyor. Ekonomik sorunlara, işsizliğe ve yoksulluğa çözüm
üretemeyen, uluslararası ilişkilerde yalnız kalan siyasal iktidar çözümü
baroların bölünmesine yol açacak yeni düzenlemelerde ve Libya’daki giderek
artan askeri gerilimde arıyor.
Bu da yetmiyormuş gibi, sanki ülkenin başka bir
sorunu kalmamış gibi, iktidarıyla, (buna destek veren muhalefetiyle) ülkede
Ayasofya’nın siyasete açılması alkışlanıyor.
Bir rivayete göre, Fatih’in Konstantiniye’nin
(İstanbul) surlarına dayandığı sıralarda Bizans’ı yöneten seçkinler, din
adamları buna karşı ne önlemler alacaklarını tartışmak yerine “meleklerin erkek
mi, yoksa kadın mı olduklarını” tartışıyorlarmış. (16)
Özcesi, 567 yıl öncekinde bu topraklarda yapıldığı
gibi, meleklerin cinsiyetini tartışmaktan ne zaman vaz geçip, gerçek
sorunlarımızı tartışacak, emekten, halktan, ezilenden yana çözümler üretmeye
başlayacağız?
Dip
notlar:
(1) Seyfettin
Gürsel, Mehmet Cem Şahin, “İşgücü
Piyasası Görünümü -Temmuz 2020”, BETAM (10 Temmuz 2020).
(2) DİSK-AR, İşsizlik ve İstihdamın Görünümü
Raporu (11 Temmuz 2020).
(3) Zafer Yükseler, İşgücü göstergeleri ve
Covid-19 etkisi (iş başında olanlar-çalışılan saat), https://www.academia.edu
(10 Temmuz 2020).
(4) Agm.
(5) Alaattin Aktaş, “Birileri şu 4 milyon artışı
izah etsin!”, https://www.dunya.com (16 Temmuz 2020).
(6) Richard Murphy, “Don’t believe the
unemployment statistics”, https://www.taxresearch.org.uk (16 July 2020).
(7) TÜİK, İşgücü İstatistikleri, Nisan 2020, http://www.tuik.gov.tr (10 Temmuz 2020).
(8) Agb.
(9) Martin Wolf: ‘Democracy will fail if we don’t
think as citizens’, https://www.ft.com (6 July 2020).
(10)
https://www.dunya.com/ekonomi/konut-pazarina-20-bin-arz-da-bankalardan-haberi
(17 Temmuz 2020).
(11) TÜİK, agb.
(12) Nick Slater, “ Spain’s UBI Is A Wake-Up Call
For Americans”, https://www.currentaffairs.org/2020/04/spains-ubi-is-a-wake-up-call-for-americans
(7 June 2020).
(13)
https://www.tuc.org.uk/research-analysis/reports/rebuilding-after-recession-plan-jobs
(24 June 2020).
(14) Polly Toynbee, “To save the arts and all else
we hold dear, a wealth tax now seems the only answer”,
https://www.theguardian.com (6 July 2020).
(15) Richard Murphy, “Wealth taxes: a Chancellor
saying no is not enough to end a debate”, https://www.taxresearch.org.uk ( 9
July 2020).
(16) “
Weapons of mass distraction”, https://www.washingtontimes.com (15 June 2003).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder