“Denize
düşen yılana sarılır” da…
Mustafa
Durmuş
1 Ağustos 2021
Yeni bir menkul kıymetlendirme hamlesi ile karşı karşıyayız. Siyasal iktidar, başta Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) projeleri olmak üzere, özel sektörün yurt dışından kullandığı devasa boyutlardaki kredilerdeki geri ödeme konusunda yaşanan sorunlar ve bu projelerin devlet bütçesine getirmekte olduğu yeni yükler nedeniyle sıkışmış durumda.
Bu nedenle de daha önce de denediği ancak
sonuç alamadığı bazı finansal operasyonlara tekrar başvuruyor. Bu operasyonlar
özel sektörün zararını topluma ödetmekle sonuçlanacağı gibi, yeni bir finansal
kriz bombasının fitilini de ateşleyebilir.
Yeni
değil, daha önce de denendi
17 Temmuz tarihinde Sermaye Piyasası
Kurulu tarafından yayınlanan “Projeye Dayalı Menkul Kıymetler Tebliği“ adlı bir
tebliğden söz ediyoruz. Bu tebliğ eskisinden çok daha geniş kapsamlı yeni bir
menkul kıymetlendirmeye izin veren, bunun düzenlemesini yapan bir tebliğ.
AKP iktidarları döneminde daha önce de
kamu projelerinin sermaye piyasası yoluyla finansmanı için benzer girişimler
olmuş, ancak hem piyasanın çok sığ olması, hem de kamu projelerinin yeterince
şeffaf olmaması ve aleyhteki çevre raporları gibi engeller yüzünden, ihraç
edilmiş olan menkul kıymetlerin yabancı fonlara yeterince satışı mümkün
olmamıştı.
En son 2017 Mayıs’ında dönemin Başbakan
Yardımcısı N. Canikli yeni bir program çerçevesinde ticari bankalara,
verdikleri krediler üzerinden, sınırsız bir biçimde menkul kıymetlendirme yapma
olanağı verileceğini açıklamıştı. (1)
T. Varlık Fonu’nun aracı olarak
kullanılacağının belirtildiği 2017 yılındaki bu düzenleme ile ticari bankaların
piyasalara, şirketlere, şahıslara verdikleri işletme, yatırım, ihtiyaç ya da
uzun vadeli konut kredileri de dâhil olmak üzere tüm kredilerine dayanarak
kıymetli kâğıtlar çıkartabilmeleri, bunları satabilmeleri, nakde çevirebilmeleri,
tahsil edemeyecekleri alacaklarını dahi hızlıca tahsil edebilmeleri, bu
satışlar üzerinden de ayrıca hem kendilerine, hem de finans sektöründeki diğer
aracı kurumlara ilave para kazandırabilmeleri hedeflenmişti. Bu aynı zamanda o
dönemde sistemik bir bankacılık krizinin patlamasının önlenmesine dönük bir
çabaydı.
17 Temmuz’daki bu son düzenleme ise aslında,
daha önceki Varlığa Dayalı Menkul Kıymetlendirmenin (VDMK) artık yönetilmesi çok zor olduğu anlaşılan KÖİ
projeleri kapsamında yabancı kredilerle yapılmakta olan alt yapı projelerinin
finansmanına uyarlanmış bir hali. Ancak bu düzenlemenin hem kapsamı, hem de
Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu durum nedeniyle, daha ayrıntılı olarak
ele alınması gerekiyor.
Ancak öncelikle teknik bir konu olan menkul
kıymetlendirmenin ne olduğu, nasıl yapıldığı, olası sonuçları ve kapitalizm ile
bağları gibi konuların, yani menkul kıymetlendirmenin ekonomi politiğinin masaya
yatırılmasında yarar var.
Menkul
kıymetlendirme
Özü itibariyle menkul kıymetlendirme finansal
bir operasyon ve kapitalist finansallaşma ile birlikte giderek artan bir önem
sahip olan bir olgu. Bununla birbirinden farklı varlık türleri, finansal
kuruluşlar (örneğin bankalar ya da fonlar) tarafından tek bir havuzda toplanıyor
ve havuzdaki varlıkların gelirlerine bağlı olarak menkul kıymet (kıymetli
kâğıt) ihraç ediliyor. Buradaki amaç likit olmayan varlıkları likit hale
dönüştürmektir.
Menkul (taşınabilir) kıymet ise, kişilerin yatırım amacı ile
edindikleri, ortaklık veya alacak hakkı sağlayan ve çıkarılması için Sermaye
Piyasası Kurulu’ndan (SPK) izin alınan değerli kâğıtlar olarak tanımlanıyor. Bunlar;
bonolar, tahviller, krediler üzerinden çıkartılan varlığa dayalı menkul
kıymetler, köprü, hava limanı gibi kamuya ait varlıklara ait gelir ortaklığı
senetleri gibi geleneksel araçlar olabileceği gibi (2), 2008 küresel finansal krizinin
tetikleyicisi “Teminatlı Borç Yükümlülükleri” (CDO), “Swap/Takas Sözleşmeleri”
ve “Kredi Risk Swapları” (CDS) gibi bizim finans sistemimize asıl olarak son 12
yıldır girmiş olan türev araçlar olabiliyor.
İhraç edilen bu menkul kıymetlerin geliri,
varlıkların sahibi olan finansal kuruluşa ya da fona ait olurken, havuzdaki
varlıkların geliri menkul kıymet yatırımcılarına gidiyor. Böylece havuzdaki
varlıkların değerine göre çıkartılan kâğıtlar (türev araçlar) havuzun değeri
arttıkça daha yüksek, düştükçe daha düşük gelir getiriyor. Bu süreçte bir
menkul değerden birden fazla menkul değer türetiliyor ve her bir finansal aracı
kendi kârını ya da komisyonunu ekleyerek bunu başkasına pazarlıyor.(3)
Menkul
kıymetlendirme finansal krizi tetikliyor
İşte tam da bu aşamada finansal köpük ya da
balon oluşmaya başlıyor. Yani bu finansal kâğıtların piyasa değeri ekonomideki reel
üretim değerinin kat kat üzerine çıkabiliyor.
Nitekim 2008 finansal krizi sırasında küresel reel üretim 55- 60 trilyon
dolar iken, bu tür toksik kâğıtların piyasa değeri bunun 10 katından fazla idi
(684 trilyon dolar). (4)
Kısaca, 2008 finansal krizi öncesinde
ABD’de ciddi boyutta bir finansal balon şişirildi, ama her balonun bir noktadan
sonra patlamaya mahkûm olması gibi, 2008’de bu balon (faiz oranlarının hızlı
yükselişinin ardından) patladı. Kuşkusuz birileri bu işlerden ciddi servetler
elde ederken, dünya ekonomisi ciddi bir krizin içine girdi. Finansal kriz yalnızca
üç hafta içinde tüm dünyaya yayılırken, sadece ABD’de 6 milyon Amerikalı uzun
vadeli ipotek kredisiyle satın aldıkları evlerini kaybetti. Dünyada yüzbinlerce finans ve reel sektör
çalışanı işçi işsiz kaldı. Menkul kıymetleri satın almış olan dev özel
emeklilik fonları battı ve insanlar yıllardır yaptıkları birikimlerini
kaybettiler.(5)
Covid-19 öncesinde, “kapitalizm tarihinde
bugüne kadar görülen ikinci en büyük kriz” olarak nitelenen ve ‘Büyük Resesyon’la
sonuçlanan 2008 finansal krizini tetikleyen ise işte bu menkul kıymetlendirme
idi.
Böyle teknik bir olayı anlatabilmek için
şöyle bir fıkraya başvurabiliriz. Bir tüccar, arkadaşını arar ve kendisinde bir
tır dolusu yaş incirin olduğunu ve bunu çok ucuz bir fiyata kendisine satmak
istediğini söyler ve satar. Malı satın alan tüccar hemen bir diğer tüccarı arar
ve kendi komisyonunu da eklediği fiyattan incirleri ona satar. Böylece bu
satışlar birbirini takip ederek haftalarca devam eder. Her seferinde fiyata
komisyon eklenir ve aracılar para kazanır. Son alıcı biraz da merakından,
satmadan önce incirlerin ne durumda olduğunu görmek ister. Kasaları açtığında
incirlerin kurtlanıp bozulduğunu fark eder ve kızgınlıkla kendisine malı satanı
arayarak kurtlanmış incirleri kendisine neden sattığını sorar. Diğeri cevap
verir: “Üstadım bu incirler yemek için değil, satmak için, para kazanmak için…”
Menkul kıymetlendirme sonucunda oluşan finansal
balonun patlaması ve bu menkul kıymetleri satın alanların içine düştüğü durum aslında
böyle bir durum. Yani zenginleşen küçük bir azınlık dışında zararın büyük çoğunluğa
ödettirildiği bir kapitalizm klasiği. Bu tür krizlerin altında daima, emekçiler
başta olmak üzere, toplumun büyük bir kesimi kalır.
Finansal
spekülasyonlar ve krizler kapitalizme içkin
Kapitalistlerin nihai amacının parasal
sermayelerini daha da büyütmek olduğunu biliyoruz. Para sermaye üretim
sürecinde yaratılan emek (artı değer) sömürüsü sayesinde daha da büyür. Kâr
oranları düştüğünde ise sermaye sahipleri bunu finansal piyasalara yönelerek
telafi ederler. Borsalar, para piyasaları, döviz piyasaları, türev piyasalar, kripto para
piyasaları gibi asıl olarak paradan büyük paraların kazanıldığı bu piyasalarda
bir süre sonra spekülatif, kurgusal/fiktif bir sermaye oluşur. Büyük çaptaki
menkul kıymetlendirme operasyonları böyle kurgusal sermayeyi daha da büyütür. Bunun
kaçınılmaz sonucu, finansal döngünün sonunda (bir tetikleyici ile) bu finansal
balonun patlamasıdır.
Ancak, finansal spekülasyon ve menkul
kıymetlendirmeyi sadece finans yatırımcılarının spekülatif davranışlarına indirgememek
gerekir. Çünkü bu yapıldığında, buna izin veren ya da onu yaratan yapılar
(ekonomik sistem-finansallaşma olgusu, rekabet, makroekonomi politikalar,
devletin antidemokratik bir biçimde yönetilmesi gibi) ya da bir bütün olarak
kapitalist sistemin sorumluluğu göz ardı edilmiş ve sistem aklanmış olur.
Doğru tutum hem yapının (kapitalist
finansallaşma- ekonomi politikaları, siyasal otorite), hem de öznenin
(spekülatörler, bankalar, fonlar) sorumlu tutulmasıdır. Bu bataklık-sivrisinek
ilişkisi gibidir. Sivrisineklerden kurtulabilmek için nasıl bataklığı kurutmak şart
ise, finansal spekülasyonu ve balonları önleyebilmek için buna yol açan sistemi
(özellikle de her tür düzenlemeden, kontrolden uzak, aşırı finansallaşmış
kapitalizmi) ortadan kaldırmak gerekir.
Projeye
Dayalı Menkul Kıymetler Tebliği
Gelelim tebliğe. Kabaca, menkul kıymet
ihraç edebilecek fonların kurulmasını düzenleyen bir tebliğ. (6) Şöyle ki “bu fonların kurucularının kendilerine izin
ya da yetki belgesi verilen herkes ya da kurumlar” olabileceği tebliğin
7/1(a) bendinde belirtiliyor.
Madde 4/8’de ise: “ Projeye dayalı menkul kıymet itfa edilinceye kadar, proje
finansman fonu portföyünde yer alan varlık ve haklar, proje finansman fonunun
kurucusunun ve kaynak kuruluşun yönetiminin veya denetiminin kamu kurumlarına
devredilmesi hâlinde dahi, teminat amacı dışında, tasarruf edilemez,
rehnedilemez, teminat gösterilemez, kamu alacaklarının tahsili amacı da dâhil
olmak üzere haczedilemez, iflas masasına dâhil edilemez, ayrıca bunlar hakkında
ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararı verilemez“ denilerek bu fonların özel korumalı fonlar olduğunun
altı çiziliyor.
Madde 14’te fon portföyüne dahil
edilecek olan varlıklar şöyle sıralanıyor:
“a) Proje
finansmanına yönelik kullandırılan kredilerden kaynaklanan alacaklar,
b) Proje finansmanına konu olan projenin gelirleri ve
diğer hakları,
c) Fon portföyünde yer alan varlıklardan elde edilen
nakdin değerlendirilmesi amacına yönelik olarak yapılan vadeli mevduat, katılma
hesabı, ters repo işlemleri, para piyasası fonu katılma payları, bankaların
kaynak kuruluş olduğu kira sertifikaları, kısa vadeli borçlanma araçları fonu
katılma payları, devlet iç borçlanma senetleri, Hazine ve Maliye Bakanlığının
kaynak kuruluş olduğu kira sertifikaları, İstanbul Takas ve Saklama Bankası
A.Ş. para piyasası ve diğer yurtiçi organize para piyasası işlemleri ile
katılım bankalarının muadil ürünleri veya Kurulca uygun görülecek diğer
varlıklar,
ç) Türev araçlardan kaynaklanan haklar ve yükümlülükler,
d) Kurulca uygun görülecek diğer varlıklar dâhil
edilebilir“.
Bu madde menkul kıymetlendirme
havuzunun son derece geniş tutulacağını gösteriyor. Yani akla gelen her türlü
varlık menkul kıymetlendirmede kullanılabilecek. Bu durum büyük sermaye
grupları için finansman temini açısından ne kadar büyük bir imkan ise,
şişirilecek finansal balonun da o denli büyük, bu bağlamda da finansal kriz
riskinin o denli yüksek olduğunun bir göstergesi.
Yatırım tutarının yüzde 80’i kadar menkul kıymet ihraç
etme imkanı
Madde 6/6’da ise “menkul kıymet
ihraç tavanının proje maliyetinin yüzde 75’ini, kredilerin anapara ve tahakkuk
etmiş faiz tutarı toplamını aşamaz“
denilirken, Madde
6/7’de KÖİ projeleri için bu tavanın yüzde
80’e kadar yükseltilebileceği belirtiliyor.
KÖİ projeleri ile ilgili verilere
bir göz atalım. Resmi verilere göre şu ana kadar yürütülmekte olan toplam 253
KÖİ projesi var (bunların içinde yüzde 38 ile en büyük paya enerji projeleri
sahip). Toplam projelerin sözleşme değeri yaklaşık 160 milyar doları, yatırım
değeri ise yaklaşık 81 milyar doları buluyor (proje değerleri açısından en
pahalı projeler yüzde 46’lık pay ile havaalanları, yatırım tutarı açısından ise
yüzde 31 ile karayolları projeleri). (7)
Bu veriler ışığında, tebliğe göre
kurulacak olan fon ya da fonların (yatırım değeri bağlamında) 65 milyar dolara
yakın bir menkul kıymetlendirme yapabilmesi mümkün görünüyor. Merkez Bankası verilerine
göre, Mayıs 2021 sonu itibarıyla, özel sektörün yurt dışından sağladığı uzun
vadeli toplam kredi borcunun 166 milyar
dolar (8) olduğu dikkate alındığında menkul kıymetlendirilebilecek kaynakların
ne denli büyük olabileceği de ortaya çıkıyor.
2022 yılı sonuna kadar alınacak izinler için ücret
ödenmeyecek
Madde 29’da menkul kıymet ihracı sırasında
SPK’ya ödenecek olan ücretlere yer veriliyor. Buna göre projeye dayalı menkul
kıymetin ihraç değerinin “vadesi 364 güne
kadar olanlar için on binde beş, vadesi 364 günden daha uzun olanlar için binde
bir” olduğu belirtiliyor. Ancak Geçici madde 1’de: “31.12.2022 tarihine kadar yapılacak ihraçlarda 29 uncu maddenin birinci
fıkrasında yer alan oranlar binde sıfır olarak uygulanır” denilerek, menkul
kıymet ihracının SPK tarafından ücretsiz yapılacağı belirtiliyor.
Özetleyecek olursak, kurulacak olan fonlar,
oluşturulan varlık havuzundan piyasaya (iç ve dış) menkul kıymet ihraç edecekler.
Böylece başta KÖİ projelerinde kullanılan onlarca milyar dolarlık riskli kredinin
neden olabileceği zarar olmak üzere, yıllardır ötelenen zarar
toplumsallaştırılacak. Bu arada bu işlemlere aracılık eden finansal kuruluşlar
(sigorta şirketleri, finansal aracılar gibi) bundan nemalanacaklar. Bu süreçte,
kuşkusuz, gerçek değerlerinin birkaç katı oranında, sahici olmayan, kurgusal
bir değere sahip menkul kıymetlerden oluşan finansal balon şişirilecek ve bir
gün bu balon patlayacak.
Büyük çapta döviz kredisi borcu ve riski
olan sermaye gruplarının böyle bir menkul kıymetlendirmeden beklentisinin, KÖİ
projeleri başta olmak üzere dövizli kredilerin geri ödenmesinde yaşamakta
oldukları sorunları ötelemek, bu arada ortaya çıkacak zararı toplumsallaştırmak
olduğu tahmin edilebilir.
Siyasal iktidarın ise bu ve benzeri plan
ya da programları; kriz içindeki ekonomide, sanal da olsa, bir canlanma
yaratmak, ekonomik büyümeyi sürdürmek ve böylece olası bir erken seçimde
iktidarını sürdürmek için hayata geçirmek istediği açık. Nitekim daha önce de Kredi
Garanti Fonu (KGF) aracılığıyla sağlanan teşvikli krediler böyle bir amaç için
kullanılmıştı.
Özcesi, ekonomi politikalarına yön
verenlerin hareket edebilecekleri başlıca iki alanın olduğunu vurgulamak
gerekiyor. Bunlar kamu maliyesi alanı ve finansal alan. İlki bir süredir sermayenin gözünü diktiği
bir alan. Bütçe açığı ve kamu borç stoku hala diğer ülkelerle kıyaslandığında
düşük düzeylerde seyrediyor. Bir sınıfsal-siyasal tercih olarak halka dönük
desteklerde oldukça cimri davranabilen siyasal iktidarın sermaye destekleri söz
konusu olduğunda son derece cömert olabildiğini Covid-19 destekleri sırasında
gördük. Sermaye kesiminden alınan
vergiler affediliyor, erteleniyor, indiriliyor, Varlık Afları ile servetler
aklanıyor.
Finansal
alan zorlanacak
Diğeri ise KGF gibi fonlardan verilen ucuz
ve bol kredi desteği başta olmak üzere finansal alan. Aşağıda yer verdiğimiz
istatistiklerden de görüleceği üzere, diğer ülkelerdeki kadar bir finansal
derinliğin/yaygınlığın olmaması iktidar tarafından bir fırsat, avantaj olarak
değerlendiriliyor ve bankalar ve diğer finansal aktörlere (örneğin zorunlu BES
üzerinden sigortacılık sektörüne ve şimdi de menkul kıymetlendirme üzerinden
türev piyasalara) sınırsız destek sağlanıyor.
Öyle ki Mayıs 2021 itibariyle 1,1 trilyon liralık
menkul değerler stoku (GSYH’nin sadece yüzde 18’i) içinde varlığa dayalı menkul
kıymetlerin (VDMK) toplam tutarı 3,7 milyar lirayı (9) ancak bulabiliyor (on
binde 3). Yani menkul kıymetlendirme, özellikle de varlığa dayalı menkul
kıymetlendirme açısından siyasal iktidarın önünde büyük bir hareket alanı var. Bunu
değerlendirmek istiyor.
Sonuç:
“Yerli ve milli” bir finansal kriz riski
Ancak madalyonun diğer yüzünde ciddi bir
finansal krizin tohumlarının daha bugünden atılma riski var. Çünkü dünya böyle
bir menkul kıymetlendirmenin 2008 finansal krizini nasıl tetiklediğini deneyimledi.
Öyle ki hala böyle bir krizin içinden tam anlamıyla çıkılabilmiş değil.
İlerde bu yüzden bir finansal kriz
patladığında bu krizin örneğin döviz kurunu, döviz rezervlerini, faiz
oranlarını, istihdamı, işsizliği, enflasyonu,
yoksulluğu, gelir dağılımını ve emekçi halkların yaşamlarını nasıl
etkileyeceğini tahmin edebiliriz. Her fırsatta İslami referansla yüksek faiz
oranlarına karşı çıkanların böyle bir “kumarhane kapitalizmi” macerasının caiz olmadığını
da bilmeleri gerek.
İşin aslı siyasal iktidar her şeyin
farkında. Ancak son 19 yılda hem siyasette, hem de ekonomide öyle bir noktaya
geldi ki kendini bu riski almak zorunda hissediyor. Yani denize düştüğü için
yılana sarılıyor. Bu tutumunun ardında hem kendi beka sorununu, hem de temsil
ettiği sınıfın, sermaye gruplarının ekonomik ve siyasal çıkarlarını toplumun büyük
bölümünün çıkarlarının ve bekasının önüne koyma anlayışı ve çabası yatıyor.
Bunu teşhir etmek, buna karşı demokratik
direnci örgütlemek ve halktan yana ekonomik ve politik seçenekleri toplumla
buluşturmak görevi ise muhalefete düşüyor.
Dip notlar:
(1) https://www.bloomberg.com/news/articles/2017-05-04/turkey-plans-to-let-banks-securitize-all-loans-to-spur-growth
(4 Mayıs 2017).
(2) https://www.matriksdata.com/website/menkul-kiymetler
(28 Temmuz 2021).
(3) Mustafa
Durmuş, Kapitalizmin Krizi, 2008
Krizinin Eleştirel Bir Çözümlemesi, 1.Baskı, Tan Yayınları, 2009, s. 215.
(4) BIS,
Quarterly Review, June 2009 , http://www.bis.org.
(5) Durmuş,
agk, s. 51-90.
(6)
Sermaye Piyasası Kurulu,
Projeye Dayalı Menkul Kıymetler Tebliği III-61/B.1, 17 Temmuz 2021 Tarih ve 31544 Sayılı Resmi Gazete.
(7) https://koi.sbb.gov.tr
(28 Temmuz 2021).
(8) T.
C. Merkez Bankası, “Özel Sektörün Yurt Dışından Sağladığı Kredi Borcu
Gelişmeleri - Mayıs 2021”, https://www.tcmb.gov.tr
(28 Temmuz 2021).
(9) Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu, “Aylık Bankacılık Sektörü Verileri (Temel
Gösterim)”, http://www.bddk.org.tr/BultenAylik
(28 Temmuz 2021).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder