Sahi
faiz neden düşürülmüştü?
Mustafa
Durmuş
29
Aralık 2021
Son haftalarda ülke ekonomisinde olup bitenlerin, özellikle de bir akşamüstü yapılan bir resmi konuşmanın sonuçlarının 2021 yılına damgasını vurduğunu söylesek yeridir.
Malum Eylül ayından bu yana Merkez Bankası
politika faizi aşamalı olarak yüzde 19’dan yüzde 14’e düşürülünce dolar 18 liranın
üzerine çıkmıştı. Sonra bir Pazartesi akşamı Cumhurbaşkanı Erdoğan bir konuşma
yaptı ve sonrasında doların kuru bir iki gün içinde adeta çakılarak 12 liranın
altına kadar düştü.
Bu gelişmeyi yandaş medya; “doları düşürse
düşürse Erdoğan düşürür” algısını yaymada kullanırken, Anadolu’da bazı
yurttaşlar dolardaki bu düşüş karşısında halaya durdular.
Kurdaki
çıkış da, iniş de politik hamlelerin sonucu
Kurdaki yüzde 35’i aşan bu düşüşün,
öncesindeki hızlı çıkışlar kadar politik hamleler sonucu gerçekleştiği çok açık.
Yani kurdaki bu hızlı çıkış ve inişler piyasaya yapılan politik müdahalelerle
gerçekleşti. Üst üste düşürülen faiz oranlarıyla önce kurda bir köpük
oluşturuldu, ardından yapılan karşı hamle ile köpük ortadan kaldırıldı. Kuşkusuz
ekonomiye yapılan her politik müdahalenin olduğu gibi, bunun da bir dizi sonucu
oldu ve başka sonuçları da olacak.
Piyasaya
rezervlerden sunulan devasa döviz
Öncelikle, dolardaki bu düşüşün Merkez
Bankası (MB) dolar rezervlerinin arka kapıdan satılmasıyla gerçekleştiği
konusunda neredeyse tüm iktisatçılar hem fikir.
Yani dövizi fırlatacağı bilinmesine rağmen,
iktidarca üst üste alınan Merkez Bankası politika faizini düşürme kararlarının
sonucunda döviz kurunun hızla yükseltildiği ve ardından MB’nin 9 milyar doları
bulan bir döviz rezervini örtülü bir müdahale ile piyasaya sunduğu iddia ediliyor.
(1) Bu gelişmelerin ardından kurdaki bu hızlı düşüş yaşandı.
Bu düşüşü etkileyen bir başka faktör
kuşkusuz, 1970’li yıllarda Dövize Çevrilebilir Mevduat (DÇM) uygulaması olarak da
gündeme getirilen ve büyük çapta kamu zararıyla sonuçlanan TL mevduata verilen
kur farkı garantisi oldu.
Özetlersek, bu müdahalelerin sonucunda
sırasıyla; döviz kuru yüzde 35’ten fazla düştü. Merkez Bankası rezervleri bir
kez daha erimeye başladı. Kamu bankaları piyasaya ucuz döviz sattılar. Bu operasyondan
bir şekilde haberdar olan bazı zenginler dövizlerini en yüksekten satıp,
üç-dört gün sonra en düşükten alarak milyonlarca liralık ilave servet elde
ettiler. Dövizi yüksek kurdan satın alan başta küçük yatırımcılar ise ciddi
ölçüde zarara uğradı.
Bundan sonra olacaklarsa şöyle
öngörülebilir:
Öncelikle, bütçe açığı daha da artacaktır
zira Hazine ortaya çıkacak olan kur farkını ödeme konusunda garanti verdi. Üstelik
bu kur farkı (örtülü faiz) gelirinden gelir vergisi stopajı yapılmayacak.
Para
sahiplerine sunulan çift kaymaklı ekmek kadayıfı
Öyle ki, 21 Aralık 2021 tarihinden
itibaren açılan kur korumalı vadeli mevduat hesapları ile döviz tevdiat
hesaplarından (ve katılım fonu hesaplarından) dönüşüm kuru üzerinden Türk
lirasına çevrilen mevduat hesaplarına ödenen faizler üzerinden yapılacak
tevkifat oranı yüzde 0 olacak. (2)
Bu durum büyük paraların sahiplerinin daha
da zenginleşmesiyle, paranın üretimden ziyade finansal yatırımlara akması
nedeniyle reel yatırımların (dolayısıyla da ihracatın) caydırılmasıyla ve kamu
bütçesinin daha fazla açık vermesiyle sonuçlanacak.
Bu bütçe açığı (kamu harcamalarının
azaltılması seçeneği dışında) üç yolla kapatılabilecek: Hazine ya borçlanacak,
ya yeni kamu-vergi geliri sağlayacak ya da yasaklanmış olmasına rağmen MB’den karşılıksız
para basmasını isteyecek.
Hazine eğer daha da borçlanırsa, zaten
yüksek olan borçlanma faizleri daha da yükselecek. Yoksullaşma öyle boyutlara
ulaştı ki halkın artık daha fazla vergi ödeyecek gücünün olmadığı ortada. Yani
ağırlıklı olarak halkın ödemekte olduğu dolaylı vergilerde neredeyse üst sınıra
gelindi. Ayrıca eğer KDV ya da ÖTV oranları yükseltilirse bu vergi
kaçakçılığının ve kayıt dışılığın artmasıyla sonuçlanacak.
Sermayeye
cömert, emeğe cimri bir vergi siyaseti
Zenginler, sermayedarlar biraz daha
vergilendirilemezler mi? Bir siyasal ve sınıfsal tercih olarak siyasal iktidarın
sermayeyi vergilendirmek istemediği, hatta sürekli olarak bu kesimin vergisini
düşürdüğü çok açık.
Nitekim 22 Aralık 2021 tarihli 31697
sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 4936 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile Gelir
Vergisi Kanunu’nun 94’üncü maddesinde, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 15’inci ve
30’uncu maddelerinde yer alan kâr dağıtımına ilişkin bazı vergi kesintisi
oranları yüzde15’ten yüzde10’a düşürüldü.
Kısaca, sermayeye son derece cömert
davranan iktidar emekçiler söz konusu olduğunda son derece cimrileşiyor. Öyle
ki yapılan asgari ücret zammı ve asgari ücretin vergi dışı bırakılmasının
karşılığı olarak tüm ücretlilerin (asgari ücretten daha yüksek ücret alanlar da
dâhil) faydalandıkları Asgari Geçim İndirimi uygulamasına son verildi. Böyle
olunca da işçiler yeni yıldan itibaren 300 TL ile 600 TL arasında bir gelir
kaybına uğrayacaklar. Diğer yandan bu düzenleme ile Hazine asgari ücretin vergi
dışı bırakılması sonucunda uğrayacağı yaklaşık 60 milyar liralık vergi geliri
kaybını 36,7 milyar liraya indirmiş olacak. (3)
Emisyon
enflasyonu daha da körükler
Eğer bütçe açığı yeni borçlanma ya da yeni
vergilerle kapatılmazsa Hazine, Merkez Bankası kaynaklarına başvurmak (emisyon)
zorunda kalacak. Bu yılı 30 milyar lira zararla
kapatan (MB geçen yıl 10 milyar lira ile en fazla kurumlar vergisi ödeyen
kurumdu) MB (4) ise bu talebi ancak para basarak karşılayabilecek. Sonuç kaçınılmaz
olarak enflasyonun daha da artması olacak.
“Merkez Bankası karşılıksız para basamaz,
bu 2001’den bu yana yasaklandı” diye düşünebilirsiniz ama uygulamada bunun
yapıldığı biliniyor. Kaldı ki 5018 Sayılı Yasa ile harcamacı kuruluşların merkezi
yönetim bütçesinden ödenek üstü harcama yapmaları da, yedek ödeneklerin genel
bütçe ödeneğinin yüzde 2’sinden fazla olacak biçimde kullanılması da yasaklanmış
bulunuyor ama iktidar yasak dinlemiyor ve her ikisini de yıllardır yapıyor. Bunları
görebilmek için Sayıştay raporlarına bakmak yeterli.
Bu arada MB, kur garantili TL mevduatına
geçişi teşvik etmek için bu konuda yetersiz kalan bankaları da
cezalandıracak. Çünkü MB, bir yandan döviz
cinsinden tutulan mevduattan TL mevduata dönüşen tutarlara ilişkin zorunlu
karşılık yolu ile uyguladığı teşviki genişletirken, diğer yandan döviz mevduata
uyguladığı komisyonu TL'ye dönüşü belirli bir oranın altında kalan bankalar
için artırdı (5) .
Yoksulluk
ve gelir adaletsizliği artacak
Kısaca her üç araç da enflasyonu, yoksulluğu ve gelir dağılımını adaletsizliğini
daha da artıracak. TÜRK-İŞ’in en son Aralık ayı Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması
(6), dört kişilik bir ailenin gıda için yapması gereken asgari harcama tutarının
bir önceki aya göre yüzde 25,75 ile rekor oranda artarak 4 bin liranın üzerine
çıktığını, gıda enflasyonundaki yıllık oranınsa yüzde 54,96 olduğunu ortaya
koydu.
Ödenen
bunca toplumsal bedele karşılık faizler düşmedi, arttı
Peki, ortaya çıkan ve daha da çıkacak olan
bunca ağır toplumsal zarara karşılık iktidar ekonomide istediği sonuçları alabildi
mi ya da alabilecek mi?
Öncelikle MB’nin 2 yıllık tahvil faizleri
yüzde 22’nin, 5 yıllık tahvil faizleri yüzde 25’in üzerinde seyrediyor. Yani
devletin borçlanma faizleri inmediği gibi daha da yükseliyor.
Piyasa faizlerinde de benzer bir durum söz
konusu. Örnek olarak ihtiyaç kredisi faizleri yıllık yüzde 19 ile yüzde 28
arasında, konut kredisi faizleri yüzde 15 ile yüzde 27 arasında, taşıt kredisi
faizleri yüzde 18 ile yüzde 28 arasında ve KOBİ kredi faizleri yüzde 19 ile
yüzde 30 arasında değişiyor. (7) Yani politika faizi ile piyasa faizleri
arasındaki fark en az 5 puan.
Bu süreçte ticari bankalar mevduat
yarışında geride kalmamak ve yılsonu bilançolarını makyajlayabilmek için
mevduata verdikleri faizleri yükselttiler. Öyle ki bir hafta önce yüzde 17-18
civarında olan mevduat faizleri yüzde 20’nin üzerine çıkarken, artan fonlama
maliyetleri KOBİ kredi oranlarını da yüzde 30’un üzerine çıkardı. (8)
Döviz
tevdiat hesaplarında çözülme yok, dolarizasyon sürüyor
Döviz tevdiat hesaplarında çözülme var mı
ya da bireysel yatırımcılar iktidarın istediği gibi dövizli hesaplardan
(DTH) kaçıp TL cinsinden hesaplara yöneliyorlar
mı?
Erdoğan’ın konuşmasını yaptığı Pazartesi
günü önce azalan DTH’lar Salı’dan itibaren tekrar artmaya başladı. Öyle ki BDDK
verilerine göre, Salı günü TL mevduat (TP) miktarı 139,1 milyar dolar, dövizli
mevduat (YP) 261,0 milyar dolar oldu. 22
Aralık Çarşamba günü ise her ikisinde de artış görülüyor: TP 148,0 milyar dolara ve YP 261,6 milyar
dolara çıktı. Yani DTH’larda 600 milyon dolarlık bir artış yaşandı. (9)
Kısaca TL cinsinden mevduat ile birlikte döviz
cinsinden mevduatlar da (DTH) artıyor. Bunun nedenleri yastık altı servetin
(döviz ve altın) bankacılık sistemine girmesi ya da yüksek kurdan döviz
bozduranların bir kısmının kur düşünce tekrar dövize yönelmeleri olabilir. BDDK
günlük yeni verileri açıkladıkça bu konudaki net eğilimi daha iyi
görebileceğiz.
Ülkenin risk priminin göstergesi olarak değerlendirilen CDS düştü mü? Hayır. 5 yıllık CDS'ler halen zirveye yakın bir yerde, 600 baz puan civarında seyrediyor. Bu da son bir yılın zirvesine yakın bir düzey. (10)
En çok merak edilen şeyse mal ve hizmet
fiyatlarında ne kadarlık bir düşüş olacağıydı. Ancak başta un, ekmek, ayçiçek
yağı, et, süt ve yumurta olmak üzere temel gıda maddelerinin fiyatlarında her
hangi bir düşüş görülmüyor.
Akaryakıt
fiyatlarındaki sembolik düşüş enflasyonu düşürmeye yetmez!
Akaryakıt fiyatlarının hem ekonomik, hem
de sosyal hayatı temelden etkilediği ve enflasyonun temel nedenlerinden biri
olduğu biliniyor. Ancak kurdaki bu hızlı düşüş akaryakıtta pompa fiyatlarına
pek yansımadı. Bu yüzden de enflasyonda düşüş beklemek şimdilik hayal gibi.
Öyle ki 25 Aralık’ta petrolün rafineri
fiyatındaki indirim sonrasında motorinin pompa fiyatında sadece 5 kuruş, LPG’de
72 kuruş indirim sağlanırken, benzinde her hangi bir indirim olmadı. (11) Çünkü
kurdaki düşüşün neden olduğu indirim devlet tarafından bir süredir vazgeçilen
ÖTV biçiminde tekrar geri alınıyor. (12)
Bu indirimler, deyim yerindeyse, devede
kulak misali çok düşük. Çünkü Ekim ayında, yani faiz indirimlerinin ikinci
ayında, kurşunsuz benzinin litre satış fiyatı 7,7 lira iken, 18 Aralık’ta bu
11,60 liraya fırladı (yüzde 51) artış. Motorinde benzer bir durum yaşandı ve
Ekim ayında litresi yaklaşık 7,3 lira olan motorinin fiyatı 18 Aralık’ta 11,46 lira
oldu (yüzde 57). Keza LPG fiyatı Ekim ayında 5,2 lira iken 18 Aralık’ta 9,0 liranın
üzerine çıktı (yüzde 73 artış).
Kısaca üst üste yapılan yanlış faiz indirimleri
yüzünden hızla yükselen döviz kuru nedeniyle Ekim-Aralık arasında yüzde 51-73
arasında artan akaryakıt fiyatları iğneden ipliğe her şeyin fiyatını artırdı ve
hiperenflasyona doğru gidişin de önünü açtı.
Bu süreçte artan enflasyon yüzünden hem
halk daha da fakirleşti, hem de devlet çok ciddi vergi geliri kaybına uğradı. Enflasyon
yüzünden sadece topladığı vergilerin değeri düşmedi, aynı zamanda düzenli
tahsil ettiği bir kısım vergi gelirinden de oldu.
Öyle ki bu yılın başında bir litre
kurşunsuz benzinin pompa fiyatının yarısını ÖTV ve KDV oluşturuyordu. Kur çok
yükselmeye başlayınca devlet, fiyatlar daha fazla artmasın diye, eşel- mobil
sistemi ile aşamalı bir biçimde ÖTV gelirlerinden vazgeçti ve Eylül’den
itibaren ÖTV gelirleri sıfırlandı. KDV’nin matrahını bu vergi oluşturduğundan
KDV gelirleri de düştü. Son Kamu Maliyesi Raporuna göre, bu yıl eşel-mobil
sistemi uygulaması yüzünden ortaya çıkan ÖTV ve KDV geliri kaybı 46 milyar lirayı
buluyor. (13)
Şimdi devlet vazgeçtiği ÖTV’yi geri almaya
çalışıyor, bu yüzden de eğer petrolün rafineri fiyatındaki indirim ÖTV
miktarını aşıyorsa aşan kısmı pompa fiyatına yansıtıyor, aşmıyorsa bu indirim
pompaya yansımıyor.
Yani bundan böyle rafineri fiyatlarında
benzinde (litre başına) 2,49 lirayı motorinde 2 lirayı ve LPG’de 53 kuruşu aşan
indirimler pompa fiyatına indirim olarak yansıyacak. Kış aylarında dünyada
petrol talebinin daha fazla olduğu dikkate alınırsa, kurdaki düşüşün rafineri
fiyatlarını düşürme yönünde çok da fazla etkilemesi zor gibi görünüyor. Kaldı
ki bu indirimlerin pompaya yansıması için ÖTV miktarından yüksek olması da
gerekiyor.
“Çözüm
hala biziz” algısı
Piyasadaki faizler, enflasyon, risk primi,
akaryakıt fiyatları düşmese de, yoksulluk ve gelir eşitsizlikleri artsa da,
siyasal iktidar özellikle de kafası karışmış ve giderek desteğini kesmekte olan
kendi seçmenine en kötüyü göstererek “bu durumdan kurtuluşun hala kendi
ellerinde olduğu” algısını yaratmak istiyor olabilir mi?
Baskın ya da erken ama 2023’ten önce
yapılacak gibi görünen bir seçim sürecinde iktidar böyle bir stratejiyi hayata
geçirmek istiyor olabilir. Çünkü 2015 Haziran-Kasım arasında benzer bir
stratejiyle kendinden kopan ya da istikrar isteyen seçmenin oylarını alarak
iktidar olmayı becerebilmişti.
Bu arada kuşkusuz dolarını, avrosunu en
yüksekten bozdurup sonra en düşükten tekrar yerine koyan da, milyonlarca
liralık TL cinsinden mevduatlarına vergisiz hem kur farkı (siz buna örtülü faiz
diyebilirsiniz) alarak zenginleşenler de her zamanki gibi dört ayaklarının
üzerine düştüler.
Dip notlar:
(1) https://www.cumhuriyet.com.tr/ekonomi/uzmanlar-dolari-dusuren-3-faktoru-siraladi
(25 Aralık 2021).
(2)
24
Aralık 2021 Tarih ve 4970 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı.
(3) https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/nedim-turkmen/asgari-gecim-indirimi-kaldirildi
(27 Aralık 2021).
(4) https://t24.com.tr/yazarlar/ugur-gurses/128-milyar-dolarin-faturasi-merkez-bankasi-zararda
(9 Aralık 2021).
(5) https://www.dunya.com
(28 Aralık 2021).
(6) https://www.turkis.org.tr/aralik-2021-aclik-ve-yoksulluk-siniri
(27 Aralık 2021).
(7) https://www.bloomberght.com/tahvil/faiz; https://www.hesapkurdu.com/kredi-hesaplama
(26 Aralık 2021).
(8) https://tr.euronews.com/reuters-turk-bankalar-mevduat-faizlerini-yuzde-20-nin-uzerine-c-kardı
(25 Aralık 2021).
(9) https://www.bddk.org.tr/BultenGunluk
(27 Aralık 2021).
(10) https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye
(26 Aralık 2021).
(11) https://twitter.com/trepgis/status
(24 Aralık 2021).
(12)
21 Aralık
2021 Tarih ve 4938 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararının eki iki karar.
(13) https://hmb.gov.tr/kamu-maliyesi-raporlari
(9 Aralık 2021).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder