Halk
vergi yükü altında eziliyor, vergi rekortmenleri isimlerini gizliyor!- Servet vergisi neden ve nasıl
alınmalı (8)
Mustafa Durmuş
4 Şubat 2021
Bu ayın vergileme ile ilgili olarak önemli bir
haftası var: “Vergi Haftası”. Ayın son haftası olarak belirlenmiş ve yıllardır
Maliye Bakanlığı’nca kutlanıyor. Bu yıl 32’incisi kutlanacak olan Vergi Haftası,
Gelir İdaresi Başkanlığı’nın sitesinde şu açıklama ile tanıtılıyor:
“1990 yılından bu yana her yıl Şubat ayının son
haftasında kutlanmakta olan Vergi Haftası kapsamında vergi bilincinin
çocuklarda ve genç nesillerde oluşturulması, toplumun tüm kesimlerine
benimsetilmesi, mükelleflerin vergiye gönüllü uyumunun sağlanması ve kayıt dışı
ekonomi ile mücadele bilincinin oluşturulması amaçlarıyla Hazine ve Maliye
Bakanlığına bağlı Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından çeşitli tanıtım ve
bilgilendirme faaliyetleri yürütülmektedir”. (1)
Bu hedefleri ne kadar tutturduğu tartışması bir
yana, bu yılki “Vergi Haftası” Covid-19 Salgınının hız kesmediği, virüsün
mutasyona uğradığı bir döneme denk düştü.
Öyle ki Salgın nedeniyle dünyanın hemen her yerinde,
ortaya çıkan sağlık ve eğitim alanı ile ilgili gibi sorunların yanı sıra,
Salgının derinleştirdiği ekonomik kriz ve işsizlik ile mücadele konusunda da
öncelikli olarak vergilere başvuruluyor. Bu bağlamda, büyük çapta nakit desteği
içeren mali paketler art arda açıklanırken, vergiler erteleniyor ya da
indiriliyor.
Salgın
vergilemeyi ön plana çıkarttı
Diğer yandan Covid-19 sonrasında, sadece sağlık ve
eğitim hizmetlerine olan ihtiyaç artışını karşılamak için değil, derinleşen
yoksulluğu azaltabilmek ve giderek kötüleşen gelir ve servet dağılımını da
iyileştirebilmek için radikal yeniden bölüştürücü politikalara ihtiyaç var.
Yani bir yandan işsizliği azaltmak için yeni ve
güvenceli kamusal istihdam yaratma politikalarını ve bunu finanse edebilecek
kamu geliri politikalarını gündeme getirmek, diğer yandan da halka dönük kamusal
hizmetleri ve sosyal transfer harcamalarını niceliksel ve niteliksel olarak artırmak
gerekiyor.
Arjantin
servet vergisi almaya başlayacak
Bu bağlamda dünyanın birçok ülkesinde; “üst gelir gruplarının
gelir vergisi oranlarını ve sermaye şirketlerinin kurumlar vergisi oranlarını
yükseltmek, ayrıca servet vergisi almak” gibi vergisel önlemler tartışılıyor.
Nitekim Arjantin Parlamentosu bir seferliğine olmak
üzere toplamda 3,3 milyar dolarlık bir gelir sağlaması hedeflenen servet vergisini
yasalaştırdı. Buna göre, 2,5 milyon
dolardan fazla serveti olan 12,000 Arjantin vatandaşı ülke içindeki
servetlerinin yüzde 3,5’ini, ülke dışındaki servetlerinin ise yüzde 5,25’ini
vergi olarak devlete ödeyecek. Bu verginin yüzde 20’si Salgın ile mücadelede
gerekli olan sağlık malzemesinin temininde, yüzde 20’si KOBİ’lere destek, yüzde
20’si öğrencilere burs vermek, yüzde 15’i sosyal kalkınma projeleri ve yüzde
25’i doğal gaz girişimi için kullanılacak. (2)
Herkes gider Mersin’e…
Kısaca bu tür sosyal programların finansmanının
vergilerle karşılanması kaçınılmaz, ancak bizim mevcut vergi sistemimiz ve
uygulanan vergi politikalarıyla bunu yapılabilmek çok zor.
Tam tersine bizdeki vergi sistemi ve vergi
politikaları zengini daha da zengin yaparken, halkın yoksulluğunu artırıyor.
Sistemin hayata geçirilmesinden sorumlu politik iradenin ise vergileri sosyal
amaçlı olarak kullanmak gibi bir niyeti yok.
Öyle ki birkaç gün önce, mevcut dolaylı vergilerin
ağırlığını daha da artıran bir düzenlemeyle, Özel İletişim Vergisinin (ÖİV)
yüzde 7,5 olan oranı yüzde 10’a yükseltildi. (3)
Özel
İletişim Vergisi artışı eğitimdeki eşitsizlikleri daha da artıracak
Bu verginin oranının yükseltilmesinin nedeni
Covid-19 sonrasında internet kullanımı başta olmak üzere dijital iletişim
hizmetlerinin görülmemiş ölçüde artıyor olması. İnternet hizmeti bu verginin konusunu
ve matrahını oluşturan önemli bir hizmet olduğundan (4) siyasal iktidar bu büyüyen
matrahı daha yüksek oranda vergilendirerek gelir sağlama yolunu seçti.
Ancak iletişim hizmetlerinden yüzde 18 KDV ve yeni oran
artışı ile yüzde 10 ÖİV alındığında bu verginin yükü yüzde 28’e çıkıyor. Bu,
özellikle de Salgın nedeniyle uzaktan erişimle eğitim görmeye çalışan
milyonlarca emekçi çocuğunun bu hizmete erişime zorlanmasıyla sonuçlanacak, bu durum
eğitimdeki eşitsizlikleri ve halkın üzerindeki vergi yükünü daha da artıracak.
Diğer taraftan, halk üçte ikisi KDV ve ÖTV gibi
dolaylı vergilerden oluşan vergi sisteminin altında iyice ezilirken, bu yıl
olduğu gibi, sermaye kesiminden alınması gereken vergilerin beşte biri büyüklüğünde
(230,1 milyar lira) bir vergi gelirinden
“vergi harcamaları” adı altında vazgeçiliyor.
Yüksek
dolaylı vergiler altında halk daha da eziliyor!
Bilindiği gibi, KDV ve ÖTV gibi vergiler yaptığımız
harcamalar üzerinden alınıyor. Örneğin ekmekten ete, otomobil ve elektrikten
doğal gaza, eğitimden sağlığa kadar yüzde 18’e varan oranlarda KDV alınıyor. Akaryakıt
örneğinde olduğu gibi, köylünün mazota ödediği vergi, mazotun litre fiyatının
yüzde 70’ine yaklaşıyor. Kısaca en ağır dolaylı vergilerle vergilendiriliyoruz.
Bu vergilerin neden olduğu yük ise en çok en düşük
gelirliler, yoksullar tarafından hissediliyor. Çünkü (herkes aynı miktar ya da
oranda vergiye tabi tutulsa da), bir asgari ücretlinin ödediği verginin yükü on
binlerce lira aylık geliri olan birine göre katmerli bir biçimde artıyor.
Bu vergilerin çok büyük bir kısmı mal ve hizmetin
fiyatı üzerinden alındığı için, bugünkü gibi yüksek enflasyon zamanlarında
üzerimizdeki yük her fiyat artışında daha da artıyor. Sadece fiyat değil, artan
vergi de belimizi iyice büküyor.
Dolaysız
vergilerin yükü de emekçilerin üzerinde
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın resmi verilerine göre
(5); 2020 yılında 158,8 milyar liralık gelir vergisi (GV) ve 105,0 milyar
liralık kurumlar vergisi (KV) tahakkuk ettirildi. Böylece vergilerin kalan üçte birini
oluşturan dolaysız vergilerin içinde gelir vergisi en büyük paya sahip (yüzde
19) olurken, kurumlar vergisi ise ikincil planda kaldı (yüzde 12,6). Bu iki
verginin toplam vergi gelirleri içindeki payı ancak yüzde 31,6’yı bulabiliyor.
Veraset ve intikal vergisi (VİV) ve motorlu
taşıtlar vergisi (MTV) gibi servet unsurları üzerinden alınan vergilerle
birlikte kabaca dolaysız vergilerin payı üçte biri ancak bulabiliyor.
Bu noktada “gelir vergisini kimlerin ödediği” sorusu
önem kazanıyor. Bu vergi ücretlilerden, işyeri kirası ve faiz geliri elde
edenlerden tevkifat yoluyla; şirket kârlarının dağıtılması sonucu kâr payı elde
edenlerden (yüzde 15’lik tevkifat yapılmasının ardından ve istisna tutarı
indirildikten sonra) beyanname yoluyla alınıyor.
Ücretliler bu verginin yaklaşık yüzde 65’ini ödüyor.
Ayrıca 800 binin üzerinde çok küçük esnaf “Basit Usul” olarak tabir edilen bir
usulle vergilendiriliyor. Ancak bunlar için geçen yıl tahakkuk eden vergi
sadece 228 milyon lira oldu. Yani bu kesim 2020 yılında tahakkuk eden toplam
833,0 milyar liralık vergi gelirinin sadece on binde 3’ünü ödemeyi taahhüt
ettiler.
Servet
unsurlarından alınan vergilerin payı yüzde 4’ü bulmuyor
Dolaysız vergiler içinde sayılan ve daha çok
zenginlerin ödediği veraset ve intikal vergisinde tahakkuk eden miktar ise
sadece 1,3 milyar lira. Yani toplam vergi gelirlerinin sadece binde 15,5’ine
denk düşen bir miktarda vergi miras ve intikaller üzerinden alınıyor.
Zenginlerden alınan servet vergisi kapsamında
değerlendirilen aslında tam olarak bu anlama gelmeyen iki diğer vergi ise
motorlu taşıtlar vergisi ve emlak vergisi.
Bu vergilerle gerçek servetler vergilendirilmediğinden
bunları servet vergisi olarak nitelendirmek doğru değil. Öyle ki sadece servet sahibi zenginler değil,
örneğin MTV’de olduğu gibi mütevazı bir otomobili olan biri de, traktörü olan
bir çiftçi de bu vergiyi öderken, bazı lüks
yatlardan ve kotralardan böyle bir vergi alınmıyor.
Geçen yıl MTV olarak yaklaşık 17 milyar lira
tahakkuk etmiş ki bu toplam vergi gelirlerinin sadece yüzde 2’sine denk
düşüyor. Bunlara emlak vergisi de katılabilir ama bu vergi belediyeler
tarafından tahsil ediliyor ve emlakin gerçek değeri üzerinden değil de tapu
değeri üzerinden tahsil edildiği için servetin gerçek değerini yansıtmıyor.
Sözün kısası, kapitalizmin tipik sonucu olarak, ülkede
artan gelir eşitsizliği ve yoksulluğun asıl nedenleri; 10 milyon işçiyi ve ailelerini
doğrudan ilgilendiren asgari ücreti açlık sınırında tutan adaletsiz gelir-ücret
politikaları, kârları yeterince vergilendirmeyen adaletsiz vergi sistemi ve vergi
politikaları ve kötü ekonomi yönetiminin azdırdığı yüksek enflasyon olgusu.
Türkiye’nin
vergi rekortmenleri
Sermaye ve servet zenginlerinin, “sahip olduğu
şirketleri üzerinden kurumlar vergisi ve bu şirketlerin kârları dağıtıldığında
gelir vergisi de ödedikleri” hatırlatılarak, bu kesimlerin “servet vergisi
ödemeseler de ağır bir şekilde vergilendirildikleri” ileri sürülebilirse de, bu
ne kadar ikna edici olabilir?
Yani bu zenginler hem sahibi oldukları kurumları
üzerinden, hem de bireysel olarak ne kadar vergi ödüyorlar? Bunu anlamamıza
yardımcı olacak bazı veriler Gelir İdaresi Başkanlığı’nca yıllık olarak
açıklanan “Türkiye genelinde en fazla vergi beyan eden ilk 100 mükellef
listelerinde” mevcut. Vergi Haftası’nın içinde yer aldığı bu aya denk düştüğü
için bu listelerde yer alan bilgilerin yorumlanması önemli.
En
fazla kurumlar vergisi ödeyenler bankalar oldu
Listelerin ait olduğu yıl olan 2019 yılında toplam
673,9 milyar lira vergi toplandı. Türkiye genelinde, 825,139 mükellef kurumlar
vergisi beyannamesi verdi ve bunlara 98,3 milyar lira kurumlar vergisi tahakkuk
ettirildi. Ancak bu miktarın sadece yüzde 80’i toplanabildi, yani 78,8 milyar
liralık bir vergi tahsilatı yapıldı. Bu miktar da toplam vergi gelirlerinin
sadece yüzde 11,6’sını oluşturuyor.
En fazla kurumlar vergisi ödeyen 100 kuruma (6) bakıldığında
ise çarpıcı bilgiler var. Öncelikle ilk sıranın sahibi, kendine tahakkuk
ettirilen 11, 5 milyar lira vergiyle Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası oldu. Bunu
Ziraat Bankası, Garanti Bankası, Akbank, Türkiye İş Bankası, Türkiye Vakıflar
Bankası, Yapı ve Kredi Bankası izledi. Listenin 8. ve 10. sırasındakiler
isminin açıklanmasını istemezken, 9. sırada İskenderun Demir ve Çelik A.Ş yer
aldı.
Finansallaşma
artarken istihdam azaldı
Bu tablo bize öncelikle, Türkiye ekonomisinin
giderek üretimden kopuşunu ve artan finansallaşmasını gösterdiği kadar, neden
yeterince istihdam yaratılmadığını da (kısmen de olsa) anlatıyor.
Çünkü listede, hizmetlerini büyük ölçüde dijitalleştirerek
emek gücü tasarrufu yapan (!) ve Salgın
döneminde kârlarını katlayan bankalar önemli bir yer tutuyor. Bunların yüksek
faizlerle Hazine’nin açıklarını fonlayarak ve yüksek komisyonlarla, bireylere
ve işletmelere adeta tefeci faizleriyle verdiği kredilerle bu kârlarını artırmış
olduklarını tahmin edebilmek hiç zor değil.
“Beşi
bir yerde” listede yok gibi
İkinci olarak, son 18 yıldır uygulanmakta olan
sermaye ve servet birikimi stratejisinin en çok kazananı olan, böylece dünya
çapında büyüklüğe erişen, “beşi bir yerde” olarak da anılan dev inşaat
şirketlerinin bu listede neredeyse hiç yer almamaları da şaşırtıcı değil, ama ibret
verici.
Bu şirketlerden Cengiz İnşaat ödediği 102 milyon
lira ile 81.sırada; Kalyon İnşaat ise ödediği yaklaşık 92 milyon lira ile
92.sırada yer alıyor (geçen yıl tek başına Kalyon İnşaata 10 milyar liralık bir
vergi teşviki sağlandığını hatırlayalım).
Kısaca, eğer ismi açıklanmak istenmeyen şirketlerden
biri değillerse, diğer üç şirket ve sektörün diğer büyük şirketlerinin adları en fazla kurumlar
vergisi ödeyen 100 şirket listesinde yok.
Zenginler toplamda sadece 8 milyar lira gelir vergisi ödediler!
Gelir vergisine gelince; 2019 yılında toplam 162,7
milyar lira gelir vergisi tahsilatı yapıldı. Bunun yüzde 93’ü yani 151,8 milyar
liralık kısmı tevkifat yoluyla ve yaklaşık yüzde 5’i, yani 8 milyar lirası beyana
dayalı gelir vergisi olarak tahsil edildi (aslında beyana dayalı gelir vergisi
tahakkuku 27,8 milyar liraya yakındı ama bu kadarı tahsil edildi). Basit usulde
alınan gelir vergisi ise sadece 201 milyon lirada kaldı (on binde 3).
Bir başka anlatımla, faaliyetlerinden elde ettiği
gelirleri üzerinden beyanname vererek vergisini ödeyen 3,5 milyona yakın gelir
vergisi mükellefi var. Bunlar kâr payı, faiz ve kira gelirleri gibi sermaye
gelirleri üzerinden vergi ödüyorlar. Yani hiçbir emek sarf etmeden gelir elde
ediyorlar ve bu gelirleri de servetlerinin en önemli kaynağını oluşturuyor.
Zengin
asgari ücretli kadar vergi ödemedi!
Bu zenginlerin 2019 yılında ödedikleri gelir
vergisinin toplam gelir vergisi içindeki payı yüzde 4,9 ve toplam vergi
gelirleri içindeki payı sadece yüzde 1,2. Öyle ki sermaye geliri sahibi bu
zenginler için mükellef başına yılda ortalama sadece 7,800 lira vergi tahakkuk
ettirilmiş ve bunun da sadece 2,291 lirası tahsil edilebilmiş. Kısaca bir
asgari ücretli kadar dahi vergi ödememişler.
Kuşkusuz bu rakam ortalama rakam. En yüksek gelir
vergisi ödeyen ilk 100 listesine bakıldığında (7) çarpıcı bazı bilgiler ortaya
çıkıyor.
Yeni
zenginler: Borsa ve inşaat baronları
İlk sırada yer alan zenginin ismi belirtilmediği gibi,
ödediği vergi de açıklanmıyor. İkinci sırada 70,5 milyon liranın biraz üzerinde
bir vergi ile yer alan M. Sinan Tara’nın menkul kıymet yatırım ortaklığı
biçiminde finans piyasasında yer alması ve listenin alt sıralarında çok sayıda
aynı tür faaliyette bulunan zenginin olması, ülkedeki birikim stratejisinin
finans ayağındaki bir yansıma olarak kurumlar vergisindeki tabloyu tamamlıyor.
Ünlü sanayici M. Rahmi Koç ise ödediği 70, 4 milyon lira
vergiyle listenin üçüncü sırasında yer alıyor. 43,4 milyon lira ile listede kendine
beşinci sırada yer bulan Erman Ilıcak ise yine son 18 yılda yıldızı parlayan
Rönesans İnşaat’ın patronu.
100 zenginden 67’si ismini gizledi!
Ancak izahat gerektiren bir önemli durum var bu
listede. Bu 100 kişiden 67’si isminin açıklanmasını istememiş. Bu kolay anlaşılabilecek
bir durum değil. Üstelik isminin açıklanmasını istemeyenlerin sayısı yıllar
itibarıyla giderek artıyor.
Bir zamanlar bu listelerin başlarında yer almak
övünülecek bir durum iken, bugün bu zenginlerin büyük bir çoğunlukla adlarının
görünmesini istememelerinin nedenleri ne olabilir?
Burada ilk akla gelen şey bu listede yer alan ve
siyasal iktidara çok yakın olan iş insanlarının bu durumu kamuoyundan saklamak
istemeleridir. Ya da ülkenin bu kadar yoksullaştığı, gelir dağılımı
adaletsizliğinin bu denli bozulduğu böyle bir dönemde böyle bir zenginliği
açıklayamama korkusu, endişesi olabilir.
Özetle Vergi Haftasının içinde yer aldığı bir ay
vesilesiyle sunduğumuz bu veriler, Türkiye’deki gelir ve servet bölüşümü eşitsizliğinin,
adaletsizliğinin ana nedenlerinden biri olan vergilemedeki adaletsizliğin
boyutlarını yansıtıyor.
Bu adaletsizliğe karşı neler yapılabileceği ise bir
sonraki yazımızın konusunu oluşturuyor.
…devam
edecek
Dip notlar:
(1) https://www.alomaliye.com/2020/02/24/31-vergi-haftasi-kutlamalari-basladi.
(2) “Covid: Argentina passes tax on wealthy to
pay for virus measures”, https://www.bbc.com/news
(5 December 2020).
(3) https://www.bloomberght.com/ozel-iletisim-vergisi-yuzde-10-a-yukseltildi
(30 Ocak 2021).
(4) Gelir İdaresi Başkanlığı, 6802 Sayılı Gider Vergisi Kanunu, Madde
39, https://www.gib.gov.tr/gibmevzuat
(2 Şubat 2021).
(5) “Aralık 2020 Bütçe Gerçekleşmeleri (Gelir)”, https://www.hmb.gov.tr/bumko-aylik-butce-uygulama-sonuclari
(2 Şubat 2021).
(6) https://gib.gov.tr/sites/default/files/fileadmin/user_upload/VI/2019_KurumlarVergisi.htm
(2 Şubat 2021).
(7) https://gib.gov.tr/sites/default/files/fileadmin/user_upload/VI/2019_GelirVergisi.htm
(2 Şubat 2021).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder