KIDEM
TAZMİNATI VE TAMAMLAYICI EMEKLİLİK SİSTEMİ
Mustafa
Durmuş
4
Temmuz 2020
İşçi sınıfının gündemini bir süredir işçilerin kıdem
tazminatları için tehdit oluşturan yeni bir girişim ve bununla bağlantılı
olarak gündeme getirilen Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi ya da Sigortası (TES) oluşturuyor.
İşçilerin bir günlük uyarı eylemleriyle şimdilik
Eylül ayına ertelenmiş olsa da, konu tekrar gündeme gelecek gibi görünüyor.
Çünkü şu ana kadar burjuva siyasal iktidarlar
(bugünlerde neo-liberal, siyasal İslamcı ve milliyetçi yanı ağır basan), 1936
yılından bu yana yasal bir statüye kavuşturulmuş olan, işçilerin çalışarak
kazandıkları bir hak niteliğindeki kıdem tazminatlarını ortadan kaldırarak onu
belirsiz bir fona dönüştürme çabasından bir türlü vazgeçmediler.
Tıpkı 2001 krizi sonrasında olduğu gibi, ekonomi ne
zaman krize girse siyasal iktidarlar (krizi bahane ederek) kıdem tazminatı
hakkını adım adım ortadan kaldırmaya yönelik girişimlerle işçilerin karşısına dikildiler.
Sınıfın
gücü azaldığında
Mevcut hükümet de muhalefetin dağınıklığı ve Korona
salgını sonrasında derinleşen kriz ve paralelinde artan işsizlik yüzünden
giderek büyüyen yedek işçi ordusu nedeniyle işçi hareketinin ve sendikaların
daha da güçten düştüğünü gördüğünden bu konuyu tekrar gündeme getirdi.
Bu sefer kıdem tazminatını, İstihdam Kalkanı Paketi
içindeki Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES)
adını verdiği bir fonla bağlantılı bir biçimde dönüştürmek istiyor.
Siyasal iktidarın sözcüleri bu değişikliği
“işçilerin büyük bir kısmının kıdem tazminatından fiilen yararlanamadığı,
dolayısıyla bu durumun bir eşitsizlik yarattığı” gerekçesiyle savunuyor.
Oysa (istenirse) böyle bir eşitsizliği ortadan
kaldırmak hiç de zor değil. Patronların iş yasalarına uymalarını sağlayacak yeni
yasal düzenlemelerle ve mahkemelerin de hızlı karar vermeleriyle bu sorun
çözülebilir.
İşçiler
için güvence, patronlar için maliyet
Günümüzde özellikle de Korona salgını sonrasında
yaşanan krizle birlikte giderek daha da yoksullaşan işçiler açısından (işçinin
eline geçecek toplu para anlamında) kıdem tazminatı: işsiz kaldıklarında
hayatlarını sürdürebilmeye yardımcı olan bir mali destek (yani
tutunabilecekleri bir dal), emeklilik sonrasında ihtiyaçları için
harcayabileceği bir toplu para demek.
En önemlisi de kıdem tazminatı, işçilerin kolayca
işten atılmalarını önleyen (en azından zorlaştıran) bir tür iş güvencesi. Çünkü
patronlar birikmiş kıdem tazminatlarını da dikkate alarak işçileri işten
çıkartmaya yanaşmıyorlar.
OECD, IMF gibi kuruluşlarsa, yıllardır esnek
çalışmayı savunuyorlar ve kıdem tazminatı gibi uygulamalara bunu önlediği
gerekçesiyle karşı çıkıyorlar.
Patronlarsa (kullanımı son derece kısıtlanmış
koşullara bağlanmış olmasına rağmen) kıdem tazminatını kendileri için bir
maliyet unsuru, dolayısıyla da üzerlerinden atmaları gereken bir mali yük ve
işçileri kolayca işten çıkartabilmenin önündeki bir engel olarak görüyorlar.
Oysa kıdem tazminatı işçinin; 1 yıl boyunca çalışmasının
ve yılda 1 aylık (30 gün) ücretinin karşılığı olarak hesabında tutulması
gereken bir hak. Dolayısıyla bu hakkın zamanı geldiğinde ona ödenmesi kadar
normal bir şey olamaz.
Ancak en ciddi kriz dönemlerinde bile lüks tüketim
harcamalarından kısmayan, sıradan bir iş yemeğinde asgari ücretin birkaç katı
bir fatura ödemekten (vergiden de indirerek) çekinmeyen patronlar, nedense konu
işçinin kıdem tazminatına geldiğinde adeta feryat figan “maliyetlerinin artmasından, rekabet gücünü
yitirmekten, batmaktan, işçi çıkartmak zorunda kalmaktan” söz edebiliyorlar.
Artık
muhatap patronlar olmayacak
Öncelikle konuyu emek-sermaye ilişkileri açısından
ele alacağız. Bu açıdan kıdem tazminatının TES gibi bir fona dönüştürülmesi
patronların artık tazminat ödenmesinde işçinin muhatabı olmaktan kurtulmaları
anlamına geliyor.
Yani işçi yasal koşullar çerçevesinde işten
ayrıldığında ya da emekli olduğunda patronundan birikmiş kıdem tazminatını
ödemesini isteyemeyecek zira patron ona ödeme adresi olarak bu fonu gösterecek.
Böylece nasıl işleyeceği de belli olmayan bir havuza
(denetlenmesi imkânsız bir işleyiş içinde) patronlar işçilerin kıdem
tazminatları için, onlar adına para aktaracak, işçiler de (sözde) zamanı
geldiğinde bu havuzdan tazminatlarını alabilecekler.
Diğer taraftan bu ülkenin insanlarının başta
Tasarrufları Teşvik Fonu olmak üzere, geçmişte kurulan çok sayıda fonla ilgili
acı deneyimleri söz konusu. Bu yüzden de (en son BES’te yaşanan başarısızlığa
rağmen), fonlarda ısrar etmenin nedeninin; işçi ile patron arasına bir üçüncü
yapıyı koyarak patronun kıdem tazminatı ödemesinden kurtulmasını, bunun
sorumluluğunu bu üçüncü yapıya atmasını sağlamak olduğu anlaşılıyor.
Bunun patronlar açısından ne kadar büyük bir
rahatlama sağlayabileceğini kestirebilmek güç değil. Fon uygulamasının bir
diğer nedeni ise finans piyasalarıyla ilgili (ona bir sonraki yazımızda yer
vereceğiz.)
Devlet
kamusal emeklilik sunma sorumluluğunu sırtından atacak
İkinci olarak böyle bir düzenlemenin devleti de
rahatlatması bekleniyor. Özellikle de neo-liberalizm döneminde topluma karşı
sorumluluklarının büyük bir kısmını üzerinden atan, kendi istediği gibi istihdam dışında istihdam
yaratmaktan da kurtulan devlet işçiler için, yaşlandıklarında kamusal emeklilik
hizmeti verme sorumluluğundan da kurtulmuş olacak.
Öyle ki gelinen nokta itibarıyla dolaylı ve dolaysız
vergilerin yanı sıra yıllardır işçilerden tahsil edilen yaşlılık sigortası
primlerinin düzeyi (yanlış kamu harcamaları politikaları yüzünden) işçilere
yaşlandıklarında yaşamlarını sürdürebilecek yeterlikte bir maaş ödemeye
yetmiyor.
Üstelik 5510 Sayılı Yasa ile emekli aylıklarının
hesaplama yönteminin değiştirilerek aylık bağlama oranının düşürülmesi ve prime
esas günlük kazancın hesabında kullanılan güncelleme katsayısının düşürülmesi (1)
işçi emeklilerinin aldıkları maaşlarla geçinebilmesini imkânsız bir hale
getirirken, bu önlem sosyal güvenlik bütçesi açıklarının kapatılmasına da yetmedi.
Merkezi Yönetim Bütçesi ödeneklerinin hala yüzde 40
civarındaki en büyük kalemi cari transferlerden ve bunun da büyük bir bölümü de sosyal güvenlik kurumlarına yapılan böyle
aktarmalardan oluşuyor.
İşte bu durum hem devleti yönetenleri, hem de
bütçenin kaynaklarının asıl olarak kendileri için kullanılmasını isteyen
sermayeyi rahatsız ediyor. Bu nedenle de başta kamusal emeklilik olmak üzere bu
sorumluluğun devletin sırtından alınıp piyasaların eline bırakılması isteniyor.
Bunun bir sonraki aşaması ise kamu emekçilerinin
emeklilik ikramiyesi ile ilgili olarak yapılacak düzenlemedir. Eğer kıdem
tazminatları TES ile ortadan kaldırılırsa sıranın kamu emekçilerinin emekli
ikramiyesine gelmesi şaşırtıcı olmayacak.
Önce
BES, şimdi TES
Son 18 yılda kıdem tazminatını adım adım ortadan
kaldırmaya yönelik strateji; önce “ikinci
emeklilik” ve “çifte emeklilik” gibi şık paket süslemesiyle tanıtılan Bireysel
Emeklilik Sistemi (BES) ile gündeme getirildi. Bu yeterince ilgi görmeyince, bu
kez Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi (TES) devreye sokuluyor.
Böylece işçilerin daha çalışırken tasarruf yapmaya
başlamaları (bu ücret düzeyleriyle nasıl yapacaklarsa) ve çalışamayacak hale geldiklerinde, emekliliklerinde
bu tasarrufları ile yaşamlarını sürdürmeleri isteniyor.
Nitekim AKP hükümetleri döneminde her yıl Orta
Vadeli Programlarda ya da Yeni Ekonomi Programlarında yer verilen bu türden
uygulamalara en son 4 Kasım 2019’da Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında yer
verildi (2) ve 2020 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı içinde “bireysel
emeklilikte otomatik katılımın tamamlayıcı emeklilik sistemine dönüştürülmesi”
kararı yayınlandı.
Bu karara göre Tamamlayıcı Emek Sistemi 1 Ocak
2022’den itibaren yürürlüğe girecek (böylece bazı işçilerin bu düzenlemenin kendilerini
ilgilendirmeyeceği düşüncesiyle tepki vermeyeceği de düşünülüyor) .
Kıdeme
esas teşkil eden ücret 30 günden 19 güne düşürülüyor
Söz konusu Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi
için (zorunlu ve isteğe bağlı olmak üzere) iki formül üretildiği anlaşılıyor:
(3)
Zorunlu olacak olan birinci
formüle göre; her bir çalışma yılı için 30 günlük ücret tutarında ödenen kıdem
tazminatının 19 günlük kısmı mevcut sisteme göre işveren tarafından ödenecek.
11 günlük kısmi için ise çalışan adına bireysel fon oluşturulacak ve ödeme
fondan yapılacak. Fondan ödenecek 11 günlük kısım için işveren fona aylık yüzde
3 prim ödeyecek.
İsteğe bağlı olacak ikinci
formüle göre ise; işçi, işveren ve devletin katkı sağlayacağı bir fon
oluşturulacak. Oluşturulacak fona yüzde 6 oranında prim ödenmesi öngörülüyor.
Bunun 4 puanı işveren tarafından karşılanacak, 0,5 puanı çalışandan kesilecek,
devlet de 1 puan katkıda bulunacak. Vergi indirimi yoluyla da 0,5 puanlık ilave
prim katkısı yapılarak yüzde 6 oranı tamamlanacak.
Böylece 1980 öncesinde yıllık 45
gün olarak hesaplanan ve 12 Eylül Askeri Diktatörlüğü döneminde 30 güne
indirilen yıllık kıdem tazminatı tutarı bu tasarı ile 19 güne indirilecek.
Devletin
asli görevi
Özcesi, bu şekilde devlet asli görevlerinden biri
olan, yurttaşlarının ödedikleri vergi ve primlerle yaşlılıklarında yaşanabilir
bir emeklilik geliri sağlama görevlerinden vazgeçiyor ve bunu özel piyasalara
devretmiş oluyor. Bu proje ile hem sermaye kesiminin, hem de devleti
yönetenlerin talepleri örtüşmüş oluyor.
Ancak işçilerin, yaşlılıklarında
çalışamayacaklarından (ailelerine bakma yükümlülüğü kısmen de olsa devam
edeceğinden) dolayı, emeklilikte onlara bakma görevi ve sorumluluğunun devletin
üzerinden alınması da, bunun yüksek kâr ve spekülatif rantlar peşinde koşan
finans piyasalarının insafına, performansına terk edilmesi de, başta işçi sınıf
olmak üzere, tüm emekçiler açısından kabul edilemez bir durumdur.
..devam
edecek: TES ve finans sermaye
Dip
notlar:
(1)
Murat Özveri, “Kıdem tazminatına
dokunma yaşlılık aylığını yükselt”, https://www.evrensel.net
(1 Temmuz 2020).
(2)
https://www.dunya.com/ekonomi/bireysel-emeklilik-sisteminde-yeni-donem
(4 Kasım 2019).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder