Dünya
Barış Günü’nde yükselen militarizm ve askeri harcamalar
(İklim
krizi militarizm ilişkisi-1)
Mustafa
Durmuş
1 Eylül 2021
Dünya Barış Günü bu yıl Suriye ve Irak’ta yıllardır
bir türlü sonlandırılmayan ve Afganistan’da yeni bir aşamaya erişen savaşın ve yeni
varyantlarıyla tekrar yükselişe geçen Koronavirüs salgınının gölgesinde kutlanacak.
Kuşkusuz bu günlere damgasını vuran bir
diğer gelişme, başta Türkiye’de olmak üzere, asıl olarak iklim değişikliğinin neden
olduğu, ciddi orman yangınları, su taşkınları ve kuraklıklar.
İçi boş barış tartışmaları yürütmekten
kaçınabilmek için, barışın kapitalizm ve kapitalist devletlerle,
sömürgecilikle, militarizm ve savaşlarla olan ilişkisine odaklanmamız
gerekiyor.
Bu gereklilik bir o kadar da iklim
değişikliği için geçerli. Yani savaşlar, militarizm, askeri harcamalar insana
ve ekonomiye olduğu kadar, başta küresel ısınmaya neden olarak, bir bütün
olarak ekolojiye de zarar veriyor. Bu ilişkiyi kanıtlayan sayısız bilimsel
ampirik araştırma ve rapor mevcut.
Bu nedenle de iklim değişikliğine ve
yıkımına karşı verilecek mücadele savaşlara, militarizme, sömürgeciliğe karşı
verilecek barış mücadelesi ile birlikte yürütülmeli. Kuşkusuz bunlar da emek ve
demokrasi mücadelesinin bir parçası olmalı.
Bu yazımızda asıl olarak militarizm,
savaşlar ve iklim değişikliği ilişkisini ele alacağız.
Dünya barışı ne durumda?
Bir sorunun yanıtını arayarak başlayalım:
Türkiye’nin (özellikle de 2015 yılından bu yana) demokrasi, insan hakları, emekçi
hakları, politik özgürlükler, çevre hakları, biyoçeşitlilik gibi konulardaki
karnesinin hızla kötüleştiğini biliyoruz.
Acaba barış konusunda ne durumdayız? Barış
içinde bir arada yaşayan bir toplum muyuz, farklı etnik kimlikleri, farklı
inançları eşit görmeyen, ötekileştirici bir tutum içerisinde miyiz, sınır
ötesinde komşularımızla ilişkilerimiz barış üzerine mi kurulu? Tersine, hızla
militarizme kayan, hızla otoriterleşen, ötekileştiren, alt-emperyalist savaşçı
politikalara yönelen bir ülke miyiz?
‘Küresel
Barış Endeksi’
Ekonomi ve Barış Enstitüsü adlı
uluslararası bir kuruluş son 15 yıldır “Küresel Barış Endeksi” başlıklı bir rapor
yayınlıyor. (1) Bu raporda yer verilen endekste 163 ülkeye ve 23 göstergeye yer
veriliyor. Bu göstergelerin 6’sı sürmekte olan iç ve uluslararası çatışmalara,
10’u toplumsal güvenlik ve korumaya (terör saldırıları ve mülteci sayısı gibi)
ve 7’si doğrudan militarizme ait (askeri harcamalar, asker sayısı gibi).
Bu yıl Ağustos ayında yayımlanan raporun
bulguları şöyle: Son 13 yıldır barış ortamı yüzde 2 oranında kötüleşti. 87
ülkede iyileşme, 73 ülkede ise kötüleşme var. 25 en az barışçıl ülkede
(2008-2021) barış ortamı yüzde 12,1 oranında kötüleşti. Buna karşılık 25 en
barışçıl ülkede iyileşme sadece yüzde 4,3’te kaldı.
Barıştan
uzaklaşan da, barışa yaklaşan da var!
Kısaca barış ile ilgili olarak, genel bir
kötüleşme söz konusu ancak tüm ülkeler barış ortamından uzaklaşmıyor. Bu
nedenle de “tüm dünyanın barıştan uzaklaştığı bir ortamda biz nasıl barış
içinde kalabiliriz” gibi savaşçı politikalara gerekçe üretmenin bilimsel ya da hakikate
dayalı bir temeli yok.
Raporda İzlanda en barışçıl ülke olarak ilk
sırada, Afganistan en çatışmalı ülke olarak son sırada yer alıyor. Orta Doğu ve
Kuzey Afrika’dan en çatışmalı iki bölge olarak söz ediliyor.
En barışçıl ilk 10 ülke sıralaması:
İzlanda, Yeni Zelanda, Danimarka, Portekiz, Slovenya, Avusturya, İsviçre,
İrlanda, Çek Cumhuriyeti ve Kanada biçiminde olurken, en çatışmalı 10 ülke
şöyle sıralanıyor: Afganistan, Yemen, Suriye, Güney Sudan, Irak, Somali, Demokratik
Kongo Cumhuriyeti, Libya, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Rusya.
163
ülke arasında en alttan 149’ncu sırada bir ülke: Türkiye
Raporda Türkiye Avrupa bölgesinde gösteriliyor
ve 36 Avrupa ülkesi sıralamasında sonuncu sırada (36’ncı) yer alıyor. Daha da
kötüsü dünya sıralamasında 149’uncu sırada kendisine yer bulabiliyor. Yani 163
ülke arasında en alttan 14’ncü sıradayız.
Dünya barışındaki kötüleşmenin nedenleri
arasında militarizmin yükselişi (97 ülkede görülüyor), yani askeri harcamalar
ve koruma –güvenlik, terörizmle mücadele kaygıları ön planda geliyor. Öyle ki,
her ne kadar 2008 yılından bu yana militarizmde bir gerileme söz konusu olsa da,
son yıllarda trend tersine döndü, militarizm tekrar yükselişe geçti.
Militarizm, toplumsal ve siyasal kökenleri
olan bir kavram. Yüksek askeri harcamalara ek olarak, askeri iktidarın ve
değerlerin toplum ve yönetim üzerindeki hâkimiyetini ifade ediyor. Bu değerler
büyük bir orduyu ve /veya yüksek askeri harcamaları meşrulaştırmanın bir yolu
olarak iç ve dış tehditlerin abartılmasını, saldırgan dış politikaların ve
baskıcı iç güvenlik önlemlerinin benimsenmesini ve militarist sembol ve
yöntemlerin kullanılmasını da içeriyor ama bunlarla da sınırlı kalmıyor. (2)
Pratikte militarizm ölçütü olarak; silahlı
kuvvetler mensubu sayısı, askeri harcamaların miktarı (ve milli hâsıla içindeki
payı) ve silah ithalatı gibi üç ölçü kullanılıyor. Ancak aşağıdaki grafikten de
görülebileceği gibi (3), bunun detayları var.
Buna karşılık militarizm ve askeri
harcamalarla ilgili dünyada en güvenli bilgiyi oluşturduğu kabul edilen SIPRI (Stockholm
Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü) ise daha geniş bir tanım kullanıyor. Bu
tanıma göre, Türkiye’de yukarıda sıralanan harcamalara ek olarak, köy
korucuları gibi paramiliter güçlerin ve askeri alanda faaliyet gösteren Makine Kimya
Enstitüsü ve Savunma Sanayi Destekleme Fonu gibi kamu kuruluşlarının
harcamaları, diğer ülkelere yapılan askeri bağışlar (örneğin KKTC’ye), barışı
korumaya yönelik barış gücü harcamaları ve askeri uzay harcamaları da askeri
harcamalar içinde sayılıyor”.
Diğer taraftan Türkiye’de giderek önemli
bir sektör haline gelen ve başta ASELSAN, HAVELSAN, TAİ, ROKETSAN, STM gibi beş
büyük askeri sanayi karması şirket olmak üzere bu alanda faaliyet gösteren
devlete ait şirketlerin faaliyetleri için yapılan harcamalar ve SADAT gibi
paramiliter örgütlenmelerin harcamaları da askeri harcamalar içinde sayılmalı. Teknik
olarak emniyet-kolluk güçleri (polis, bekçi, özel güvenlik gibi) için yapılan
harcamalar askeri harcamalar içinde yer almasa da, militarizm ve militarist
harcamalara dâhil edilmeli.
Yılda
2 trilyon dolarlık askeri harcama!
SIPRI’nin son raporu (5) Kovid-19
salgınına rağmen küresel askeri harcamaların 1988’den bu yana artmakta olduğunu
ortaya koyuyor. Silahlanmanın ise (silah
ticareti) ılımlı bir biçimde artış gösterdiği gözlemleniyor. Bu durum, ulus devletlerin salgınla mücadelede yetersiz
kalırken, askeri harcamalar için kaynak bulmakta zorlanmadıklarını da
gösteriyor.
Öyle ki 2020 yılı toplam küresel askeri
harcama yaklaşık 2 trilyon dolar (1,981 trilyon dolar). Reel olarak 2019’dan
2020’ye yüzde 2,6 ve 2011 yılından bu yana yüzde 9,3 gibi yüksek düzeyde bir artış
var. Kısaca son 10 yılda yüzde 10’lük bir artış söz konusu. 2020 yılında dünya
ekonomisinin ise salgın yüzünden yüzde 4,4 oranında küçüldüğünü hatırlatalım.
İlk
5: ABD, Çin, Hindistan, Rusya, S. Arabistan
Küresel askeri harcamaların küresel hâsıla
içindeki ortalama payı 2020 yılında yüzde 0,2’lik bir artışla yüzde 2,4 oldu.
Bu artış 2009 yılından bu yana en hızlı artış olarak gerçekleşti. En fazla
harcamaya sahip ilk 5’te yer alan ülkelerden bu harcamaların yüzde 39’unu ABD
yapıyor (yılda 732 milyar dolar). Çin’in payı yüzde 13 (yılda 261 milyar dolar).
Bunu Hindistan (71 milyar dolar), Rusya (65 milyar dolar) ve Suudi Arabistan
(62 milyar dolar) takip ediyor. 2019 yılında 15’nci sırada bulunan Türkiye 2020
yılında 16’ncı sıraya geriledi (17,7 milyar dolar).
Askeri harcamalar dünyada devlet
bütçelerinin (2019 yılında) ortalama yüzde 6,5’ine denk düşüyor ve bu
harcamaların yüzde 80’ini 15 ülke gerçekleştirdi.(6) 2020 yılında askeri harcamaların en fazla
arttığı ülkeler ise ABD, Çin, Almanya ve
Güney Kore oldu (Almanya ve Güney Kore’nin artış hızı ABD’den daha yüksek).
Milli hâsıla içindeki pay açısından en
yüksek paya yüzde 24 ile Kuzey Kore, yüzde 13,5 ile Lübnan, yüzde 10,8 ile
Umman, yüzde 10,5 ile Libya ve yüzde 9,1 ile Suudi Arabistan sahip.
Kişi başı askeri harcama açısından ise ilk
sırayı 2,305 dolar ile Katar alırken, onu 2,218 dolar ile İsrail, 2,217 dolar
ile ABD, 1,943 dolar ile Singapur, 1,789 dolar ile Birleşik Arap Emirlikleri ve
1,780 dolar ile Suudi Arabistan takip ediyor.
Türkiye:
Askeri harcamalar son 10 yılda yüzde 77 arttı!
SIPRI geçen yıl salgına rağmen
Türkiye’deki askeri harcamaların 17,7 milyar dolar civarında gerçekleştiğini açıkladı.
Harcamalar 2020 yılında yüzde 5 azaldı. Ancak bu düşüş salgınla ilgili bir
düşüş zira Türkiye 2011 yılından bu yana askeri harcamalarını yüzde 77 oranında
artırdı (dünyada en hızlı artıran üçüncü ülke). Türkiye’yi yüzde 76 artış ile
Çin, yüzde 60 ile Polonya, yüzde 36 ile
Meksika, yüzde 34 ile Hindistan ve yüzde 26 ile Rusya izliyor.
Türkiye’deki artış özellikle de 2015
yılından bu yana çok belirgin. Askeri harcamaların milli hâsıla içindeki payı
yüzde 2,8. 2011 yılında bu pay yüzde 2 idi. Dünyadaki toplam askeri harcamalar
içinde Türkiye’nin payı ise yüzde 0,9 (7).
Aslında bu veriler askeri
harcamalar-militarizm ile ülkelerin gelişkinlik düzeyleri, demokrasi ile olan
bağları ve emperyalist-kapitalist sisteme olan bağımlılıkları gibi birçok
önemli olguya da dikkat çekiyor.
Savaş
tacirleri
Bu olgulardan bir tanesi böyle yüksek
harcamaların sağladığı devasa boyutlardaki kârlar. 1934 yılında Amerikalı
Demokrat Senatör Gerald Nye resmi bir soruşturma panelinin başkanlığını
yaparken savaşla ilgili olarak şunları söylemişti: “Savaşın ulusal onur ya da savunma ile hiç bir ilgilisi yoktur, savaş
bir avuç insanın kârlarıyla ilgilidir”.
Nye bu sözleriyle savaş tacirlerini işaret
ediyordu. Nitekim bugün Afganistan’da “20
yıl süren savaştan kimler ne kazandı” diye baktığımızda Afganistan’da ABD ile
işbirliği yapan sadece üç ABD’li şirketin (Fluor, Raytheon, Boeing) üst düzey
yöneticisinin 236 milyon dolar gelir elde ettiğini görüyoruz. Bu dönemde savunma sektöründe iş yapan özel
şirketlerse lobicilik faaliyetleri için 2,5 milyar dolar harcama yaptılar. (8)
Dünyadaki en büyük 10 silah üreticisi ve
tüccarı (7’si ABD kökenli) çok uluslu şirketin aralarında Lockheed Martin,
Boeing, Airbus, Raytheon ve BAE Systems gibi şirketler olduğu ve bunlardan tek
başına Lockheed Martin’in 2016 yılı silah satış cirosunun 41 milyar doları
bulduğu dikkate alınırsa (9), kâr marjının oldukça yüksek olduğu bu sektörde
lobicilik faaliyetleri için ayrılan kaynağın neden bu denli yüksek olduğu da
anlaşılabilir.
15
trilyon dolarlık ekonomik maliyet
Bu çaptaki askeri harcamaların ekonomik
maliyeti ise en az sağladığı kâr kadar yüksek. Öyle ki 2020 yılında küresel
çatışmaların, savaşların ekonomik maliyeti 15 trilyon dolar ya da küresel
hasılanın yüzde 11,6’sı kadardı. Bu, dünyada kişi başı gelirde 1,942 dolarlık, Türkiye’de yaklaşık 16,300 liralık bir kayıp
demek oluyor. Bu arada Kovid-19 salgını sırasında bazı ülkelerde çatışmaların
dozunun üç kat arttığı biliniyor.
Savaşlardan
en büyük zararı en yoksul ülkelerin ekonomileri görüyor
Militarizmdeki yükseliş yüzünden ekonomik
zarar (küresel çapta) yüzde 0,2 arttı. Çatışmalar, en çok etkilenen 10 ülkenin
milli hasılasının yüzde 36’sının, en az etkilenen 10 ülkenin ise yüzde 4’ünün
kaybedilmesi ile sonuçlandı. En büyük ekonomik zararı ise milli hasılası
içindeki payı cinsinden, yüzde 81 ile Suriye, yüzde 42 ile Güney Sudan ve yüzde
40 ile Afganistan yaşadı.
Aşağıdaki şekilden de görüleceği gibi, askeri
harcamalar ortaya çıkan bu ekonomik zararın yüzde 43’ünden sorumlu.(10)
Militarizmin ve savaşların ekoloji (küresel ısınma başta olmak üzere) üzerindeki etkilerini bir sonraki yazıya bırakarak, sosyal ve ekonomik etkilerini birkaç örnek ile özetlemeye çalışalım.
Savaşların
ekonomik ve toplumsal zararlarına ilişkin birkaç çarpıcı örnek
Türkiye’de kendini ”Kürt sorunu” olarak da
ortaya çıkaran ve zaman zaman sıcak savaşa dönüşen, 50 yıldır devam eden
çatışmaların başta Bölge halkı ve ekonomisi olmak üzere tüm Türkiye’de ne kadar
ağır bir sosyal, siyasal ve ekonomik fatura ortaya koyduğu malum. Bu nedenle de
Türkiye’nin sosyal, siyasal ve ekonomik olarak gelişmesinin önündeki en büyük
engellerden biri olan bu çatışmalara son verilmesi ve barış ortamı içinde bu
sorunun demokratik yol ve yöntemlerle çözüme kavuşturulması gerekiyor.
Hemen yanı başımızdaki Suriye’de 2011
yılından bu yana sürmekte olan ve vekâlet savaşından, iç savaşa, ardından IŞİD
ile savaşa kadar çeşitli biçimler alan Suriye’deki savaşın yıkımı ise çok
büyük.
Suriye’deki
savaş ekonomiyi mahvetti
Bundan beş yıl önce yayınlanan bir
araştırmanın aşağıdaki gibi özetlenen çok çarpıcı bulguları var (11):
“İç
savaş Suriye ekonomisini tam anlamıyla perişan etti. Dünya Bankası Başkanı J. Yong
Kim’e göre, savaştan bu yana Suriye ekonomisinin savaş nedeniyle toplam zararı
180 milyar doları buldu. BM ise bunun
200 milyar doları aştığını ileri sürüyor. IMF, UNICEF gibi uluslararası
kuruluşların raporlarına göre; halkın çok büyük bir çoğunluğu sağlık, eğitim,
su temini başta olmak üzere temel hizmetlere erişemiyor. Savaştan önce var olan
260 su tedarik merkezi, baraj ve su tankının dörtte biri tahrip edildi. Ülke karanlığa gömüldü zira ülkenin üçte
birine elektrik verilemiyor. Yüksek
voltaj hatlarının yüzde 40’ı tahrip edildi. Sağlık merkezlerinin beşte biri
tamamen yok edilirken, diğer beşte biri de kısıtlı hizmet verebiliyor. Ülkedeki
doktor sayısı altı kat birden düştü. Ülkede 5-17 yaş arasında 2,1 - 2,4 milyon
çocuk (okul yaşındaki nüfusun yarısı) okula gidemiyor. Savaş süresince 4,200
okul yakılıp yıkıldı (sadece 2014’te okulların dörtte biri yıkıldı). Konutların
yüzde 65’i zarar gördü, yağmalama ve hırsızlığın haddi hesabı yok. Küçük-büyük
baş hayvan sayısı yüzde 30-40, kanatlı hayvan sayısı yüzde 50 azaldı. Şu ana
kadar (2016’ya kadar) 220 bin insan
öldürüldü milyonlarcası (nüfusun yarısı) iç ve dış göçler biçiminde yerinden
yurdundan edildi. İşsizlik resmi tahminlere göre yüzde 50’nin üzerinde. Ülkenin
döviz rezervleri 1 milyar dolara kadar gerilerken, toplam ekonomik zarar 2010
yılı milli gelirinin yüzde 229’una ulaştı. Ekonomi 2010 yılından bu yana reel
olarak yüzde 55 oranında küçüldü. Uzmanlara göre ülke 2016-2019 döneminde yılda
yüzde 3,9 oranında küçülerek 1990’ların düzeyine kadar gerileyecek. IMF’ye
göre, Lübnan’da geçmişte yaşanmış olan 15 yıllık iç savaştan bu ülkenin savaş
öncesi ekonomik düzeyine geri dönebilmesi 20 yıl sürmüştü. BM’nin bir raporuna
göre Suriye’nin 2010 yılı ekonomik düzeyine geri gelmesi en az 30 yılı bulacak”.
Bundan beş yıl öncesine ait bu tablo
Suriye halklarının sadece savaştan bu yana nasıl bir ağır saldırı altında adım
adım yok oluşa doğru sürüklendiğini değil, aynı zamanda Suriyeli bebeklerin,
çocukların ve gençlerin de geleceklerinin yok edildiğini gösteriyor.
Diğer taraftan bu kadar ağır bir insani,
ekolojik ve ekonomik zarar bu ülkeyi parçalamak isteyen emperyalist
devletlerin, sermaye gruplarının iştahını kabartıyor. Savaşın, orduların yakıp
yıktıklarını onlar yeniden yaparak, inşa ederek sermayelerini, servetlerini ve
güçlerini büyütmenin peşindeler.
Sri
Lanka IMF’nin ocağına düşmekten kurtulamadı
İç savaşın yıkıcı etkileri konusunda bir
diğer çarpıcı örnek Sri Lanka’dır. Bir Birleşmiş
Milletler raporuna göre, bu ülkedeki iç savaş sırasında (1983-2009), çoğunluğu
Tamil gerillası olmak üzere toplam 200 bin insan öldürüldü. Kamplarda 220 bin
Tamil sivili tutsak edildi. 1 milyondan fazlası (yüzde 90’ı Orta Doğu’da
çalışmak üzere) yurt dışında oldukça kötü koşullarda çalışıyor.(12) Yüz binlercesi göç etti. Öyle ki 21,1 milyon
nüfusun 1,7 milyonu en az bir kez göç etti.(13) Savaş sonrasında 12 binden
fazla kayıp vakası bildirildi. Bu, dünyada şu ana kadar görülen en yüksek kayıp
sayısı. Bunların bir kısmı gözaltı sırasında gerçekleşti.(14) Aileler ve
topluluklar yok edildi. Savaştaki bölgelerdeki kadınların yüzde 80’i ya dul, ya
evlenmemiş, ya boşanmış ya da ayrı yaşıyor. (15)
Her ne kadar nüfusu, ekonomisinin
boyutları, coğrafi ve kültürel özellikleri nedeniyle Türkiye ile farklılıklar
gösterse de, Sri Lanka’daki gelişmeler, yarattığı sonuçlar itibarıyla,
Türkiye’yi andırıyor. Çünkü iki ülkenin bu konudaki sorunları (Tamil Sorunu ve
Kürt Sorunu) ve bununla ilgili olarak yaşanan süreçler birbirine çok benziyor.
Öyle ki, 1980’lerin
başlarındaki ekonomi alanında neo liberal uygulamalarla başlattığı serüvenini,
27 yıla yayılan ve dünyanın en acımasız iç savaşlarından biri olarak nitelenen
bir iç savaş ile devam ettiren ve 2009 yılında bu savaşın devletçe, daha önce
görülmemiş sertlikte yürütülen askeri operasyonlarla bitirilmesinin ardından
geçen 7 yıl sonra, Sri Lanka bir kez daha IMF’nin ocağına düşerek tamamladı.
IMF, Sri Lanka
Hükümeti’nin 3 Haziran 2016 tarihli niyet mektubunun ardından, 36 ay içinde parçalı olarak kullanılmak
üzere, 1,1 milyar SDR’lik (1,5 milyar dolar) tutarında bir krediyi ülkeye
vereceğini açıkladı. Bu kredi
karşılığında hükümet, yeni vergilerin konulmasını, kamuya ait neredeyse her
şeyin özelleştirilmesini, ticaret ve yatırım rejiminin daha da
serbestleştirilmesini ve bütçe açığının yüzde 3,5’e düşürülmesini kabul etti. (16)
Sonuç olarak 2009
yılında, askeri yöntemlerle Tamil’i ağır
bir yenilgiye uğratan Sri Lanka Devleti,
bugün hala bu sorunla uğraşırken, ülke daha da kötüleşen ekonomisi
nedeniyle IMF’ye muhtaç hale geldi.
Askeri harcamaların yarısı insanlığın temel ekonomik
sorunlarının çözümüne ayrılabilseydi…
Diğer taraftan CADTM
tarafından da yapılan bir çalışmaya göre (17); dünyadaki eğitim, sağlık, temiz
içme suyu, açlık ve hijyen- sanitasyon gibi yaşam koşullarını etkileyen
konulardaki sorunları giderebilmek için toplam 10 yıla ve her yıl
harcanabilecek 80 milyar dolara ihtiyaç var.
Bir başka deyimle, toplam
800 milyar dolarlık bir bütçe ile yoksulluğun da, açlığın da ya da insani
gelişimin önündeki temel sorunların (tamamen ortadan kaldırılamasa da) büyük
ölçüde azaltılabilmesi mümkün.
Küresel hasılanın sadece yüzde 1’i insanlık için
harcansa…
Bu tutar her yıl savaş
için harcanan askeri harcamaların sadece yüzde 40’ı, 10 yılda harcanacak
olanların ise binde 40’ı kadar. Küresel hasılanın ise yüzde 1’inden az. Yani
sistem her yıl üretilen hasılanın yüzde 2,2’sini militarist harcamalar ve savaşlar
için değil de, sadece yüzde 1’ini milyarlarca insanın temel sorunlarını
gidermek, iklim yıkımını durdurmak için kullansa sorunlar büyük ölçüde
hafifleyecek ve insanlık da, doğa da rahat bir nefes alabilecek.
Benzer bir biçimde her
yıl büyük servet sahiplerinin vergi cennetlerine kaçırdıkları servetleri
yüzünden az gelişmiş ülkelerin toplayamadığı 200 milyar dolarlık vergi geliri (18)
ile sadece dört yılda bu sorun halledilebiliyor.
Korona zenginlerinin servetlerindeki artışın yarısının
kamulaştırılması yeterli olur
Ya da dünyada yoksulluk
hızla artarken, salgının ilk yılı olan 2020 yılında servetlerini yüzde 31, yani
1,8 trilyon dolar daha artırarak, toplam servetlerini 7,6 trilyon dolara çıkartan
dünyanın en zengin 500 yetişkinin bu servetlerinden (19) yüzde 10 vergi alınsa
bu sorun çözülebilir. Hatta geçen yıl servetini 75 milyar dolar artıran
Amazon’un sahibi J. Bezos’tan bu artışın tamamı ya da servetini 142 milyar
dolar artıran Tesla’nın sahibi E. Musk’ın artan bu servetinin yarısı alınsa bir
yıllık kaynak ihtiyacı karşılanabilecek.
Ancak müesses nizam yoksulluğu
ve açlığı azaltmak, temel insani ihtiyaçları gidermek için servetin
vergilendirilmesine izin vermiyor ve kendiliğinden de bunu kabul etmeyecek.
Bu nedenle de, militarizmi
ve savaşları sorgulamaksızın, savaşa karşı barışı savunmaksızın bu temel
ekonomik ve sosyal sorunların çözüme kavuşturulması mümkün değil. "Bu kadar askeri harcama ve savaşlar neden
var?" sorusunun yanıtı "bu kadar yoksul, aç, işsiz neden var?"
sorusunun yanıtında saklı aslında.
Silahları
susturun, barış hemen şimdi!
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri A.
Guaterres’in : “Koronavirüsün hiddeti savaşın ne kadar aptalca olduğunu
gösteriyor. Bu nedenle hemen küresel ateşkes çağrısı yapıyorum. Silahları
susturun, bombardımanı durdurun. Silahlı çatışmayı tecrit ederek hep birlikte
hayatlarımızın gerçek kavgasına odaklanma zamanı gelmiştir” sözlerinden (20) yola
çıkarak, savaşların olmadığı bir dünya talebimizi 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde
bir kez daha yüksek sesle dillendirelim.
Eğer savaş kaçınılmazsa, bu sadece salgına,
eşitsizliklere, ayrımcılığa, ırkçılığa, emperyalizme ve faşizme, emek ve kadın sömürüsüne
ve iklim yıkımına karşı verilecek bir savaş olmalı.
Dip notlar:
(1) Institute
for Economics and Peace (IEP), Global
Peace Index 2021, Measuring peace in a
complex World (26 Ağustos 2021).
(2) Smith,
2009, s.28’den aktaran Adem Yavuz Elveren, Askeri
harcamalar ve ekonomi (The Economics of military spending, A Marxist
perspective,(çeviren: Çağdaş Sümer), 1. Basım, İletişim yayınları, 2021,
İstanbul, s. s.23-24.
(3) Institute
for Economics and Peace, agr, s.12.
(4) Elveren,
agk, s.28-29.
(5) https://mronline.org/amidst-pandemic-and-economic-sufferings-2020s-global-military-spending-reached-highest-level-in-decades
(1 May 2020).
(6) Military
Spending in the Post-Pandemic Era – IMF F&D (Summer 2021), https://www.imf.org (26 August 2021).
(7) https://www.sipri.org/publications/2021/sipri-fact-sheets/trends-world-military-expenditure-2020
(April 2021).
(8) https://inequality.org/great-divide/merchants-of-death
(19 August 2021).
(9) http://www.visualcapitalist.com/companies-dominating-global-arms-trade
(12 January 2018).
(10)
Institute for Economics and Peace, agr. S.
38-39.
(11)
http://www.atlanticcouncil.org/blogs/syriasource/assad-wants-to-rule-syria-but-economics-say-otherwise
(19 October 2016 ).
(12)
World Report 2015: Sri Lanka Events of 2014, https://www.hrw.org/world-report/2015/country-chapters/sri-lanka (10 April 2017).
(13)
Field
Study Report, “ An Evolution of Post War Recovery in Eastern Sri Lanka
Batticaloa District”, University of York, 2011, s. 24.
(14)
Report
of the OHCHR Investigation on Sri Lanka (OISL), Human Rights Council, 16
September 2015, s. 81.
(15)
Report
of Secretary General’s Panel of Experts on Accountablity in Sri Lanka,
2011, s. 1.
(16)
IMF Executive Board Approves Three-Year US$
1.5 Billion Extended Arrangement under EFF for Sri Lanka, IMF Country Report
No. 16/150, www.imf.org ( 8 June
2016).
(17)
Damien Millet, Daniel
Munevar & Éric Toussaint, “2012 World debt figures”, CADTM - Committee for
the Abolition of Third World Debt, https://www.cadtm.org
(12 July 2017).
(18)
Christine Lagarde, “Corporate Taxation in the
Global Economy”, https://blogs.imf.org
(25 March 2019).
(19)
https://www.commondreams.org/news/amid-warnings-surging-worldwide-poverty-planets-500-richest-people-added-18-trillion
( 2 January 2021).
(20)
https://www.euronews.com/2020/03/25/coronavirus-antonio-guterres-speaks-to-euronews-about-un-s-covid-19-response
(27 March 2020)’den aktaran Elveren, agk,
s. 23-24.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder