En
büyük kirleticiler: Savaş sanayi ve NATO
(İklim
krizi militarizm ilişkisi-2)
Mustafa
Durmuş
5
Eylül 2021
Askeri harcamalar; genelde ulus devletler
ve orduları aracılığıyla, petrol, su, maden gibi doğal varlıklar ve yeni
pazarlar için ya da mevcut pazarları yeniden paylaşmak için çıkartılan
emperyalist savaşlar, sömürgeci işgaller, iç savaşlar, çatışmalar sırasında yapılan
harcamalardır.
Öte yandan askeri harcamalar savaşlarla
sınırlı değildir, barış zamanlarında dahi militarizmin yükselişi sırasında, bir
askeri darbe sonrası kurulan askeri diktatörlükler ve faşist diktatörlüklerin
inşası ve devamı sürecinde de başvurulan temel araçlardır.
Bu harcamalar aynı zamanda, düzenin
egemenleri tarafından, düzen karşıtı tepkileri, eylemleri, isyanları, emek,
demokrasi, özgürlük, barış, ekoloji ve
kadınların mücadelelerini bastırabilmek için de kullanılırlar. Kısaca askeri
harcamalar ulus devletlerin sahip olduğu zor aygıtlarının en önemli araçlarıdır.
Savaşlar
emperyalist-kapitalist sistemin ürünü!
Savaşlar ise kapitalizme
içkin olgulardır. Yani kapitalizm ve savaşlar birbirinden ayrı düşünülemez. Kapitalizmde
sınıf temelli çıkar çatışmaları esastır ve böyle çatışmalar ulusal çatışmaların,
ırkçılığın, nefretlerin, korkuların, silahlanmanın, militarizmin, uluslararası
gerginliklerin ve savaşların önünü açar.
Ulus
devletlerin ve tekelci sermayenin birbirine giderek artan bağımlılığı, küresel
rekabet çağında jeopolitik gerilimlerin ve çatışmaların da yoğunlaşmasına, ulus devletlerin, kendi ulus ötesi şirketlerinin
çıkarlarını korumak için, onların arkalarında devasa bir askeri güçle durma
ihtiyacını hissetmelerine, bu da askeri harcamalarda bir patlamaya yol açan emperyalist
savaşlara neden olur.
Kuşkusuz sınıf temelli
çatışmaların yanı sıra, çözüme kavuşturulmamış bir ulusal sorunun varlığı, yani
aynı coğrafya içinde ezen ve ezilen ulusların, ezen ve ezilen kimliklerin ve
inançların varlığı da çatışmalara ya da iç savaşlara neden olan çok önemli
olgulardır.
Askeri
harcamalar ekolojik tahribata yol açıyor
Kaçınılmaz olarak savaşların, savaş
hazırlıklarının ya da içerdeki veya dışardaki askeri operasyonların hava, su ve
toprak kirliliğini de içeren çok ciddi ekolojik etkileri söz konusudur. Çünkü
bu harcamalar; nükleer silahlar, askeri gemiler, askeri hava ve kara araçları,
tanklar, panzerler, tomalar, kirpiler gibi araçlarla üretimleri sırasında aşırı
bir biçimde doğal kaynak kullanırken, yoğunluklu olarak petrol yakıtı tüketirler.
Askeri üsleri, karakolları, kalekolları ve
diğer askeri yerleşkeleri oluşturmak ve buralara orduyu ya da güvenlik
güçlerini yerleştirmek gibi faaliyetler genel olarak enerji yoğun faaliyetlerdir.
Silahlar ise sadece insan ölümleri ve yaralanmalara değil, aynı zamanda çevre
üzerinde çok ciddi olumsuz etkiye neden olur.
Kuşkusuz bu etkilerin başında, bu yazının
da konusu olan, petrol gibi fosil yakıt
kullanımı sırasında ortaya çıkan başta karbondioksit gazı gibi sera gazlarının (küresel
ısınmaya neden olarak) iklim değişikliğini ve iklim krizini tetiklemesi gelir.
‘Askeri Postal Karbon İzi’
Militarizmin ekoloji üzerindeki etkilerini
doğru biçimde öngörebilmek için, sadece orduya ve onun operasyonlarına değil, ayrıca
silah ve diğer askeri malzeme üreten sanayilere de bakılması gerekiyor. Çünkü
bu sanayiler çok çeşitli hammadde kullanıyor ve ekipmanları savaşta ya da
çatışmalarda kullanıldığında ciddi olumsuz çevresel etkiler yaratıyor.
Bu yüzden de militarizmin çevre üzerindeki böyle etkilerine ‘askeri postal karbon izi’ adı veriliyor. Bu kavram ile askeri operasyonların tüm boyutlarıyla neden olduğu toplam emisyonlar kastediliyor. Dolayısıyla da, aşağıdaki tablodan da görülebileceği gibi (1), militarizmin neden olduğu emisyonları tam olarak belirleyebilmek için askeri-sanayi sektörü, silah sanayi ve diğer askeri ekipman tedarikinin neden olduğu emisyonların bir bütün olarak ele alınması gerekiyor.
Bu arada yeri gelmişken, yakınlarda
açıklanan IPCC raporunda askeri harcamaların etkilerinden neredeyse hiç söz
edilmemesinin ne denli büyük bir ihmal ya da eksiklik olduğunun da altını
çizelim. Türkiye’de Milli Savunma Bakanlığı
da faaliyetleri nedeniyle yol açtığı karbon emisyonlarına ilişkin veri derlemiyor
ya da bunları kamuoyu ile paylaşmıyor.
Yani askeri operasyonların neden olduğu ekolojik
hasar konusu adeta bir tabu gibi. Hem Sağ hem de Sol siyasetçiler bu konuya
girmekten kaçınıyor. Bu nedenle de, bu açığı
kapatabilmek için, kaçınılmaz olarak militarizm-iklim krizi ilişkisi konusunda
yapılan özgün çalışmalara başvuruluyor.
Militarist
emisyonların payı yüzde 6, ancak….
Dünya çapında silahlı kuvvetlerin
operasyonlarının toplam dünya emisyonu (CO2 emisyonu) içindeki payı yüzde 6
civarında. Dünyada en fazla askeri harcama yapan ABD’nin, 2017 yılında, askeri
harcamalarının neden olduğu emisyon bu ülkenin toplam emisyonunun yüzde 6’sını (340
milyon ton) oluştururken, bu oran Birleşik Krallık’ta yüzde 3 (13 milyon ton). (2)
2017 yılında ABD ordusunun dar anlamdaki
toplam karbondioksit (CO2) emisyonları 59 milyon ton oldu. Askeri üsler ve
diğer askeri kurulumlar bunun yüzde 40’ından, askeri operasyonlar sırasında
kullanılan petrol yakıtı ise kalan yüzde 60’ından sorumlu (ABD’nin dünyada 800
civarında üssü ve benzeri askeri yerleşkesi var). Dolayısıyla Pentagon (ABD
Savunma Bakanlığı) petrol ürünlerinin dünyadaki en büyük kurumsal tüketicisi
konumunda. (3)
Pentagon’un
emisyonu İsveç, Norveç ve Finlandiya’nın emisyon toplamından fazla
Bir başka anlatımla, eğer Pentagon bir
ülke olsaydı, dünyada en fazla sera gazına neden olan 47’nci ülke olarak kabul
edilirdi ve bu haliyle de İsveç, Norveç ve Finlandiya’nın saldığı seragazlarının
toplamından daha fazlasını salmış olurdu. (4)
2017-2018 yıllarında Birleşik Krallık ordusunun
neden olduğu emisyonlar 60 ülkenin toplam emisyonundan fazla. Bu aynı zamanda
bu ülkedeki 3,5 milyon otomobilin mil başına neden olduğu toplam karbondioksit
emisyonuna eşit. 2018 yılındaki bu ülkedeki Savunma Bakanlığına tedarik yapan
25 silah şirketinin (SIPRI 100’de yer alan) toplam emisyonu 1,23 milyon ton CO2
ve bunların içinde en büyük silah üreticisi olan BAE Systems bu emisyonların
yüzde 30’undan sorumlu. (5)
Bir
bomba, ağırlığının binlerce katı emisyona neden oluyor!
Bir askeri operasyon sırasında Humvee tipi
bir zırhlı kamyon 260 kg CO2, F-35 savaş uçağı 27,800 kg CO2 ve B-2 nükleer
silaha sahip uçak 251,400 kg CO2 emisyonuna neden oluyor. (6)Tipik bir bombanın
ağırlığı 230 kg ama neden olduğu emisyon gazı miktarı bombanın ağırlığının
binlerce katı kadar. Birleşik Krallık, 2017 yılında Irak ve Suriye’ye 1,000’den
fazla bomba ve füze attı. IŞİD ile süren beş yıllık savaş süresince atılan
bomba sayısı ise 4,200’ün üzerinde. (7) Bu verilerden yola çıkılarak, savaş
uçakları ve onların attığı bombaların atmosfere ne kadar ciddi düzeyde sera
gazı gönderdiğini tahmin edebilmek zor değil.
ABD
ordusunun emisyonu 140 diğer ulusal ordununkinden fazla
Örnek olarak, ABD ordusunun neden olduğu
karbon emisyonu 140 diğer devlet ordusunun toplamının neden olduğu emisyondan
daha fazla. Çünkü ABD savaş uçaklarının bomba ve hidrokarbon yakıtları gibi
operasyon sırasında kullandıkları her türden malzemeyi taşıttığı büyük askeri
kargo gemileri, kamyonları ve tırları var.
Uçaklarla birlikte bunlar da çok ciddi bir karbon emisyonuna neden
oluyor.
Ayrıca askeri tesislerin bulunduğu
yerlerde toprak ve içme suyu kaynakları tehlikeli kimyasallarla (arsenik,
kurşun, asbest gibi) zehirleniyor. Bunlar insanlar için olduğu kadar, doğadaki
diğer canlılar için de çok büyük riskler oluşturuyor.
Savaşlar ve sıcak çatışmalar sırasında iklim
dayanıklılığı ve insan sağlığının sürdürülebilmesi için gereken hassas
ekosistem tahrip ediliyor. Bombalar, tanklar, zırhlı araçlar arazi ve alt
yapıyı yok ediyor. Savaşlarda ormanlar, atık su/drenaj tesisleri ve enerji
istasyonları hedef alınıyor, bu da içme suyuna maden tuzu ve lağım suyunun
karışmasına neden oluyor. Bu durum kolera salgınına yol açtığı gibi işgaller
sırasında kullanılan silah içeriklerine bağlı olarak (uranyum gibi) kanser,
omurga bozuklukları, kalp hastalıkları, felçler oluşuyor (2003’te Irak’ın ABD
tarafından işgalinde olduğu gibi). (8)
İklim değişikliği hali hazırdaki tehlikeli
politik ortam için çoğaltan etkisi yaratıyor. Örneğin kuraklık, köylülerin, çiftçilerin
şehirlere göçmesine, iç savaşa ve dış göçlere yol açıyor. Bundan böyle küresel
ısınma arttıkça göç ve savaş dalgası da artacak, iç çatışmalar yoğunlaşacaktır.
Nitekim son IPCC raporunda bu gelişmelerin 143 milyon insanın göçüyle
sonuçlanabileceğinin altı çiziliyor.
‘Terörle
mücadele’ adına atmosfere 1,2 milyar metrik ton sera gazı emisyonu
2001 yılından günümüze kadar ‘terörle
mücadele’ adı altında yükseltilen militarizm ile ABD ordusu 1,2 milyar metrik
ton sera gazı emisyonu yaptı. Bunun 400 milyonu doğrudan savaş bağlantılı yakıt
tüketimiyle ilgili. Bu 257 milyon otomobilin yılda neden olduğu emisyona eşit
(ABD’deki otomobil sayısının iki katından fazla) ya da 5,4 milyon kg kömürün
neden olduğu karbon emisyonuna denk düşüyor. (9)
Kısaca dünyanın her yerinde olduğu gibi, ordu
bir kurum olarak, sera gazlarının önemli
bir kısmını oluşturan petrolü en çok kullanan kesimlerin başında geliyor. Öyle
ki 2017 yılında ABD ordusunun günde 269 binden fazla varil petrol kullanarak 25
bin tondan fazla karbondioksit emisyonuna neden olduğu ileri sürülüyor. (10) Bu
emisyonlar silah ve askeri ekipmanların enerji ihtiyacının karşılanması,
ısınma, aydınlatma, soğutma sırasında gerçekleşiyor.
Ordu
ve petrol sektörü arasındaki çıkar birliği
Bir başka anlatımla, fosil yakıt (petrol)
sektörü ile askeri sektör arasında bir çıkar birliği var. Bu yüzden ABD ordusu
1997 tarihli Kyoto Protokolü bağlamında gerekli görülen, orduya ait emisyonları
raporlamak sorumluluğundan kaçınıyor. Ayrıca 2020 yılında Paris İklim
Anlaşması’ndan da çekildi (İklim Anlaşmasını onaylamayan bir diğer ülke
Türkiye).
Böyle bir çıkar birliği yüzünden olsa
gerek, dünyanın birçok yerinde toprağını, suyunu, ormanını korumaya çalışan
toplulukların, köylülerin karşı çıkışları askerler tarafından zorla bastırılıyor, hatta
dünyanın birçok yerinde çevreciler öldürülüyor. 2018 yılında 164 çevrecinin
öldürüldüğü resmi olarak kayıtlara geçti. Türkiye’de de Karadeniz’de suyunu,
toprağını, ormanını korumaya çalışan köylülerle jandarmanın karşı karşıya
geldiği fotoğraflar hala hafızamızda duruyor.
Savaş
örgütü NATO en büyük kirletici
Militarizmin neden olduğu sera gazı
emisyonu konusunda ABD’ye, NATO’ya ve özellikle de dünyanın en önemli silahlı
gücü olan bu orduların kullandığı kitlesel ölüm makinaları savaş uçaklarına
ayrı bir sayfa açmakta yarar var.
Öyle ki bir Tornado savaş jetinin bir
saatlik uçuşu sırasında atmosfere gönderdiği CO2 miktarı 13 ton. Bu arada ABD
B61 Nükleer bombalarını yeni B61-12 ile, Almanya Tornado savaş uçakları
filosunu daha sofistike savaş uçakları ile donatmaya hazırlanıyor. Yani bir
yandan bunlar için milyarlarca dolar masraf edilecek, diğer yandan da atmosfere
çok daha fazla karbon emisyonu gönderilecek, bu da küresel ısınmayı
hızlandıracak. (11)
Bir B-52 Sratofortress’in (Boeing’in uzun
menzilli bombardıman uçağı) bir saatte tükettiği yakıtı ise ortalama bir
otomobil sürücüsü 7 yılda ancak tüketebiliyor. (12)
Bir
B2 Bombardıman uçağı 251 metrik ton emisyona neden olurken, bir F35 düştüğünde
1,2 ton jet yakıtı yanıyor(13)
Türkiye- ABD ilişkilerindeki sorun
noktalarından biri de olan F35 savaş uçakları hem konvansiyonel, hem de nükleer
silahları taşıyabiliyor. Bu jetlerin her birinin fiyatı 100 milyon dolar.
Bunlar inanılmaz büyüklükte sera gazı emisyonuna neden oluyor (karbon
monoksitten, azot oksit ve sülfür dioksite) ve 4,5 ton ağırlığındaki bir F-35 düştüğünde 1, 225 ton
civarında jet yakıtı yanıyor. (14)
Ayrıca nükleer silahların varlığı da gezegen
için varoluşsal bir tehdit oluşturuyor. Dünyadaki nükleer silahların yalnızca binde
5’inden azının kullanılmış olsa dahi korkunç bir iklim yıkımı ve küresel açlığın
ortaya çıkabileceği ileri sürülüyor (2 milyar insan açlık riski altında). (15)
Sonuç
olarak
Belkemiğini ABD ordusunun oluşturduğu
(Türk ordusu NATO’nun ikinci büyük ordusu) emperyalizmin silahlı zor örgütü NATO
küresel ısınma ve iklim değişikliğinin başta gelen nedenlerinden biri. Bu
nedenle de, NATO dağıtılmadığı, silahsızlanma
başlatılmadığı ve savaşlara son verilmediği sürece bu gezegende ne insanlık
için bir umut, ne de iklim krizine ilişkin bir çözüm söz konusu olamaz.
Ekolojik tahribata neden olan militarist yükseliş
ise; savaştan, öfkeden, ötekileştirme politikalarından, saldırganlıktan, korkudan,
nefret dilinden ve ırkçılıktan besleniyor. Bu gidişata son verebilmek için
acilen savaşlara karşı çıkmalı, bu savaşlara gerekçe gösterilen sinsi yalanları
reddetmeli, ötekileştirmeye ve kin beslemeye son vermeliyiz. Ancak kendi
içimizde ve tüm diğer halklarla adil ve kalıcı bir barışa ulaşmak militarist
yükselişi sona erdirebilir.
Kuşkusuz, yazının girişinde de
vurgulandığı gibi, militarizm ve savaşlar kapitalizmin olmazsa olmazı olgulardır.
Yani bunlarsız bir kapitalizm düşünülemez. Bu bağlamda da son zamanlarda
sıklıkla dillendirilen “Yeşil Kapitalizm” ya da “Yeşil Uzlaşma” gibi
yaklaşımlar bizi iklim felaketinden kurtaramaz çünkü kapitalizmin egemen sınıfı
olan burjuvazi sadece sömürmeyi (hem doğayı, hem de emeği) bilir.
Kapitalizm ise doğası gereği
anti-ekolojiktir, kâr için rekabet ve sonsuz sermaye/servet birikimi onun varoluşsal
yasasıdır. Doğal dünyanın tahrip edilmesi de kapitalist üretimin mantığından
kaynaklanır. Bu sistemde ne kadar kutsal veya nadir olursa olsun, piyasada her
şeyin bir fiyatı vardır. Böyle bir toplumda doğa, zorunlu olarak, yağmalanacak
ve sömürülecek bir kaynak olarak görülür.
Sonuç olarak, para kazanmak, servet
biriktirmek ve kâr için yapılan üretim ve tüketim bugün zehirli kimyasallar
üreten kapitalist işletmelerin havayı, suyu, toprağı kirletmesi kadar; yükselen
militarizm, ordular, savaşlar ve kimlere karşı kullanılacağı dahi bilinmeyen devasa
silah üretimi de ekolojik yıkıma, küresel ısınmaya, iklim değişikliğine neden
oluyor.
Bu yüzden de, iklim krizi başta olmak
üzere tüm ekolojik krizlerin burjuva ideolojileri ya da stratejileri çerçevesinde,
sistemin egemenleri tarafından ortadan kaldırılabileceği düşüncesi tam bir
yanılsamadır. Böyle içi boş bir beklenti insanları sadece oyalar, ekolojik
felaketleri hızlandırır.
İnsanlığın, doğanın ve bir bütün olarak
gezegenin gerçek anlamda kurtuluşu ve toplumların özgürleşebilmeleri, son
tahlilde, kâr motifinin ortadan kaldırılması, yani kapitalizme son verilmesi ve
sonsuz bir barışın tesis edilmesiyle mümkündür.
Sonraki yazı: “Emperyalist savaşlar ve sömürgecilik ekosistemi yok ediyor, bazı örnekler (İklim krizi militarizm ilişkisi-3).
Dip
Notlar:
(1) Stuart
Parkinson (a), A Movement for the
abolition of war in June 2019, Responsible Science, no.2, (Winter 2020).
(2) Agr.
(3) Agr.
(4) https://fpif.org/10-ways-that-the-climate-crisis-and-militarism-are-intertwined
(27 September 2019).
(5) Stuart
Parkinson (b), “The Environmental Impacts of the UK Military Sector”,
Scientists for Global Responsibility (SGR), , https://www.declassifieduk.org (May 2020).
(6) Parkinson
(a), agr.
(7) Parkinson
(b), agr.
(8) https://fpif.org/10-ways-that-the-climate-crisis-and-militarism-are-intertwined
(27 September 2019).
(9) https://watson.brown.edu/costsofwar
(30 August 2021).
(10)
http://
theconversation.com/us-military-is-a-bigger-polluter-than-as-many-as-140-countries-shrinking-this-war-machine-is-a-must
(24 June 2019).
(11)
https://www.counterpunch.org/resisting-nuclear-weapons-in-a-climate-crisis
(4 August 2021).
(12)
https://www.nationalpriorities.org/analysis/2020/no-warming-no-war/graphics/.
(13)
Neta C. Crawford,
“Pentagon Fuel Use, Climate Change, and the Costs of
War”, Boston University, Updated and Revised (13 November2019).
(14)
https://www.commondreams.org/pentagon-killing-us-and-planet
(5 August 2021).
(15)
https://fpif.org/10-ways-that-the-climate-crisis-and-militarism-are-intertwined
(27 September 2019).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder